6 Eylül 1934 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 15

6 Eylül 1934 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Korku Ve Şaşkınlık ! Kahraman Bey, iri yarı, ahır , » gös” terişli bir o adamdır. Fakat, adı Kahraman olan ve vücutça göze i görünen bu adam, hiç İa.cesur değildir. Bilâkis, bazli kaktır! gosa H O, bilhassa hırsızdan korkar. "azdan korktuğu halde, ge İ eve geç gelmek ve evinde gi başıma yatmak vaziyetinde | e Çünkü hovarda bir bekâr -| ** Pek korkak olan bir adam, RİA İŞE allak Acı Ve Tatlı! i Büyük baba, öksüre öksüre kol- ğundan kalkındı. Aksıra trksr- e vini yanımdaki sigara iskemle- | e uzatarak lâcivert ilâç şişesini *« Sonra torununa seslendi: yarım a damlalıkla su getir bana! , bunları getirdi. Büyük ... suya ilâç damlattı, barda- dikti, yüzünü buruşturdu. Ço- ! sordu: | —Büyük baba, bu acı seyi ne- n içiyorsun? Büyük baba, şöyle söyledi: > Gençliğimde..... Bunun tat- amd, Nr pek çok içtim de ondan, Yakın Tut! ra bir geçit resmine sırasında bir kumandan, mi leri teftiş “ediyordu. Kimi- Ky; mesini parlatmadığını, : inin silâhını iyi temizlemedi- ei sürerek, bu noksanların al tamamlanmasını ihtar ede askerlerin önünden geçer- ir birdenbire bunlardan birisi - Na karşısmda durdu. | — Senin adın ne? İ > Büllerman! İ >> Bu sabah tıraş oldun mu? > Evet, kumandanım! yı, <a mandan, askerin yüzünü Kiye gözden geçirdi, sonra şu a bulundu 4 >— Şu halde bir daha usturayı «öne daha yakın tut! de, geceleri eve geç gelmeği, (evde yalnız başına yatmağı nasıl göze aldırır?.. Ya hırsızla karşılaşır - sa?, Kahraman Bey, eve dönerken daima içkili bulunduğundan, bu- mâ imkân bulur; “Arada bir etra * fına bakarak, gölgesi (gözüne ilişince irkilerek, sendeliye sen - deliye sokak kapısma varır, bir hayli arandıktan sonra anahtarı cebinden çıkarır ve anahtar deliği- ni de gene bir hayli arandıktan sonra bularak kapıyı açar, evdeki sessizliği bin bir ürperişle dinliye dinliye merdivenleri (o tırmanır, oda kapısmı hemen kilitliyerek kendisini yatağa dar atar ve yor - ganı üzerine çekip ( horlamağa başlar! Birkaç gece evel, gene bu $e- kilde eve döndü. Yatağa o yatıp yorganı üzerine çekeceği sırada, karyolânın altından © bir pıtırdı işitti. Aman!,. Acaba karyola - nın altma bir hırsız mı saklandı? Yoksa, kendisine mi öyle geli - | yor? Aksi gibi, bu gece pek o ka» dar fazlaca içmemişti. Adama- kıllı sarhoş değildi. Hele bu pr tırdı üzerine, tamamiyle ayık bir adam haline gelivermişti! Bu va- ziyette ne yapabilirdi? Nefesini keserek, bir müddet kulak Oka: barttı. Eğer karyolanın altından pıtırdı gelmese, ne iyi olacaktı. Aksi gibi, ses kesilecek yerde, de- vam ediyordu. Mutlaka karyola- nm altına biri saklanmıştı! Bu - nunla beraber, aldanmış da ola- bilirdi. İhtimal evhama (o kapıl- manın tesiriyle... Boşuna uykusuz kalacaktı! Kahraman (Bey, bütün kor - kaklığına rağmen, her şeyi göze aldırdı ve seslendi: — Orada kimse yok, değil mi? Bir an süküt.. Sonra, derinden bir ses aksetti: — Hayırı. kimse yok! Kahraman Bey; şaşırdı. Hem Saç VE Tüy Kısa ve kesik saç modası he -! mayı da göze aldırırdı. Kadınlara nüz başlamamıştı. Bundan otuz se- | karşı bile... ne kadar evel, Avrupa o memle- Bir sabah evinin penceresinde ketlerinden birinde, bir baloda... gördüğü az saçlı kadının baloya Uzun etekli, kapalı ve bol dante- gelirken iğreti saç taktığı neticesi. | leli esvaplar giymiş olan kadınla” | ne varınca, ona bu hali farketti rın başları üzerinde, saçları kü- | ğini bildirmek arzusuna kapıldı. melenmiş. Hepsinin başında bir yığın saç!... Bunların hepsinin de (saçları böyle çok, böyle uzun mu?. Bir genç, bunu “düşünüyordu. Sa- londaki kadınları birer birer göz“ den geçirerek, bunu (düşünür ken bir aralık orta yaşlı, mağrur tavırlı bir kadm gözlerine ilişti. Hayret!.. Bunun da başında bir yığın saç vardı. Halbuki... Hal- buki, o bu kadını bundan bir hafta evel, bir sabah evinin pen- ceresinde görmüştü. Başında pek az saç bulunuyordu. Şu halde? Bu kadınm iğreti saç (o taktığı neticesine varan genç, aşırı de - recede muzipti. Muziplik ederek can sıkmak, pek hoşuna giderdi. Hatta, bu zevkten mahrum kal- mamak için, nezaketsiz dayran- Fener bekçisinin karısı, kocasına söyliyor? — Sahilde belki fazlaca otururuz. Anahtarı kilitte iki defa çevir. (o Biz yökken hırsız girmesin! Alelâde Adam! —Ben, sizinle (omuhakkak bir yerde görüştüm evelce.. Kendile- riyle bir defa olsun ( görüştüğüm insanları hiç unutmam. Aradan ne kadar zaman geçmiş olursa olsun, ikinci görüşümde hemen tanırım! Kompartimanda bu hitaba mu hatap olan azametli adam, burnu havada bir tavırla, karşısındaki. ni göz ucu ile şöyle bir süzdü; — Halbuki, ben sizi hiç tanı - mıyorum. Görüştüğümüzü Zan- netmem.. Esasen, bir defa görüş- müş de olsam, ben öyle alelâde a! damların simasına dikkat etmem! Bunun üzerine, ötekinden şu cevabı aldı: — Ben, bilâkis! En alelâde a- damı bile, tekrar (o görüşte derhal tanırım! İ | — e ea öyle şaşırdı, ki müthiş bir korku - nun tesiri altında kımıldanamadı bile... Aradan bir müddet geçin- ce de şöyle mırıldandı: — Kimse yok demek?. Oh, oh!... Memnun oldum. Zaten ben de orada kimse olmadığından emindim! Kendisin hazır (o bulunanlardan biri delâletiyle takdim ettirdikten biraz sonra, etti. Dans ederlerken, o bakışlarını dans eşinin saçları üzerinde gez- direrek, şöyle söyledi: — Saç tuvaletiniz pek şık! Yaşlıca, mağrur tavırlı kadın, gülümsedi: — Öyle mi buluyorsunuz? — Evet, saç tuvaletiniz şıklı- ğma şık.. Ancak... — Bir eksiği mi var?... — Saçlarınızın mı?.. bilâkis fazlası var da... Kadın, kaşlarını çattı. Mu - zip genç, sözlerine devam etti: — Nasıl oluyor da kendi saç - larınız arasına yabancı bir kadı - nın saçlarını karıştırabiliyor, başı- nızda başka bir kadının saçlarını taşıyabiliyorsunuz? Ben, bunu bir türlü anlıyamıyorum! Kaşlarını çatan kadm, bu ne- zaketsizliği mukabelesiz £ bırak- madı. Gencin kollari arasından sıyrılırken, şu cevabı verdi: © — Ya siz?.. Siz nasıl (o oluyor da üzerinizde sizden başkasınm tüyünü taşıyabiliyorsunuz? — Ne tüyü?,. Ben mi? — Evet, siz.. Elbisenizin başka bir hayvanım tüyünden ya - pıldığını unutuyorsunuz! Kızılcık Değneği! Sadık Bey, zamanında çok sert tabiatli olmakla tanmmış bir zatın oğlu, bireskizaman & damıdır. Geçende bir tanıdıkla şundan bundan konuşurlarken, zi- raat sahasında mütehassıs o olan Hayır, bu tanıdık, ona muhtelif ağaçla | rın vasıflarından o bahsediyordu. Bir aralık sıra kızılcık ağacma geldi. O zaman Sadık Bey şöyle söyledi: — Ondan bahse hacet yok, birader. Meyvesinin lezzeti, bu- ruktur, değneğinin tesiri acı... Ben onu pek yakından tanıyorum. Küçükken değneğini bir hayli ye- dim! i kadını dansa davet Lİ Yeni ev kadını, henüz tecrübesizdir. yıkadığı tabakla mandajla çamaşır iriyor! ie ne şöyle diyor: — Bobi, hiç kıpırdama. Tavşanla- rın kulakları daha görünmedi! dan hadi... Oyuncaklarla biraz dâ ço cuklar oynasın! Sıcaktan bunalan dalgın bir adam banyo teknesinde duş yaparken: — Oh, oh! Çok şükür, Yarabbi Nihâyet yağmur yağmağa başladı! Ateş Ve Su? Karı, okoca vapura üzereydiler, — Eyvah, mutbakta gaz ocağı nı yanar bir halde bıraktım! Karısı, kocasına şöyle dedi: — Telâş etme, kocacığım. Ben de musluğu kapatmağı unutmu- şum. Onun iğin, yangın tehlike si yoktur! binmek !

Bu sayıdan diğer sayfalar: