21 Mart 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

21 Mart 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21-3-938 Gündelik Gazete ette YAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- © Seyde temiz. dürüet, samimi olmak, kariin gazetesi olmiya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Ke, 1 Sene 2800 Kr, 70 » BAây 1500 » 40 > SAy s0 » 150 » TAy 200 » Milletlerarası porta İttihadına dahil ol- nyan memleketler için 30, 16. 9. 3,8 lira Ür. Abone bedeli peşindir: Adres değiş Birmek 25 kuruştur, Cevap için mektup İsra 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzmmdrr, aaa a ama m | İKTİBASLAR i Yeni Türkiyenin Manzaraları Beyrütta çıkan L'Oricnt gazetesin- Marsel Pru imzasile intişar eden bir makaleye muharrir şu serlevhayı koymuştur: “Modern Türkiyede, Lo- 'nin dezanşantelerini tayyareci ve İâkim kadınlar istihlâf ettiler... Muharrir sonra şöyle devam edi- De: 1900 - 1914 te, Türkiye, mazinin itan çekişen güzelliklerile süslenmiş k eski bir devlettir. Piyer Loti'nin ları hakiki prototipler ya- tatmışlardır. Büyük kültür, ince ve Sevval zekâ sahibi Azadelerle arku- | daşları, her türlü siyasi faaliyetten Wakta kalmıya mecburdurlar. Harpten sonra, 1921 den itibaren, İ| birkaç asır zarfında hâsıl olan deği- ' erden daha büyük değişiklik ?, birkaç sene içinde vücut buldu. Siyasi ve iktisadi tebeddülüti bir ta- bırakarak, her içtimai tekâmi. ilân en mühim tarafı olan “kadınla hn vaziyetini, tetkik edelim. Kapılar açılıyor ve ilk iş olarak, ka peçelerini atıyorlar. İşte, ka- tılmış oldukları karanlıktan çıka- Fİ tak, güneşin altında gözleri kamaşan, binlerce kadının hayata atılışı, Tanzimatçı Atatürk, kadınlara iç- hayatta çok güzel bir mevki ederek, kadınlara karşı Napo- basa çıkmak ve cemiyetin bütün ve eğlencelerine iştirak etmek iyetleri, elbise inkılâbının tabii İF neticesi idi. Yeni kantınlarla, kadın serbest bir İşMandaşın bütün hukukuna pail ol- Mİ Suştur. Kadınlar, bugün, profesör, at, tabip, gazeteci, memur ola- virler, İntihabata iştirak ettikleri gi kendileri de intihap edilebilirler, Yaşını dolduran kadın memleke- İn siyasi ve içtimai faaliyetine iş- etmek hakkına maliktir. Pİ, Bugün Millet Meclisinde, birkaç ; n mebus yer almış bulunmakta 1! birçok kadın hâkimler, adalete, bil | «sa kadın his ve intikslini istilzam GÂL*n hâdiselerde, büyük hizmetler irler. Türkiyede, birçok ilk ve orinmek- açılmıştır. Çünkü, orta tahsil de il olmak üzere, tahsil mecburidir. Türkiyeye ait resimleri ha Sok güzel bir albüm, bize eski mün in kızlarını, torunlarını göste- İzci kıyafeti ultında, mükemmel İİ, İntizamla sıralanmış olarak azim- «İl tampet çalan bu kızcağızların çok Sİ Şi bir tavrı var. İ) Daha ilerde, stadyomda, Şimnastik ve içlerinden bazıları çok gü- kızlar gayet zarif bir man- #rzediyorlar, dik ve çevik olan dj), Sençler hep birden ayni hareketi Yorlar ve onların beyaz giyiniş- kısa saçlarını sıkan kurdele, ka X zarafetlerini tenkis etmiyor. a'ik ınlığın esas rolüne ait şeyler | mal edilmemiştir ve işte İsmet- İk Enstitüsünde, güzel çocuk çama- dikilen model bir dikiş atölyesi Yine ayni müessesede, bir aşçılık vardır ki, görünüşe göre bir fa m vermek lüzim gelirse burada Meharetli iş yapıldığını kabul et- yârim gelir. Mi, her tarafta tedrisat muh ir. İster Ankara konservatuva- Olsun, ister Gazi Atatürk Fizik İmya'Enstitüstünde veya Ticaret nde olsun, erkek ve kızların genç kafaları, hesap, yazı, Pi, *Si ve mikroskop üzerine ayni yi Ve ihtimamla eğilmektedir. | seneden az bir zamanda ta- k eden hayret verici bir deği- / ya YİN E BALIK Zavallı SERVETİMİ alıklar.. Neler Çekiyorm IE i YAZAN e . . BALIKÇI A ziz okuyucularım; “Gırgır, davasını ne- ticelendirmek için sizi tecrü- belere ve bir av partisine da- vet etmiştim. Arzu buyurursa- nız sahile inelim. Muhayyile- nizin yadırgamıyacağı tefek- kürden yapılmış bir sandal hazırladım. Ona atlarız, gün- i düz ve gece balıkçılığından mümkün olabilen zevkleri ta- da tada Karadenize kadar yükseliriz. Bilmem denizi sever misiniz? Tavsiye »derim seviniz. Gönül sı- zılarını deniz kadar muvaffakıyet- le dindirecek hiç bir tesliyetkâr bulamazsınız. Ne yazık ki herkes zahir görünüşüyle iktifa eder. Ha- rimine merak salmaz. Hattâ o yüz- den geçinen balıkçılar bile... Ba- lığını tutarlar, mldyasını, sünger» lerini sökerler. Ellerine geçen pa- muk gibi yumuşak sünger (nebat) mıdır, “canlı hayvan” mıdır? bil mezler. Kara gözlü, yeşil ve lâci- vert hareler, sedef ve altın yal- dızlarla süslenmiş balığın güzelli- ğini görmezler. Hayat maceralarını araştırmazlar. Sadece: “balık” der geçerler. Dirayetlerince: balığın aklı yoktur. Zekâsı yoktur, suyun oo kumu, Ooçakık gi va Bakim < < eğ Pazarda çakıl satar gibi balık sa- tarlar! H #lbuki, şöyle bir eğiliniz, ba- kınız, şuracıkta, zümrüt gi- bi yeşil ve yumuşacık yosunlar ara- sında İki balık var, Görüyör musu- nuz? “Lâpina” dır onlar. Hareket- lerine dikkat edin. bu çalâk ham- leler, şühane bükülmeler, yosunla- rı savurmalar, dağıtıp saçmalar hep muaşeret cilvesidir. Kendileri- ne yuva hazırlıyorlar. Dişi bu yu- vaya sevgisinden son hâtıra ola rak yumurtalarını bırakacak. Er- kek o yadikârları okşayacak, aşı- layacak, yavruların çıkmalarını bekliyecek, onları muhafaza için herhangi düşmanla mücadeleden kaçmıyacak, velev mukabili ölüm olsa bile... Kuşku ve zekâ bahsine gelince, bunun'da tecrübesi kolay: Bakınız şuracıkta satha yakın beş on “gü- MÜŞ” var. Giineşe göre öyle bir va- Ziyet alınız ki, kolunuzu sallarsa- mız gölgesi onlara aksetsin: 'Ta- mem; kolunuzu sallayınız. Görü- yor musunuz, gölgeden bile nasıl ürktüler, yıldırım gibi süzülüp de- rinlere gittiler?!, Beş on adım daha yürürsek &- kıntı başında bir tecrübe daha ya- pabiliriz. “Kefal” sürüleri geçer- ken bir taş atayım da neticeye dik- kat ediniz. Gördünüz mü efendim? Küçük bir taşla koskoca sürü ince bir şişe gibi parçalandı, dört ya- Ba savruldu saçıldı! Artık bu sürü bozulmuştur. Eski çalımını alamaz. B uyurunuz, artık sandala bi- nelim. Ortaköyde “seğirt- me” İle palamut tutuyorlar. Biz de bahtımızı sınarız. Müsaade e- din de şu balıkçıya sorayım, ona göre volta açarız: — Merhaba arkadaş. Ne haber bereketten? — Köpoğlu hayvan çabucak a- yarlandı be kardeşim. Nafile. Ne demek istiyor, #ni?.. İlk zamanlar ellerindeki ta» kımlarla. tutmuşlar amma artık voltayı seziyormuş, tutulmuyor- muş. Adamcağızın elindeki voltaya dikkat ettiniz mi? Hayli kalın. Ö- nünde de ancak bir buçuk kulaç pon misinası var, Zokası Ja da çok ağır. Biz şu düz büküm voltaya üç kulaç incecik hakiki misina bağlıyalım, bu uzunca ve köşeli hafif zokuyı da takalım, bu zoka hem daha se- ri sıçrar, hem giderken de fazla yalpa yapar. Buyurunuz. Volwyı düzgün bir çekişle çekip bırakımz. Tuttunuz değil mi? Elbet tutacak- sınız. Balik yok değil ki. Ancak balıkçıların “ahmak” dedikleri kur naz hayvan tehlikeyi seziyor. Vol- taya sokülmuyor. “Farkında mısı- nız? Birkaç balık tuttuktan sonra siz de tutamamaya başladınız. se- bebini anlatayım: Bakınız, zokanın üstünde diş yaralarından hösil pü- rüzler var. Bu pürüzler suda birta- kım gayritabit çizgiler husule geti- riyor. Hayvan da bunu seziyor. Bu miyar, balığın hassasiyetine ölçü olamaz mı dersiniz? htimal tek tecrübe size tam bir kanaat vermiyccektir. Şuracıkta batmış bir “emi vardır. Orada zaman zaman “İağri” ler bu- lunur. Bu,(mercan) fasilesinden bir cins balıktır. Büyük taşlıklı yerlerde yaşar ve sürü halinde do- aşır, İyi bir avcı iseniz mebzulen tutabilirsiniz. Ancak volta kopar- mamak, tutulan balığı kaçırmamak şartile... Alınız şu voltayı, bırak. Biz, bakalım ne var ne yek”. Tut- tunuz değil mi? Bir daha.. bir da. miyorsunuz. Şimdi çekerken sert bir hareket yapınız ki, volta kop- sun. Kopsun efendim, ne zarar var. Hakikate İnsan kolay kolay yaklaşamaz. Bakınız balıklar gel- mez oldu. Kanaatiniz tebellür edin ceye kadar bekliyelim, Artık ne ka dar ince takım bırakırsanız bırakı- niz, ne kadar sabır ve tahammül ile beklerseniz bekleyiniz. Nafile- 1 re tl 2 Z uş! ENFES BİR DENİZ SERVETİ.. dir. Canı yanan hayvan bulundu- gumuz mıntakayı terketmiştir. Ka çışındaki korku alâmetleri diğerle- 'rini de ürkütmüş, peşine takıp sü- rüklemiştir. Bu neticeye hiç şaşmayınız. Bi- .GÖNÜL katinde aranan esaslara dayanır. Yal- niz erkeğin kendine mahsus birta- kım hususiyetleri vardır ki, kadın bunu da göz önünde bulundurmuya mecbtrdur. Sevdiği erkekin sadakatini temin etmek İstiyen kadın erkeğin öğren- miye mecbur olduğu diplomasi yolla. rini bilmiye ihtiyacı yoktur, 2 kendisini dalma taze ve yeni göster» mesini bilmelidir. Erkeği bıktıran! şey kadındaki yeknasaklıktır. Değiş- miyen, yenileşmiyen kadın, dalma ayni havayı çalan piyaniste benzeti- lebilir. Bir beste nekadar güzel olür- sa olsun sabahtan akşama kadar onu dinlemiye mecbur kalırsanız hıkarsı- nız. Hergün ayni havayı çalan kadın. ların adedi, değişen kadınlara nisbet- le daha çoktur, Erkek yenilikten hoşlanır. Birçok erkekler sırf değişiklik olsun diye karılarını aldatırlar. Erkek dalma ayni çehreyi görmeklen, ayni sesi işitmekten bıkar, Kadının hüneri o- nu usandırmamak ve bıktırmamak- tır. İŞLERİ Kadın Kocasını Tutmasını Bilmelidir Erkeğin sadakati de kadının sada-) sinirine dokunmuş. Kadının hyane-| tini bir sebebe atletmenin mübalâ- galı bir hüküm olduğuna şüphe yok- tur. Kadını evden kaçıran sebepler pek çoktur ve mütenevyidir. Ben bunlardan bir tanesi üzerinde dur. dum. Maksadım, erkeğin kadına kar. şı olan muamelesindeki ehemmiyeti teharüz ettirmekti, Erkek diplomat- ça hareket etmekle hirçok geçimsiz. liklerin önüne geçebilir. Erkek kendi hissesine düşeni yaparsa, kadın hiya- net için mazeret bulamaz. Nitekim bugün de erkeğin sadaka. tini temin için kadının göz önünde bulundurması lâzım gelen nokta ü- de durmıya çalıştım. Kadın bu kaideye riayet etmekle erkeğin sa- dakatini temin edebilir mi? Kısmen, Yoksa evden kaçan erkeği tutmak için daha birçok çareler vardır ki, bunlardan da peyderpey bu sütun- larda bahsetmekteyim. Okuyucula- rım bu yazıları takip ederlerse her- halde kendi hayat şartlarına uygun bazı kaideler bulmakta güçlük çek- Gönül Doktoru | | Hirsiniz ki, hayvanlarda “huy” a- şağı yukarı biribirinin aynidir. Ko- yunlar da böyle değil midirler? Bir koyun ürküp kaçınca diğerle ride onu takip etmezler mi? Hattâ biz insanlar da böyle değil miyiz? Umumi heyecanlar, bir sözün veya bir hareketin neticesi olarak hüsu- le gelmezler mi? Ayni elektriki in- tikal ve teessür balıklarda da ca- ridir. ilmem sizi sıktım mi çok? mevzu “millet” ymevzuu- dur, tahammülünüzü rica ederim. Hem bakınız avlaya konuşa “Poy- raz” a kadar geldik. Dikkat ettiniz mi? Eraya kadar Boğaz, zâviyeli bir huri borusuna benzer, dapdara viktir. Buradan itibaren huninin ağzı açılır, çizinin Anadolu, Ru- meli fenerleri arasmdaki en geniş yeri ancak ve takriben #ki mildir, Burada sular da pe kderin değildir. 8 - 10 mil açılsak, 20 ile 50 kulaç arasında mütemevviç bir derinlik bulabiliriz. Evet, pek iyi görüyorsunuz Ma- şallah. O kalabalık gırgırcılardır. Fakat neden hayret ettiniz rica e- derim? Şöyle bir hesap etsenize: En az (20) takım çıksa ikişerden kırk kayık eder. (20) de motör 60; bunlara oO16 te yani (nav- lun) cu motörü iltihak ederse ye- kön seksene baliğ olur. Bu kadar gürültü daracık bir huni kâsesini mütekâsif panayir yerine çevir. mek için kâfi değil midir? Biz de onlara doğru açılalım. Biraz dikkat ederseniz, balığın ka- barışım, Boğaza doğru gelişini six de farkedebilirsiniz. Hususile bu- gün hiç rüzgâr yok. Deniz çizgisiz, tertemiz bir ayna sathını an- dırıyor. Bakınız şurada, durgun su da hafif bir rüzgâr kırışıklığı, ma- iliği hâsıl oldu. Görüyor musunuz? Hareket halindeki balığın hâsıl et- tiği izdir-o. İşte sağımızdaki reis te balığı gördü. “al beraber” etti, Dikkat ediyor musunuz? Yirmi kü rek birden nasıl hınç ve hırs ile denizi şamarlıyorlar! Çevirdiler, Bakınız, diğer kayıklar da (al be- raber) ettiler, İkincisi de birinci- GÖPVSLEDİ Atladı Geçti Genç Osman Yazan: SABİHA ZEKERİYA Şöyle bir gözlerinizi kapayıp 1914 senesine geçiniz. Sırbistanda öldürü- len bir Arşidük, arkasından siyasi protestolar, üç köşeli ittifaklar, üç DA. NIY köşeli itilâflar. biribirine saldıran büyük devletler, yani umumi bir harp. Harp deyip geçmeyiniz. Çünkü içinde yaşadınız. Bütün dünyayı ate- şe veren kanlı harp meydanları, bu meydanlarda can vermiş milyonlar- la ana evlâdı, yer yüzünü boydan bo- ya kaplıyan mezarlıklar, yıkılmış, harap olmuş ülkeler, göklerden bu- lutlar halinde yağan bombalar, ev- lerinin izbelerine sığınan aç, saman ekmeği yiyen halk sürüleri, istilâ e dilmiş ülkeler, emperyalizm yüzün- den kana boyanmış bir dünyu. o Bu harpten sonra hepimir emper- yalizm düşmanı kesildik. Milletlerin milli istiklâllerini ve vatan müdafa- asmi en büyük hak tanıdık. Harbin önüne geçmek için iktisadi siyasi an- laşmalar yapıldı, Milletler Cemiyeti kuruldu, müşterek emniyetlerle biri» İbirimizin boynuna sarıldık, herkesin İ milli hudutlarını tanıdık, mütecavi- 7e karşı kanunlar yazdık beşeriyete kurtuluş ve sulh getiren devre se- vindik. Nasıl sevinmiyelim ki, açlık ve sefaletten, ateşler ve kanlar için- den çıkmış insan çocuklarışdık. Emperyalizm aleyhtarı edebiyat bütün milletler arasında yer aldı, harp taraftarlarına, mütecavizlere kinle baktık, bü sulh devresinin sür küniyle uyuklıyanlar, bir daha harp olmıyacağını iddia ettiler. hattâ hâlâ Şarkta, Garpte, Merkezde harpler © lup biterken harp olmuyacağını söy» liyenler var, Yalnız harp olmıyacağım söyli- yenler olsa, bunların hüsnüniyetine bakarak bu du bir görüştür der, ge- © çerir. Amma, bir ülkeden bir ülkeye, Gö ŞER İdevletler, başkalarının topraklarını isülâ için yapılan harpler alıp yürür. ken ırkı bir, lisanı bir milletin öte- kisine geçişine de, tabli bir iş gözüy- le bakanlar var, “Bu iki hudut biri- birine © kadar yakındır ki, çocuklar çember çevirirken, çemberleri diğer hududa kayar, genç kızlar nişanlıla- riyle sevişmek için, bir sıçrayışta ö- teki hududa geçerler, ayni dili konu. $ur. ayni kanı taşırlar, Bu, böyle ol- duğu halde milli hudutlara, milli is- tiklâllere ne lüzum var?,, diyenler ve ellerini çırpıp atladı geçti genç Osman, diye sevinenler var. Osman atladı geçti amma, emper- yalizm denen harp ejderi de tırnaklı pençelerini boğazımıta © geçirmek jiçin şaha kalktı: milliyeti, milli hu- dutları, milli bütünlükleri bir yay- gara ile boğmak milmkinse ve ba İbir mantıksa, yarın Amerika, İngi- liz adasını neye istilâ etmesin? Ayni kanı taşır, ayni dili konuşur İ lar. Bu mantık kabul edilirse, Ame- rikalıların medeni harplerle elde et- tikleri istiklâlin, ne kıymeti kalır? Biz niçin istiklâl harbi yaptık?... Mil. li hâkimiyet, ne dil, ne kan, ne mez- hep, ne de din tanır. Milli İstiklâl hakkı, emperyalizmin “atladı geçti, genç Osman,, katakullisiyle inkâr e- dilemez. Osman atlamıya başlarsa soluğu nerede alır bilinemez. den kurtulan parçayı kuşatmıya çabalıyor. Bir üçüncüsü de onun ya mına mola etti. Fakat yetişemedi galiba. Dördüncü takım ileri hücü muna geçti, İşte o da çeviriyor. V akayı gördünüz ya? Bir de bunun blânçosunu yapalım. şimdi: Her takımın ağı (160) ku- laç tulde olsa bir anda denize “640” kulaç ağ döküldü demektir. Her ağda (1280) den fazla mantar, bir © kadar da kurşun kaydediniz, ha- latları, pamukları, halkaları, ma- kas taşlarını da ilâve buyurunuz, her ağ aşağı yukurı 500 kilo tutar. Şu halde? Tam iki ton ağırlıkla deniz bombardıman edilmiş sayı lar. Değil mi efendim?!, Bunur birde gece manzarasi var ki, daha meraklıdır. Size onu (Devamı 9 uncuda)

Bu sayıdan diğer sayfalar: