12 Mart 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

12 Mart 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| | — 12.3.09 IT AN Gündelik Gazete Ça TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- Veyda temiz, dürüm, samimi olmak, Karlin gezetesi olmıya çalışmaktır. ie AEONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Ke, 1 Sena 2800 Kr, 780 » G Ay 1500 » M0.» 34 2 » 150 » VAy 0 » Milletlerarası pokta ittihadma dahil ol- Buyan memleketler için 30, 16, 9. 3,5 lira dir, Abone bedeli peşindir: Adren değiş tirmek 25 kuruştur, Cevap İçin mektup lara 10 kuruşluk pal ilâvesi tâzendir. | sonun MESELELERİ | İzmirdeki Köy Öğretmen Okulu 5 İzmirde Kızılçulluda Amerikalların İnternasyonal Kolleji adında büyük, ge BİŞ, her türlü şartları havi bir mekteple- Tİ vardı. Maarif Vekâleti bu mektebi al- “i, burasını köylere muallim yetiştiren bir mektep haline koydu. Bu ilk tecrübe bü #ene ilk meyvelerini vermiye başladı. İzenirde ilk öğretim müfettişlerinden A» Bin Kültür, mektebi ziyaret ederek gör- Güklerini ve düşündüklerini anlatan bir Yanı neşretti, köy muallim mektebi hak- kında iyi bir fikir veren bu yarıyı aşa- #yü naklediyoruz; “Kızılçullu okulunun tatbik ettiği| Öğretim prensipleri her öğretmenin bildiği, fakat hiç bir öğretmenin bur Bünkü şekilde've gaye içinde, tatbik etmediği, edemediği iş prensipleridir. Deha açık söylemek lâzim gelirse o Yada; işle terbiye etmek, yahut iş va- #tasile, iş içinde, terbiye etmek var. Kızılçulluda, hiç birşey yalnız t Yübe için değildir. Her faaliyet için » » tecrübe ile, birşeyler öğrenmek ve tecrübeyi gerçekten müspet bir i- 96 ve neticeye bağlamak var. Tarlada sapan süren çocuk, sap. Mi öğrenmekle beraber, hakiki bir) Siftçi gibi tarlayı da sürüp ekmekte- » Bu tarla, ürün verecek ve gele “ek yıl çocuk, ekmeğini, oradan yiye- Bekir, Tavuklara bakan çocuk, şimdiden #nların yumurtalarını yemekte veya peratif vasıtasile satmaktadır. | © Tenekeelik tezgâhında çalışan ço- tari K tapan *uk, maşrapa yapmasını öğrenirken Yâbtığını da kullanmıya başlamakta- » Marangoz tezgâhında destere ve | #ende elinde çalışan çocuk, orada yal Miz marangozluğu öğrenmekle kalmı- Yor, birlikte çalışma ile, yapılan ma- Yemekhanede, kullanmıya baş- | yor, Ayni çocuk, rasyonel bir surette dü konmuş bir proğramla, günüin içinde, Kültür derslerinde Püyan, münakaşa eden bir öğrenel, İŞ hayatında aşçıya yardımcı yemek- Banede, arkadaşlarına hizmetçi - çün- kii okulda her-hizmet çocuklar tara- Elin yapılıyor - tozgihlarda teno- ci, demizci, marangoz, Entoğrafçı, Musiki salonunda elinde mandolinile İ, yazı makinesi başında daktilo, ada çiftçi, bahçede bahçıvan, hay başında bakıcıdır. Ve bu değişiklik iş ve çalışmalar, gocuk insiyak ve faaliyetine Mekadar uygun gelmektedir. A Şalışması ancak birkaç ayı çine a- haz, hayatının, örnek olabilecek, Sonunçlarını daha şimdiden tes- *tmek mümkündür. ağn okulda, birinei derecede gö- başarılı bir şey varsa o da, YAbil bir disiplinin kuruluşudur. ye ocukların muhtelif zamanlarda eg, ühtelif işlerde çalışmaları, arzu en, ferdi hiçbir harekete mey- Mü ezmediği gibi diğer okullarda gö te, © Kalabalık ve gürültüden de e- kiyrakmamaktadır. Binada üç yüz ii varlığına rağmen, günlük ça- içinde, otuz kişi varmış gibi, “uygu ile karşı karşıyasınız. Ora- tip bini bozan değil, tabii bir dis n> doğuran bir hareket var. İş ha- du İse kendiliğinden çocuğun sosyal ru inkişaf ettirmektedir, a vndini gösteren diğer bir nokta Tanı, 7 Soruğunun İş içinde çok kısa , eda beliren istidat ve kabiliyeti- bi, Dün için büsbütün yeni de olsa Yl Ye gan'ate kendini vermek, on ir #amanda, başarı göster - Mek oluyor, 2 tey ln başlangıçtaki faaliyeti ya: Ying, Pasarısının bütün izlerini üze- *e © dıy coğimaktadır. Yarınki başarı: : Yagi kanaatimiz ise, ümitlerimiz “el büyük ve geniştir., 2 TAN Söz, Dil, Mekte Ve Tımarnane en münakaşayı pek se- verim, Ama mevzuu hakikaten münakaşaya değer- se ve konuşacak olanlar mev- zuu iyi kavramış, üzerinde iş- lemiş, kafa yormuş insanlar- dan sayılıyorlarsa. Her an yepyeni bir görüş ten, taptaze bir fikirden alev alarak kızışan bir münakaşa kadar insanda ve cemiyette ol- gunluğun, kemale erişin dere- cesini göze vuran ne vardır? Bence Insan ve İnsanlardan mü- rekkep bir cemiyet kemale erişini, savletinin azalışı ile, hamle kabili- yetlerinin kavruluşu ile değil, ham le ve savlet adlı taylarına şuurun- dan mükemmel birer jokey bindir- mekle göze vurur ve kemal meri halesine ulaşmış insanların, insani rüştünü ispat etmiş cemiyetlerin en mühim savlet vasıtası odildir. Halkına saygı gösterildikçe, süküta ahenk verir gibi dişlerle küçük dil arasında uzanan ve haksızlığı sezdiği anda dişleri bir istibdat hududu gibi yıkarak aşan, kudreti dudaklardan bir karış dışarıya ta- şan dil, ün, aynayı elime aldım, di- lime baktım: Di DA), dillerimiz.. Ne muğlâk e- seri Dil hem bizden olan hem de biz- den olmıyan bir şey. İkide bir, tay yareci Lindberg ile bir Amerikalı doktorun suni kalp yapmıya sa- vaştıklarını duyarız. Yapabilecekler mi? Niçin hayır diyelim? Belki... Bel ki yaparlar da, göğsümüzde #anki, , ana rahmi varmış gibi bizi her an en insani azap ve işkenceler için- de kıvrandırarak çarpan şu kalp- ten kurtuluruz. Fakat dil? Hayir, aslâ! Aslâ, in- san zekâsı bunun bir benzerini ya Tatamıyacaktır. Her silâhın karşı- sına benzerini değil, daima daha mükemmelini çıkarmak şirretliği. ne tutulmuş olan insan zekâsı ta- bistin zayıfa verdiği en büyük si- lâh olan bu ulvi eseri ancak im- haya müsaittir. Muasır geri cemi- yetlere baktıkça bu iddiayı haklı bulmamak nasıl mümkün olabilir! 'Tevekkeli orta çağ müstebitleri boş yere dil koparmakta mahir cel- lâtlar yetiştirmiyorlarmış! Evet, benzeri yapılamıyacak © - lan, pek muğlâk, pek girift, bambaş ka ve karmakarışık şu eser, dili - miz, hem bizden olan hem de biz- den olmuyan bir şey! A ynayı ağzıma bir parça da- ba yaklaştırdım. Şimdi o, masalların bin bir gece saraylıları- na kullandırdığı şu esrarengiz mave ral, tılsımlı kremleri kullana kul- lana derisinin katılığını gidermiş bir timsah gibi... Haklarına saygı gösterildiğinden emin, her türlü in- sanlık ve vatandaşlık dilek ve va- zifelerinden memnun bir adamın küçük dili ile dişleri arasında sükü ta ahenk verir gibi durmasına Tağ- mnen öyle bir titreyişt, öyle bir can- lığı, öyle saldırmıya hazır bir du- Tuşu var ki... Hayret! Dilimiz bi- #im İnsanlığımızın, Türklüğümü - zün, vatandaşlığımızın Âdeta bir bekçisi. Hani biri bir taraftan şöy- le bir saldırıverirse derhal şahlanı- verecek, derhal mücadeleyi kabul edecek, o anda onun bütün silâhla- rını harekete getirdiğini göreceğiz. Dilimizin silâhları sözlerimizdir ve hangi harp onunki kadar kor- kunçtur! Onunki kadar, yani ko- nuşmak kadar. Krup istediği kadar top yapsın, Oraldaki büyük Rus sanayii dile diği kadar uçak ve tank yaratsın, harp daha korkunç olamaz. Ne Şi- nayderin obüsleri, ne Skodalar, ne Ştayerler, ne de Ansaldonun des tröyerleri veya Armstrong - Vikers tezgâhlarından denize inen İngiliz kruvazörleri.. Hayır, bunların bep- e ; , sini kullanacak olan bir harp, dil lerimizin harbi kadar mühlik ola- maz. Eğer harpler haksızlıkları tas fiye için veya ihtirasları tatmin i- çin başvurulan o çarelerse Biçbir harp, sistemli bir kanuşma kadar haksızlıkları kökten tasfiye ede - mez ve ihtiraslarımızı dillerimiz- den daha iyi ne ile tatmin edehil- mişizdir. Dilimiz, gururumuzun, ve karımızın, kinimizin âdeta bir se- ütün bu sözleri, bilir misi - niz ben niçin söyledim? Be- hi bir şifahi münakaşaya davet et- tiler ve ben gidemedim de ondan. Gazetelerimizden birinin bir ya- zısınden, başka gazeteler, “mektep lerimizde ceza usulünün ihyası is- teniyor,, gibi bir mfina çıkarmışlar- dı. Mevzu bir an ciddi bir-müna- kaşaya namzetmiş gibi göründü; fakat gazetelerimizin bir munazara, münakaşa nizamından - maalesef - mahrum bulunmaları herkesi ber- mutat hayal kırıklığına uğrattı, Şişli halkevinin başında çok tec- rübeli bir eski mektepçimiz var. O, pek isabetli bir görüşle hâdiseyi kavradı ve mühim addettiği bu hâ- disenin güme gitmemesini İstedi. Muharrirleri, mütefekkirleri, mü - rebbileri, profesörleri, halkevi sak- fı altında açık bir münakaşaya davet etti. Icabet edemediğim için hususi bir azap duyduğum bu davetin na- 8ıl bir netice verdiğini anlamak İ- çin, bir gün Bonra çıkan gazeteleri karıştırdım. Garip şey! Üçer, be- şer satırla bağlayıvermişler. Acaba neden? Yoksa davet edilenlerden birçoğu da benim gibi, gidememiş- ler miydi? Eğer gitmişlerse neden toplantı bu kadar hararetsiz olmuş? Acaba, o gün, orada hep bir fikirde olanlar mı toplanmışlardı? Kim bi- lir, belki de ben, mevzuun gaze- telere intikalindeki asabi havanın halkevi salonunu da sarabileceği- ni, tahmin etmekle hata etmiş ola- cağım. Her ne hal İse; toplantının pek sakin geçtiği ve çok kısa sürdüğü anlaşılıyor. Amma sanmayınız ki, bu hal benim gitmeyişimden olmuş tur, Hayır... Ben gitseydim, sade- ce yediğim dayakları anlatmakla iktifa edeceğim için her halde manzarada bir değişiklik olmuya - caktı. Fakat izaha çalışacaktım ki, Kemalist mektepte terbiyenin ga- yesi disiplinli, çok disiplinli insan yetiştirmektir; pısırık, sinsi, mü- rai, iki yüzlü felâketler yetiştirmek değil emalist mektep, terbiyede, terbiyesizi “aklı tepesiriden bir karış yukarda dili bir karışdı- şarda,, diye tarif ve kabul &den es- ki mekteple aslâ ayni vasıtaları kul lanmaz, zira ayni yolda değildir, zi Ta hedefi esir değil vatandaş yetiş- tirmektir. Gelecek nesillerin âciz ve zebun olarak değil, şuurlu ve mert olarak yetiştirilmelerini İs - ter, K emalis terbiye, dilin muhte- şem olduğu kadar menfur olabileceğini de, mukaddes olduğu derecede iğrenç olabileceğini de a- damakıllık kestirmiş olmakla hu- lâsa edilir. Şuurun çıkardığı dille kal dili gibi, bir sırtlan dili gibi uza- nacak insiyaklara en ufak bir müsa mahamız olamaz. Fakat gerem ce- sanca ve insan dilinin ihtişam ve Yazan: Nizamettin Nazif SARE İ 8. kudsiyetini ispat eden bir vuzuh ve hak ile uzatmışsa bunun terbi- yeye aykırı bir tarafını göreme yiz, imdi, birkaç gün evvel o- tobüste kulak misafiri ol- duğum şu mubavereyi okuyunuz: — Demek müdür müracaatını dinlemek bile istememişti. — Evet, hattâ çocuğu kovmuş- “u. Hem de profesör bizzat gidip sotu yanlış attığını kendi ağzile söylediği halde. Fakat Bakanlık meseleyi dikkatle ele aldı ve çocu- Bun haklı olduğunu derhal teslim etti, — Mükemmel... Çok memnun oldum doğrusu, — Dur, daha memnun olma, Neden? — Dahası var da ondan. Bakan- ık imtihan evrakını tetkik edip çocuğun hakkını teslim edince mü- düre bir emir gönderiyor. Hani “Profesörler meclisini top- Ja; talebenin sınıf geçme hakkı resmen kabul ve teslim edilsin, gibilerden. Fakat müdür oralı bile olmuyor. emmeli — Bir müdür Bakanlığın emrini nasıl dinlemez? — Dinlemiyor işte. Tabil açık- ça dinlemiyorum demek te İşine gelmiyor. Fakat emri hasıraltı edi- yor. Çocuk bunun üzerine Bakan- lıiğa bir daha müracaata karar veriyor. Birisi bu kararı müdüre fısıldıyor. Ne yapsa beğenirsin müdür? — Ne yapar? Ne yapabilir ki? — Ne mi yapabilir? Çocuğu tut- tuğu gibi yaka paça timarhaneye gönderiverdi.. Billâhi oğlan güç kurtuldu, (Devamı 10 uncuda) Kişmelerinin vaziyetlerini Fransada Kabinel, Lİ Herriot (u) 4.28. 1928 Poincarâ (n)| ai las 1828) İlemuz. : Sente; İn e | a | ie İŞ emmi? çe) am an ÇO | oCamille, 2. 2 mari TE ZE LİE EE İİ <7 2 TS bari mm | | İİ iye > —pe al ie ek | 0 | İİ Fransa, garp demokrasileri içinde kabine buhranına, hükümet değiş- miyette, gerek mektepte, olgun va- | mesine en çok maruz kalan bir memlekettir. Yarım asırlık bir hayata ma- tandaş veya olgun bir vatandaş hüvi |lik olan üçüncü Cümhuriyet devrinde Fransada elliden fazla kabine gel- yeti gösteren bir talebe, dilini in - | miş ve geçmiştir. Buradaki grafikte şu son senelerde Fransada kabine de- ve müddet sırasile görüp okuyoruz, ceklerdir. Mİ sin i Zİ Ekonomik 17. . 3.35 Doktrini Yazan: SABİHA ZEKERİYA Başvekil B. Celâl Bayar, Ajans © konomik finansiye müdürüne verdi- ği bir mülükatta Kemalizmin ekono- mik dektorinini tarif ederken, “sos- yal “ben,, ferdi “ben,, e galiptir. Di yor. Bu tek cümle dahi Kemalizmin sosyal cephesini izaha kâfidir. Kemi- Uzm şahsi teşebbüslere, mülki şahsi- yete taraftar olmakla beraber, umu. mi menfaatleri şahsi menfaatlere fe da etmez. Kemalizmi, liberal demok- rasilere benzetenlerin hatası burada- dır. Liberalizm, demokrasi hudutla- rı içinde halka, umumi menfaatlere büyük bir yer vermekle beraber, en büyük kuvvetle şahsi menfaatleri mü 'dafaa eder. On dokuzuncu asrın “Las sez fnire,, doktorini, doğrudan doğ- ruya serbest ticarete, ve şahsi ticare- tin hudutsuz himayesine dayanır. Devletin ticaret yapmasına karşı olan büyük hücumu, sadece bu ferdi men- İaatleri himaye içindir. Esas gayesi fert, mütemmim gayesi cemiyettir. e Kemalizm, bunun tamamen zıddı dır. Kemalizm demokrasi hudutları içinde her ferde şahsi teşebbüs ve ti- caret hürriyetini verir, fakat en bü- yük kuvvetle umumi menfaatleri mü dafan eder. Umumi menfaatleri te min için, ferdi teşebbüslerin yanında devlet teşebbüsleri, devlet sanayii yer alır, esas gayesi içtimai “ben,, ya- ni içtimai fert, mütemmim gayesi ferdi“ben,, yani individu'dür.Bu ikisi nin menfaatini telife çalışır. Ferdiyetçilik, Kemalizmden evvel; iktisadiyatımıza, ve içtimaiyatımıza hâkim luğu gibi edebiyatını. za da hâkimdi Bütün şairler, ediplet yalnız kendi şahsi duy- gularını, görüşlerini ifade eder, san- ki bir cemiyetin fevkinde bir fevkal beşer nesiller gihi, halka etmeyi, hall in alâkadar olmayı bir küçüklük sa- yarlardı. Eski ediplerin içinde içti. mai “ben, e ehemmiyet verenleri yak değildi, fakat edebiyatın esasi, bu ferdi “ben,, edebiyatına dayanırdu. Bugünkü nesil, Kemalizmden mül * hem olarak yeni yazılarda ferdi"ben,; vg y den ziyade, İçtimal “ben,, e ehemmi- yet veriyorlar. Bu tekâmülü de, ikti- sadi bünyemizdeki tekâmülün tabi bir neticesi olarak Kemalizmin esasla © rında aramak lâzım. Kemalizmi mev cut iktisadi, içtimai sistemlerden ayır ran hususiyetlerden biri de budur. Kuvvetli fertler kuvvetli cemiyet ya par derler, Biraz doğru, fakat kuvvet li cemiyetler, kuvvetli fertler, kuv « vetli şahsiyetler doğurur, bu daha doğrudur. Kemalizm, kuvvetli cemi- yetin içinde kuvvetli fertler yaratma yı istihdaf ediyor. ZİRAAT : Toprak Bayramı için Hazırlık ğ Ziraat odası, dün toplanmış, top: rak bayramının 21 martta Yeşilköy- de Halkalı Zirast mektebinde kutlan ram yapılmasını kararlaştırmıştır. Bayram için civar köylüler ve ihti- yar heyetlerile köy muallimleri, zira atle alâkalı müesseseler, vilâyet ve ik * * ticaret odası erkânı merasime davet edileceklerdir. Davetlilere, kuzu ve helva yedirilecektir. / v7 # Trakya umumi müfettişliği ha- : riçten 9 tane saf kan, Kıbris ırkın - dan eşek aygırı getirtmek için hükü- z len evsafı haiz olmak üzere müfettiş liğe bu salâhiyet verilmiş ve karar İstanbul gümrüğüne bildirilmiştir. — o Acenteler Heyeti Dönüvor Borsa acenteleri birliği tarafından Ankaraya gönderilen heyet bugün şehrimize döneceklerdir. Giden heyet tarafından Maliye Vekâletine verilen rapor tasvip edilmiştir. Bu ayın s0- © nuna doğru birlik teşkilâtı ile bera- ber acentalar da Ankaraya naklede- iğ

Bu sayıdan diğer sayfalar: