20 -9- 1938 HAYAT we SIHAT ] b Kudret | Almanya'da İsrail oğullarına re - 4 çel kaynatmak yasak edılmı; oldu - PT helvâsı bizim Anadolu'nun doğu tarafların- dan ve İran'dan çıkan kudret helva- | ğunu g , tabil, g nüzdür. Etle ekmek tereyağı bile, yasak edilmediği halde böyle yal - nız reçel kaynatmanımn yasak edil - mesi her yerde bir çok kimselere merak verdi. Dünyada her hâdiseyi ekonomi düşüncelerine bağlamak istiyenler bu reçel yasağını Almanya'da şeke- * rin azalmakta olduğuna hamledi - [ yorlar. Halbuki, daha bir kaç gün o- | luyor, Mareşal Göring büyük nut - | kunda, Almanya'da yedi sekiz aylık | şeker bulunduktan başka yabancı memleketlere bile şeker ihraç edil - | diğini söylemişti. Onun için reçel ya- B sağını şeker kıtlığına bağlamak doğ- ru olamaz. Hayatı yalnız tatlı yiyerek hoş geçinmekten ibaret sayanlar da, al- manlar İsrail oğullarının ağızları - nın daima tatsız olmasını istiyorlar da onun için reçel yemelerini yasak ediyorlar, diye tefsir ettiler. Böyle düşünmek de bir saflık ve İsrail o- sı da l gibidir... Bu zaman- da kudret helvasının hemen hepsi İtalya'dan, Sicilya adasmdan, Ka - labra taraflarımndan çıkar. Hem de orada kudret helvasını ağustostan sonra, eylülde ve birinci teşrinde toplarlar, Çünkü kudret helvası 'a- gaçların üzerinde ağustosta - böcek - lerin ağaçları sokmasından - hasıl o- lur ve iki ay yavaş akarak ağdala - nır ve epeyce toplanır. Almanya'da İsrail oğullarına şe - kerden reçel yapmanın niçin - tam da bu eylül içinde - yasak edilmiş olduğunun hikmetini şimdi iyice tak- dir edersiniz. Bu yıl, dünyanın gu - G ÖÜRNEOON — PLOTL dT K M ECSEYLLE & ERSİ Milletler Cemiyeti asamblesini nasıl bir talih bekliyor Yazan: Pol Bonkur Fransa'nın Milletler Cemiyefi daimi mümessili eçen kış, Monmartr'ın spri- G tüel olduğu kadar hüsnüni- yetven mahrum bir reyüsünde, o pek güzel ve çok büyük milletler cemi- yeti sarayı, terkedilmiş, 1ıssız bir halde gösteriliyordu. En yukarıda, yalnız küçük bir pencerede ışık var- dı. “Vay! diyorlardı, kim oturuyor orada? — Ha, o, Pol Bonkur'dur, bir türlü gitmek istemiyor...” E- vet! Biz bır kaç kişi hakikaten ora- dan ayrılmak istemeyiz. Fakat halkın bizi haksız görece- ği muhakkak mıdır? O hakiki halk ki kırallar İ biri parterdeki neş leh karşı gel, i olarak, kudret helvası yetiştiren yer- lerde böcekler ağaçları fazla sok - muş olsalar gerektir. Ondan dolayı kudret helvası mahsulü pek çok ol - 1 tarihinde büsbütü hil Hik olur. | —— © tarihe vâkıf olanlar pek iyi bi - lirler ki İsrail oğulları vaktiyle Mı - ıır'dınçıhnk K.cnın iline ıulu— lerken Sina ç ik yerine de kudret hoıvnı ıondırınııu. Al- manya'da sığır etinin şimdilik ken - dilerine yasak edilmiş olmasına gö - re bıldırcın kuşlarını hatırlamaları - na bir sebep yoksa da, şekerden re- x çol yapmak yasak edilince onun ye - rnı tııtmık uıore kudret helvasını hatırl hesizdir. Vakıa çölden geçerl kudret hel ek- mek yerine yemişlerse de bu, ekme- ğin de şeker gibi karbon idratı olma- sındandır. Kudret helvası az yeni - lince ekmeğin yerini, çok yenilince şekerin yerini tutar , İsrail oiııllırıım Almanya'da re - çel kıynıtm.ık ıçıı nhıı- alamayın - Bu kadar çok kudret helvasını nereye satmalı? Kudret helvası her vakit sürümü çok bir matah değil - dir.Çünkü tatlı olmakla beraber in - sana ishal verir... İtalya'da yeni rejimin ilk zaman - larında onun tarafını tutmakta ge - çikenlere hint yağı içirildiğini ha - tırlarsınız. Demek ki kudret helva - sı Almanya'da hint yağının yerini tutacaktır. Bu ince düşünüş Berlin - Roma G A. Fransa'da tatlı sularda ne kadar balık tutuluyor Geçen sene, Fransa'da göllerde ve hirlerde 5.300 ton balık tutulmuş- ca, onun yerine | hel kul - Janacakları, bence, şüphesiz olduğu gibi böyle yapmaları haklı da ola - caktır. Vakıa kudret helvası bu za - | küp şekerler gibi safi şeker olma - makla beraber, içinde hiç olmazsa yüzde on nisbetinde şeker vardır. Bu kıdırcık olıııı tatlı ile reçel kay- k, tatlıdan büsbütü kılı*.ıhn olbotto iyidir. Kudret helvasından, şekerden ol - duğu gibi, türlü türlü tatlılar da ya - | tur. Bu kadar balığın değeri 45 mil- yon franktır. Eğer Fransa'da bulu- nan tatlı sular, icabettiği şekilde kul- lanılsa idi, bu miktarın 20.000 tona de balıktan gelen para 160 milyon franga çıkacaktır. Bununla beraber, balık tutma âlet- lerinden her sene 200 milyon frank gelmektedir. Fransa'nın balık tutma- yerinden başka bir şey istemediğini söylemiştir. Haberleri okuyalım: “Ağustos a- yında milletler cemiyeti sarayının galen ve salonlarını elli bin ziyaret- çi gezmiştir.” Ve ilâve ediliyor: “Bu rakam kâfi derece beliğdir.” Bakın! Hiç olmazsa ziyaretçile- rin tecessüsünde milletler cemiye- ti pek o kadar itibardan düşmemiş demek. Yok, biliyorum ki bu saray tu- ristik bakımdan inşa edilmiş de- ğildir. Fakat eylül ayı zarfında daha başka tuüristlerin geleceği ve onla- rın arasında bir kaç düzüne dış ba- kanı da bulunacağı, İngiltere, Fransa, Rusya, ve bugün mukad- deratımızın üzerinde oynandığı kü- çük itilâf devletlerinin dış bakan- lariyle ve büyük Amerika cumhu- riyetinin mümtaz müşahidlerle bu- rada kendilerini temsil edecekleri düşünülürse ıeyılııt acentası yol- lariyle dipl rastl. bir aktüaliteye delâlet eder Halbuki! Herkese rağmen ölme- mekte israr eden o zavallı millet- ler cemiyetine ne kadar hakaret, küfür ve hıyanette bulunulmuştur. Eğer bu cemiyet mevcut olma - saydı onu icat etmek lâzım gelir- _dı. Aınlax imtidadınca, üzerinde. kere Avrupa'nın mukadderatı oynanmış olan Bohemya'ya gözle- .rimiz dikili, şimdi trajik bir vazi- yette bucalıyorsak, bunun sebebi, aynı kamoyun tazyiki altında sulh DK dkteri müsal ğa elverişli su boylarının luğ 250.000 kil eyi bulmaktad pılabilir. En basit şekli kudret hel - Vası tabletleridir. Bunların da iki türlüsü olur, Hangisinden olursa ol - sun insan bir kutu içinde cebine ko- yar ve ağzı tatlılanmat isteyince bi- rer birer ve kıtır kıtır yer... Sonra, şurubu misafirlere ikram edi!ohiliı- y y lâdı denil şeli kudı-et helvası reğeli olur. Za - netti marmelâdı bademlisi Ve porta- kallısıdır. Daha sonra kudret helva. siyle kahve bile pişirilebilir... De - mek ki kudret helvası her işte şeke- rin yerini tutar, Ancak... İsrail oğullarının tarihi - hinde meşhur yeri olan Sina kudret helvasının şimdi yerinde yeller es - mezse de oradan, Almanya'daki İs - rail oğullarını besliyecek kadar kud- ret helvası geldiği yoktur. Bir zaman Kazanç vergisi Tutl;îkatı 3470 numaralı kanunu da ihtiva etmek üzere en sön hükümlere göre yazılmıştır. Yazan: Nihat Ali Üçüncü 616 büyük sayfa, fiatı 3 liradir. Akba ve Haşet şubelerinde satılır. — UUU ini inin elimize vermiş olduğu bu müesse- seden istifade etmesini bilmemiş ve istememiş olmamızdır. Biz an- lamadık, anlamak istemedik ki si- ze hazırlamış oldukları Avrupa. pek natamam olmasına rağmen e- velkine müreccah ve idameye lâyık olan Avrupa ancak milletler cemi- yeti tarafından idame edilebilirdi. Onun kusurlarını düzeltecek, boş- luklarını dolduracak, haksızlıkla- rını tamir edecek. Ya milletler ce- miyeti veya harp olabilirdi, Şu satırları yazdığım anda — allah vere de intişar ettiği esnada aktüellikten çıkmış olsun — dün- yanın mukadderatı Nüremberg o- parlorüne bağlı kalması keyfiyeti Sizi şaşırtmıyor, Müteessir etmi- ll IllllllllllllllIIllllllIllllllllllllllllllllllı_ KURAAAMAMA AAA KA KA MAD AA KA AAA KUDK ” CA GÖKLERİN CASUSU Yazan: Alfred Maşar Söğe Hem tabancası boş olduğu için, a- ğacın eteğinde durmaktan korkuyor. Yırtıcı hayvanlar gelebilir.. Fakat bundan böyle ne yapacaktır? Ağaçlar altında istediği gibi — dolaşmıyacak, gidip suya giremiyecektir. Arkadaşı- nın kendisine refakat etmesini mi is- tiyecektir . Hayır, hiç bir zaman! Vahşi hay- vanların tecavüzüne maruz kalmayı tercih edecektir. Arka üstü yatar ve gözlerini etra- fında dolaştırırken, bir köşeye itina ile yerleştirilmiş cephane sandığını gördü. Her halde sandık sımsıkı kapalı ol- malı. Fakat bir defa muayene etmek ve kilidi bir y mak düşüncesi onu yetinden ııgntı- Yyor. Dalların tabif merdiveninden çabu- Cak tırmanıyor. Hayret! Tahmininin hilâfına, sandık kilitli değil. Kapağı açıyor. Silâhlar orada. Boş mu?... Ah - kurnaz ve yaman düşman ! Bütün kurşunları götürmüş. Fakat acaba nereye sakladı? Demek ki kendisine tecavüz etmi- yeceği hakkındaki vadine büyük bir kıymet vermek doğru olmıyacak. Ge- ne Vidal bir oyun oynamakla meşgul! Kendisini neden müdafaasız bırak- makta israr ediyor? Kendisinden bir fenalık gelmiye- ceğini pek âlâ bilir. Bilâkis! Pan- ter'in pençelerinden Vidal'i kurtar- mış olan o değil midir? Halbuki şimdi o, kendisini orma- yor ve*tıılıl etmiyor mu? Avrupa' nxîı—b& ıdımm kararına di, su birikintisi tarafından vahşi iş- tiha ve hiddet haykırışları geliyor. Bu sesler karanlığa daha korkulu bir hal veriyor, Korku duyan kadın, bu sefer, yiye- ceğini alarak uzaklaşmıya kalkışmı- yor, Aynı derecede tehlikeli olan iki iştiha arasında, erkeğinkine maruz kalmayı ehvenişer buluyor, Akşam üstü işgüzarlığı tutmuş o- lan Vidal büyük miktarda çalı çırpı toplamıştır. Şimdi, onları avuç avuç ateşe atıyor, Mühendis bir şey söylemiyor, az yiyor ve fasıla ile, bir tozlar içinde uyuyan tayyareye, bir de geniş sis birikintilerinin yıldızları sildiği ka- ranlığa bürünmüş göğe bakıyor. Yerde alçak bir taşın üzerine otur- muş olduğu için ocağın akisleri ken- dini tamamiyle aydınlatıyor, Ve oca- ğin kızıllığı altında geniş mütefek- kir alnı, uzun kirpiklerinin yanakla- rına daıen gölgesi, etli ve şehevi kıvrımı cazip erkek gü- nın bütün tehlik ine, müdaf, maruz bırakıyor. Birden, Vidal'in yaklaştığını işiti- yor. Su kenarında bıraktığı filitre ile lâstik kabı almıya gitmiş, akşam ye- meği için temiz su getiriyor. Haa Koyulaşan karanlığın içinde rengi gıttlkçe daha canlr gbrünen ateşin Bütün silâhlar! Fişek kutuları da.... | 4 şısında işte gene yany Acele bir tanesini açryor. Boş. Ya Yaban domuzunun leşi yırtıcı hay - zelliğini bir kat daha tebarüz ettiri- yor. Kadın, yan gözle onu süzüyor. Evelce, karşısındaki adam naza- rında yalnız bir düşmandı. Dün gece ağaçta ve biraz evel or- manda geçen hâdiselerden sonra şim- di onu bir erkek olarak ıörüyoı Er- kek! Bu erkeğin kendisini arzu ettiğini biliyor. Şu? Bak, o da boş!... Fakat hepsi boş!. vanları kendine çekmiş olacak, şim- Çocuğu hangi meklebe verelim? Rehal, ula alâkak da çocuki rı zaman zaman artar ve eksilir. Bu alâkanın, güneşe arzedilmiş — termo - metre civası isticaliyle, son hadde doğru yükseldiği günlerdeyiz. — Çocuğu hangi mektebe verelim? Vakıa, çocuğunun istikbali kadar tli bir karar verme arifesinde 5 bağlı kaldığı bir devir olmuştur: Bu adamın adı Napoleon'du. Hiç olmazsa lâtin dehası ve fransız mu- vazenesi onu bazı ifratlardan ko- . rumuştur. Tâ, diktatörlüklerin ka- deriyle sürüklenerek, Talleyran'ın ihaneti denilmesine ra” a2en aklı- seliminden başka bir şey olmıyan müdahalesine rağmen Rusyanın i- çine sokulduğu güne kadar. Şim- di iş daha beterdir. Hitler misti- ğiye zincirinden boşanan ve fen- nin ölümün emrine vermiş olduğu materyel vasıtalara malik olan ip- tidat küvetler, bizi insanlık tari - hinden ihraç edilmiş olducu sunı- lan devirlere irca ediyor. değildir. Bugün geçmekte olan hâdiseler ve belki yarın için hazırlananlar faal bir milletler cemiyetinin Av- rupa'ya ne kadar elzem olduğunu ölçmek fırsatını her zamandan zi- yade vermiş olmalıdır. On beş senedenberi milletler ce- miyeti'nin gayretlerini ve aklı ba- şında olmıyan fransızların ona karşı fasılasız hücumlarını dinle - miş bir adam sıfatiyle, her zaman onları düşünürken, bir romanın tasvir ettiği kendi ayaklarını ken- disi kemiren ahmak hayvanı hatır- lamışımdır. Karşı koymak lâzımdır. Fakat mukavemetin bücün ağır- lığı, Fransa da dahil olduzğu haide bir kaç büyük devletin o auziarı- na yükleniyor, diğerleri ç.kilıyor veya bir çok.fırsatlarda şikâyet- lere sebebiyet vermiş olatı bir .:01- lektif emniyete itimat ec.emivor- lar. Almanya ile İtalya ayrıldık- tansonra bile, sulh — mualı ,d“.eri- nin Avrupa'yı harpsız idame ve ıslâh edilebilirdi, kendis'ne <arşı sulh kuvetlerinden 94 90 ının - bir- leşeceği mütecavize harp » kadar zararlı bir iş görünecekti. . Asla terkedilmemesi 1cabedene dönerek bunu yeniden inşa etlmek lâzımdır. Ancak bizzat kendileri- ni hariç bırakanları hariçte bıra- karak herkese açık olacak o büyük sulh ittihadını vücuda getirmek lâ- zımdır. “Fakat bu öbürgünün işidir!...” Bundan emin misiniz? B u kadar fena şartlar içinde açılan bu asamblenin kati bir safha olacağını sanmıyor mu- sunuz? Öbürgün için değil, fakat yarın için olan tehlikenin yakınlı- ğı önünde, İngiltere, Rusya ve Fransa'nın daveti, Atlantik'in öte tarafında genişliyen sempatik ak- sisadayla birlikte, kararlarının yüküne tek başlarına tahammül et- meleri icabedenlerin etrafına gev- şek iradeleri toplamıya muktedir değil midir? Beklenmedik bir — manevrayla, bizzat mütecavizin, kendi gayreti ve bizim müzaharetimiz sayesinde kuvetten düşmüş bir milletler ce- miyetinden istifadeye kalkışmıya- cağından emin misiniz? Harp, za- manımızda türlü, kopmleks, riya- kâr ve nüanslı şekillere bürünü - yor: İspanya, Çin Avusturya v. s. bunun şahididir. Hukuk garantile- rini kendisinden aramış olduğu- muz, fakat sanksiyonla süratini so- nuna kadar götüremediğimiz enter- nasyonal kaideleri kendi lehlerine çevirmekte en ziyade maharet gös- terenler bizzat bu harbı yapanlar —C . ederek, nasıl biraz ileride ormanın vıhıı dişileri erkeklerinin kuvetleri- ni Ölçerlerse, o da, insiyakın derin kanununa inkiyatla, erkeği olmak is- tiyen adama “kadın” göziyle bakı - yor. Ve ilk defa olarak, bu akşam, onun güzel olduğunu içinden tasdik edi- yor. Fakat şahlanmış iradesi, hayalinin beklenmedik bir istikametteki bu seyranını durduruyor. Nasıl! Vidal'i kötü bir alkol gibi serhoş eden cinsi iştihalar bu bakire- nin d. irayet etmiş - tir? T Çünkü — gerçi bu ancak bir llhzı devam iştir — kadın karş a- teşten bir kıt daha kıııllııın erkek dudaklarının kendi dudakları üzeri- ne kapandığını tahayyül etmiştir. Ve bu tahayyül üzerinde tuhaf bir bay- gınlık tesiri yapmıştı. Hayir, bu, son saatlerin türlü dü- şünce ve endişeleriyle karma karışık olmuş zihninin bir şaşkınlığından başka bir şey değildi, Bu adam onun düşmanıydı. Ona karşı ancak kin ve nefret duyabilirdi. akaak ına da mı Erkek ayağa kalktı ve fantastik gölgesi ardında, çok uzaklara, orma- nın ilk fundalarına kadar uzadı. İp merdiveni göstererek — Çıkalım, diye emretti. Cinsiyetin şaşmaz kaidesine itaat vi GNY Meksika - Amerika hududund çok kanlı bir çarpışma Fakat Çarpışma karıncalar arasında oluyor! Son günlerde amerikan âlimleri, Teksas mıntakasına doğru akın et - miye başlamışlardır. Çünkü orada harikulâde bir hâdise seyredecekler- dir. Amerika Birleşik devletlerinin garp hudutlariyle, Meksika'nın şi - mal vilâyetlerinde bugün şiddetli bir karınca muharebesi başlamıştır. Bu mubarebe Meksika'nın siyah dev karıncalariyle, Amerika'nın kırmızı karıncaları arasında cereyan etmek - tedir. Dev karınca denen Meksika ka - rıncalarından büyük bir kütle hu - duttan aşarak Amerika'ya geçmiş ve kırmızı karıncalara taarruz etmiştir. Şimdi Amerika - Meksika hudut- larında kanlı bir çarpışma olmakta - dır. Önceden dev karıncaların bu sa- vaşta galip gelecekleri zannedilmek- teydi. Fakat bugün bu kanaat değiş- miştir. Çünkü milyonlarca kırmızı karınca gruplar halinde Amerika'nın muhtelif mıntakalarından cenup hu- dutlarına doğru yürümiye başlamış- tır. İndiya, Utah, Oregan ve Kanada gibi binlerce kilometrelik mesafeden Teksas mıntakasmına akın akın gelen kırmızı karıncalar hududu geçen dev karıncaların üzerine atılmaktadır. Haşerat âleminde şimdiye kadar bu derece büyük ve kanlı bir muha - rebe kaydedilmemiştir. — Hayvanat mütehassıslarının fikrine göre, bu muharebede nihaf zaferi kirmızı ka- rıncalar kazanacaktır. masına rağmen, kendini zayıf hisse- diyor. Bu öyle bir bedeni gevşemedir ki ona karşı elinden bir şey gelmiyor. Halbuki casusluk hayatında hayatını nice defalar tehlikeye koymuştu. Muthiş ve muntazam polis kuvetle- riyle mücadeleden yılmamıştı. Fakat bu akşam, bu ıssız yerde, durmadan peşini takip eden bu erkek arzusu karşısında, birdenbire, kovalanan av hayvanının panik korkusunu duyu- yor. Cesaretini toplamıya çalışıyor. Nafile, Casus kadın, artık iffetini koru- maktan başka düşüncesi olmıyan bir bakiredir. Vidal merdivenin yanında sesiz, esrarengiz bir tavurla ayakta duru - yor, İşaret ediyor: — Öne geçin! Kadın, endişesini gizlemiye çalı- şarak ilerliyor. Ani bir taarruzdan korkuyor. Kaçmak! Fakat nereye? Orada, su kenarında şimdi korkunç canavarların boğuşmaları işitiliyor. — Haydi, çıkınız! Erkeğin sesi ne kadar boğuk, en- dişe verici. Kadın birdenbire ümitsiz bir plân tasarlıyor. Erkeğin gafletin- den istifade ederek birdenbire taban- casının kabzesini olanca hıziyle ba- şına indirecek, Adam yere düşünce hemen karabinayı alacak ve artık va- olan babanın bu hususta muayyen bir fikri olmak lâzımdır. Fakat, ekserimiz klarımızın tahsili l bır mağaza camekânında görüp hoşu - muza giden bir bibloyu - muhafaza edecek vitrinimiz olmadığı halde - taksitle satın aldığımız şekilde meşgul oluruz. Bundan dolayı da sivilin oğlu asker, mühendisin oğlu edip, ve sonra, doktorlarımız şair ve şairlerimiz mü - teahhit olur. İmdi, mekteplerin açılmak uzere olduğu şu aylarda her baba, her ana ve hattâ bizzat çocuklar, baharda pa - patya vüreykalarını birer birer kopara- rak “seviyor mu, sevmiyor mu?” diye istikbali keşfe çalışan genç kızlar gibi kadderi tesbite uğraşacak yerde ma- lâüm umumi kaidelerden ilham almalı - dırlar. Şahsiyetin teşekkülünde müessir o- lan bazı unsurlar vardır: Doğuş, aile muhıtı, tahsil, cemiyet gibi.. doiu;u iyle de, zorl: tahsil ve terbiye ile nenmyotınımdıınlışmuhklırîh— das etmenin zararı muhakkalı Vezin ve kafiyede ruh gıdasını arıyanın eline perker tutuşturmıya uğ- raşmak, ve doğup büyürken kulakları alış veriş rakamlariyle dolmuş olanı, başka bir temayül göstermedikçe mü- cerret ilimlerde şöhret yapmış gör - mek ana ve babaların beyhude ısrarla- rından ve tehlikeli hulyalarından baş - ka ne olabilir? Fakat, çocuklarımızın tahsilini düşünürken üzerinde durma - mız iktiza eden bir bnşb mesele daha vardır ki mahiyeti hakl ihinleri - mizi yor tipkı bir modaya taba- iyet eder gibi, yıllardan beri neticeleri- ne katlanırız: Yabancı mekteplerden bahsetmek istiyorum. Bunlar çocukla- rımıza türkçeden başka bir veya iki dil öğretebilirler, pahalı veya kendi Jeketl, baik a Idukl I için iyi cihazlanmış büyük binalarda lere malik olabilir ve bu sebeplerle de belki bizim mekteplerimizdn daha ku- vetli bir tahsil verebilirler. Lâkin ye - tiştirdikleri türk çocuklarını öz muhit- lerinden az çok ıyırdıklın, aileleri, ve hattâ « hklar — hasıl ettikleri, ve — böylece mefturlar silsilesini kalabalık - laştırdıkları müşahede olunmamakta mıdır? * Biz, bize benzeriz.” bu çok derin sözü unut lıyız. Yabancı mek ler ise bizi başkalarına benzetmekte - dirler. Bunlardan çıkanların kendileri- ni buluncıya kadar çektikleri — acılar tahlil edilerek bir roman yazılsaydı e- debiyatta yepyeni bir çeşit meydana gelirdi. Çocuklarımıza en uygun tahsili vermek için mektep aramakta kılı kırk yarabiliriz; fakat seçeceğimiz mektep- lerin ancak kendi mekteplerimiz ola - bileceğinde zerrece tereddüt edeme - yiz, — N. Baydar d inden — ——— Fakat birdenbire Vidal'in sesini i- şitiyor : — Alın bunu! Ortalık çok karanlık olduğu için kadın verilenin ne olduğunu ilk ba- kışta anlamıyor, Fakat biraz dikkat edince Vidal'in avcunda fişeklerin bakır parıltısını farkediyor. Kadiın, mütehassis, bir nida haykı- rışını zaptedemiyor: — Oh! Vidal aynı boğuk sesle emrediyor: — Silâhmnızı doldürun! Kadın, kurşunları âdeta kaparcası- na alıyor. Şimdi, ikisi, yüzlerinin şekilsiz ve soluk inikâslarına bakarak, karşı kaj- şıya duruyorlar. Ağacın etrafında iri yarasalar yü- muşak kanatlariyle geceyi yelpazeli - yorlar. Vidal'e öyle geliyor ki kalın bir mırıltı halinde “mersi” demiştir. O zaman, hasmının nazarında za - yıf telâkki edilebilecek bu hareketini mazür göstermek için fxsıldıyor ; — Şimdi fit olduk. Fasıl XU Kasırga ... Kadın, erkekçe iradesinin ııhlın— İi ae ü üĞ d ziyete o hâkim olacak. (Sonü var) — Haa n B S