27 Ocak 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

27 Ocak 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAN Bugünkü dünya gazeteciliğinin karşılaştığı meseleler nelerdir? Amerikada Kolombiya Gaze- tecilik Mektebi Dekanı, bunları, bir rapor şeklinde incelemektedir. Dünyanın bu en büyük gazetecilik mektebinin dekanı tarafından ortaya konulan birkaç meseleyi ayrı ayrı yazılar halinde neşredeceğiz. Bugünkü yazıda, muharrir, gazetelerin kusurları üzerinde durmaktadır. —— x.1.95 TAN Gündelik Gazete TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, #eyde temiz, dürüst, samimi Eski Müzevirliklerden karlin gazetesi olnuya Gö a (Yazan: Aka Gündüz) çalışmaktır. . O günlerde Şirketi Hayriyenin 39 ABONE BEDELİ * numarası ile 40 numarası yeni vapur Türkiye Ecnebi lardı; Herkese pek süslü püslü geli- 1480 Kr, 1 Sene 200 Kr, aze ecl yordu. Şurayi Devlet üzasından ve >... 1800» ” rütbei bâlâ ricalinden utufetlâ Kan- e a ber Beyefendi Hazretleri geniş gü- Mlkteraran ik a vertenin bir köşesine kurulmuş, tek il etlere, . psn ası posta İrtihadma dahil o. de başına, bütün vapur halkına kurum satıyordu. Kanber Beyefendi kurum satmada haklı idi: Hiç bir etliye sütlüye ka rışmıyan bol kazançlı bir zat olduk- tan başka Yıldız sarayında da epeyce arkası vardı. Abdülhamit te her nedense ve bi- ribiri ardincbUlâsanisi, az sonra Ulâ- evveli, pek az sonra da Bâlâ rütbeleri vermişti. Ulâsamisine, Sandetlü Bey, Ulâevveline,Saadetlâ Beyetendi,Bilâ memleketler için 30, 16, 9.3.5 lira » Abone bedeli peşindir: Adres değiş ar. Cevap için mektup Tenkit Hakkı Mara 19 Kıymet: K olombiya Gazeteci” lik Mektebi, gazetecilik mesleğine arsıulusal (beynel- milel) bir gözle bakan bir mü- essesedir. Bunun için mekte- bin yirmi dördüncü yıldönü- müne âit senelik raporumu ha IYazan: M. Zekeriya) Mekteplerde disipli i plin yokmuş. Ta > hocasına silâh çekecek kadar ba- depp. Bunun da mesuliyeti mo- goji gi ineeiide imiş, Modern peda- te tat Yİ İmiş amma, bizim memleket- bik şartları henüz olgunlaşma- Maş. Onun için çocukta istiklâl ve Tühu yaratan modern peda- — Wulünü bırakarak, tekrar çocu- İzzet nefsini kıyan, haysiyetini | öldüren, benliğini ve istiklâlini Kaybettiren maddi ceza usulüne dön- Meli İmişiz, gg İST bunu iddia eden bir terbiye dı, bir fikir diye dinler, kı Bakaşaya “lâyik görürdük. O va- le mütehassıslar arasında bir inakaşa mevzuu olurdu. yat bu iddiayı ortaya atan zat, Gi, *biyeci değil, bir gazetecidir. de ecinin vazifesi cemiyette gördü ârızalara parmak koyup göster» pekten ibarettir. Onun tetkik ve te- mütehassıslara aittir. ve evvelki gün bu mesele et- bazı terbiyeci, muallim ve yeğ lerle temasa geldik. ki, bazı mekteplerde hâlâ İaYak dahi yardır. Muallim ve müdür <8. biz çoğu şu veya bu şekilde Yanda İ sebepler de şunlardır: 1 — Sınıflar kalabalıktır. 60 - Mevcutlu sınıflarda yalnız söz- Ve nösihatle disiplin temin olu- yor, k,2 — Muallimlerin mühim bir bu metotları tatbik edebile- Me Srette yetiştirilmemişlerdir. mevcut liseler için 2800 in lâztmdır. Halbuki 2100 im vardır. Bunların 7008 tekatiğe sevkedilecek yaş- e İkinci 700 ü ekleme mual- ane lr. Geri kalan 700 muallim modem ji usullerini tik a — Mektebe gelen çocuklar Mühtelit tabakalara mensuptur. a baba terhiyesinden mahrum Iş, Şokak çocukları vardır ki, bun ancak maddi. ceza ile zapti- İpi altına almak mümkündür. İyisin bu sebepler kuvvetli Myo. Çünkü hakikati ifade et- "bu Şüphe yoktur. Fakat vâkıa- #ekilde görmek muayyen bir gi ifadesidir. Hüdiselere han- Rl yede bakarsak onu öyle görü- tan başla sıkı disiplini — . Mek, iyetinin ifndesidir. Biz Big kışla gibi görmek, kışla gi-| İK disiplin altına almak ister- Yak rp doğrudur. bin ,.*€ Mektep kışla değildir. Mekte terine yeni ocuğun dimağına karak- vermeyi <dün, i inkişaf imkânı ağ İnkişaf için açık hava, bol İYİ toprak lâzımdır. Mektep| Yuhunu böyle açık ve gü- begi havada bulundurmuya met Vermek Bu da ancak çocuğa serbesti Mep mümkündür. Pen yi, P: Prototip insanlar yetişti. iy, makine değildir. Çocuklara İnkişgş'© İstidat ve zekülarına göre “ediz. yı, mları veren bir müeste- alayın ve saire gibi ce- m ruhunu ezmek, 76“ Gibi kyörletmek, ahlâkını bozmak ol, eticelerden başka bir fay- Büşg, madığı artık sabit olmuştur. virdiği har, tir 7 e Medeni dünyanın arkasını çe“ ullere avdet etmek, rieat 0 türlü SAPçı Türkiye, ricatin her Yapacay ormandan. tattağım, 195 geri dönmek değil Pdaroğinin Yolu ıslah ederek modern #reler Buz, tbikini kolaylaştıracak zırlarken, dünya gezeteciliği- ne ait umumi meslek meselele- ri üzerinde duracağım. Bu me seleler de Matbuat Hürriyeti- nin korunması, gazetecilikte sınai ve ticari tesirlerin yeri- ne meslek idealine ait tesirle- rin geçmesi ve gazeteciliğe karşı ileri sürülen bazı haklı tenkitlere ait icap eden tedbir- lerin yerine getirilmesi gibi meselelerdir. Raporuma dünyanın bir harita- ını ilâve ediyorum. Bu harita, ga- yetelerin sesini susturmak hususun da bugün dünyanın her tarafında hüküm süren salgının ne kadar İ- leri gittiğini gösterir. Bu salgın yir- minci asrın bir nevi veba illetidir. Haritada kara İle gösterilen yerler, merkeri bir hükümetin ge- zeteleri esir diye kullandığı mem- leketlerdir. Beyaz bırakılan yerler, gazetelerin, hükümet kontrolünden diğerlerine nisbetle serbest bulun- dukları memleketlerdir. Çizgilerle gösterilen memleketlerde de hürri- yet kayıtlar altına alınmıştır, f8- kat gazete büsbütün esir dereco- sine indirilmemiştir. bâ, her memlekette en evvel gö- zeteler üzerine saldırmaktadır. Di- ger hürriyetler ondan sonra esir düşmektedir. Gazetelerin bu suretle uğradık- ları gadre mukabil, milletlerin gazetelere karşı İleri sürdükleri haklı şikâyetler vardır. Vaziyetin borraklanmasına hizmet için hem gadir tarafını, hem de haklı gikâ- yet tarafını ortaya koyacağım. Ge dünyanın ber tarâ- fında tenkit ve şikâyet mev zuudur. Bu tenkitler, haberlerin toplanmasının, ortaya konulması- nın ve tefsir edilmesinin şekilleri- ne taallük ediyor. Fakat bunlar- dan dolüyı gazete denilen faydalı içtimai âleti boğdurmak, bir has- teliği ortadan kaldırmak için has- tayı öldürmeye benzer. Tutulacak yol, gezetecitikte meslek seviyesini ve idealini yükseltmiye çalışmak- tr. Bir defa şurasını teslim etmek lâzımdır ki gazeteler, haberlerin se çilmesine, neşrin şekline vedi. ğer noktalara alt yanlış ve eksik- lerden dolayi her vakit haklı ten- kitlere maruz kalacaklardır. Bunu çaresiz diye kabul etmek lâzımdır. Gazetenin rolü dolayısile havadisi toplamak, tefsir etmek, şekil ver- mek gibi işler çok dar bir zaman- da yapılır, Bu arada takdir ve gö. rüş yanlışlarından tamamile uzak kalmak imkânsızdır. B' gibi hatâ ihtimalleri, bu kadar dar bir zamanda va- zife görmemelerine rağmen ber meslekte vardır. Gazetecinin talih- sizliği şuradadır: Yaptığı hata, bin- lerce, yüzbinlerce nüsha olarak bir kaç saat içinde her tarafa yayılır. Bunun için başka mesleklerde gizli kalan, birdenbire görülmiyen veya bir, iki kişi tarafından görülen ha. taları, yüzbinlerce insan ayni sahi. yede görür ve tenkit eder, Bundan başka gezetecilik, haya- dişçilik ve atlama gayretle ya şar, Bu gayretle dar bir zamanda İş görülünce yapılan vazife, ba. zan doğruluk ve dürüstlük hudut- larından taşar. Gazetecilik mekte- bini kuran Pulitzerin 34 sene evve” Haritada, beyaz olarak gösterilen yerlerde matbuat sansör ve takyit altında değildir. Çizgili yerlerde kısmen, siyah yerlerde ise tamamen takyit vardır. ananasasanaeaamammaa, ei İk; Yazan : Carl Ackerman ; (Kolombiya Gazetecilik Mektebi Dekanı) een ea ey gazetecilere verdiği bir konferans. ta söylediği gibi, mesleği itibardan düşüren başlıca sebep, bu taşkın- Tet Sonra gazeteler için hürriyetin çok görülmesine bir sebep te mes- lek idealinin kâfi derecede yüksek tutulmamasıdır. Gazeteciler şurası- ni kavramalıdırlar ki bir gazetenin milli hayat içindeki rolü, havadis seçmek, neşretmek ve tenkit hakkı denilen yüksek Imtiyazı dilediği gi bi kullanmak değildir, gi içinde hürriyet deni. len yüksek kıymeti yaşata- cak en mükemmel vasıta, hakiki bir istiklâl içinde sırf milli menfa- al endişesile vazife gören müstakil gazetedir. Bu nevi gazete, kendisine ema- net edilen hürriyetin ağır mesuli- yetini duyduğunu ve buna lâyik ol- duğunu isbat edebilmelidir. Hürri- yeti; her tarafta kusur aramak, zemmetmek, bedbinlik neşretmek şeklinde anlayacak olursa emanete lâyik olmadığını gösterir. Tenkit hakkına sahip kalabilmek için bu. nu müsbet surette ve cemiyet için fayda temin edecek 'yolda kullana- bilmek lâzımdır. Havadisçilik gayreti bakımından da bir kısım gazetelerin, cemiyet İçin lüzumlu ve faydalı ölçüyü bir tarafa bırakarak âni heyecan ve &- lâka uyandıracak baş haberlerle sil tun doldurdukları görülüyor. Böy. le bir gidiş te gazetecilik aleyhine haklı tenkitler uyandırıyor ve gaze teye karşı takyitli tedbirler almak yolundaki temayüllerin mun gö- zünde de doğru ve haklı görünme. sine sebep oluyor, Bu tenkitler gözleri o kadar işgal ediyor ki gazeteciliğin bir memle- ket içinde oynadığı faydalı roller bi le unutuluyor. Gazetecinin feragat- li ve fedakârca çalışmasındaki kıy- met gözden kaçıyor. Gazete, bu nevi hatalarını gör- memek ve bunlar da da ısrar etmek le; kendini yıkmak istiyenlerin eli- ne devamlı surette silâhlar veriyor. Mesleğin itibar seviyesini düşünü- yor ve itimat ve hürmete lâyik gö- rünmek suretile temin edebileceği faydaları elden kaçırıyor. yerel terram iel di aleyhlerindeki haklı ten- kitlerin sebeplerini ortadan kaldır maya çalışmaktadır. Bir gazetenin peşrinden mesul olan adamlar, mu- hitlerindek! duygulara karşı kör ve sağır kalmamalıdırlar. Havadis top Jayacak adamlar, bu havadisin mâ- nasını kavrayacak ve doğru,dü- rüsi yazacak ve mesleki ve vicda- ni mesuliyetlerini takdir edebile- cek kudrette olmalıdırlar. Bu be- kımdan bütün gazetelerin istihbar heyetlerinin seviyesi yükseltilmeye muhtaçtır. Gazetecilere verilen maaşlar, üzerlerine bu kadar oğır mesuliyetler ve zahmetler alan a- damları memnun edecek seviyede olmalıdır. Her gezete sahibi, kon- dizine emanet edilen tenkit hak ve hürriyetinin mesuliyetini her adim da duymalı ve duyduğunu göster melidir. Eğer umumiyetle bütün dünya gazetelerinde tesadüf edilen” bu KMUVAFFAK XX OLMANIN SIRRI* İDMAN İLK Dimağ disiplinini temin için ria- yet etmiye mecbur olduğumuz on iki kaideden birincisi, her gün bir saat yalnız sorulan suallere cevap vermekle iktifa ederek susmaktır. Günde bir saat süküt, Bu basit gö- rünür, fakat neticesi itibarile mü- bim bir idmandır. Bu idmanı, hergün beraber ya- şadığınız insanlar arasında tatbik edeceksiniz. Yalnız #ükütunuzla hasta olduğunuz, ve yahut canını zın sıkıldığı hissini vermiyeceksi- niz. Her vakitki gibi normal ve ne- şeli görüneceksiniz. Fakat konuş- miyacaksınız. Bir sual sorarlarsa kısa bir cevap vererek sözlü kese- ceksiniz. Vereceğiniz cevap, bahsi uzatmıya, yeni sualler iradına ve- bebiyet vermemelidir, Hepimiz ilk fırsatta konuşmıya © kadar alışmışızdır ki, bu idman ilk zamanda hayli güç görünecek- tir. Fakat sabrımızı kullanarak ka- ideyi bozmamıya çalışınız. Bu idman birçok faydalı netice- ler doğurur, alınacak netice her- keste bir olmaz. Bu ferdin tabiati- ne göre değişir, Bu tecrübeyi yapanlardan bir- çokları şunu görmüşlerdir: Biz na- noksanlar tashih edilmezse hatira gelecek fikirler şunlardır: Tenkit hakkı gibi bir silâh neden husu- si ellerde kalsın? Gazetelerin mü balâgalı, ifratlı yazılarına, hakika te uygun olmıyan haberlerine yan lış ve zararlı tefsirlerin» neden tahammül gösterilsin Kendilerine emanet edilen silâ hı kullanmasını bilmiyenler ve fe na kullananlar, gazeteler aleyhin- deki tenkit ve şikâyetleri haklı göstermiye sebep olabilirler. Bu da cemiyet iğin çok lüzumlu olan bir yayma ve münakaşa vasıtası- nın yok olması demektir. Vaktile Kolombiya gâzetecilik mektebini kuran idealist gazetecinin, meslek hakkındaki bükmü şudur: "Hakikati araştırmak için malü- matlı, dürüst, mütehassıs yüksek seviyeli gazeteciler kullanamıyan ve hakikati neşretmek cesaretine malik olmıyan bir gazete, bir mil letin İtimadına, saygısına, hima- yesine lâyik değildir. diren ilk hamlede muradımızı te- mamen anlatamıyoruz. Söze başlı- yoruz, Muhatabımızın çehresinden maksadımızı iyi anlamadığını sezi» yoruz. O vakit tekrara mecbur ©- Tuyoruz. Bu defa da maksadımız tamamen anlatmıya muvaffak ola- miyoruz, Bir an düşünüyor ve fi- kirlerimizi derleyip topluyoruz. Sonra maksadımızı izah ediyoruz. Süküt etmeyi tecrlibe edenler, ekseriya muhatapları üzerinde yap tıkları derin tesire hayret etmiş- lerdir. Süküt edenin ekseriya konu şulan bir mecliste hâkim vaziyet. te kaldığı görülmüştür. Çünkü sü- küttan sonra insan ne konuşacağı- nı, nekadar konuşacağını ve nasıl konuşacağını daha iyi tayin edebi. riealine de Utufetlâ Beyefendi Haz- retleri denil Fakat işin içyüzü bambaşka idi, Utufetlü Kanber Beyefendi Hazret- leri ne Yıldız sarayının uşağı idi, ne de Abdülhamidin sağ kolu, sol baca- ğu Kanber Bey Hürriyet taraftarı idi. Namuslu, vatanperver, hamiyetli, ma 1âmatlı bir adamdı. Abdülhamit kork- tuğu için Müfata başlamıştı. Gizli bir fenahk yapmasın diye, el üstünde tu- tuyordu. Çünkü az bir zaman içinde epeyce vakalar çıkmıştı; Sevgili ma- beyincisi Arif Beyin Yeniköydeki ya- ına bomba atmışlardı. Erzurumda isyan çıkmıştı. Bir alay tıbbiyeli de- likanlının Şeref vapurile Garp Trab- lusuna sürülürken batırıldıkları bo- nüz unutulmamıştı, Ayrupaya kaçan» lar durmuyorlardı, Şamdaki genç er- kânı harpler Hürriyet Cemiyeti kur- İmuşlardı. İşte bu Kanber Beyefendi de on- lardan biri sıfatile kuruluyordu. Ne çare ki tek başına otururdu. Çünkü yarına kimse sokulmuzdı, Curnal © dilmekten korkardı. Yıldıza mensup #mıldıza mensup amma ne olur ne ol maz; derlerdi. Kanber Rey cebinden bir sigara pa- keti çıkardı, açtı, — içinden zivanası mantarlı, etrafı yaldızlı bir si alıp yaktı, O zamanlar en pahalı si- gara bu idi. Her siğâtanın dudağa'ge- len ucunda yaldızla yapılmış turalı İbir Padişah arması parzardı. Köprü, Beşikta, Ortaköy, Bebek fi- İlân geçtiler. Vapur Sarıyer iskelesi- ne yanaştı. Herkesten sonra Utufet- İlü Kanber Beyefendi Hazretleri çık- İt. Şimdiki Yiman dairesi o vakit zap- tiye ve polis merkezi idi. Kanber Bey efendi rıhtıma ayak basar basmaz et- rafı sarıldı. Tevkif ettiler, Bu işe her- kes gibi kendisi de şaştı, Aradan bir saat geçince İstanbul tarafından koca bir çatana geldi. İ- çinden Yıldız muhafızı Kabasakal Mehmet Paşa ile birkaç Paşa ve bir çek hafiye çıktı. Kanber Beyefendiyi Jalınca çatanaya bindirdiler ve dön- jdüler, Beşiktaş iskelesinde etrafı polislere le çevrili bir araba bekliyordu. Kan- ber Beyefendiyi doğruca Yıldıza gü- türdüler, Bir ıssız ve lâmbasız oda- du geceyarsından sonraya kadar beklettiler. Sabaha karşı AĞdülhamis din ikinci başkâtihi İzzet Holo Paşa geldi. Şöyle bir istintak geçti: — Siz sigara içer misiniz? dir efendim. — Ne sigarası içersiniz? — Zivanalı Yaka içerim efendim. — Nasıl içersiniz — Aman efendim! Sizara nasıl içi- lir ki? Bir sigara nasıl içilirse öyle içerim! Kanber Bey çok zeki adamdı. He- men huylandı. İzzet Holonun avucun- da ayakla ezilmiş bir sigara izmariti vardı. İşi çakar gibi oldı. Hayır, a- damakıllı çaktı, Holo Paşa yine sor- du: za igarayı neresinden yakarsınız? Kanber Bey hemen ve tereddütsüz cevap verdi: — Armayi hümayunun bulunduğu liyor. Daha vazih, daha sarih, da- ha kati konuşmasını öğreniyor ve bu suretle bütün bulunduğu mec- islerde sözüne ehemmiyet verili- yor ve itibar olunuyor. Gevezeden korkulmaz, fakat sü- küttan korkulur, Susmasını bilen, konuşması idare edebilen adain muvaffak olmanın büyük bir sır- rini keşfetmiş, sayılır. Psikoloğ ucundan! — Ya! demek armayi hümayunu yakarsınız? — Evet! dalma yakarım, — Sebehini söyler misiniz? — Çünki reji dairesi edepsizlik ee miştir. Sizaraların ucuna sevgili padi. şahımızın armayı hilmayunlarını yap- muştır, Eğer oradan yakmayıp duma» nımı Asuman #hbbaniye uçurmasam izmaritin üstünde kalacak. Yere ata- (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: