14 Ağustos 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9

14 Ağustos 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14-3.939 Tefrika No. 134 Milli Kuvvetler Aydına Girdi Müdafilerin Kumandanı, Daha Sabahtan Hazırladığı Ricat Emrini Kıtalarına Dağıtmış, Şehri Terketmişti Müdalilerin kumandanı, kuvvetlerimizin bu ars letleri karşısında, tutunamıyacağını Daha hten hazırladığı ricat emrini kıtalarına dağıttı. Artık müdafi. ler, Aydını ve zaferin şeref ve zevkini o müli kahramanlarımıza bırakmışlardı. Onlar, demiryolu boyunca ve perişan bir halde şe- hirden Kaçıyor, müfrezelerimiz de zaferin verdiği gurur ve reşeyle taraf taraf şehre akıyordu. Çakıroğlu bahçesi, Fransız sör- lerine ait mektep ve kiliseyle diğer bir kaç kilise, hıncahinç de. nilecek bir derecede, rum ve di. Ber hıristiyanlar ve Fransız ve İ- talyan tâbiiyetinde bulunan eene- bilerle dolmuştu. Ne gariptir ki, bu vaziyet karşısında, yerli ve ha- in nankörler bile hep ecnebi ol. muştu. Hiç bir lüzum “olmadığı Kalde, bunların hepsi de rum ol. madıklarını iddia ediyor, fakat, bir taraftan da el ve etek öpüş canlarının bağışlanması için yal. varıyorlardı. milli ncü save artık şehirde anladı Bunların içinde, hiç şüphesiz ki, birçok masumlar da bulunuyordu. Kahraman zabit ve erlerimiz, uslu ve akıllı zeybeklerimiz bir taraf. tan bu Aciz halkı muhafaza ile te. min ve teskin ediyor ve diğer ta. raftan dn yangını söndü yarmak tehlikesine maruz olan a- haliyi, kem de hıristiyan abaliyi kursarmağa uğraşiyorlardı, Bu su- retle de, Türkün insaniyet ve me- dehiyetini, şefkat ve merhametini gösteriyötlardı, Bus, pek r karşısında. bilhassa ecnebiler çok şaşırmışlar, Türkün 'ifidalini neca. betini ve asaletini takdirlerle al- kışlamaktan kendilerini alamamiş- lardı, Bu arada, yerli Rumlar da nedametle değil, fakat utançla & mışlardı. Verilen teminatlı muhafazalerı İçİn alınan tertibata rağmen şehirde umumi korku vardı. Vaziyı kulmıyacak gibi değildi hanl, ehri saran yangın od ları, şurada burada patlıyan silâh ve bomba palırdıları ortalı ğa bir korku sahıyordu. Şehirlile. rin ve bilhassa hıristiyanların öte. denberi hunhar tanıdıkları baştan ayağı silâhlı zeybekler, korkunç kı. yafet ve gülmez çehreleri ve bil hassa üç gündenberi devam den muharebenin kanlandırdığı gözleri ile etrafa, fırlattıkları nazarlar da, ne de olsa, bu korkuyu arttırıyor. du. Fakat, aksoylu ve mert buylu kahramanların ız nefer, zeybek ve gönü silâhsız hal ka İlişilmemesi hakkında verilen &- mire itaat etmişler, irki asaletle rini güstermişlerdi.. Vatana ve millete karşı hiyanet- leri ötedenberi ve cümlece malüm olen damgali nankör ve heinler- den baskalarına baş bile çevirme. yişlerdi, Şehrin ne de olsa sarsılan inzibat ve asay'işini temin etmek için, yüz an- altıncı alayın birinel tabur kumandanı Yüzbaşı Bey merkez kumandanı ve belediye re- isliğine de, ten infisal edi şlerdi. Üç gürdenberi devam eden muharebe sehe şehrin bütün dükkârları ve hartâ fırmla. rı kapalı kaldığı için halk baştan aşağı açtı, Kıt'a ve müfrezelerimiz de, tabii iaşeye muhtaçtı. Fırka kumandan: Şefik Bey, şehrin id İsmet ra İaşe İşini ele aldı. Bütün fırınla. rı açtırdı. Müdafilere ait olup is- tasyonda yığılı bulunan unları fi- rınlars taşıttırdı. Belediyede, ge- rek yangından açıkta kalanlara ve gerekse şehri kurtaran fedakörlar ra verilmek üzere yemekler hazır- lattırdı, M ukabil tarafın faik ; lerle mukabil tanrı geçeceklerine hiç şüphe yok ki, pek ziyade saf- derunluk olurdu. Fırka kumandanı vukuunu muhakkak gördüğü bu taarruz hareketini derhal dikkat Dazarına aldı ve hümmalı bir fa- ret larına sliyetle işe başladı. kararı, böyle da, mukabil kuvvetlerle evvelâ Aydır karşılaşmak üzere Topystağı mevkii ile telsiz telyraf sırtını tahkim ile beraber, Aydına doğru ilerliyecek kuvvetleri, ova Kumandanın taarruz karşısın. ünde ve dağlardan, ileri ve yanlardan taciz ve tazyik suretile, taarruz! mahiyette bir müdafan muhare- besi yapmak ve bü taarruzları Top- yatağı ile Telsiz telgraf sırtlarında ki müstahkem ve hâkim noktaya istinat yi ettirmek, icabihale göre w bu hâkim noktadan himayesi altında harp ede ede Merderes köprüsü bâşına çekilmek idi. Kumandan, bu noktai . nazarla lâ görüllüleri elde bulundur. mak ve hattâ miktarlarını biraz daha arttırmak vazifesile meşgul olmak üzere, Bozöyüklü Mücahit Hacı Süleyman Efendinin himmeti ile Aydmda yeni bir milli heyet vücude getirdi, Sonra, evvelce ta- şmamayıp Aydında kalan ve mu- kabil kuvvetler tarafından imha. sma it belunsmâyıp old bi bırakılan silâh, cephane ve bom balsrın halka. ve efrada dağıttı! #i ve artanların da Menderes köp- rüsü başındaki karargâha ması taşin- çarelerine tevessül etti, SG TLERİ ilâh miktarı sür'atle taşma. mıyacak kadar çoktu. Bun- ları ahaliye dağıtmak en mürasip bir çareydi. Derhal, Aydın shali- sinden yirmişer, otuzar ve ellişer kişilik küçük kuvvetler meydana getirildi. Bunlara birer baş tayin edildi. Hepsine birer silâh ve kâ. fi miktarda cephane verildi” Ayni teşkilât civar köylerde de yapıldı ve bu suretle deppoyda kullanılma ğa elverişli tek silâh bırakılma: di. Sıra, cephane taşınmatina geldi. Bu hayati denilecek kadar ehem- şi de, merkez kumandan. »ğı vazifesini gören kıdemli yüz. başı İsmet Rey üzerine almıştı. İs- met Bey, şehrin işgali gecesinden eri bu işle meşgul oluyordu. $ hirde ne kadar nakil vesaiti varsa, hariçten gelenlerle beraber cümle- sini toplatmış ve piyade taburla rinin nakil vasıtaları arasına kat. mıştı. Şehirde mevcut bütün piya- de cephanesini Menderes köprüsü başma taşıtmağa başlamıştı. Tabit, bu arada nizamiye tabürları ve gö- lü ve zeybek müfrezeleri efra. dna da bol bol cephane ve bomba tevzlatı yapılmıştı. B u sırada topçularımız da boş durmamışlardı. Azami gay- ret ve himmet sarfetmişlerâi, ş8- hir deppoyundaki sahra topu mer- milerini batarya kumandanı mülâ. zim Kemal ve iskoda obüs topları cephanelerini de, topçu taburunun e yüzbaşı Ya- kup Beyler, gerek kıt'alarına alt bulunan ve gerekse hariçten teda. rik olunan vasıtalarla köprü başı. nis taşıtlırmağa başlamışlardı. (Devamı Var) KUYRUKLU DİZANTERİ Dizanteri hastalığı - şüphesiz, biraz da canınızı sıkarak anlattı- ğım - basillerden ve amipleriden daha başka türlü sebeplerle de gelir, Meselâ bizim yurdumuzda en büyük düşmanlarımızdan biri olan kara humma hastalığının küçük kardeşleri olan pi nın A ve B diye ki çeşidi de İnsana dizanteri ve- rebilirler. Yüksek ateş, sık sık dı- şarıya çıkmak, balgam, kan ve İ- rin... Bunu ancak bir hekim, hem de lâboratunr muayenesinden son- Fa ayırdedebilir. Bu türlüsünde basili dizanteri gibi tedavi etmek de fayda v eceğinden mutla- ka hekimin görmesi ve lâboratuar muayenesi lâzımdır. Her vakit karnımızda bizimle 10$ geçinen - kolibasiller de bazı kimselerde işi azıtarak dizanteri hastalığına sebep olurlar. Gene hemen ayni alâmetler, fakat teda- visi mikrobun hangi cinsten oldu. ğunu anlamıya bağlı Bu başka türlü dizanteri hasta- ıkları arasında, daha mühimmi kuyruklu © dizanteri © denilmesi mümkün olan cinsidir. Bunun fen- ee adı Jamblia dizenterisidir. Lam- hiia ancak mikroskop altında gö- rülebilecek derecede, bir milimet. renin binde birinin on, nihayet yirmi kadar uzunlukta tek hilereli ve hayvan cinsinden bir mahlüktur. Şeklini « teşbihte kn- sur olmaz - armut biçimine ben- zetirler. Arkasında dört tane kıl gihi - daha doğrusu kıldan pek gok - ince kuyruğu olduğundan banları oynatarak pek çok hareket eder, Önünde de hacamat şişesine benzer bir emme âleti olduğundan bir yol bulup ta İnsanın karnına girince o âletle ince barsağa ii sır ve orada birçok kimselerle « bir zarar vermeden . hoş geçi- nir. Fakat onun en büyük zararı da bazı kimselere zarar vermemesin- den çıkar. Sıcak memleketlere gi- denler orada bu mahlüku karınları- na sokarlar, Kendilerine zarar ve- rirse belli olur. Zarar vermezse 0- nu karınlarının içinde sıcak olmu yan memleketlere getirirler. Bi rada » gene elden ele » başkalı nin karnına geçmesine bir mâni yoktur. Onun için mütedil iklimli memleketlerin birçoğunda olduğu gibi bizim memleketimizde de bu İamblia hastalığının arada sırada misalleri işitilmektedi Lamblia dizanteri yaptığı ei pek hafif ve müzmin olur. teşsiz başlar, Günde dört beş defa dışarıya çıkmak ihtiyacı, Karm ağrısı hafif, bazılarında hiç. Pek 22 kan çıkar, daha ziyade balçam. Onun için insan buna pek te bü- yük ehemmiyet vermez. Zaten biraz müddet sonra bu haller de kaybolur. Sonra tekrar gelir, gider. Böyle, senelerce de- vam eder. Kimisinde hiçbir şey yapmadan, kendi kendine iyi ol. duğu da vardır fakat... Bazılarında da o dört. kuyruk- lu mahlük barsaklardan . yukarı çıka çıka karaciğerin safra yolu” na kadar geçer. O zaman arada sırada sarılık, bulantı, mideden birçok gaz*çıkar, baş dönmesi, Wy- kusuzluk, insan bu hal- gelir. Sağ böğürde de biraz sancı, karına doğru yayılır. Bu lamblia hastalığı hatıra sek rada sırada biraz da ateş mezsç, insan kendisine türlü ti muhiş hastalıklar kondurur, yv ba karaciğerde kanser mi? Genç lerde acaba verem hastalığı mı? 'aman geçer, hastalık ilerlemez. Vak kit rahatsızlık artmaz. Çünkü kuyruklu dizanteri ve onun neticesi olan karaciğer .hastalığı | ağır bir hastalık değildir. Yalnız - merak etmemek için. bilmek lâzım. l “esasasareesasakeşeerikekeseareteseeaeeaeseeaeaayarareeeaeeareresrressekeeeeaeeearerreeeee eee | üneş gibi sıcak, pirlak ve toparlak, portakalı erdiren cenüp ikliminin hep güzel köyleri arasında, güzel bir köydü. Tâ te- pedeydi. Kara» Ayşe dağın ağaren yolunca, salına salına yokuşu tır. | mahıyordu. Deniz kenarındaki bir küme İlmon:ağacının koyu yeşili, | zeytinliklerin gümüşi ışıltı ara. İ sında, tâ aşağıda küçücük bir nok- ta olarak kaldı. Kara kızın sırtında yamalı bir mintan, belinde kırmızı kuşak, bacaklarında da 4) bir şal- yar. vardı: Başında 'koca. bir sepet limo ntaşıyordu. Sepet ağırdı. Bu- Aa rağmen yük altında salınan Kiz- da, meltem rüzgârinda öynıyan bir genç fldan elâstikiyeti vardı. Çe- mnesinden beline Kadar: gövdesln'n gizgisi dimdik duruyordu. Kalyala. rihdun ayuklurına kadar sağa sola .yılankavileyordu. Patikanım tozu toprağı içinde yalın olarak pat pat eden ayakları bu salınışa tempo tu tuyordu. Arasıra dudaklarından: (Beline Trşblüis kuşağı olam, Atına nâl 0. Jam, elemi) diye bir memleket tür. küsü kopuyordu. K öyüh tümen tümen çocuklü- rı önü görünce etrafını kus şattılar. Kara Ayşe çocuklara İi- mon verdiğini Hacı Hüseyin gör mesin, diye etrafına bakındı ve son Ta çocuklara birer limon verdi. O gün çocuklar her nedense deniz kenarına kadar gidemömişlerdi. Güneğte parlıyan oklar gibi denize bir hüzme halinde yağıp serinliye. memişlerdi. Onun yerine İimönla. rı &merek serinliyorlardı. Küra Ayşe üvey. ağabeyisinin e- vinde sığıntı gibi oturuyordu: Ona Hacı Hüseyin diyorlardı. Ellisini geçmiş bir adamdı. Anadan doğma bir görenek kölesi idi, Hacı Hüseyine göre, dünya hep yasaklardan ibaretti. Para gitine. sin, diye çok yemek yenmiyecekti. Kız kısmi sıkı fik: örtünecekti. Sar. kı söylemek ayıptı. Velhasıl Hacı Hüseyin yaşadıkça,'di se bir cehenneme çevire dine gerek dünya, gerek uhrette bir cennet teminine - çalışıyordü. Görenek bataklığının içinde boğu- lan'bu hayata karşı Kara, Ayşede bir. isyan. vadı.. Bu hayat ölünci- ye kadar sakız gibi gevelenemezdi. Kara kız, onu ya yutmak, ya tö- kürmek meçburiyetindeydi. Hacı Hüseyinin obası, tâ köyün tepesindeydi, Yanında bir limon a» ADADAN ADAYA gereressseneensskasekassssaz ; ; Yazan: ; $.... Halikarnas ş Balıkçısı ş0 İseesiseze: ...) Gacı vardı. İç avlüda bir eşek bağlı idi.-On iki tavuk bir de horoz var. dı. Kara kız dağdan odun kesip ge. tirir. Tırpanla eşeğe ot keser, Ta. vuklara yem verin, tarlayı sürer, buğdayı eker; biçer, harman eder, buğdayı el değirmeninde öğütür, ekmek için hamur yoğururdu. yım kıyım ki; Hüseyin satın hi kadimden otomatik olarak de- vam edegelmiş bu sullenstten kara iğreniyordu. Heriti istemiyor- du. Kız, bir gün kayıkla deniz ke narina gelen bir adama rastgelmiş. ti. Biribirlerine gönül vermişlerdi. Gece herkes uyuduktan sonra kız deniz kenarına köşardı, Elbiseleri. ni bir çalı sltina suklar. Karşıdaki küçük adaya yüzerdi. Yanı başın. daki adadansa, adam da yüzerek gelirdi. * gece âyin tam on beşi ola. caktı. Ortalık nura boğular caktı. O gece kars kız yine yüze- rek adaya gidecekti. Kara kiz şim- diden»enun hulyasmı görüyordu. Obaya baktıkça, dar bir sandığın içine tıkılan eşya gibi bükülüp iv rilan bakişina yaylım veriyordu. Ufka bakıyordu Gönlünde rüzgâra salıverilen bir örümcek ağının gidişi ve eriyişi ver- di. Asıl bu gidişi kara kıza bir dal- milik duygusu veriyordu. Vakti kı. yılmıyordu. Bu akışta bir bütünlük seziyordu. Geçmiş ve gelecek biri- birine yapışarak daimi bir sel 0- Jüyordu. Kara kızm bu halinde “â- man yikılmıyacağım, gitmiyece- ğim,, diye inatla topuk teperek a- nırıp havlıyan, bir surayın, bir se- itin camiinin. yahut Hacı Hüseyi- nin tarihi 'kâdün kulübesinin sap. Janakalışı değil, o iklimde doğan Heraklitin, (bep âkar) Pantarey, dediği zeman uçuşu vardı Ka. ra kiz gönlünü uçan bir pembe bu. Tuta taktı. O anda limon ağacını koküst, ş : $ ş ; ş şakagaskayaşakseseşanameeaaeaeeeseeeeeaasaeaaeeşaeeeeekeeeesiseeseeeeeeaeeeeeeeeaeeeeeaeaaaaeee eee Gecseeaenaaesazazsesal bir okşayış bir dok şının üzerindeki asr uzak ve pürüzsüz mavilerinde i çük bir yelken pırıldıyordu. Ona sanki göz kırpışları gibi tedi. yordu. Kera kız “galiba o!,, dedi. Sonra uzaktan uzağa onun de borusunun ötüşünü duydu. Taka ol; dedi, Gözleri çaktı. O ge- ü, hayata çıkmak için bulduğu bir kapıdan çıkışı do. mek olacaktı, Bütün kıvrak ve te. miz varlığından ışıldıyan şarap gi. miz varlığından akan sıhhat seli bardağın © şeffaf camından kır- mızı kırmızı ışıldyan. şarap gi şü olarak çınladı: Gözleri gideceği küçük ve insansız adaya döndü. Bu ada demincek bakışını takmış olduğu v pembe bulut yu: muşük ve hafifti. Deniz akmtıları dolayısile, ada kayıyor gibi olu- yordu. Küçücük bir şeydi. Onda ancak bir çift kuş için yer var dı. Fakat bu küçük ada kara kıza için sonsuz bir âlemdi Kw bakışı sağa «ola gezdirdi. Solda adalar, sağ- da yine adalar görünüyordu. Ge rek gökte, gerek denizlerde ma. vilerde yüzücü. bulut gibi hafif ve uçucu Sporad adaları. Onlârın arasında bir de büyü. ceği vardı. Bu uzun ada mahmuz bir. yaz günü rüyası İdi, Onun kı. yısında kendisinin gideceği küçük #daya bakan bir balıkçı köyü var. dı. O köyde bir adam vardı O a- danın çiçeği o deni öpüğü gibi orada «doğmuştu. Denizler âlihesi Anfirit, Homerin şarksında yü- zerek, tam böyle bir adaya çık: malşta. Rüzgâr yaprakları yelpazeliye « rek dile getiriyordu. Sanki uçan SIbil yapraklar arasından konuşu- yordu. Kara kız rüyasndan ayrılır. ken içini çekti. Gönlü uzaklardan meçhul yerlerde muş gibi oldu. Sevgisinin musiki. sinde gönlüne uzuk bir vatan ya. ratmıştı. Oradan yine köye dinü- yordu. “Devam eder mi hiç? Bop- ra ne olacak?, diye fısıldadı. Son- ra “adam sen de, ne olursa olsun!,. dedi. Kirpiklerinin arasından, kas ra gözlerinden mavi bir kıvılcım parladı. söndü. Uzun kirpikleri ka» (Devamı 10 uncuda) geri dönüyor - A

Bu sayıdan diğer sayfalar: