30 Mart 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

30 Mart 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EĞİTİM Şura Dertlerin tekrarı eçen haftanın başından sonuna ka dar, yurdun dört bir bucagmdan gelmiş maarıf çiler, Dil ve Tarih-Coğ- rafya Fakültesinde, kapısının üzerin- de bir milletin mukadderatının öğret- menlerin elinde olduğu yazılı salonun- da toplandılar. Dil ve Tarih-Coğraf- ya Fakultesındekı toplantıların res- adı Altıncı Maarif Şürası idi. İlk M rif Şurası 1939 Temmuzunda toplanmıştı. O zamanın Mili Eğitim Bakanının adı Hasan Âli Yüceldi. Al- tıncı Maarif Şürası ise, Hasan Âli Yücelden sonra Milli Eğitim Bakan- lığı koltuğuna oturan yedinci bakan Prof. Ahmet Özel tarafından açıldı. Ahmet Özel ilk gün maziden ziyade, istikbale bakan bir konuşma yaptı; eskiden şöyleydi, biz böyle yaptık yo- luna gitmedi. Teknik öğretim ve halk eğitimi mevzuunda atılması düşünü- len adımlatın neler olduğunu açıkla- dı. İktisad? gelişme, teknik öğretim meselesini birinci plâna çıkarıyordu. Teknık eleman kıtlığı, gerek devlet sektörü gerek hususi sanayiin sık sık şıkayet ettiği bir dertti. Şüranın ele aldığı ikinci bir mevzu da şuydu: Kız sanat okullarındakı tahsil programının, aıle içinde lüzu lu bılgılerle yetı dış ha yatta da ş yarıyacak bılgılerle takviye e- dilmesi ılerı suruluy rdu. Hayat pa- halılıgı dolayısıyla, ekserıya çalış- mak zorunda k l nstit zunla- rı bu suretle iş hayatına hazırlanmış olacaklardı. İmkânsızlıklardan dolayı Orta Ti- caret Okullarının lağvı düşünülüyor- du. Buna mukabil lise ve ortaokulla- rın programlarına ticari mahiyette dersler ilâve edilecekti. Liselerimizin umumti kültür vermekle — yetinmeyip daha pratik gayeler de gütmesi isa- betli bir adımdı. Şüranın üzerinde uzun uzun durdu- ğu meselelerden biri de teknik öğre- timdeki "unvan"lar oldu. Birçok de- lege "Yüksek Mühendis" unvanına kafalarını takmışlardı. Uzun ve ha- raretli münakaşalardan sonra kabak “yüksek" kelimesinin başına patla- dı, bu unvanın kaldırılması kararlaştı- rıldı. Artık mühendislerimiz kartvi- zitlerine çok hoşlandıkları "yüksek" kelimesini ilâve edemiyeceklerdi. ğer ihtisas yapmışlarsa "Doktor mü- hendis" unvanını kullanabileceklerdi. Halk Eğitimi M aamafih delegelerin en çok alâka yd rı mevzu, teknik öğre- timden Ziyade halk eğitimi oldu. De- legelerin çoğu, Cumhuriyetin kurulu- şundan bu yana halk eğitimi mevzu- unda çalışmış kimselerdi. Gösterilen büyük gayretlere rağmen, elde edilen neticelerin pek tatminkâr olmamasın- dan samimi olarak' üzüntü duyuyor- lardı, Ayni derdi pek iyi hisseden Ba- AKİS, 30 MART 1957 Halk Eğitimi aha 1921 yılında Atatürk, "Ke- mali dikkat ve itina ile işlenip çizilmiş bir mill terbiye programı vücuda getirmeğe ve mevcut ma- arif teşkilâtımızı bugünden müs- mir bir faaliyetle çalıştıracak esas- lar ihzar etmeye hasrı mesai et- diyordu. O günden beri gelmiş geçmiş bütün hükümetler halk eğitimi mevzuunun büyük e- hemmiyetini, hiç değilse sözle ifa- de ettiler. 1928 - 1985 yılları ara- sında işleyen Millet Mektepleri, halk eğitimini hedef — tutuyordu. Millet Mektepleri senede 70 bin va- tandaşa okuma yazma öğretmiş- ti. Halkevleri de aynı gaye ile ku- rulmuştu. Son zamanlarda da yer yer halk dershanelerinin açıldığını görüyoruz. Kabul etmek lâzımdır ki 30 yıl- hk gayretten sonra kat'ettiğimiz yol pek fazla degıldır Halen dört Türk kadınından üçü, iki erkekten biri okuyup yazma bilmemektedir. Memleketimizde ümmilik nisbeti 9 59,5 tur. UNESC O dünya vasa- tısını 96 60 tesbit etmektedir. O- kuma yazma mevzuunda - ki h egıtımının ancak başlangıcıdır - dünya vasatisinin altında bulun- mak üzerinde durulacak Ur nokta şin daha fenası, tahsil çagın- da bulunan cukların hepsini o kutmaya muvafl'ak amamakta yız. Son nüfus sayım neticeleri 7-14 yaş arasındakı çocukların aşa- ği yukarı yarısının okuyup yazma gostermektedır Ço- ğitimi, herhalde yetiş- kinlerin eğıtımınden daha büyük ehemmiyetle ele alınması gereken bir mevzudur Su bir kaç rakkamın gosterdıgı gibi, bütün iyi niyetlere Trağmen, elde edilen neticeler göğüslerimizi kabartacak gibi değildir. tıncı Maarif Şürası bu duru- mu düzeltmek için ne gıbı çaı'eler düşünmektedir? Halk Eğitimi Ge- nel Müdürlüğünün kuru l ası ye- rinde bir teşebbüstür. Bu teşkilât hkesir Necatibey Eğitim — Enstitüsü Talebe Birliği, Şüraya bir teklifte bu- lunmuştu: Yaz aylarında enstitü tale- beleri köylere gitmen, kurslar açarak köylüleri yetiştirmeliydi. Fikir, doğrusu hiç de fena değildi. Halk eğitimi için büyük ölçüde insa- na ihtiyaç vardı ve enstitü talebeleri köylü psıkoloıısıne oldukça vakıf ide- alist kimseleri alk Egıtımı Genel Müdürlüğünün kurulması hakkındaki kanun tasarı- sının getireceği faydaları birçok dele- ge şüpheyle karşıladı, bır delege bir kanı hastalığı Hakikaten ıyı niyetlerle hazırlanmış birçok kanun, tatbikatta ıstendıgınden çok farklı netıceler ver- mişti. Halk eğitimi meselesi kanun Doğan AVCIOĞLU haberleşme, yayın, araştırma ve Koordinasyon bakımından faydalı bir rol oynıyacaktır. Fakat asıl yük mahalli teşebbüslere, bırakıl- maktadır. Gençliğin ve münevver- lerın öncülük yapması istenmek- tedir. Halk Eğitimi dernekleri, Halkevlerinin bir zamanlar yaptık— ları işleri görecek benzer teşek- küller olacaktır. Halk Eğitiminin başarısını, esas itibariyle münevverlerin idealist çalışmasına bağlayan poru, İ teşebbüsün ve teşkilâtlanmanın ik- tisadi sahada olduğu — gibi içtimai sahada da gelişmemiş olduğunu" söylemektedir. Bir taraftan halk egıtımı meselesinin halli için bü- yük ölçüde hususi teşebbüse gü- vemlmektedır diğer taraftan hu- susi teşebbusun bu cins çalışmala- a pek hazır olmadığı kabul edil- mektedir. Bu rumda cehaletin tasiîyesı, okumuşluğun ilerletilme- si, milli birliğin kuvvetlenmesi, ce- mıy etin kalkınması, hizmet ulku sünün gelişmesi, ahlak terbiyesi, arih ve tabiat sevgisi, iç ve dış turizm bilgisi gibi Şüranın halk eğitimine çizdiği gayeler nasıl ger- çekleştirilecektir? En iyi niyetler, muvaffak olmak için kâfi gelme- mektedir. Tertemiz niyetler, kay- naktan — uzaklaştıkça — kurumaya yuz tutmaktadır. Otuz senelik tec- rübe bunu göstermektedir. — Halk eğitiminde atılacak ilk a- diım -diğer sahalarda da olduğu gibi - metodları değiştirmek olsa gerektir. Büyük, müphem gayeler çizileceği yerde, dar fakat muşah- has gayeler tesbit edilmeli ve ga- yelere nasıl erişileceği rakkamlar- la ve tarihleriyle tâyin olunmalı- dır. Ancak bu şekilde gayeler ve elde edilen neticeler arasındaki u- çurum doldurulmuş olacaktır. Son Maarif Şürası, bize gayeleri mevcut ımkanlara göre değil, ar- zulara göre ayarlamaktan vazge- çilmediği intibamı verdi. yapmakla halledılmıyordu Memleket çapında seferberlik isteyen bir işti. Komısyon raporu da bu seferberlik- ten bahsediyordu. Fakat delegelerin çoğu seferberliğin kelimelerin Üstün- den atlıyamamasından korkuyorlar- dı. Nutuklarda seferberlikten söz aç- mak gayet kolaydı. Fakat yaşadıkla- rı hayat, fazla hayale imkân verme- yen Ööğretmenler, seferberliğin her şeyden evvel para işi olduğunu bili- yorlardı. Eğitim seferberliğinden bah- sedenlerin, eldeki imkânlardan, bu isa tahsis edilecek paradan söz açmama- ları gözlerinden kaçmıyordu Sefer- berlik yapalım demeden , bu işe ne kadar para ayrılahılecegının tes- biti gerekirdi. 19

Bu sayıdan diğer sayfalar: