20 Eylül 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K HÜĞ w bi e RiRA TU bi ÜLUĞ Der y o 20.-9-1953 DOST ve KOMŞU MEMLEKETTE Transiraniyen demiryolları 1,390 kilometre olan bu yeni hat şarkı ğarbı, şimali Basra körfezine bağlıyor Büyük ehemiyeti olduğu halde bir haber, hemen hemen dikkati celbet- meden gelip geçti: Bu haber, Tran- siranien demiryollarının bitmiş ol - duğunu bildiren haberdir. İmdi, bu habere kamoy lâyik ol - duğu büyük ehemiyeti atfetmemekle hatâ etmiştir. Filvaki Transiranien demiryolları İran'ın ekonomik ve stratejik vazi- yetini cezri bir surette değiştirecek, ve İran'a, yani Avrupa'yla Asya ara- sındaki ticari alış verişlerde tabıatin mutavassıt kılmış olduğu bu memle- kete, şark yollarının hakiki rolünü verecek mahiyettedir. Zaten, bu yeni demiryolunun geret ticari ve gerek askeri fevkalâde ehe- miyeti değil midir ki mazide bazan İngiltere'nin, bazanı Rusya'nıa mü - dahalelerinden doğan bunca güçlüğe vesile olmuştur? Fakat bugünkü Şe- hinşah devleti iç politikaya bu gibi müdahaleleri bertaraf ederek mem - letke tam bir istiklâl temin etmiştir. Bu da, Transiranien gibi cesurane bir projenin tahakkukuna meydan vermiştir. Bu mükemmel eserin teknik ve mali vasıfları hatırlanırsa Şehinşah'- ın şahsi teşebbüsüyle hakikatleşti - rilmiş olan bu azametli işin ne ka dar gayret sarfını istilzam etmiş <l- duğu anlaşılır. Bu demiryolunun tam uzuniuğu 1.390 kilometredir, ve yolun inşası bir çok sınai imaller vücuüda getiril- mesini istilzam etmiştır. Zira, şimal kısmında Şâhi'yle Kâr yaylası ara - sında heyet umumiyesi 24 kilomet- reyi geçen 85 tünel yapılmıştır. Bu tuünellerden en uzunu 2.200 metie - dir. Cenup kısmında ise Abi - Diz ve Abi - Sezar kanyonlarında heyet u- mumiyesi 30 kilometreyi bulan yüz- den fazla tünel kazılmış, ve bu işler için 40.000 den fazla amele çatışiı rılmıştır. Transiranien demirzyolu — ınşaatı Fransa, İngiltere, Belçika, İsviçre Almanya, İtalya, Avusturya ve bo- landalı ikinci derecede mütcahhitle- re tevzi edilmek suüretiyle Dani - marka ve İsyeç şirketlerinden mü - rekkep Kamsaks adındakı kansorsi- yom tarafından yapılmıştır. Bunla- ra iranlı on dört ticaret evinin ge i- lâvesi iktiza eder. Asıl dikkate şayan olan cihet şu- dur ki yabancı memleketlerden hiç bir kredi alınmamış, hiç bir istikraz akdedilmiş ve inşaatın bütün bedeli milli kaynaklardan ödenmiştir. Yalnız şunu kaydedelim: İran büd- La Tribün de Nasyon gazetesinden Yazan: N. Pervieşin cesi normal gelirler sayesinde mü - tevazin olup ingiliz - İran petrol şir- keti tarafından ödenmekte olan his- seler bu husustaki mali muamelelere esas ittihaz edilmiş ve hususi bir he- saba tesviye olunan bu hisselerin ba- liği ile Transiranien demiryolu inşa- at bedelleri tediye olunmuştur. Böyle mühim bir inşa İran idare- cilerinin enerjileri ve mMmemleketin istikbalini hiç bir istikrazla yük al- tıma almıyan yeni usuller sayesinde tahakkuk ettirilmiştir. Bu yeni hat şarkı garbe ve şimali Basra körfezine bağlıyacaktır. Zira Transiranien demiryolu geniş bir şe- bekenin ilk merhalesidir. Hattın Şimnan'a doğru uzatılmasına devam edilmektedir. Daha sonra hat, Meş- hed'e doğru ilerliyecek ve bu suret- le bu mıntaka Tahran'a bağlanmış o- lacaktır. Bu hat ikmal olunduktansonra Taş- kend, Samara ve Sibirya'ya giden Rusya'nın Buhara hattiyle kolayca birleştirilebilir. Bundan başka, Tebriz'den Tah- ran'a, ve bunu müteakip Kium'dan Belucistan şimendüferlerine de ir - tibat tesis projesi hazırlanmaktadır. İran demiryolları şebekesiyle Av - rupa - Bağdat - Hindistan beynelmi- lel ticaretinin büyük mihveri tahak- kuk ettirilmiş olacaktır. Diğer taraftan, aynı hat, İran ve rus ilk maddelerine Hint denizinde mahreçler açmaktadır. Rusya, Hindistan, Türkiye, Irak, Arabistan ve Efganistan arasında bulunan İran böylece beynelmilel ti- carette ilk safta bir ehemiyet almak- ta ve jeopolitik vaziyeti de İran'a büyük bir kudret vermektedir. Bu projenin tahakkuk ettirilmiş olması Rusya için de pek hususi bir menfaat arzetmektedir. Zira, Basra körfezinden hareket etmek suretiyle deniz yoliyle ona şarka doğru yeni mahreçler temin eylemktedir. Görülüyor ki İran, kuvetli komşu- lar arasında bir anlaşmazlık sahası olmaktan çıkarak hakiki bir rabıta haline gelmekte ve bu vecihle de ti- cari muamelelerin teksifine ve bun- dan böyle ekonomik ihtiyaçları daha kolay tatmin edilebilecek olan bütün bu lek tezyit edecektir. Transiranien demiryolları müte. - şebbislerinin en büyük liyakati o - nun, sulh ve medeniyet âmili olarak bütün ehemiyetini görmüş olmaktır. Sağe halisinin refahını Ağaçtan 50 den fazla kimyevi madde istihsâl ediliyor Ağaç ve ormanın insanlık tari - hinde oynadığı rol pek büyüktür. Daha ilk devirlerdenberi ağaç, odun olarak kullanıldığı gibi, ilk insan- lar kulübelerini ağaçtan yapmışlar, bu suretle, soğuktan, vahşi hayvan - lardan — canlarını — kurtarmışlardır. Maden galerileri ağaç destekler sa- yesinde açılabilmiş, denizler keza a- ğaç yardımıyle aşılabilmiştir. Ağaç ve ormanların bu nimetleri ilk insanların inanışları üzerinde de tesir yapmış, bir çok orman allahla- rı tasavvur ve tahayyül etmelerine Almanya'da nüfus arlışı var Bu senenin ilk üç ayı zarfında Al- manya'da doğanların sayısı 363.000 e yükselmiştir. Geçen seneki üç ay için- de doğanlara nazaran bu sene - 12.000 fazlalık vardır. Ölenlerin adedi 233. bindir ve geçen seneye zarana bu mik- tar 24.000 noksandır. Bu seneki ölen- leri doğanlardan çıkaracak olursak 130.000 artış göze çarpar. Fransa'da ise, aynı müddet içinde geçen seneye nazaran 1.300 doğum ü- zalması ve 15.000 de ölüm fazlası tes- pit edilmiştir. Fransa'da ölenler do- ğanlardan 35.000 fazladır. Kalpsiz ana! Küçük çocuğunu çingenelere safmış! Bedbaht çocuklarımn acıklı hikâyele- rine ilâve edilecek acıklı yeni bir fa- sıl daha: Fransa'nın Kulomiye şehrinde, bir kulübecikte, karısı ve beş çocuğiyle beraber otuz yaşlarında Buviye adın- da bir adam, sefil bir hayat geçirmek- te idi. Buviye, civar çiftliklerin birin- de, az bir ücretle çalışan bir harman işçisi idi. Adamcağız işinden evinin başına pek az dönebildiği için aynı iş- le meşgul olan arkadaşı, Buviye'nin evine girip çıkmağı sıklaştırmağa baş- lamıştı. Kadın her gün yardım cemiyetine giderek, oradan ekmek, süt alıyordu. Fakat vicdansız anne, aldığı ekmeğin bir lokmasını, sütün bir damlasını da- hi çocuklarına göstermeden, hattâ eve bile getirmeden yolda şarapla değişi- yor, getirdiği şişe şişe şarapları evde âşıkıyla sohbet ederek içiyordu. Çocuklara gelince, zavallılar kapı kapı dolaşarak konu komşunun elle - rine bakıyorlardı. Buviye, arkadaşının evden çıkmadığını biliyordu. Ama bi- raz da saf olduğu için şüphe bile et - miyordu. Fakat adamcağızın gittikçe içi ka - rıncalanmağa, son günlerde şüphelen- meğe başlamıştır. Nihayet bir gün ka- rısiyle biraz münakaşa etmiş, böyle yaşamaktansa, evi terkedip gitmeğe karar vermiştir. Zaten böyle bir hâdise bekliyen ka - dın: “Kocam giderse benim burada ne işim var? Çocukların birisi hastanede, birisine akrabalar bakıyor, ikisi baba- larının yanında kalır, şimdi en küçük var. Onu da zaten çingeneler isteyip duruyor. Çocukları başrmdan savdım mı, ben de soluğu aşıkımın yanında a- lırım.” diye düşünmüş, kocası kaptd çıkıp gideceği sırada, hemen üzeri pullu, yazısız bir kâğıt çıkarıp kocası- na uzatarak: — Artık benden ayrılıyorsun, de- miş, evi terketmezden evel, bari şu kâ- ğıdı imzala da ondan sonra git! Adamcağız, son demde karısının ar- zusuna dayanamamış, kâğıdı alıp pu- lun üzerine imzasını kondurmuştur. Fakat tam kalemi elinden bırakacağı sırada karısına sormuştur: — Sen bu kâğıdı bana imzalattın a- ma, niçin olduğunu anlamadım. bunu ne yapacaksın? ö — Ne mi yapacağım? Küçüğü çin - genelere vereceğim. Adam, büyük bir kayıtsızlıkla o- muzlarımı silkmiş ve kapıdan çıkıp gitmiştir. Kadın, çocuklarının en küçüğü olan 'Güy'ü kolundan tutup kenar mahal - leleri dolaştıra dolaştıra çingenelerin barakasına varmıştır. Kocasının irmza- KİTAPLAR ARASINDA Değerli profesör, Sivas mebusu Vasfi Raşit Sevig Ankara Hukuk fa- kültesindeki takrirlerini “Roma'nın hususi hukukunun Institütion'ları” unvanlı bir kitap halinde neşretti. Büugün artık “mânasız ve lüzumsuz bir takım kavait” ithamından kurtul- muş ve bütün dünya üniversitelerin - de en mühim dersler arasına girmiş bulunan Roma hukuku, Vasfi Raşit Sevig'in eserinde en mükemmel ve en ihatalı ifadesini bulmuştur. Bütün hu- kuki müesseselerin, nasıl ve hangi şartların tazyikiyle doğduğu, ne su - retle inkişaf ettiği ve ne gibi saiklerin tesiriyle zeval bulduğu eserde etraflı bir şekilde anlatılmıştır. Uzun zaman, kendisine bir “müste- hase” göziyle bakılan, asırlarca evel - ki içtimai şartlar için kurulmuş olan bir hukukun bugün bütün kıymet ve â kaybetmiş olmak lâzımgeldi ği iddia edilmiş ve Roma hukukuna e- hemiyet ve yer verilmemiştir. Fakat bugünkü hukuk müesseselerinin, ilha- mını doğrudan doğruya Roma hukuk müesseselerinden almış olduğu anla - şıldığı gün, Roma hukuku tekrar eski şeref ve itibarını kazanmış ve üniver- sitelerde lâyik olduğu kürsülere ka- vuşmuştur. Cümhuriyet Türkiyesinde mluvaf- fakiyetle başarılmış olan “hukuk re - formasyonu” bizde dahi Roma huku- kuna daha geniş nisbette yer verilme- si zaruretini doğurmuştur. Çünkü me- deni kanunumuza esas olan İsviçre Kod Sivil'inin çekirdeği Roma huku- kudur, Öteki kanunlarımız mehazla- rının arkasında da hep Roma hu- kuk müesseselerini buluruz, Profesör, 700 sayfa tutan birinci cildinin ilk sayfalarında maksadını ve eseri hazırlarken takibettiği meto- du şöyle anlatıyor: “Roma hukukçuları hukuk tahsili - ne medhal teşkil eden eserlere “İnsti- tutes” derlerdi. İmparator Justini - anus tarafından tedvin ettirilmiş olan “Corpus” mecellesinin, yani hukuk ,mecmuasının başında böyle bir İnsti- tutes bulunuyordu. İlmi hukuk tahsi- li bu in izah ”Roma'nın hususi hukukunun İnstitution'ları ,, Yazan: Vasfi Raşit Sevig Profesör, Sıvas mebusu evelâ bu esasları bilmek lâzımdır. Es- ki hukuk ilmi, maddeleri (metinleri) şerh ve izah eylemek suretiyle, mad- delerin sıralarını takibederek yapılır- dı. Şimdi ise, bahisleri bir sistem da - hilinde izah eden kitaplar anlaşılmak- tadır, Romalıların en büyük hukukçuları- nımn yazmış olduğu eserler bize çok da- ğınık parçalar halinde intikal eyle - miştir. Bu sebepten, 16 ncı asrın en büyük hukukçusu olan fransız Cu - jas'ın bu eserleri yeniden tertip eyle- mek hususunda gösterdiği kudret ve dehaya rağmen bu eserlerin heyeti u- mumiyesine hâkim sisteme nüfuz ede- meyiz. Bu sebeptendir ki hukukun bu umumi fikirlerinin, bu umumi esasla- rının izahında bugün almanların me- deni hukukunun esaslarını izah tarz ve sistemini iktibas eyliyeceğim. Bu, beni Roma hukukunu Roma hukuku olarak izahtan, her yerde yalnız onun çehresini arzetmekten, onun dilini kullanmaktan, onun dehasını göster - mekten ayıracak ve sizi yalnız bu ölü âlemde dolaştırmama, yaşatmama ma- ni olacaktır. Ölü bir hukuku tetkik e- denler, hiç şüphesizdir ki zamanın hu- kukundan fikren tecerrüt eylemelidir. Başka türlü, kendilerini tetkik eyle - dikleri hukukun devrine hasredemez- ler. Fakat ben kendi elimden gelse Roma devriyle bugünkü zaman arası- na sıkışmış bütün devirlerde sizi gez- direceğim; Roma'dan itibaren, meto - dunu izah eylediğim asrımıza kadar geçen bütün asırlardan sizi basamak basamak indireceğim.” Eser muntazam bir tasnife tâbi tu - tulmuştur. Bütün hukuki müessese- ler bu tasnif dahilinde gayet munta- zam bir şekilde takibedilebilmekte ve içtimai şartlarla birlikte inhinalar gös teren veçheleri görülmektedir. Vasfi Raşit Sevig'in kitabına esas o- lan takrirler Ankara Hukuk fakülte- sinin birinci sınıfına verilmiştir. An- cak, eser umumi heyetiyle değil yal- nız bir hukuk talebesini, belki hukuk- la uzak veya yakın alâkadar olan her münevveri ciddi surette alâkadar ede- Demek institution hukuk ilmine baş- lattırma demektir. İnstitution hukukt müesseselerin bünyelerinin, muhtevi- yatlarının ve gayelerinin anlaşılabil- mesi için bilinmesi lâzım olan esasla- rın ve umumi kaidelerinin izah edil - diği yerdir. Bütün hukukt ilimler Ro- ma hukukçularının koydukları esasla- Ta istinat eder. Hukuku öğrenmek için cek hiy dir. Türk hukuk kütü- panesi “Roma'nın hususi hukukunun Institution'ları” kitabiyle bir boşluğu doldurmuş ve bir kıymet kazanmış bu- lunmaktadır. Eseri bütün münevverlerimize ha - raretle tavsiye eder ve profesör Vasfı Raşit Sevig'i samimi surette tebrike lâyık buluruz. ladığı kontratı çıkarıp çingenelere göstermiş, büyüyünceye kadar çocuğa sahip olacaklarına ve ondan sonra ia- de edeceklerine dair onlardan da im- za almış, iki yaşındaki yavruyu yeri yurdu belirsiz göçebelere teslim ede- rek âşıkının yanına gitmiştir. Aradan bir kaç gün geçince, polis kayıp çocuğu aramağa başlamıştır. Bu haberi duyan çingeneler kork - muşlar, şehire giderek komiserliğe vaziyeti anlatmışlardır: — Biz çocuğu parayla satın alma - dık. Kontrat teklif ettiler. Biz de icar mukavelesi gibi kontratı imza ettik. Vaziyet bundan ibarettir. Demişlerdir. Şimdi, beş çocuk bir hayır cemiyetine teslim edilmiş, ço - cuklarını şahsi malları gibi satan an - neyle baba da mahkemeye verilmişler- dir. Eski gazele kâğıflarından yapılan saaf ve piyano Stenman adında bir amerikalıyı on altı senedenberi bir merak sarmıştır: eski gazeteleri toplamak. Adam: “Bunları süprüntü sepetine atacağım yerde, toplayıp da âlât ede- vat yap mıyım?,, diye düşünmüş- lar doğurabileceğini gezenler bu ser- sebep olmuştur. Hakikaten ağaçların insanlara bahşettiği nimet ve fayda- lar sayılmakla bitip tükenmez. İklimler üzerine tesir eder, sula- rın nizamını değiştirir, eksibeleri ve dağları yerinde tutar, bereketsiz top- raklara feyiz verir, av hayvanlarını toplar ve çoğaltır, ve köylere ve kır- lara hayat ve neşe verir. Bunlar hep mekteplerde öğretilen bilgilerdir. Fakat zaman zaman açı - lan büyük sergiler insanlara bu ba - sit bilgilerin fevkinde olarak orman- lardan yapılan akla hayale gelmedik istifade şekillerini gösterip, öğretir. Geçen senenin Paris sergisi de böyle enstrüktif bir kıymet kazanmıştır. Ağacın yerine beton ve çeliğin, odun kömürünün yerine maden kömürü ve elektriğin kaim olmasiyle ormanın rolü nihayete erdi sanrlırken, ağaç- Otan ma,hr'dğıiyetin ne büyük hüsran - gide üşl g şlerdir. Artık bugünün ormanı yalnız de- miryolu traverslerinde, maden gale - risi direklerinde, kullanılmıyor. Kib- ritten tutunuz da sünger ve reçineye kadar verdiği semereyi de saymayın, bugün ağaçtan elliden fazla kimyevi madde çıkarılmaktadır. Kinin, aspi - rin, mayi halindeki ilâçler gibi bir- çok tıbbi maddeler hep odundan çı - karılır. Bundan başka, sinema film - leri ve kadın çorapları dahi odundan yapılıyor. Lâboratuvar tecrübeleri göster- miştir ki ondan hattâ şeker ve çiko- lata bile yapılabilir. Hele kâğıt is - tihsali fazla olan memleketlerde o - dundan büyük varidat temin ederler. Fransa' da kâğıt ve kâğıt hamurun - dan senelik varidat bir milyarı bul - maktadır. tür. Hakikaten eline geçen gazetele- ri tomar ve boru şekline sokarak hu- susi bir cilâ ile cilâlamak suretiyle bir usul de bulmuştur. Bu sayede, kâğıt- tan yaptığı âletler ağaçtan yapılanlar- dan daha dayanıklı olmaktadır. Senelerdenberi işini gücünü gazete toplamıya hasreden bu meraklı ameri- kalı topladığı yığın yığın gazeteleri tomar haline sokarak mükemmel bir köşk kurmuştur. Köşkünün bütün mobilyalarnı, demir ve ağaç namına hiç bir şey kullanmadan yalnız kâğıt- tan yapmıştır. İmal ettiği ev eşyaları arasında en hoş olânı bir saatle bir piyanodur. Pi- yanonun yalnız tuşlariyle, telleri kâ- ğıt değildir. Mütebaki yeri hep eski gazetedir. Bu kâğıt köşkün geçen hafta küşat resmi yapılmış ve Stenman'ın karısı piyanoda çok güzel parçalar çalmış- tır. Hayvanlar hırsızlik yaparlâr mi? " Viyana hayvanat bahçesinde bir dişi fil vardır. Fırsat düştükçe hır- sızlık yapar. Muhafızlar onun bu kö- tü huyunu bildikleri için fillerin semtinde bir şey kaybolursa evelâ bu filin yakasına yapışırlar. Bu hırsız dişi fil, senelerdenberi erkeğini hırsızlık yapmağa alıştıra- ş Erkek ki malına dokunmadığı gibi, dişinin bu kadar is- rarlarına rağmen ona yardım da et- mez. Dişi fil erkeğinin bu huyunu bildiği için, yavrusunu büyütünciye kadar ne bir şey çalmış, ne de erkek file israr etmiştir. Fakat yavru fil akıllanıp uslanınca ve hortumu ile bir şeyler tutabilecek kadar büyüyünce annesi kendisine hırsızlık etmesini öğretmiştir. Bir gün hayvanat bahçesine giren seyircilerden büyük bir kalabalık bu fillerin başmıma toplanmış, onları sey- rederken dişi fil kulaklarını oynata- rak, gözlerini kırparak seyircilere hor! Ş, çerez i iştir. Seyirciler arasından file şeker atıl- mış, fil şekeri kapmıştır. Sonra çeki- lerek atılan şekerleri yavrusuna bı- k O da ini taklit ede- rek şeker kapmasını öğrenmiştir. Bu sırada dişi fil tekrar seyircile- rin önüne gelmiş, o koskoca gövdesi ile boyundan yükseğe atılan şekerle- ri, çerezleri kapmak için bin türlü oyunlar, hokkabazlıklar — göstererek ve halkı eğlendirerek meşgul eder- ken, yavru fil, annesinin oyunlarını dalgın dalgın seyreden bir kadının Bir Fil, yavrusuna hırsızlık öğretmiş! İlk av: ee kadın çantası... çantasını usulcacık aşırmış ve kafese götürmüştür. Fil, göz ucuyla yavrusunun hırsız- lığı maharetle becerdiğini fark edin- ce oyundan vaz geçmiştir. Kadın bi- raz sonra çantasının ortadan kaybol- duğunu farketmiş ve yanındaki se- yircilerin çaldığını zannederek hid- det içinde, çantasını istemiştir. Her- kes hayretten birbirinin yüzlerine ba- karken, bahçe muhafızlarından birisi kadına dönerek : — Merak etmeyiniz, demiş, çanta- nızı buluruz. Sonra dişi file yaklaşarak — Yallahha! Kadının çantasını ver! diye bağırmıştır. Dişi fil, sanki: “Nasıl çanta, ben çanta filân görmedim.” Der gibi göz- lerini kırpmıştır. Fakat yavrusuna “sen çaldın” diyecekler diye düşün- müş, yavrusunu bacağından, kulağın- dan yakalıyarak kafesin önüne getir- miş ve eğilerek homurdanmıştır. Bu süretle: “Sakın kadının çantasını yanlışlıkla almıyasın!” demek iste- miştir. Yavru fil de: “Yok canım, ben çanta manta görmedim!” der gibi ba- şını kaldırıp kaçmak istemiştir. Bu- nun üzerine anne fil hortumunu kal- dırarak: “Aldıysan ver! Yoksa...” der gibi tehdit vaziyeti almıştır. Yavru fil korkmuş, gidip çantayı sakladığı yerden, samanların altın- dan çıkarıp getirmiştir. Fil, yavrusuna homurdanmış, darıl- mış, tekdir etmiş ve hortumu ile çantayı alarak kadına iade etmiştir. “RADYO Ankara : Öğle Neşriyatı: — // 3, plakla türk musikisi ve halk şarkıları — 14.50 Kajışxk plâk neşriyatı — 15.15 Ajans haberleri. Akşam Neşriyatı: , c neşriyatı — 19.15 Türk musikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza) — 20 Saat ayarı ve arapça neşriyat — 20.15 Türk musikisi ve halk şarkşları (Muzaffer İlkar ve Semahat Uzuünses) — 21 Dans plâkları neşriyatı — 21.15 Stüdyo salon orkestrası: 1- Jo- s& Armândola: Monnlight in Manila, 2- Dvorak: Humoreske. 3- Paull Preii: Sing, sing, sing vögelein. 4- Becce: Erste i- talienische suite. 5- Becce: Serenata d'A- malfi — 22 Ajans haberleri ve hava raporu — 22.15 Yarınki program ve son, İstanbul : : Akşam Neşriyatı: 18.30 Dans musi- | kisi (Plâk) — 19 Konferans: Eminönü hal- kevi namına, Naki Tezel (Türk halk edebi- yatı) — 19.30 Keman konseri: Ali Sezin | konservatuvar profesörlerinden, Piyanoda Rânâ Seven — 19.55 Borsa haberleri — 20 Saat ayarı: Grenviç rasatanesinden naklen: ihal Asım ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları — 20,40 Ajan ha- berleri — 2047 Ömer Rıza Doğrul tarafın. dan arapça söylev — 21 Saat ayarı; Örkes- tra: 1- Kalman: Hollandvayben. 2- Busk: İdil: Babi - Parat — 21.30 Cemal Kâmil ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları — 22.10 Hava raporu — 22.13 Da- rüttalim musiki heyeti: Fahri ve arkadaşla- rı tarafından — 22.50 Son haberler ve erte- si günün pfogramı — 23 Saat ayarı: İstik- lâl marşı, son. Avrupa OPERA VE OPERETLER: 19 Kolon- ya — ZI Milano. ORKEST KONSERLERİ VE SEN- FONiİK KONSERLER: 20 Droytviç — 20.10 Hamburg, Sarbrük — 20.15 Frank- furt — 20.30 strazburg — 20.45 Brüksel — 21,15 Doyçlandzender — 22.35 Droytvıç — 24 Ştutgart. ODA MUSİKİSİ: 17.30 Prag — 18.15 Doyçlandzender — 18.30 Münih — 20.15 Paris — 21.15 Viyana — 2140 Şştutgart. SOLO KÖONSERLERİ: 14.10 Frankfurt — 14.20 Stokholm — 15 Frankiurt — 17,15 Roma — 18.10 Varşova — 18.15 Kolonya — 19.30 Stokholm — 21.15 Berlin — 22 Var- şova — Z22.30 Doyçlandzender — 22.30 Sar- orük. NEFESLİ SAZLAR (Marş v.s.): 5 Kö- nigsberg — 6.30 Frankfurt — 12 Breslav, Munih — 19.15 Münih — 20.10 Breslav, ORG KONSERLERİ VE KOROLAR: 15.30 Viyana — 20.10 Doyçlandzender — 22.10 Milano, HAFİF MÜZİK: 6.10 Hamburg — 6.30 Kolonya, Ştutgart — 7.10 Kolonya — 8.30 Keza — 10,30 Hamburg, Viyana — 12 Al- man istasyonları — 13.15 Breslav, Münih — 14 Laypsig — 1410 Kolonya, Viyana — 15 Berlin — 16 Alman istasyonları — 18 Berlin — ls.MnFnrmğâun, Viyana — 18,45 Laypsig — 20,10 Berlin — 22.30 Ştutgart — 22.35 Königsberg — 24 Viyana, Btu HALK MUSİKİSİ: 8.30 Frankfurt — 18 Königsberg, Laypsig. DANS MÜZİĞİ: 19 Berlin — 20.10 Kö- nigsberg — 20.30 Kolonya — 22 Beromüns- ter — 22.5 Lemberg — 22.20 Brno — 22.25 London - Recyonal — 22,45 Lüksemburg, Paris-P.T.T. —23 Floransa, Tuluz — 23.10 Budapeşte — 23.15 Droytviç, — Di 140 sene eyvel —— Sulara gömülen milyarlık altınlar Bundan 140 sene evel bir gece, Ter Şiling adası civarın bir ingiliz yel- kenli harp gemisi batmıştır. Bu ada Holanda açıklarındadır. Bu gemide 5 milyon dolarlık çubuk ve külçe halin- de altn bulunuyordu. Lütin adındaki bu gemi ile beraber, suların altında gömülü duran bu haz- nenin çıkarılması uzun zamandanberi düşünülmekteydi, Fırtınalarda şid- detli dalgalarla deniz çalkalanırken bazı gemiciler beyaz köpükler arasın- da bu batmış geminin direklerini gör- düklerini söylüyorlardı. Hattâ bun- dan evel bir çok kereler araştırmalar yapan dahi olmuştu. Şimdi de yeni bir çok makinelerle batan gemideki altınlar tekrar aramı- ya teşebbüs ediliyor. Nitekim Biliton Minig kumpanyasının teçhiz ettiği dünyanmn en kudretli tarama gemisi olan Karimata Ter Şiling adası yakı- nında demirlemiş, epiy zamandır araş- tırmalarına devam etmiştir. Yarı yarıya kumların içine gömülü bulunan gemitdeki güç çalışmalarının nihayet semeresini'görmüştür. Üç ay- dan beri bu gemi, 4.200 dolar değerin- de bir kaç altın külçe ile bir çok kıy- metli taşlar çıkarmıya muvaffak ol- muştur. Fakat son günlerde bu civar- da hüküm sürmekte olan şiddetli fır- tımalar yüzünden gemi işlerini yarıda bırakmış, demir almıştır. Geminin şimdiye kadar çalışmaları 500.000 do- lara mal olmuştur. lade edereken de bakışlariyle ve tav- ruyla yavrusunun kusuruna bakma- masını, daha küçük olduğu için fena bir şey yaptığının henüz farkında ol- madığından af dilemiştir. Bu hâdiseden sonra yavru ile anne- yi birbirinden ayırmışlardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: