20 Ocak 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

20 Ocak 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gündelik Gazete TAN'ın hedefi Haber fikirde, herşeyde dürüst, samimi karlin gazetesi da, temiz, almak, ABONE me emek İĞONUN MESELELERİ | İ keremesimz se seenamee Ticaret ve Sürüm Gazeteciliği # kide bir gazetecilere atfedilen | suç budur; Ticaret ve sürüm) gayreti. Bu defa da Ankara müddelumu- misi, Ekrem Küniğ meselesi etrai daki neşriyatı münasebetile İstanbul gazetelerine ayni ithamda bulundu. Ve gaeztelerin bu neşriyatı ticaret ve | sürim maksadile yaptıklarım söyl di. Biz TAN'ı bu ithama maruz telâi ki etmediğimiz için müddeiumumi- sin bu beyanatına cevap vermeğe | sum görmemiştik. Çünkü Tan kendi sine sorulan suallerin cevaplarını ve | yesikalarını vermiş bulunuyordu. Fakat dün Hüseyin Cahidin bu nevzu etrafında çıkan güzel bir ya-| ası, bizi de bu hususla birkaç söz söylemeğe sevketti, Hüseyin Cahit Yalçın müddeiu- mumiyeyi kendi sözüyle ilzam i ruyor “Baha Arıkan gazetelerin sırf sat şı artırmak için bu yazıyı yazdıkları" na hangi delil ile bu kadar katiyetle hükmediyor? Gazeteci denilen mah- tük n laka on para fazla kozan meyi meslek edinmiş dir: ketmse'miz dir? Şüphesiz ki Baha Arıkan böyle beslemekten çok uzaktır. O onları bu | lar halinde teşhir et- dan ali mek hak Yor? Gaeztecilik şüphe yok ki bir tie-| tet işidir, Fakat gazete ayni zaman- ia bir âmme müessesesidir. Ve haki- ki gazeteci, ticaretle âmme menfaati» si en iyi telif etmesini bilen unsur- | dur, Onun içindir ki gazetecinin ilk he- defi hizmet, ikinci hedefi ticarettir. Türk matbuatı bilhassa cümburiyet devrinden sonra bu âmmenin menfa- atini daima ön safta bulundurmayı öğrenmiş ve olgunlaşmıştır. Bugünkü Türk matbuntı rejimin ve kalâbin| in kuvvetli mesnetlerinden biri Ol| muştur. Gazeteciyi hakir görmek, Türk matbuntını hasis kazanç hisle- | rine mağlüp adi bir müessese telâkki #tmek, rejimin sadık müdafilerine bir hakaret teşkil eder. Gazeteci hatadan selim bir mah- lük değildir. Şüphesiz herkes gibi: her müessese gibi o da hataya düşe bilir, Bundan dolayı da hesap verme #e mecbur tutulabilir. Fakat onun hüsnüniyetinden ve hizmet maksa dından şüpbe etmeğe hakkımız yok- tur, Türk matbaatı, birçok Avrnma matbuntına kıyas edilirse, dünyanın sesesi sayıla- bir gayri en temiz, en olgun mü r. Rejim, gazeteciliği meşru kazanç vasıtası yapmak İsli- nlere karşı daima sert davranmış buna imkân bırakmamıştır. İgi- mizde hâlâ böyleleri varsa, bunları ına çıkarmak, teşhir © kanun karş İ etmek de| dip halk nazarında mesul mümkündür. Fakat gazetecilerden) müddetumumlik de! ii arıyan sözlerini ve iddialarını vesikaya nat ettirebilmek şartile. sadık, inkılâba hörmet- Biz rejime & . ec si- kâr ve mesleğine âşık bir gazeti fatile bunu ister ve bekleriz. Eğer| böyle bir vesika yoksa, Türk mathu- atının alma kâra bir leke sürmek de ru olmaz. İ sokakta, h ünün en canlı ve dişe en tatlı dokunan me- selesi (köylünün kalkınma) bahsidir. Bu vadide bir çol konuşmalar oldu, yazılar yazıldı. Fenni, iktısadi, iç - timai zaviyelerden ışıklar gösterilecek mevzuun gi- rizgâhları aydınlatılmaya uğraşıldı ve uğraşılıyor. em bri ei ha yırlı hureketi vecdi vicdanile takip eylememek kabil değildir Şüp he yok ki, köy kalkımmadıkça şe - duramaz. Cümhurun baka kökleri, izbe büklümlerin - amüt ve va- leri ındadır. O top vadiler” cümhur da, cümhu! zler. Sanayi arı istedikleri dike kadar har lasm, tütsün; top: eller dermaa bulmadıkça © lar, gönün birinde & düdükler; hazin bir iaya konan ikizleri teamdilf ettlk- çe dikkatli dikkatli okurum. İlmi bir selâhiyetle işe karışan Baltacı- tacloğlundan yanayım: Topraktan evvel insan safasından, İnsan gön- Tünden İşe başlamak lâzım. Hülya- sız kafa, emelsiz gönül taşıyan her vücüt (kanser) e tutulmuş gibidir. Onun yolu (hüzal) yoludur; (adem) yoludur Muhakkak ki, işe gözlere rşik, Büyük Köy Kalkınmasınd Ameli Usullerden İstifade Et li i DME İİ İİ "Yazan: RESSAM İN 7171 a gönüllere emel ve ferahlık vermek le başlamalıdır, Bunun da mükellef ları hafifleterek kultür yolunu ır. Fakat bilmem ki, bü me - yanda smeli tecrübeli fade edemez miyiz dens3 bü eihete yaklaşan kimseye rastlamadım. Onu da ben hat tayrm: 1 bulunuyordum. Bilirsiniz ki hirlerdön hoşlarimadim. MrüNevver seviyedeki buyalı erkekler, bir dal da durmaz şuh kadınlar, beni hiç sarmadılar. Köylere rağbet ettim. iler, Belki hayır, fakat neşeliydiler. Ovaları baştan başa gümtah, kızlar rüzgür gibi pürhubup, erkekler çağlay lar gibi coşkundular. Hallerine ba yildım. Rumanıyalı bir Türk bana rehberlik ediyordu. Hayretime şaş ti. la - 813 sonlarıydı* Ruman: Köylüler zengin miş — Elbet mesut olacaklar, ne var bundu hayret edecek! dedi Bi: sarfedip kırk alıyo: larını ayaklarında paraya çeviri yorlar. Hülerinden memnun, 2- tilerinden emin insahlar... O gün yüksecek amaçta dü ruyorduk. Karşımızda göz alabil - diğin. sfuk'arı; du. arkadaşım manz te derek — Görüyor dedi; ber taraf işlenmiş ve ekilmiştir. Asil su k i ları hafif mey lere çevirerek hepsine ağaç gik- iler, orman yetiştirdiler. Köy - lü kadınlar ve erkekler birbiri- Bi itmam eden iki unsurdur. Tıp kı elektriğin müsbet ve meni kutupları gibi, Birbirini bir şa- le veya kuvvet olmak için arar- lar, Birleşince de verimli bir kuvyet olurlar. Bunların en bü- yük menfurları şehirlerdeki tufey N sımfür Kazançlarını onların israf etmelerine tahammül ede mezler, ENAZ, Canlı İhracat Malları ostum Felek'in “Ecnebi da- dılar,, yazısını okuyunca öklıma canlı İhracat malları geldi. Bazı memleketlerde güya husu- si, bir takım müesseseler, hattâ adlarına enstitü diyen fabrika- lar ©) vardır ki canlı ihracat mal- ları yetiştirip hudutları dışma da- ğatırlar. Bu raalların yalansız yüzde dok- san sekizi standard tip mallardır ki mahiyetine göre şu damgaları ta- arlar: Mürebbiye, dil öğretmeni, refakat matmazeli, sosyete rehbe- ri, ev idarecisi, müzik artisti, bar artisti, kâtip, daktilo (süper mar. ka), falan filân vesaire... Geçende benim gibi bekâr bir dostumu giyarete gitmiştim. Yüzü biraz buruşur gibi oldu. Hemen kalktım, halden anladığımı övün- tülü bir tayırla anlatmak için: dedim. Telefon et Seni keyfince bi- Takmak için hiç oturmadan gide YİN Gelişime iyi ettin, dedi. Ben v indeydim. Birisi e bir savış derdindeye bl etti, geleceğini söyledi, Ar- ağından bıktım usandım. Avru- se emen hemen her tarafını ” panın he yundan aşağısına rastla- dolaştım, b madım. sert çaldı ve saloun kep n Z vurulmadan açılâr. Her er enddede, her gazino YAZAN: | | Aka Gündüz da görünen bu boyalı kadını tarı- mamak mümkün değil, #nçle ve şımarıklıkla oturdu — Niçin geldim bilir misin? Ar- tık bir müddet seni tüciz etmiye- ceğim. Sen emekli, sadık kiracı- larımdan olduğun için memnun 0- lacaksın diye geldim. Dün gazrte ye ilân verdim. Bugün üç dört ta- lep karşısında kaldım. — Eşyalarını mı satıyorsun? — Hayır. Beş İle on beş yaş arar sındaki kız çocuklarn mürekbiye arıyanlar bana gelsinler, diye. (Uzun bir kahkaha). — İyi amma, senin tahsilin pek derme çatma. Elbette bilirim, iki senedir seni tanıyorum ve her şey den konuştuk. “Orta tahsilin bile yok. — Mürebbiyelik enstitüsünden diplomam var, Çantasından şatafatlı bir diplo- ma çıkarıp gösterdi. — Bunu sana nasıl verdiler? — Alı aylık bir kurs geçirdim. — Altı ay içinde sana ne öğret- tiler? İşitmezlikten geldi, radyoyu ka- rıştırmıya başladı. Sonra doğrul. du, döndü, bir elini kalçasına, bir elini başına koyup artistçe poz al. dı: ze birinci sınıf mürebbiye (3 yi takdim ederim. Memnun ol- dunuz mu? verdim: ne güzelsiniz. dansöz Mataharl en saflığa o vurarak cevap Meshur & ne kadar hen siyorsunuz. Hattâ daha çüzelsinir. Yalnız o esmerdi, siz beyazsınız. Harikulâde bir aktörlükle: — Kim o Matahari? dedi, tanı- miyorum. — Bizler de tanımayız şöyle güzelliğini işittik te. — Haniy söylüyordun? — İş iştir dostum. Barda bulur- sam barda, evde bulursam evde. amma, barda iş bulduğunu Kadın Türkçeyi epeyce öğrendi. HA için dostumla Osmanlıca konuş- tum: — Mezbureler misillâ zihayat ihracat emvalinin vezaif ve ef'a: line karşı idame ettiğimiz terafü- lümüze bir nihayet itası farzaym kesilmiştir. — Hususatı mezkörel mühim- menin kemahiye hakkuha derpiş © dilmesi bize değil, alâkadarana te- rettüp eder. — Peki, bu feyzi kimden alıyor lar? Mektepten mi? — Evet Zirai program pek | ciddidir. Maamafih köylünün en ziyade işine yarayan müessese müzedir. Ziraat müzesi , Sizi bir gün götüreyim, V Evvelâ büyücek bir salona girdik. Kadın erkek tıklım tıklım iu, Çok beklemeden ba iklü, terte- köylü doluy şı saçsız, ke miz giyinmiş bir 2 İ göründü. Z: irlere rümence hitap etti. Bekle - yenlerden bir kısım ay dılaf. Biz de o kafileye katıldık. merdiveni biz çıkarken diğer bir kafile iniyordu. Arkadaşım yavaş- tan fısıldadı. — Ekin kısmını göreceğiz. De ülimiz kuvvetli bir zirantçidir. Delil önde biz arkada kocama bir salona girdik sıra mücessem tablolar vardı. #kârane yapılmış şeyl de durdü yük ve camuı levhada arzm toprak, taş, kire diğer anasırını t: a baka tabaka gös- tereh makta mü- cessemi görünü - yordu. Delil elin- deki dört köşe cet veli uzatarak taba kaları Birer birer iza hetti, İ lenmiş şekillerini nisberlerini gösteriyordu. Onun duk. Bu da muhtelif si tılan tohum'arın tesadü! deki neşvünema tarzlarını yordu, Dördüncü manzara, toprak rak altında çalışan bir kaç cins ha- şerey! musavverdi. Meselâ GÖPÜŞLEP Allah Verdi, | Allah Aldı Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Bn Ömer Paşa “Türk çoc u nasıl yaşatmalı7,, ismin» de küçük bir kitap çıkardı, Mevzi, memleketin en büyük davalarından olan çocuk meselesi olduğu için dik“ katle üzerinde durmağa değer. Besim Ömer Paşa, nüfus meselesinde 49 cuk vefiyatının oynadığı rolü tasrih ederken, kadınların kabul etükleri bir zihniyetin üzerinde duruyor. “Ak lah verdi, Allah aldı.,, Türk annesi çocuğunun ölümünü Allahtan bilir. Onun bu masum iddiasına şüphesiz dokunacak değiliz, fakat bu davayı güttüğümüz zaman, çocuk ölümünde" ki iktisadi ve içtimai şartları göz nüne alacağız.. Çocuk vefiyatınin İen büyük sebepleri, aile bütçelerin” arlık, ve içtimai bakımsızlık* ür, Çocuk yetiştiren ailelerin, çocür gu sahbi büyütebilmeleri için yapılan yat şüphesiz faydalıdır. Faket yüzde sekseni bu kitap- ları okumadıkları için, bizim memle- ket neşriyatı ikinci bir rol oynar, Biz- de çocuk vefiyatınım önüne geçmek için alınacak en birinci tedbir içti mai teşkilât meselesidir. Doğum evleri, sıhhat istasyonları, içtimai yardım müesseseleri, çocuğu annesinin rahmine düştüğü günden, ablatle mücadele edebilecek hale ge- inceye kadar takip edecek bu mü- «sseselere ihtiyacımız var, Mevcut müesseseler, kendilerine gelen müracaatlara bile cevap ver- i değildirler. Nerede kaldı takip, gelmiyen çocuklar dahi bulmak, bunlara mad deten yardım ettiği gibi, çocukların sıhhi surette büyümesini daima kont röl etmek mecburiyetindedirler. de midesine bol bi ş bir alay yav a tuhaf bır nükte de $i üler gümrah bir kahka - elena A7 daşmi izah etti: — Sıçamı şehirlerde gel key - kâ zevk süren tufeylilere benzetti de ona gülüyorlar! Ben de gülümsedim. “Acaba han keli, sıçanı u feyli mi?,, diye için için düşündüm söylendim. itme tablo, yer altındaki ba şaratın zararlı ve faydalı cinslerini tasnif ediyordu, Yedinci, gökten gelecek tartıl gibi, çekirge gibi kanatlı, kanatsız âfetleri irae etmekte; sekizinci, dokuzuncu ye- tişmiş ekin, yakmış ekin biçilmesini göstermeüteydi ve saire, Lâfı uzatmayalım bir ssat hoş bir vakit geçrdikten başka Rumanya topraklarının cins ve feyz dere lerinden, ekilmiş bir tohumun ne- | malanıp tekrar tahum haline gelin ceye kadar geçirdiği İstihaleleri; haşerelerin emslerini, izsleleri ç relerini öğrendik. Çıktığımız zaman malümatımı yoklamıştım. o Adetâ yüksek bir zıraat mektebinden şe hadetname alınış kadar kendimde malümat birikintisi bulmuştum. O- valarır. yeşil sırları gözle, nünde çözülmüş, köylülerin $ klacindaki erbap tavazzuh eyi Amerikada, İngilterede, Fransada İçocuk vefiyatının önüne ancak bu İmiiesseselerle o da kısmen geçebil - mektedirler. Bu teşkilâtları meydana fedakârlıklara gö Çocuk Esirgeme Kurumu, ötede berideki hayir mües- İseveleri Bü iiyaç karşmında pek ax bir mânn ifade ederler. Nüfus siynse- & bir devlet siyaseti olduğu için, bu teşkilâtlar dahi devletin malı olmalı- İ getirmek büyük ımı lüzum r. dır, İçtimai Muavenet Vekâletinin bu sahada yapacağı büyük işler var. Besim Ömer Paşamn bu eserini tetkik eden bir muharrir, kitap hale- | | kındaki fikirlerini söyledikten sonra, İdoktor Besim Ömerin, mebus Besim Omere niçin Meclise bir takrir ver mediğini soruyo; Besim Ömer ne yapsın?.. Bu sahn- hattâ Meclis nde de çok defalar konuşal- du. Fakat devletin mühim davaları, işleri arasında çocuk davası daha lâ- yeti kazanmadı. Bu da bir zaman meselesidir. Mecli- sin, devletin bu meseleye da da senelerdir, yazıldı, kürsüs a kuve vetli bir surette hal için, parmağım koyacağı zamanın çok gecikmiyeceğii ümit edelim... Yalnız şunu da unut mıyalım ki, bizim memlekette neşri- yatan evvel icraata, teşkilâta ehem- miyet vermek lâzım, Allah verir, fa- kat biz iyi muhafaza edersek, alış nis betini yüzde üçe kadar indirir. iyiz? Anla mişti Ovalar, ilmin murakabesi altındaydı; köylüler de yarınların dan emin! Bir taraftan da arkadaşım ediyordu: izah — Gördüğümüz kısım mancılık, yemişçilik, arıcılık, mine ait şube var, Bir müşkü- le uğrayan köylü, buraya gelir, müşkülünü halleder, gider. Ru- manya çiftçiliğini asıl bu teşki Bit yükseltti. Memlekete avdet şim nayır ve hasenat zevata müracaat ol lerimi anlattım. Ricada bulundum. Neyliyeyim ki, söz ba - | şak olmadığı için rağbet eden bu - lunmadı! ç ok şükür, o devir bugün tari he karışmış bulunuyor. A - caba bu devirde © komşularımızın tecrübe ve istifade ettikleri bu a « meli usullerden, müesseselerden is edince ilk at müzesi büyük bir rini İstilzam etmez. nde az bir mas e vücüde geti- mesraf ih Her vilâye evlerinin kasaba - mücessem lenerek müsyyen gi lere muhtasaz müfit ders - ler verilebilir, Ben bu yoldan şu üç neticeye varabileceğimizi umu. ve yorum: 1 — Yeni nesil ile eski de bir şey öğrenir, 2 — Köylü (cehil) den Cilim) e ısmdırılır. 3 — Köylüye (o kahvehane köşesinden başka gi- debilecek faydalı bir yer temin edilmiş olur. Gözü açılır, gönlü ü- mitlenir, emelleşir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: