24 Şubat 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6

24 Şubat 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

< ; 5 Halk evleri v Reşit Galip (Baş varsfı dünkü sayımızda İstiklâl harbi safhaları, bunlar da eski taş basması kitaplarm Zal oğlu Rüstem Pehlivan o güreşleri mode! tutularak tasvir edilmiştir. Bu resimlerde büyüklerimizn sima sını tanrmak mümkün değildir. E- ğer, daha evvel işaret ettiğim gi- bi, milli zevke ihanet eden bu çir- kinlik. iyi niyetten doğmus olma- sa, belki mütecasirleri hakkında takibat istenmesi de doğru olur - Bir tarafta hakiki san'atkârla- rrmız, eserleri ve kıymetleriyle ta- nmnmak ve tanıtmak müşkülâtr içinde bulunurken, diğer taraftan Hayber kalesi ve Kesik bas hikâ- yesi ressamlarının bu kadar ge- niş ve haksız revaç bulması artık daha fazla sürmemelidir. Ha'k ev- leri sergiler gurubunun Güzel san- atlar kolu işte bilhassa bu vadıde a dikkat ve gayret savfedesek, ge - rek ucuz basılışlar, gerek derece! derece fazla kıymete san'at eser- lerini tanıtmak ve revarlarıma hiz- met suretiyle milli zevki intihata! uğratan ve inhitatta gösteren san- at kalpazanlığına mücadele aça - caktır. Bu mesai, mümkün olduğu nispette, diğer güzel san'atlar sa- © basına da talimatnamede yazılı şekiller altında teşmil edilecektir. Milli mamulât ve masnuat Mili mamulât ve masnuata müteallik sergi kısmiyle uğraşa - cak arkadaşlarımız mensup olduk “oları Halk evi mıntakasnda Mili — Tasrrruf ve İktisat Cemiyeti var- sa ona müzaheret edecekler ve 6 - re çalışma ortaklığı yapacak - Herhalde yerli malların tutun - ması ve sürümü için © hitlerinde kooperatife lerinin artmasına, inler kuvvetlenmesine büyük ehemmi - © —6 —VAKIT 21 ŞUBAT 1932 ag, e a e a e yetle sarılacaklardır. Kooperatif - çiliğin iktisadi istiklâlimiz nokta - sından hayati kıymeti, carfedile - cek mesai sayesinde, günden güne daha fazla sarahatle tezahür ve te barüz ettikçe, bu uğurda çalışan - lar büyük milli hizmetlerde yitik - sek vazife görmüş olanlar merle - besine ereceklerdir.. Güzel bir tesadüf Muhterem arkadaşlarım; Türklerde eski zamanlardan be- ri, dokuz sayısı kutlu bilinir. Bi- zim şubelerimizin sayısı da güzel bir tesadüfle (9) oldu. Bunlarm her birinden bana tahsis edilen ko nuşma müddetini aşmamak dik - kativle kısaca bahsettim. Talimatname hazırlanmadan önce uzak yakm bir çok memle- ketlerin mümasil kültür ve genclik teşekkülleri tetkik edilmiş, fa- kat hiç birisi taklit olunmamıştır. Memleketimizin muhtelif mınta - kaları, içtimai bünyesi, ihtiyaçla” rı ve umumi kültür seviyesi, faal vazifeye girebilecek mesai unsur « larının meslek ve ihtisasları, işle- rinden ayırabilecekleri zamanlar göz önüne alınmış çe 19 yıl millt kültür sahasmda çalışmış olan Türk ocaklarında geçirilen tecrü- belerden istifade edilmiştir. Bu iti barla teşkilât ve mesai proşramı- nız tamamiyle millidir ve orijinal- dir. Her şubenin kendi idare ko - mitesini bizzat intihap etmesi, Ha'k evi idare heyetinin şubeler mimesgillerinden terekküp ederek her mesai kolunu aynı nispet ve selâhiyetle temsil eylemesi de bas- ka memleketlerin mümasil teşki- lâtında şimdive kadar tathik e- dilmemis bir husuzivettir. Bunun tetbikt mesaide büyük faydalar ve kolaylıklar temin edeceğine kani bulunuyoruz. milli mefkü Beyin Ankarada açılma merasiminde söylediği hitabeden MAİ li. 2 RR YE A Müşterek ve umumi hedef Arkadaşlar, Şimdiye kadar size bir Halk evi içindeki mesai şubelerinden ve bunların ayrı ayrı çalışma hedet- lerinden (Obahssittim. Simdi, bü- tün memlekete şamil bir teşkilat, olarak Halk evlerinin takip eda -| ceği müşterek (o ve umumi hedef hakkında düşünülenleri arzetme * liyim. Umumi gayemiz, şüphesiz, el « bette ve ancak (o (Milli mefküre) diye tavsif edilecek büyük hedef| olabilir. Milli mefküremiz nedir? Bu sualle mühim olduğu kadar çetin bir mevzua girmiş oluyoruz. Son 6 — 7 asrı süzecek olursak bizde 19 uncu asır ortalarma ka - dar (İslâmetlrk), bazan daha ge- niş manada (İslâm ittihadı) esa- sının siyasi hedef ve milli mefkü- re edinildiğini görüyoruz. Dünya hakikatleri önünde hanedanla, köhne ilimli, beyinli softalar elinde durgun bu gaye iflâs hükmünü giyerken, (Osman-| Ilık) siyaset ve mefküresi meydan almıya başlıyor. Daha sonra, Na- mık Kema! ve arkadaşları, Osman klık ve islâmcilikla karışık bir (Vatan mefköresi) kurmıya çalış“ yorlar. (Vatan) O mefküresinin başlıca unsurunu (Siyasi hürriyet) davası teşkil ediyor. İlk zaman- da, Osmanlılık idealinin tahak- kuku sanılan Metrutiyet hürriye - tinden sonraki yıllarda Türkçülük ve cahil bir; cereyanı milli mefküre olmak yo- Tumda diğerlerine tefevvuk istida- dı gösteriyor. Büyük kumandanın işaretleri Mefküre cereyanlarının bu $*- yaiti içindedir ki, milli mücadele ve istiklâl harbi safhaları açılı- Askeri hareketlerin Baş Ku -! mandanı olduğu kadar, fikir hars- ketlerinin da baş kumandanı Bü- yük Reis yeni milli mefkâreyi ve ona vardırıcı merhaleleri devir de- vir ve birer birer işaret ediyor; birinci merhale, düşmanı yıkınak» tır: Düşman yıkılıyor. İkinci mer hale Sevri yıkmaktır: Sevr yıkılr- yor. Üçüncü merhale milli olmak tan çıkmış köhne Oo müesseseleri yıkmaktır: Hepsi yıkılıyor. Dör- düncü marhale Cümhuriyeti o- nun ana unsurları olan milliyeti, halkçı, lâyik, devletçi, inkilâper esaslar ve müesseselerle birlikte kurmaktır: Hepsi kuruluyor. Cümhuriyet milli mefküre mi- dir? Cümhuriyet tahakkuk etmis bir mefküre unsurudur. Tabak - kuk etmiş millf hedefler mefküre olmaktan çıkarak bamus gibi ko- runması İâzım milli mukaddesat sıraşma girerler. Cümburiyet bir- birinden ayrılması ve ayrı ayrı kıy met biçilmesi mümkün olmıyan bu mukaddesatın en başındadır. | Bugünkü milli metküremiz O halde, bu günkü milli mefkâ-! remiz nedir? Onu, Büyük Reis, bir çok na - tuklarında ve her zaman: (Türk milletini meden'yet safında lâyik| olduğu mevkie, yani en ileriye gö- türmek ve en yükseğe çıkartmak » tır) diye ifade etti, Medeniyet safmda milletçe lâ-| yik olduğumuz mevkii almak, ya: ni en ileriye ve en yükseğe vat - mak!.. Bunun kadar ruhu cortura- cak, aşkı hızlandıracak ve heye- canı şablandıracak ne olabilir? remiz i en eski Türklerdir. Bu mefkürenin kökü büyük ta- rihimizdedir. Onu orada bulmak için, sizinle, bir dakikada, vaslir. tarihin ana hatlarmı o çizebiliriz. Türk tarihi denilen ucu bucağı P€ lirsiz enginliğin en uzak da, göklere alabildiğine atımı? ulu dağlar arasında zengin ve #* vimli sahilleri yumaşak dalgalâr” la okşıyan bir iç deniz buluyoru Kafkas, Pamir, Karakurum, Hik malâya dağları, Karangu dağla” rı, Kadırgan, büyük küçük Al“ taylar, Tanrı dağları hep buzla” la örtülü.. Cümudiyeler devri d&* ha sona etmemiş. Buzlar ; vermez smırlar gibi yaylayı €© viriyor. İç denizi kuşatan feyiz# toprakları, kalabalık insan küm€“ leri kaplamış; dünyanın başka b” caklarında başka kavimler dabi mağaralarda ve ağaç kovukların da yaşarken bunlar devirler aşmı$ lar, medeni, mes'ut ve müretfeb bir hayata ulaşmışlar.. j Öz utalarımız di Bu güzel yüzlü, güzel j İle biz öm vi uzaklığına rağmen, çok iyi tanıyo” ruz. Bunlar bizim öz atalarını” Deniz, Orta Asyanm kadim içdenizi onu kuş3* tan ovalar, kırlar, ırmak boyla * rı ana Türk yurdudur. Asırlar geçiyor: Bir zaman 0 * luyor, buralarda derlik sarsılıyof* Dünya düzeni kai şatrlarımda değişiklik baş Milli mefküremiz ne dir? Bs Buzlar çözülüyor, en yakın dağ " teklerine kadar saldırışına alışil * mış cümudiyeler, eriye eriye sahi kalara ve şimal kıt'alarma çekili”. yor. Sellerden, tufanlardan, ir* mak kabarışlarımdan kırılan ata” lar, açlık, yoksuzluk salgmlarıylf pençeleşiyorlar. : j Devamı varım! A *....2055052055055555002550555 5522525555554 0550555552500 002055 eee. eee i m İ6 umuz TARİH EL KİTABI şarki (Mogolistan) da sonraları daha cenupta (Şansi) eyaleti şimalinde yerleştiler. Daha sonra (Peçili) yi (Nankin) i, (Honan), (Şantung) u zaptettiler, Milâttan sonra (358 — 496) tarihine kadar hüküm sürdüler. Nihayet (Turfan), (Kâşgar) ve diğer bazı Türk krallıkları üzerinde de hâkimi - yetlerini tesis ettiler. (Hint) ve (İran) hükümdarları ile siyasi münasebet- te bulundular. Bu devlet Çin denizinden (Pamir) yaylasma kadar geniş bir ülkeye sahipti. (6) ıcı asır nihayetine kadar hâkimiyetini muhafaza etti, — Hindistan — Coğrafi vazivet ; Hindistan Asyanın cenubunda bir yarımadadır. Burada muhtelif iklim mıntaaları mütenevvi nebatlar ve hayvanlar bulunduğu gibi ayrı ayrı ırka mensup İnsanlar da vardı. Hindistan ırk vahdetinden mahrum bir ülkedir. Hindistan ırki bir isim olmaktan ziyade coğrafi bir isimdir. Çünkü Hindis- tanda müşterek bir millet hayatı ve müşterek bir tarih hayatı yaşanmış değildir. Bu sebepten dolayı Hindistan ancak coğrafi bir isim mahiyetini almaktadır. Hindistanda (Pencap) ve (Racpotan) da beyaz ırkın bütün evsafı taşıyan insanlar vardır. Buna mukabil (Kavevir) nehri membalarmdan iti- baren merkez yaylası ormanlarında yaşıyan ve bugün sayıları beş milyo - mu geçmiyen (Munda) lar vardır. Bunlar siyahtılar. Fakat Zenci ırkına mahsus evsafı haiz değildirler. Himalayanın yüksek vâdilerinde ve (Ganj) deltası şarkında çekik göz“ lü sarı ırka mensup insanlar oturur. Bu ırklar binlerce sene içinde birbiri- ne karışmıştır. Onun için Hindistanda her renkte her cinste insana tesadüf olunur. Tarihten evvelki zamanlar : Hindistan müşterek bir tarihten mahrumdur. Hindistanın ilk abelisi Mundalar) dı. (Dıravitler) yani Orta Asyadan Hindistana şimali şark, ve şimali garp istikametlerinden elen Türkler Mondaları oldukları yer - » den sürdüler. Hindistana hâkim oldular. (Dıravitler) e bugün (Bülücis - n), şirnali Hindistan ve cenumunda, : (Dekkan) da tesadüf olunur. Dıra - itler) Hindistanda bir (o (Bakır) medeniyeti vücuda getirdiler. Milâttan binlerce sene evvel teşekkül eden bu medeniyetin (Harapya) v (Mohem- <odaro) da (3) bin senelik izlerine tesadüf edilmiştir. Bu medeniyetler de ön Asya medeniyetine benzer. Lisan; Sümer lisa - benzer. Dıravitler ilk zamanlarda Hindistanın şimalinde su kenarla- muzu TARİH EI KİTABI omuzun İİ men Çinde din J Çinde aile ocağı mukaddestir: Evlerin iç ve dış tarafları mukaddestir. bu dinde (Göke) ibadet edilir, (Semavi Naturizm) Çinde uzun zaman hü “ Toprağı temsil eden mabut (ArzTanrısı) gökü temsil eden (Gök Tan- rısı)dır. O bütün dünyanm nizamını veren (kudsiyet) halini almıştır. Da“ ve ha sonra imparatorlar Gökoğlu ismini almışlardır. Çinde bu gün Buda Konfüçyüz, Tao, dinleri vardır. islâmlık, Hıristiyanlık, yahudilik res“ mi din olarak kabul edilmemiştir. z Buda, Tao, Konsücyüs dinleridir. Konfüçyüs (M. E. 801) de doğmus” tur. Şangtonkludur. Cetleri Yinler sülâlesine çıkar. Uzun zamo9 devlet memuriyetlerinde bulunmuştur. Konfoçyosu. İnsanların biri e mes'utça yaşamaları için bir takım esaslar koymuştur. Bu esaslar sırf iç” timeldir. Konfüçyüs öldükten sonra nazariyeleri dini mahiyeti almıştır. Tao dini (Tan) isminde bir filesnf tarafından tesiş edilmiştir. Konfüçyüs dini 9€ kadar dinivi ise Tao dini de o kaadr deruni, o kadar manevidir. Tao dinine göre kâinat bakmakla görülmiyen, dinlemekle işitilmiye" aramakla bulunmıyan varlık ve yokluk kendisinde mündemiç olan (T30) nun yaradıcının eseridir. Yerleştikleri yer Karadeniz şimalinde (Ural) dağlarından (Tuna) nehrine kadar 2! * yan geniş kıt'adır. Eski Yunanlılar burada oturan insanlara (İskolet) 9“ turdukları yere ve hükümete de (İskit) derlerdi. Evvelce bu isim Tu şarkında Karadenizin şimalinde yaşıyanlar verilmişti. Sonra (Hazar) etrafında da yaşıyanlara (İskit) ismi verilmiştir. Eski İranlılar (o onlar? (Sakalar) derlerdi. Bu gün Sibiryada yaşıyan (Yakutlar) hâlâ kendileri” (Saka) derler. İskit imparatorluğunun karulduğu saha (Kırım) yarım * dasıyla bunun şimal kısmıydı. Buraya İskitlerden (Tarlar) hâkim olduğ” için bu yarım adaya da (Torik) ismi verilmiştir. « Medeniyet Yunan şairi (Omer) le milâttan evvel dokuzuncü asırda yaşıyan Yeri edibi (Eziot) ve milâttan evel beşinci asırda yaşamış olan (Eşil) İsi ğl en medeni milletler olarak anlatırlar. (İstrabun) milâttan evvel beşini" sırda aynı malimatı verir. v Iran hükümdarları çocuklarını terbiye ettirmek için İskitlerden muallir”, ler getirirdi. Bu gün (Odesa) da Leningratta) (Moskovada) (Her! ta) (Kiyefte) ki müzelerde İekitlere ait pek çok eserler vardır. Son #r” oloji tetkiklerinde bu medeniyetin milâttan binlerce yıl evvel t İİ görülmektedir. İlelerin merleketlri, m yolları Ta Te ALE > 9 ww ; İzgit imparatorluğu »

Bu sayıdan diğer sayfalar: