17 Kasım 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 6

17 Kasım 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA Milli Dış BİTENLER OLUP Adnan Menderes aliye Bakan Vekili em'i Ersin Ş Savunma Bakan Vekili — Ethem Menderes İşleri Bakan Vekili Hüseyin A. Göktürk İç işleri Bakan Vekili Dol mayan münhaller Kabinede dört mühim bakanlık, bü- tün usüllere Ve Anayasanın ruhu- na aykırı olarak münhal kalmakta bu hafta da devam ediyordu. Maliye Bakanlığına Adnan Menderes bilhas- sa imar ve Dış işlerinden vakit bul- duğu samanlarda göz atabiliyordu. Bu bakanlığın yükü —Başbakanlık müsteşarı Ahmed Salih Korurun o- muzlarındaydı. Kendisine zaman Za- man Devlet Bakanı Emin Kalafat yardım ediyordu. Milli Savunma Ba- kanlığının vazıyetı daha iyiydi. Dev- let Bakanı Şem'i Ergin kendisini Kı- zılay Genel Başkanhgı ile Milli Sa- vunma Bakanlığı arasında taksim et- mişti ve Milli Savunma işlerinden e- saslı surette anlamaya başlıyordu. A- ma sıfatı hâlâ Devlet Bakanı idi. Ni- çin Milli Savunmaya asaleten tayin edilmiyordu, anlamak mümkün değil- di. Dış İşleri Bakanlığı en garip va- ziyeti muhafaza ediyordu. Prof, Fu— ad Köprülünün çekilmesinden bu y na tayin yapılmamıştı. Dış işlerini fî— ilen Adnan Menderes ve Muharrem Nuri. Birgi tedvir ediyorlardı;. Dış iş- lerinde münhal olan sadece bakanlık değildi. Bir çoğu NATO memleketle- rinde olmak üzere bir düzine elçilik de tayin bekliyordu. Dış meseleleri- nin böyle bir manzara arzettiği sıra- da Dış İşleri Bakanlığına niçin Baş- bakana ve Meclise karşı mesul, asil bir bakan getirilmiyordu ? İç Işlerı Bakanlığı da Ethem Menderesin asa- leten Bayındırlık Bakanlığına getiril- mesinden sonra boşalmıştı. Iç İşleri Bakanlığının ısmen vekili Adalet Ba- kam Prof. Hüseyin Avni Gokturk 1- di. Fakat bakanlıgın işlerini müsteşar Dılaver Emniyet Genel üdü gün çevırıyorlardı Iç İşleri Bakanlıgının mühim kanlık olmadığını hiç kimse 1ler1 sü- remezdi. İşin garibi, D.P. Grubu ha- reketsiz, bakıyordu. Tayinlerin geciktirilmesinde hissi se heplerin bulundugu tahmin olunuyor- du. Zira dört yüz küsur kişilik D.P. Grubunda meselâ bugünkü bakanlar ayarında hiç kimsenin olmadığı ih- timali yoktu. Başbakan istese, o gruptan beş tane daha Menderes V. kabinesi çıkarabilirdi. Eş vasıfta ele- man, o kadar boldu. Fakat kabinedeki münhallerin bilhassa Muhalefet tara- fından tenkid olunmuş bulunması, ih- timal ki Başbakana, tayin yaparsa, bu tayinlerin zorlanma neticesi yapıl- dığı endişesini verecekti. Başbakan i- se, hiç kimse tarafından zorlanamaya cağını göstermek istiyordu. Doğrusu istenilirse Demokrasilerde bu gibi hallerde zorlama, iktidar partisi gru- bundan gelir. İcra işlerinin iyi yürü- tülmesinin kontrolü bilhassa o gruba aittir. Bir Başbakan "bakanlıkların hepsini vekillerle idare edeceğim" de dese, iktidar grubu sesini çıkarma- dıkça hükümet başkanını hiç kimse başka türlü harekete zorlayamaz. A- ma ne olur? O siyasi teşekkül, bir parti olarak umumi efkârın itimadını kaybeder ve seçimlerde düşer. bunu önlemek için. bir başka yol bi- liyorsa en ufak, ama en ufak mesele yoktur. Herkesi hiçe saymakta rahat- ça devam olunabilir! Ama bu yol, mevcut değildir. D. P. Bir parti ki!.. Bu haftanın başında İstanbulda, dünyanın en güzel manzaraların- dan birine sahip olan ve müşterilerinin bu manzaradan sükünet içinde isti- fadesini gürültülü rakiplerinden dama iyi temin etmesile tanınan Park Ote- lin sakinleri iki defa heyecanla yerle- rinden fırladılar. İki defasında da ha- va kararmış bulunduğundan hadise, odaları ve lokantayı dolduranların büsbütün garibine gitti. ' Birincisinde, yüzlerce otomobilin klakson seslerile ayaklandılar. Ne o- luyordu? Sanki birden İstanbuldan, Gökayın klakson — yasağı kalkınıştı ve şoförler bunu kutluyordu .Halbuki klakson sesleri, tâ Yeşilköy - Topka- pı asfaltında başlamıştı. O gece bu asfaltın üzerinde iki yüz elli. kadar o- tomobil birikmişti ve bunların, bir kaç tanesi hariç, hepsi taksiydi. Far- larını yakmışlardı ye klakson çalı- yorlardı. Birini bekledikleri muhak- kaktı. Emniyet kuvvetlerinin bu gü- rültücü kalabahgı dağıtmamaların- dan anlaşılan ise, beklenilenin muha- lefete ' mensup olmadıgıydı Hakika- ten gelecek olan, Adnan Menderesti. Adnan Mende_res o gece Tahrandan dönüyordu. İki yüz elli otomobilde bin kadar insan vardı. Tertip, İstan- bul Otomobilciler ve Şoförler Cemi- yeti idarecilerinin eseriydi. İdareciler bu gibi tertiplerden ne kadar hoşla- nıldığını öğrenmişlerdir Üstelik böyle anlarda polıs de kendilerine yardım- cı oluyor! Nıtekım Adnan Menderesi taşıyan büyük, siyah Cadillac görününce klakson sesleri daha da arttı. Aşağı yukarı bin kişi otomobıllerden 1nm1ş e yolun iki tarafına dizilm lenler, hoşlanıldığını Dıklıklerı Veçhile, buketler ve kurbanlarını da beraber- lerinde getirmişlerdi. Töreni görenler içinde, bu karşıla- manın bahis mevzuu seyahatle alâka- l1 olduğunu sananlar hayret edebilir- lerdi, Zira Adnan Menderes, Tahran- da Bağdat paktı devletlerinin dördü arasında yapılan bir konferanstan dö- nüyordu ve konferans neticesinde ya- yınlanan tebliğ olsa olsa Irak Başba- kanı Nuri Said Paşa için bir muzaf- feriyet sayılabilirdi. Kaldı ki gecenin sogugunda Topkapı - Yeşilköy asfal- tının Üzerine biriken — şoförlerin de doğrusu. Tahran konferansım pek u- mursadıkları yoktu. Hatta içlerinden bir çoğu Adnan Menderesin nereden geldiğinin bile pek farkında değildi. Hepsinin bir tek derdi vardı: Lastik! Adnan Menderesten lâstik talep et- mek için yollara dökülmüşler, ona buketler vermişler, kurbanlar kes- mişlerdi. Lâstik istiyorlardı. Memle- kette her şey gibi lâstiğin de bol ol- duğu söylenmiyor muydu? Sıkın- AKİS, 17 KASIM 1956

Bu sayıdan diğer sayfalar: