16 Haziran 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7

16 Haziran 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Me Onuncu “ene Süyı 28 darasız verilir ny yy Bir haftadır İstanbul havası, Yazla kış arasında mekik doku- Yur. Şimdi bakıyorsun, hararetin derecesi otuz sekiz.. ertesi sabah yorsun, on sekiz.. yirmi dürt Saat içinde yirmi derecelik fark! Evvelki hafta, fanilaları, yelek- İeri, ceketleri attık. Geçen haf- ta da dolaplardan paltoları, man- toları çıkardık!..Gazeteler, bilmem ne dağına bir metre kar yağdığı bı, koyunlar çobanlar donduğunu bile müjdeledi.. Halbuki, iki gün evvel, gene ayni gazeteler, İzmir de sıcaktan bayılanlar olduğunu yazmıştı! Artık, Fatin Efendi Hazretleri | me < buyururlarsa buyursunlar . Behce muhakkak: Nizami siya- sette, nizami cemiyette olduğu gibi nizami tabiattada bir bo- >ukluk var. Galiba, özüm üzüme bakarak karardığı gibi, gök yü- züde yer yüzüne baka baka çi- leden çıkıyor! Bu vaziyet, bana fıkra hatırlattı; ğ © “Delinin biri, yolda giderken $ocuklar" taşa tutmuşlar. Herif, Ka a o Rİ 4384 — Hanımlar, beyhude tramvay beklemeyin. Havaiyat korkudan hemen karşıdaki ca” mia girip minareye çıkmış. Fa- kat bu seferde müthiş bir dolu yağmıya başlamaz mı?. Ceviz gibi iri buz taneleri altında ka- lan biçare mecnun, hayretle el- lerini göğe açıp: — Hey allabım, demiş, sende mi çocuklara uydunu?.. Onun gibi, bende bir yer yüzündeki muvazenesizliklere, bir de gök yüzündeki muvazene- sizliklere bakıp mırıldanıyorum : — Ayo', sendemi bize uy- dun?!.. Akbaba Pot Bir çay ziyafetinde, ev sahibi müsafir hanımlardan birine rica etti: -— Biraz piyano Jütfetmezmi- siniz? — Bu kadar kalabalığın için- de?.. Doğrusu cesaretim yok! — Ne olur canım?.. Her kes dedi kodu ila meşgul. Kimse iyi çalmadığınızın farkına bile varmaz ! Haydi «izâ otomobille götüreyim » — Hay hay.. Siz şolörün yanıma oturmak şurtile! —— j Aşk cilveleri © İki sevdalı arasında: Azizim, biç unutmam... Sevgilim, ilk defa pencereden bir çiçek attığı zaman âz kaldı sevircimden bayılıyor- — Seninki birşey değil. Ya ölüyordum . Bir buçuk ay hanede yattım.. — Haydi hanım, mubalega etme | — Vallahi yalan değil... Ama imki, daha büyük bir teza- kürü âşikane eseri olarak çiçeği Saksisile beraber kafama atmıştı! —> israf! — Mişon.. — Ne var baba?.. > Oğlum, yelecek hafta ev- ceksin, bir hamama yitsene... Vaz yeç baba.. > Neden? > Olur e, ya iş bozulursa... Yak değilmi masrafa|. Şen fıkralar Tehlike yok! Ahmet Bey kırda dolaşırken ibtiyar bir çobana sordu: — Baba, kaç yaşındasın? — Bilmem, oğul... — Acaip.. Kaç koyunun var? — Kırk iki... — Peki, insan kaç koyunu ol- duğunu bilir de kaç yaşında ol- duğunu bilmez mi? — Mâhi oğul, koyunlarımı sa. yarım, çünkü çalarlar... Amma, yaşımı ne sayâyım?.. Onu kimse gelip almaz kil. m Mahviyet Torik Necmi, bir arkadaşına bıçak çektiği için muhakeme ediliyordu. Reis sordu: — Mahkümiyeti sabıkan var mi? — Var efendim.. — Kaç tane?.. — Aman Reis Bey, böyle eyler sormayın.. Ben 6; k- bel hilmi en yi i — Nasi, bu sene de, geçen sene gipi, Ağndn eşekle geziyer musun? — Hayır, artik evlendim, kocamla gezi- yorum? Sarkı Doğmaman eğer ufkuma sen ey yüzü miâhrm, Bir son nefes olsun senin uğrundaki Ahım; Gön yaşları dökmekle silinmezse günâhım, Bir son nefes olsan senin uğrundaki Ahım! »*. Sevda, deli bir fırtına, ben bir kuru yaprak, | Her an ediyor kendine davet beni toprakı Bir gün bile kısmette eğer yoksa kavuşmak, Bir son nefes olsun senin uğrundaki Ahım! Yusuf Ziya — Sen, göründüğün kadar uptal değikin? — Görünüşe sldanınamalı arizim ., Meselk sen de akıllı gibi görünüyorum? iskarpin Küçürük ayaklar sösler içini, Görünce titrerim bir iskurpini? Ne güzelme ince, ne alaimini, Görünce ttrerim bir iskarpini? » Bazı dem düşerim hüzne, kedere, Derim: Öpüversem ünü bir kere) Hep beni çiğnesin, basmasın yere! Görünce titrerim bir iskarpini! Çimdik — Oğlum, haydi sen in de, önden gidip bizim otamebile gelmekte olduğumuzu haber veri Dün akşam, Kerbelâi Kasım, Meşhedi Cağferden satın aldığı tütüncü dükkânında ortağı Sa- lamon ile konuşurken ansızın içeriye Torik Necmi damladı: — Merhaba Moruk, merhaba Çiçekçi oğlu. — Merüaba gardaşım.. — Hoş yeldin iki yozum.. — E, bu mubarek yaz akşa- mında, iki ahbap çavuşlar ne yapıyorsunuz böyle?.. — ile mübterem şerikim Sal- lamun efendi gardaşımın cema- lin seyrediremi.. — Ulan şunu şairane söyle be: Mehtap temaşa ediyorum desene! — Hay çoh yaşıyasan Torih efendi.. Yahşi dimişsen: Mehtap temaşa idirem!.. — Beni dinler misin imamm moruk?.. Vaz geç bu temaşadan.. Hava sıcak.. Seninle gel Saray burnuna gidip iki gıy gıy dinli- yelim.. Biraz kafa tütsüliyelim... Olur mu? — Özün ne diler ki men olmaz diyem..Başım üstüne emredersen! — Pakâlâ öyle ise.. Ben bu- rada sana emrediyorum.. Sen orada garsona emredersin.. Mü- kemmel eğleniriz.. E, Salamon Efendi Hazretleri., Zatı aliniz de Göz ve kulak Yasin 16 Haziran İ 1039 İ : ; AKIMIN ğvesi ei a Ay yg gay p” yl teşrif eder misiniz? — Maşalla, maşalla.. Bedava eylence olduktan sonra 'niçin yelmeyeyim?.. Beş dakika sonra, üç kafadar bir otomobile atlayıp Saray bur- nuna düştüler.. Derhâl masa ku- ruldu, şişeler, kadehler, mezeler geldi ve neşeli, kahkahalı bir çakınt: başladı. Torik, bir yandan Kerbelâi Kasıma, bir yandan Salamona takılıyordu: — Moruk, yavaş çek, bu nar- gile değil,vallahi dalgaya düşersin. Kerbelâi, bunun manasını anla- mışlı, Denizi göslererek cevap verdi: — Merak etme gardaşım, düş- mem.. Dalga çoh uzahtadı!. Artık ortalık iyice kararmış, karşı sahilde, Üsküdar parkının ışıkları da yanmıştı. Bir aralıx,Torik Necmi,bu uzak- taki aydınlığı işaret ederek sordu: —Moruk, bak, Üsküdar parkı- mn ışıkları yandı.. Görüyormusun Kerbelâi başını salladı: —Yoh,görmirem..Gözlerimza yıftı, Fakat, bu zayıflığı telâfi için derhal ilâve etti: — İlle ışıhları görmirem amma, ince sazın sesini duyirem, gulah- larım çoh guvvetlidi!.. Çekirge m em e liği ie ği imi e ikame iz Erkek — Söyle bakayım sevgilim, en çok mo yemiş seversin? Kadın — Miras yemiş? Behtiyarlık Çallı İbrahim Bey, çok çirkin bir kadının yağlı boya bir res- mini yapmıştı. Fakat san'atta benzemek şart değildir.. Onun için, çirkin kadın resimde hayli güzel olmuştu. Kocası tabloyu alacağı zaman hayretle sordu: — Bu şiadi bizim hanım mı? — Evet.. — Siz onu böyle mi gördünüz. — Tabii... — Ne bahtiyarsınız! ğe Merak etme! Bia kır lokentasında iki dost karşı karşıya sofrada: — Eyvah, ekmeğim yere düş- tü, köpek kapacak.. Merak etme, kapamaz. üzerine ayağımı bastım ! Bir iğne! Kadınların sakalı olsaydı, tıraş olurken muhakkak çenelerini ke- serlerdi. ; : Duyduklarımız | Unutmuş! Bir cumartesi günü, Salamon, oğlu Mişonu cigara içerken gör- düz k — Hay kör olası edepsiz, utan- maz, alçak hay.. — Ne var baba?.. ne o'du? — Daha ne olsun be?.. bugün cumartesi olduğunu unutlun mu? : — Hayır, unntmadım! — Öylisan cumartesi günü c'gara içmenin yünah olduğunu unuttun mu? — Hayır unutmadım! i — Eb, bunları unutmadında © bası! içiyorsun be?.. ai — Şey, baba. Yahudi oldur ğu mu unuttum! ; bi Bekleşiyorlar! Delikanlı ile genç kız arasında: — Hanımefendi, vadettiğiniz mes'ut saati bekliyorum. Şi — Bende vadettiğiniz altın — saati bekliyorum! Mi a

Bu sayıdan diğer sayfalar: