8 Nisan 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Memneke; | Kayseri K ayseri deyince hatıra daima Efc;ıyaâ ts:lılılî' Kayseri'ye ilk gidişimde, orada türkü leri toplayan bir muallim, bana, 200 zü aa e arasında rastladığı en bol k.elı_meı“:mas,m “guürbet” olduğunu söylemişti. Erci i danberi, başı dumanlıdır. Eğer eç nişse onu, çocuk dergilerinde beyaz uzun sakallı yi gezerken UÜLUS portajlaır'ı ....l....'... YAZAN #04604064 006640 Cemal Kutay ...rArL.r'L..r.ALLACLCAACAAALLLCARLARAACE ......., MAD sında bulunan bir kayserili manifatu- ra tüccarı diyor ki: “— Çalışmayıpta ne yapsınlar... be- nim Kırşehirde, Çankırıda, Niğdede o- lan bir sürü tüccar ahbabım benden durmadan Kayseri bezi istiyorlar, Tüc- car, Kayseri fabrikasının bezini, sefer. berlikteki ekmek gibi kapışıyor. 3 | BiBLİYOGRAFYA Yücel (Aylı'- kültür mecmuası) 26 numaralı nisan sayısı şu yazılar- la çıkmıştır: Atatürk'ün ve Halkevleri. nin çocukları: Behçet Kemal Çağlar, Ol ın hayatla telifi: Arnold Ben- “— Köylü fabrikanın k beğeniyor mu? “— Beğenmezse tüccar arar mı hiç.. siz bir malmn iyiliğini veya kötülüğünü, © malr satan tüccardan sorun.. biz bazı malları çeşid bulunsun diye alırız. Ba- zısı da bizim geçinmemizi sağlar. Kay- seri fabrkasınım malı, kimin eline geç- lar şlarını net, Alman edebiyat ve felsefesinde türk tesirleri; Haydar Tolun, Bernard Shav'ı zyaret: Giovanni Papini, Aka- demide roman: Panl Bourget, Edirne sarayında hamamlar: Dr. A. S. Ünver, Şiir: Sheliy, Çin edebiyatından nümu- neler: Yusuf Mardin, Korku: M. At« sızyoldaş, Zalim su: (hikâye: A. Ke. lerde görülen beyaz takkeli, Noel Babaya benzeteb yas, Noel baba ğib;rîio;ğn :îîhxkeîîz, asılamadığı için Say, ku hissi veren, iki yamacın 'den ayırdığı için de guı:bet ve Anadolu'yu, âsi tabiatın Cumhuriyet çocukları, nu yerleştirdikten sonra muştur. Bundan sonr. ikiye böldüğği ge:ıtıi rbetin ve hasr fnıîyacak... Bugün onun yan:ıı:ş:nn geçiyoruz: yarın türk çoc n tayyareleri, plânörlen ve kııyaak ç rı ile onu da bir Uludağ yapacı lar. Eteklerinde kurulup ç_,elı.k kğr- tallar yapan tayyart fabn_l_cası, - ;: ciyas'ın dumanlı başmı tıırk ka- nadları için yurdun dört koşeıs_ını kollryan bir kartal yuvası haline koymakla meşgu'dür. n semboıü ola- ğ 'a samak: , Umjıîıîı:ı?:iğ:ğat 7,45 de Kayseriye T vardı. Ba;bakan İnönü'pün bu- lunlduğu ikinci posta bizden bir buçuk saat sonra gelecek. So! n beş yıla sığan muhtelif zamanlarda dört defa gördü - ğüm Kayseri'yi, koca kombina Eurul- duktan sonra değişmiş olarak görmek ümidi, bende hemen bir kanaat halinde.. 934 ün sonbahar nda idi. Kıyseri’f!e., belediye reis vekilinin odaımdı. bir iki tüccar ve şehrin tanınmış simasiyle ko- nuşuyorduk. O zaman kombmn inşa halinde idi. Kombinanın, Kayseri'ye ne- ler kazandıracağını ve devletin bu bü- yük eseri karşısında kayserililere dü - şen işlerin ne olabileceği mevzuumuz du. O sıralarda Kayseri valisi olan B. Nazmi Toker bir de imar plânı hazır - n 'ı"mğ.l?' b da şehre girerken bir umusaya Bradım: şehrin, en büyük oteli olan ve hü'ümet meydanına bakan otelin - ki hatırımda kaldığına göre ismi İstanbul Oteli idi. . Biraz ilerisinde olan yıkmntı Ve taş dıvar olduğu gibi yerinde duru - yordu. İstasyonla şehri biribirine bağlayan caddeden geçerken, sağ ve sol gene böş, gene pençerelerinin bile nerede olduğu ilk bakışta bulunam yan evciklerle do- lu idi. Yanımdaki gazeteci arkadaşım:. “ — Kayseri de “-memiş...” diyordu. LA K#-ük bir kıyasıama, A rabacıya sordum: « .. Fabrika sizin kazancınızı ar- tırdı mı? « — Çok... Ben günde hiç olmaz_sı fabrikaya iki sefer yaparım. Bulbcm'm kazancımın hemen İ yarısı k tir, Sonra fabrikada çalışanlar ızad gün- lerinde hem bağlara, gezmelere gider » ler. Pazar günleri boş araba hemen yok ilirsiniz. Yalnız değildir. i haşmetli fakat biraz gı ile karışık kor- anlarr biribirin- hasretin ifadesi idi. elinden fethe çıkan onun bağrına da demiryolu- Erciyas daha çok biziz_n ol- aki halk türkülerinde Erciyas, da yaşay: ş bir toprak parçası üzerin: bizim Erci- Kayserinin de Başbakan İnönü Kayseri yolunda, kendisini saatlerce bekliyen halkla başbaşa Arabacı misalini; manifaturacıya, lok ya, bakkala, kasaba, küçük sa- nat sahiblerine ve tek bir kelime ile iş hayatına teşmil ediniz: kombina, Kay- seri için bir hayat ve hareket kaynağı olmuştur. Hattâ dahası var: kombina kurulduktan sonra Kayseride kitab ga- ze te satışı da artmıştır. Bütün bu sebeblere rağmen Kayse- ri acaba neden değişmemiştir? Arabacı diyor ki: « — Bizim zenginlerimizin çoğu dı- şardadır .Birçok zenginlerimiz ara sıra Kayseriye gelirler; hepsinin evi var - dır ama, eski evlerdir. Onlar da kira - dadır.,, Bu hâdise Kayserinin, hüviyetini geç değiştirmesi için bir izah değildir. Bugün Kayserde arsalar ucuzdur. İşçi vardır. Burada inşaat, herhangi bir A- nadolu şehrinden hiç de farklı değildir. Kombinadaki memurlarla konuştuk- tan sonra daha kati olarak anladım ki, güzel ve modern evler, pekâlâ kira ge- tirebilecektir. r şakından L ol!- u halde, deinşa işi çok der>— — <.. Bir tayyare fabri” sından senra, Türkiyede ve 1 -tâ Balkanlarda eşi o'mıyan koca kombir->u kavuşan Kayseride, gönül, bir yeni zaman şeh- ri görmek istiyor. Çünkü bir tarafta ta- Ltatın büyi : ihtiş: ar olan Te0i , bir tarafta cumhuriyetin büyük eseri olan kombina ve ikisinin ortasında Kayseri cidden bir tezaddır. Bu tezadın düzel- mesi, kayserililerin himmetiyle olacak- tır. Buradaki durgunluk bana Karabü- kü ve Durmuş Ali'nin babasını hatırlat- ti : * “ — Köylümüze yeniş güzel evler yaptığımız onu bol ağaç ve 1,1 saya ka- vuşturduğumuz zaman gelseydiniz... -u kerpiç evler ve kötü köy, bize artık y-raşmıyor.,, ler İş hacmi nasıl genişliyor? rabacıya sordum : “—e. Fabrika açıldıktan Kayseride işsiz kaldı mr ? *—— Hayır ! Hattâ köylerden - bile gelenler oldu. sonra , Bu arabacının üç yakımı fabrikada çalışıyormuş ; “— Ben on dört senelik arabacıyım. Bizim yirmisine basmıyan yiğen ben- den çok kazanıyor.” Kombinaya doğru giden yol üzerindeyiz. İşçi saray- ları asıl fabrikanın — karşısma . yapıl- mış. Bu evler Kayseriye fabrika kadar verimlidir. Fabrika bize dokumamızı yapıyor. Bu evlerde de iyi yaşamasını, sıhhi yaş , metodlu çalış Spor yar nı, ı öğr inş işçi yetiştirmektedir. Birincisinin başa- rısı, ikincisinin vücud bulmasına bağlı- dır. Bir doktor burada yaşayan işçi ile şehirde yaşayan işçi arasında bir sırhhi kıyaslama yapmış : “— Sıhhat üzerinde topyekün tesir yapan sebebleri bir tarafa bırakırsanız, burada hastalık anormaldir. Bünyelere ve vücude göre hayat şekilleri tanzim ediliyor.” diyordu. * Aradığımız Atatürk heykeli: K binaya güzel haz:rl: ş bir Pparktan giriliyor. Yüksekçe bir yerde Atatürk'ün büstü durmaktadır. Ye. re çimle devletin ve partinin 6 vasfr ya- pılmış... Gözlerimiz burada, Bütün bu gördüklerimzin büyük ve eşsiz yaratı- cısı olan Millt Şefin birçok - yerlerde manâlı ve eserlerinden birinin önünde ona minnetimizi daha iyi ifade edebi. lecek bir heykelini arıyor. Sağda spor sahaları var, İşçiler gü- nün muayyen saatlerinde burada spor Pa BEZ a Hatleri eeet iy lar, nm, Kayserinin umumi hayatı üzerin- de yaptığı ilerleme ve gelişmeler ara- sında bilhassa spor mevzuu da vardır. 'Yapılan spor temasları oldukça alâka uyandırryormuş. Başbakanı bekliyen Kayseri: Başbakanın Kayseriye gelip kom- binayı ve şehri gezeceği haberi şehre bir bayram manzarası vermiş. Hele, is« tasyonla kombina arasındaki yol ve hü- kümet binasiyle istasyon arasındaki yolda canlı bir kaynaşma var, Fabrika pazar olmasına rağmen çalışıyor. Esa. sen bütün pazar günleri, kombinanın büyük bir kısmı çalışma halinde bulu- nuyormuş. Başbakanı beklemekte olanlar ara- se para kazandırıyor.., * Kücüğün büyük gururu: K keti ve göğüslüğünden bir ilk talebesi olduğu anlaşılan küçük bir yavıu; onu heyecanla dinliyen daşlarına anlatıyor: “— Ben İsmet İnönün'ü, evelki yıl gelince de gördüm. Biz sıralanmış bek- liyorduk. Önümüzden geçerken çenemi okşadı...” Ona merak ve hazla bakan gözlerde masum bir gıbta parıtlısı var. Bu kü- okşamasını, ne kadar büyük bir sevinçle anlatıyor. sa, etrafını saran küçükler de, günün bi- rinde kendilerinin de, onun kadar ev- çük, Başbakanın çenesini lâdı oldukları İnönü tarafından rinin okşanacağından emin dinliyorlar, Yalnız arada bir zaman farkı var, o ka- dar... Hepsinin küçüğü soruyor; “— İnönü gene asker kıyafetiyle mi gelecek...” Kendinden büyük olanlar ona gülü- yorlar, Belki on üçünde olan en yaşlı- ları küçüğe anlatıyor; i “— O eskiden askerdi. ra askerlikten çıktı. Başbakan Ama, belki bir gün gene asker giyer,,, Küçük, kendini müdafaa eder gibi bu suali nereder. sorduğunu anlatıyor: “— Bizim okuma kitabında ker elbiseli resmi var da...,, kombinasını gezdi. üme küme olan halk arasında en çok küçükler göze çarpıyor.-Kas- Atatürkle beraber düşmanı denize döktükten son- venoğlu, İhtiyarlar (ilâve hikâye): A/- phonse Dawdet, Köylü zekâsı (hikâye): Nevile Heunshaw. Behçet Kemalle İh- san Boron ve Osman Nurinin şiirleri ve bazı ufak sanat ve fikir yazıları, 40 sayfa tutan bu değerli mecmuanın be- deli 15 kuruştur. Havacılık ve Spor Her ayda biraz daha güzelleşen ve olgunlaşan (Havacılık ve Spor) un (188) inci sayısı, en zar beğenen okur- ların bile hoşuna gidecek kadar nefis- tir. Türkkuşu'nun (1750) kilometrelik türnesine aid otuzdan fazla resimle süs- lü olan bu sayıda on beş günün bütün havacılık hareketleri toplanmıştır. Mec- mua, abonelerine Server Ziya Gürevin'- (Göklerin kızı) adındaki bir romanı- nı hediye edecektir. Bu roman, para ile hiç bir tarafta satılmıyacaktır. Havacı- lık ve Spor'a abone olmanızı tavsiye e- deriz. İĞüsl ANKARA “ULUS” un haftalık fransızca nüshasının 160 ıncı sayısını okuyunuz Bu sayının başlıca yazıları şunlar« mekteb arka- benim çenele- dır: Başvekil İsmet İnönü'nün Karabük- teki nutukları, zirat kombineler hakkın- da Ziraat Vekili Bay Muhlis Erkmen-« in beyanatı. Şeker sanayiimiz, İş Ban- kası, Hafta haberleri, Kömür istihsali. miz, Türkiyenin sanayileşmesi, zeytin- lerimiz, su işlerimiz, edebiyat ve sanat sayfası, Mavi ve Siyah (Halid Ziyadan) türk köyü, Ankara bahçeli evler mahal- lesi, bibliyografya, haftanın karikatür- leri, haftanın resimleri, ilh. sayısı her yerde beş kuruşa satılır. sAMAAAAMAAMAM AAA A cıııwuı İ RADYO ÖĞLE RİYATI: ş 12.30-12.50 Muhtelif plâk neşriyatı, oldu. elbisesi bir as. aa e ISTANBULDA 12.50-13.15 Plâk: türk musikisi, 13.15- 13.30 Dahili ve harici haberler, 17.30- 18.30 İnkılâb Gdersleri (Halkevinden naklen). AKŞAM NEŞRİYATİ: 18.30-19.00 Muhtelif plâk neşriyatı, 19.00.19.30 Türk musikisi ve halk şar- kıları, (Safiye Tokay ve arkadaşları), 19.30-19.45 Saat ayarı ve arabça neşri- yt, 19.45-20.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları), 20.15-20.30 Konferans; Kâzım Nami Duru (Terbiye), 20.30-21.00 Plâkla dans musikisi, 21.00-21.15 Ajans haberleri, 21.15-21.55 Stüdyo salon orkestrası, 21.55.22.00 Yarınki program ve istiklâl marşı. ULUS her sabah tayyare ile İstan- in İstanbulda bula gönderiliyor. satışm yapıldığı yerler: KÖPRÜ: Kadıköy iskelesi BEYOĞLU: Haşet şubeleri BEYAZİT: Tütüncü Hamdi SULTANAHMED: Tütüncü Kâmil Yenişehirde Kiralık Garaj Yenişehirde otaomobil garajı ara- yanlar Karanfil sokağında 43 numara- ya müracaat etsinler, Telefon: 2591. gibi... Tefrika No. 29 Bugenie [ gc-.’ırandet , GA Yazan: Honor& de Balzac Türkçeye çeviren: Nasuhi Baydar dı. Evet, bu, hüzün ve- rici, mahdud bir manzara idi; Gi saîılîn :ğ- Ya işlenmemiş tabiate has olan NÇ bi Zelliklerden de mahrum değildi. ——— . Mutfağın civarında ağzı bilezikli İ.â eşten bir çengele takılı; bozuk, ee î'lr kuyu Yanmış bir asmanın sarılı olduğu Di nıyor, Vardı. Ve bu asma, oradan dıvara “zakiîab-, l örı kaplıyor, ev boyunca Ü N e A seven bir adam bunları kütüpha ebi- itrleştirmekte ne kadar intizam gÜştecîdun Nse o kadar itina ile istif edilmiş bır[unun üzerinde nihayet buluyordu. Şo lie şaldırım! a hareketsiz arında zamanın VEeY &1 siya- tesirivle yosunların, otların aldığı $ duvarlarını seyre dal hımtark renkler görünüyordu. Kalın dıvar- lar koyu çizgili yeşil bir renk almıştı. Niha- yet, avlunun dip tarafında bahçe kapısına çı- kan sekiz ayak merdivenin taşları biribirin- den ayırık ve salipçiler zamanında dul karı- sı tarafından gömülmüş bir şövalye mezarı gibi yetişkin otlarla örtünmüştü. Delik deşik taşlardan bir satıh üzerinde yükselen tahta- larr çürümüş bir kafese çeşidli sarmaşıklar keyflerince girip çıkıyorlardı. İki bodur el- ma ağacının eğri büğrü dalları kapının iki sanını kaplıyordu. Taraçanın alt tarafındaki ihlamurlu kameryenin tamamladığı bu_baî:ı- çeyi, şimşir dallariyle toprakları .çevrılmış. dört köşe tarhlar ve bunları bmbıpnden ayı- ran üç tane kumlu yol teşkil edıx_ordu. Bir köşede frenk üzümleri ve diğer köşede ise, dalları eski fıçicinim odasına kadar erişen, uçsuz bucaksız bir ceviz ağacı vardı. Loire nehri kıyılarında görülen parlak bir sonba- har güneşi, bu bahçe ile bu avlunun kendi- lerine mahsus her şeyi, dıvarları ve neba_t_leıu'l üzerinde gecenin ıı'ıakâçtrmâ olduğu kırağıla- vaş izale ediyordu. M ğ Ğ yğ;îğgğe, îaktiyle kendisi için hiçbir fev- kalâdeliği olmayan bütün bu manzarada yepyeni bir sevim buldu. İçinde bin türlü vu- zuhsuz fikir doğuyor ve bu fikirler, dışarıda güneş şualarının çoğalması nisbetinde büyü- yüp gelişiyordu. İnsanın maddiyetini bir bu- lutug_ı kaplaması gibi maneviyetini kaplayan © müphem, izah olunmaz hazzı duydu. Kumru gerdanı gibi değişir renkli ve ka- lm yapraklı!'çöreotlarının döküldükleri bir drvaı: parçası üzerine güneş geldiği zaman Eugönie'nin istikbalini ilâhi ümid ışıkları aydınlattı ve kızcağız, artık, çocukluk hâtı- rası gibi sevimli bir hâtıra ile mezcolan bu drvar parçasını, bu solgun renkli çiçekleri, bu mavi salkmları ve bu kurumuş otları se- yirden zevk almağa başladı. , Bu akisli âvluda, dalından ayrılırken her bir çiçeğin çıkardığı tıkırdı, saatlerin geçi- şini farketmeksizin bütün gün buradan ayrıl- mıyabilecek olan genç kızın gizli istifham- larına birer cevab oluyordu. Sonra, gürültülü k_alp helecanları başladı. Eugönie' sıksık ye- rinden kalktı, aynasının karşısına geçerek - kendi kendini tenkid edip ayıplamak üze- Te eserini temaşa eden bir müellif gibi - çeh- resine baktı. *“Onun için kâfi derecede güzel değilim!,, Eug&nie'nin kendi hakkındaki mütevazi ve ıstırapla dolu düşüncesi işte bu idi. Biçare kız kendini güzel bulmuyordu; fakat te- vazu, daha doğrusu çekingenlik sevginin başlıca faziletlerinden biridir. Eugönie, küçük burjuvaz! 2 1...nsup ço- cuklarda olduğu gibi kuvvetli bir teşekkülü olan ve güzellikleri âdi görünen tiplerdendi. Başı büyüktü, alnı erkek alnına benzerdi, fa- kat Fidias'ın Jüpiter'in de olduğu gibi nazik- ti, ve bütün hayatının mâkesi olan mavimsi gözlerinde fışkırıcı bir canlılık vardı. Vak- tiyle pürüzsüz ve pembe olan toparlak yüzü- nün çizgileri - yer bırakmıyacak kadar hafif geçiştirilmiş, fakat gene tenin kadifeliğini giderm'- bir çiçek hastalığı dolayısiyle - bir- az kabalaşmış olmakla beraber halâ pek yu- muşak ve pek ince idi ve anasının temiz öpü- şü onda geçici bir kırmızı leke bırakırdı. Burnu fazlaca kalındı, fakat kıpkırmızı ağ- zına yaraşıyordu ve bu ağzın binbir çizgili dudakları sevgi ve iyilikle dolu idi. Gerdanı tqp_aı:!aktı. Kabarık ve itina ile örtülmüş olan göğsü bakır'arı kendine çeker ve insana hul- yalar verirdi. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: