7 Temmuz 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

7 Temmuz 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

M— 7-7-0 IT AN Gündelik Gazete ae — —— vazie TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- #eyde temiz, dürüst, samimi olmak, karin gazetesi Oölmıya o #alışmaktır. e ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 Sene 2800 Kr, 150 Kr, GAy 1500 Er, 400 Kr, SAy 200 Kr, 150 Kr, lAy 400 Kr, Milletleraranı porta #ftihadma dahil ol- miyan memleketler için 30, 16, 9, 3,5 lira &ir. Abone bedeli peşindir.. Adres dağiş- trmek 28 kuruştur. Cevap için mektup lara 10 kuruşluk pulilâvesi Yzımdır. GÜNÜN MESELELERİ | Üniversite İmtihanları Yazan: M. Zekeriya SERTEL Üniversite imtihanları, bu sene de, Zeçen sene bir çok dedikodulara se- bebiyet veren fena neticeyi verdi. Hukuk fakültesindeki talebenin yüz. de ellisi, İktisat fakültesi talebeleri. | Bin yüzde elliden fazlası İmtihanla-! ında muvaffak olamadılar. Diğer fa- kültelerde alınan neticeler de hum- dan ve geçen senekinden pek farklı değildir. © halde geçen sene ortaya atılan Mesele hâlâ halledilmemiş demektir, Diseler mi üniversiteye talebe yetişti. Yemiyor? Üniversitelerdeki tedrisat Ye imtihan usulü mü yanlıştır? Vok- 8a bu fena neticeyi mucip olan haş- ka sebepler mi vardır? Bunun bu yıl *saslı bir surette tetkik edilerek hal- ledilmesi hâzımdır kanaatindeyiz. Çünkü randımanın bu kadar kötü “olması, hem bir çok talebenin Jü- Yumsuz yere zaman ve para kaybet- | Mesine, hem hocaların boş yere kır. Ve sarfetmelerine sebep oluyor, hem de üniversite hakkında fena hüküm Yermiye saik oluyor. Üniemsiteden tam “Tandıman al. * oğazdaki Yalılar Boğazın ötesinde berisinde vakti. le büyük servetler sarfediletek vücür getirilmiş kıymetli yalılar vardır. lâ Balta İimanında sabık sadra- *am Ferit Paşa yalısı, Beykozdaki Abraham Paşa köşkü, bugün para i- k yapılamıyacak kadar kıymetli tez- Yinatı havidirler, Bu köşk ve yalıla. benzer daha ne kadar bina v. ir ki, bugün metrük bir haldedir. Zamanım yıkıcı eli bu kıymetli biz Maları her gün biraz daha tahrip et- Mektedir. Halbuki bu yalı ve köşkler küçük | himmetle meydana çıkarılarak| otel haline kalbedilebilir. Ya tn İstanbula gelmek istiyon binler. *» Misel Boğazı tercih ederler. Pa 6 birada ötnrüeak yöz bulamazlar, " yalılar zengin Masırlılara birer ye vazifesini görebilir. Acaba bu yalılar ve köşkler kur- böyle faydalı bir hale kona- mı? * Steldi Alman Bayrağı Boğazın en güzel oteli olan Tarab- daki Tokatliyan oteli pazar günleri hp bayrağı çekiyor. Bu otelin sa- huy lam Medoviç, eskiden Avus- Ma, tebaasındanmış, Avusturya Al taka eline geçince o da Alman Aly, olmuş. Pazar günleri bütün | tay müesseselerinin Nazi bayra- Maha yy mesi mecburiyeti varmış. Bu le Boğazın bu biricik oteli de| Diy, Sünleri Alman bayrağını çek- Mecbur oluyormuş. çlerin ecnebi ellerde bulunma-| Yoyy e mudur, değil midir. bilmi- bay, Fakat otel sahiplerinin milli taya aş, çekmeleri herhalde 0- tin Me eden Türk müşteriler İ- ötekini? Fahatsız edici bir şey olsn Mng ehemmiyetle dikkate alı gg İstemek; hakkımız değil mi- TAN Turizmin Yurda Milyonlar Getireceğine İnanmalıyız urizmden © bahsediyor- dum. Turizmin memle- kete çok faydalı olacağına i- nandığımı söylüyordum. Te- reddüt ifade eden bir tavırla beni dinliyenlerden biri, alaylı bir kahkaha atarak ayağa kalktı. Başucumda dikildi. Müstehzi bir eda ile: — Peki amma —dedi— seyyah denen adam, niçin bize gelkin ve neden başka bir yere gitmesin? Hattâ dinlenme, eğlenme ve kür yerlerini piçin kendi memleketin- de aramasın da kalksın, evinden binlerce fersah ötede yabanci bir diyara gitmiye lüzum görsün? Memleketinde dağ mı yok ki Ulu- dağa çıksın?. Kaplıca mı yok ki Yalovayı. Bursayi hatırlasın? A- merika ormanları bizim Bolu or- manlarından az engin değil Deni- zin mavisini de yalnız Marmara- dan !baret sanıyorsak kendi ken- dimizi aldatmış oluruz, Turizmden memlekete milyonlar gireceğini umanlar, batıl bir hayale saplan- mış olanlardır. Onu sabırla ve soğukkanlılıkla dinledim. Sonra şu cevabı verdim: “ — Eğer bana bir başka sual sorsaydınız.. Faraza şöyle deseydi- niz... “Seyyah, niçin Yunanistana, Mısıra, İrans, Hindistana, Çine, İ- talyaya, İspanya ve Fransaya git- mesin de bize gelsin?,, O zaman, ortaya, Üzerinde bir parçacık ol- sun durmıya lüzum gösterir bir fi- kir atmış olurdunuz. Amma, bu ya van tereddüdünüzle siz, ancak, çok acınacak bir gafletinizi göze vur- muş oluyorsunuz. V e, “niçin?., demesine meydan birakmadan fikrimi şöyle 4 zah ettim: — Turiz işi, tıpkı tabii servetler imennexetlere isabet etmiş bir bü- yük ikramiyeye behzer. Turistik mıntaka para ile pulla kurulur, hiç yoktan yaratılır. birşey değil. dir. Seker yapmak için fabrika a- çabilirsiniz, gemllerinizi yapmak için tersaneler kurabilirsiniz. Am- ma, dört otel, bir iki plâj yapmak- la Turistik bir mıntaka kurulmuş olmaz. Bir memleketin Turizm işinde mevki alabilmesi için evve- lâ Turistik şartları haiz olması lâ- zımdır. Bu şartlar da, sandığınız gibi, sadece birkaç çamlı veya kar hı dağdan, kaplıcadan, minimin! biz iç denize sahip olmaktan ibaret değildir. Turizm işinde en büyük kiymet, atsıulusal bir mersk ve te cessüse muhatap olmaktır. Böyle bir merak ve tecessüs 130 asla üç beş gün ve hattâ yıl içinde yaratı. labilir sey değildir. âna itiraz eden vatandaş ken- dini çok beğenmiş bir aslan dı. Bu sözlerim onu büsbütün si- nirlendirdi, âdeta hiddetle; — O değildir, bu değildir diyor. sunuz... » diye bağırdı - Ya nedir bu Turizm? Soğukkanlılığımı bozmadan de- vam ettim: — Turizm, tarihin asırlarca iş İiyerek yarattığı bir umumi alâ- kanın istismarına verilen addır, Bir memlekette, çam ormanları içine gömülmüş, şiir ve hulya ile Golu göller, göklere merdiven kur. muş karlı, dumanlı dağlar, her der de şifa sunan kaplıcalar, konforlu oteller, şunlar, bunlar bulunabilir. Fakat o memleket üzerine “umu- mi alâka, yı celbetmek imkânı yi- ne bulunmıyabilir. Her derenin kumundan nasil altın çıkarılamaz- sa her orman, her kaplıca ve her mavi deniz üzerine de umumi elâ- kayı celbetmek öylece mümkün de- ğildir. Bunun tek istisnası vardır; İsviçre. Ve hiç düşünmeden, um- madan böyle bir mücize gösterebil miş olan tek adam tanınır: Bay. ron, Ben edebiyatın, İngiliz ve büyük romantik şalri Bayron'u, ar. sıulusal şöhretinde ancak bunun için haklı bulurum. Yoksa, ne Mo Ba kamitacılazı ile birlikte dövüş- YAZAN: Nizamettin Nazif ——ıyye yayıma DUYUZUÇIMIR rare Hisarlardan nefis bir görünüşü tüğü günlere ait mefruz kahraman- lıklara, ne şahsi hayatının pek renkli oluşuna dair olan rivayetlere, ne de eserlerine, bu derece büyük bir şöhret ağırlığı taşıtılabilir. Evet... Yeryüzüne, ilk ve belki de son de- İa olarak sun'i bir turistik minta- ka yaratmak dehasını, o da bilmi- yerek, yalnız Bayron göslerebil- miştr. İsviçreyi lânse eden odur. Eğer maceraları onu bir gün Le- man gölü kıyılarına düşürmesey- di, Jüra ve Savuva Alplerinin, Dan dü Midi'nin çamlı ve dumanlı yığınları onun gözlerine vurma- muş olsaydı, İsviçre ebediyen Gi- Yom Telin köyü halinde kalmıya mahküm olurdu. Ve zaten bunun için değil midir ki orada her köy, her kasaba, hor dere ve her dağ “Şiyon şatosu mahpusu,, müellifi nin bir heykelini, bir imzasını, bir âbidesini, bir kitabesini veya Üze- rine adi kazmmış bir mermer lev- * hayı taşımakla mağrurdur? İmanlar da memleketleri ü- zerine umumi alâkayı cel- betmiye çalıştılar. Biribirinden ay rı kasabacıklarla köyleri birleşti- rip “Payitaht Berlin,, i kurdukları zaman iki tarafı heykellerle süslü bir “Zigesalle—Zafer yolu (1)” bile yaptılar. İsviçrenin temizliğinden ve mamurluğundan bahsedenler, bu İsviçrenin ne otellerini, ne şe- hir ve kasabalarını Almanyanın şehir ve kasabalarile yanyana ge- tiremezler, Birinci ve ikinci Rayh- ın şehircilik bakımından Almanya yı en yüksek dereceye ulaştırdığı muhakkaktır. Buna rağmen Ziges- alle,, yi herkes gülünç bulur, tu- ristik bir Almanya tutturtlama- mıştır. Ekonimik faaliyetinden $- yırdığınız gün,dörtbuçuk milyon nü fuslu Berlinin wtssyonlarına tren lerden tek yabancı indiğini göre- miyeceğinize emin olabilirsiniz. Bu memleket, son derece humma- h çalışmalarına rağmen, Bavyera Kralı İkinci Liinin, Vagner reper- (1) Siegesallee. tuvarını oynatmak için kurduğu Hayroyt operasında başka hiçbir tarafı üzerine umumi bir alâka, bir. umumi merak ve tecessüs cel- bedememiştir. — Tuhaf şey! — Tuhaf muhaf, dur. — Bütün dikkatlerine ve feda- kârlıklarına rağmen, Iyi propagan da edememişler demek... Propagandanın bu işteki kıy- | meti Ihmal edilemez. Fakat propa ganda, ancak esasında mevcut bir merak ve tecessüsü tazelendirirse faydalı olabilir. Işte Inturist... E- ğer seyyah kafileleri sadece pro- Pağanda ile tahrik edilebilseydi, bu müessesenin faaliyeti dünya | turizmini inhisarı altına alabilir. di. Hayır azizim. Mesele yalnız propagandadan de ibaret değildir. Az evvel de söylediğim gibi bu Iş buzı memleketlere isabet etmiş bir büyük ikramiyeden başka birşey değildir ve yalnız'Türkiyeye, Yu- nanistana Şarki Akdeniz kıyıları na, İrana, Mısıra, Hindistana, İtal yaya, Çine, İspanya, İsviçre ve Fransaya inhisar edip kalacaktır. Binaenaleyh, “turistik omintaka, mevcuttur. Onu yarata cak değiliz. Madenlerimizi ve hattâ | zekâlarımızı, nasıl uzun bir ihmal devresinden sonra, nihayet istis- mara başlamış bulunuyorsak, fw- ristik mıntakalarımızı da öylece u- zun müddet ihmal ettikten sonra istismara karar vermiş bulunuyo- ruz: Bu meseleyi böyle anlamak Iâzımdır. Mem şirretliği biraz diner gibi olmuştu . Diğer dinliyenlerin beni tasdik edişin- Hakikat bu- den ve onun yumuşar gibi oluşun- dan istifade ederek bahsi şu neti- ceye bağladım: — Şimdi rakiplerimizi ele ala- mah mıyız? Böyle bir düşünce gü- Ming olur. Yunanistana gelecek her seyyah, bizim için de kazanılmış bir seyyah addedilmelidir, çünkü arkeolojik etüt bakımından Ege medeniyetinin izlerini Yunanistan- da görecek olan insanda belirecek ilk bis, bu medeniyetin beşiğini ve en eşsiz nümunelerini de görmek tecessüsü olacaktır, Yunanistanın arkeolojik turizm pazarına çıka- rabildiği şey, yalnız bir avuç Ege medeniyetinden ibarettir. Fransa- nin mataı sadece ortaçağdır; Al- manyanın eline geçen Viyana yal- niz müzik ve bir iki rokokodür. İs viçre birkaç şişe sun'i maden suyu ve dağa tırmanan birkaç fünikü- lerden ibarettir. İspanyada ılık bir kan vardı, boğalarla boğa gibi gü- reşerler vardı, Vizigot ve Endülüs vardı. Son ihtilâl ne boğa bıraktı, ne boğa ile gürüşen. Toledo'da gö- çen, Malaga'da bombardıman edi. len Madrit ve Valansta öldürülen şey turistik İspanyadır. İtalyanın İspanyadaki müdahaleden en bü- yük kazancı Roma turistik mınta- kasını İspanyol rakipten kurtar. mak olmuştur denilebilir. Hint eli uzaktır, Çin ise hem uzaktır, hem de içtimai bir “hummayı racia,, ya tutulmuş bulunmaktadır. Mısır ya zin bir cehennemdir ve mevsimin. de, ziyaretçilerine ancak Firavun'- larin masalını anlatabilir. Halbukt biz, bütün devirleri yan yana göze sunan bir sahne gibiyiz. Biz bütün çağları ile çağlıyan bir tarih için- deyiz. Biz, unutulmuşu, çok eskiyi ve eskiyi en yeni ile kucak kucağa yaşatan bir atmosferiz ki misafir. perverliğimizi dört mevsiminde de cennet olan bir *Ablatin taba- Hında sunarız. En büyük imtiyaz ve taliimiz de nedir bilir misiniz? Bütün bu o harikulâdeliklerimizin esasen dünyada tahınmış Bize dünkü İsviçreden ve kü İtalyadan az seyyah gelmesi mamiyle arızi bir Şeydir, Dü alıp perdahını vurduğumuz gün hayal sandığınız şeyin ne parlak bir hakikat olduğunu göreceksi- niz. Hem efendim, Holanda Krali- olması, bugün- a İrin sulh içinde tekâmülü, e e 0ky Roosevelt'in Nutku 77 '5 | Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Roosevelt, Amerikanın vardığı son tekâmül safhalarının, medeniyetin bir âbidesi gibi Nevyorkun ortasına serilecek olan serginin temeltaşinı koydu. Bu taş, milletlerin medeniyet, teknik, tür kabiliyetlerini, terak- kilerini ölçecekleri mihenk taşıdır, Medeniyetler, insanlara hürriyet, in san gibi yaşama, İlerleme, cemiyetle- nl keşif. lerin ve icatların, ufak istihsalin ya- pacağı miireffeh o cemyleti vadeden medeniyetler, bu sergide bu gayele- re ne kadar hizmet ettiklerini isbat için, harıl harıl çalışıyorlar, paviyon- lar kuruluyor, milyoülar sarfoluyor, her millet nesi varsa, ne yaptıysa hep sini dünyamın gözü önline sermeye hazırlanıyor. © Roosevelt bu medeniyet yarışının ortasında, elini bu mihenk taşına da- yayarak bütün insanlara haykırıyor : “— Medeniyetlerimizin bir vasfı insanlara sulh içinde tekâmülü temin dir. Bunu temin için bütün millet İler elele vermeli, bir konferans kur- malı, medeniyetlerimizi tehdit eden harbin önüne geçmeliyiz. Bunu ya- paminzsek, hiç olmazsa harpleri insa» nileştirmeliyiz.” Roosevelt, İspanyada, Çinde, mü- tecaviz harplerin yaptığı facialara bakarak medeniyet namına yüzü kis zarıyor, Nevyork şehrinin ortasında İdeşhir edilecek medeniyetin yüzün- İden bu kara lekeyi silmek için, ken- İdisinin ve bütün Amerikalıların en ince damarlarına kadar işliyen hürri- İyet ve demokrasi aşkının verdiği hız- la bağırıyor: “ — Kütüphanelerini yakan, âlim» lerini. kovan, sanatkâr ve profesörle- rini stiren, Üniversitelerini tahrip & den, gazetelerini, fikirleri sanslir e- den memleketler, medeniyetin ilerle. mesini geğiktiren o memleketlerdir, Marhr karğısıkma, fikir, ve tedris hür. riyetini güden memleketler, ağır va- zifeler yüklenmeye mecburdurlar, Nihai zafer demokrasilerindir. Çün- cesi Vilhelmin'in nazırları, Hint de | nizinin muymıntı adalarında turls tik mıntaka yaratmak gibi iddia- lara bile saplanabilirlerken biz şu efsanevi Mermarayı ve şu ilâhi Garbi Anadoluyu nasıl olur da İş- letemeyiz? "Turizm işinden mem- leketin milyonlar oOkazanâcağına İnanmalıyız. ÇAYCUMADA : Deli Bir Adam Karısının Kafasını Kopardı Bartın (TAN) — Çaycuma nahiye sinde bir adam, karısının kafasını balta ile koparmıştır. Tafsilât şudur: Zararsız ve hafif bir deli olün kundu- Tacı Ralf ustanın evinden altı ay ev- vel bazi eşya çalınmıştır. Raif usta, yi bizzat karısı Eminenin çaldığını anlamış ve onu sikıştırmiştır, Kocası gibi aklından biraz zoru olan Emine de, çalıp köyüne gönderdiği eşyadan | bir kısmını tekrar eve getirtmiştir. Bu hâdise, karı koanın arasını açmış, Ralf, karısını birkaç defa kovmuştur. Son kovuluştarı birkaç gün sonra E mine yine gelmiş ve ayrı odada uyu- muştur. Raif, elinde balta ile bu oda- ya girmiş, uykudan uyanan İçarısının boynuna iki darbe indirmiştir. Balta, kafayı gövdeden hemen tamamen ka parmış, ince bir deri parçası irtibatı muhafaza etmiştir. Bundan sonra Raif kanları temiz. lemeye uğraşmış, fakat muvaffak o- lamamış, sabahi beklemiştir, Erken- den evinden çikip kahvehaneye git- miş, bir kahve içmiştir. Bundan son. ra bütün alacaklıların: dolaşmış, bor cunu ödemiş ve “artık beni göremez- siniz” demiştir. Devrekteki hemşire sine de gelmesi için telgraf çekmiş ve gidip nahiye müdürüne teslim olmuş elnayeti olduğu gibi anlatmıştır. Ralf, akşama doğru büsbütün çıl- dırmıştır. kü, milletlerin ebediyen esaret altım- da yaşatılmasına imkân yoktur.” Roosevelt bütün medeniyetlerin ta rihine bakarak bu hükmü veriyor. Hürriyetle esaretin, istismarla istik- Iâlin ve menfaatlerin bir çarpışma sındna ibaret olan bütün medeniyet tarihinde, zülüm ve esaretin bu ka- ranlık devirleri vardır, Her karanlık- tan bir aydınlığa geçiş te muhakkak- tır. Fakat bu geçiş ne kadar uzarsa, insanlık esaret ve zulmün pençesi al. tında ne kadar yıpranırsa, medeni- yetler o nisbette zayıflar, hattâ yikı Tırlar. Tarihte yıkılan medeniyetleri bir bir sıralayabiliriz. Yirmi rın demokrasiye, hürriyete, ii âle dayandığını iddia eden medeniyetini bu yıkılıştan kurtarmak için beliğ hi- tabelerden ziyade, zulüm ve esareti yerlere çalan icraata lüzum war, “Fi. kir ve tedris hürriyetini güden mem- leketlerin” yükleneceği en maiihit,, en reel vazife budur. mmm amm YALOVADA ; Bir Otobüs Hendağe Yuvarlandı Yalova, (TAN) — Pazartesi günü burada bir otomobil kazası oldu, Ya- lovalı Seyfinin idaresinde ve Bursa ile Yalova arasında işliyen “kaptı kaç ti” o gün yine Bursadan Yalovaya kalkmış ve yolda Orhan Gatiye uğ. Tayıp birkaç yolcu aldıktan sonra Ya lovaya hareket etmiştir. Araba Yalovaya girerken Bağlarb şındâ bir virajda iki öküz urabasile karşılaşmış ve bunlardan birine çarp tıktan sonra diğerine de çarpmamak için sağa kaçmış, bunun neticesinde de hendeğe yuvarlanmıştır. İçinde bu lunan dokuz kişi muhtelif yerlerin. den yaralanmıştır. Yarası ağır Sinan ismindeki yolcu İstanbu tüzülüp olan la gö Cerrahpaşa hastaha, İn kaldırılmıştır. Diğer ii hafiftir. lerinin yaraları

Bu sayıdan diğer sayfalar: