30 Mart 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

30 Mart 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

muydu?, İktidarda almasına rağmen GENÇ GAZETECİ NESLİ Cemıyetımızın manzarasına bakanlar, pek çok ümit kırıcı şeyi bir anda kolaylıkla bulabilirler. Hususi sohbetlerde söylediklerinden bambaşka şeyi kendi gruplarında soyleyen genç milletvekilleri, ak- şamları viski içmekte devam edebilmek için kanaatlerini yazmayan genç gazete patronları, ıktıdarın sevmediklerine musallat olan genç savcılar, ürkel nlar, "müesseseyi kurtarma" ameliyesi peşinde genç unıversıtelıler hakıkaten hüzün artırıcı tipler olarak — gözlerimi- zin önündedirler. Ama bunlar, şöyle tırnağın ucuyla biraz kazındığında. İnsanın is- tikbale yeniden ümitle bakmaması için sebeb yoktur. Son günlerde basın sahasında cereyan eden hadise bunun en güzel delilidir. Basın, niçin itiraf etmemeli, iktidarın kendisine müsamahası ortadan kalkar kalkmaz vazifesini yapamaz hale düşmüştür. Bilhassa 1948 - 1952 ara- sında kılıç kesilen bazı kalemlerin sert basın kanunlarından da evvel, sadece menfaat temin etme vaadi veya menfaat kesme tehdidi kar- şısında nasıl kınlarına girdiği henüz hatırlardadır. Bu göstermiştir ki, hasmın aslanlığı avcının müsamahası sayesinde kendini belli etmiş, müsamaha yerini şiddete bırakınca eski nesil gazetecileri eski usul ga- zeteciliğe avdette birbirleriyle yarış etmişlerdir. Eskilik, yenilik yaşta değil, zihniyette olmuştur ve hazan kardeşlerin büyüğü küçüğünden çok fazla medeni cesaret numunesi vermiştir. 6334 sayılı ve ona takip eden son basın kanunu karşısında topyekün Türk basınının davranışı tarihe altın harflerle yazılacak bir tutum olmaktan pek uzak kalmıştır. O halde ümit nerede? Ümit şuradadır ki Babıâlide, klâsik "Babı- âli gazetecisi" nden çok farklı bir yeni nesil kendini belli etmiştir. Bu nesil de birbirine yaşla bağlı olmaktan ziyade başla bağlıdır: Eğilme- yen bir baş.. Gerçi bu zihniyetin temsilcileri henüz hareket serbesti- sine, yani kendi gazetelerine kavuşamamışlardır. Ama içlerinden bir çoğu, bilinen büyük gazetelerde yan işleri müdürlüklerine, umumi neş- riyat müdürlüklerine, fıkra — muharrirliklerine, istihbarat — şefliklerine yükselmişlerdir ve gazetelerinin havasına tesir etmeye başlamışlardır. Bu gençler, çok zaman "istediklerini yapamama"nın ıstırabını duymak- tadırlar; bu yüzden patronları ile aralarında vahim ihtilâflar zuhur et- mektedir. Ne var ki hepsi, okumuş k metli gençler olduklarından ve zorluklara ragmen kendi aralarında "çalışanlar sendikaları" vasıta- sıyla bir tesanüt kurduklarından vaziyetlerini muhafaza etmektedir- ler. Topyekün basının iyi tarafını, Babıâlinin işte bu yeni nesil temsil etmektedir. S üphe uyandıran, 1950'den evvel de böyle idealist, temiz gazetecilerin, isimlerini basın piyasasında duyurmaya başlamış olmalarıydı. laı'ın arasından, bazıları elinden tutulmak suretiyle, bazıları kendi gay- retleri ils müstakil hale gelenler oldu. Hepsinin bugün iyi imtihan ver- diklerini söylemek güçtür. Bir kısmı, kazancına sekte vurmamak için susmuştur. Diğerleri, tasvip etmedikleri usullerin meddahı kesilmiş- lerdir. 1950den evvel zannediliyordu ki bunlar, uşak kullanan İktidara kızmaktadırlar. Sonradan anlaşıldı ki kızgınlıklarının sebebi o iktida- rın, uşak diye kendilerini kullanmamasından ibaretmiş. ugün ışık veren gençler, yarın aynı imtihanı geçirmek üzere mü- meyyizlerin karşısına oturduklarında, kendilerinden beş on yaş büyük- lerden daha talihli olacaklar mıdır? Kendilerine model olarak kimi seçeceklerdir: Kanaatlerini her ne pahasına olursa olsun müdafaa edip mücadelesini devam ettırenlerı mi yoksa sağlam bir banka hesabını tercih edenleri mi? Kim bili Ama, içinde yaşadığımız cemiyet ikincileri şerefli insanlarmış gi- bi kabul ederse, onları kandı arasından kusmazsa, onlara servetlerine rağmen parya muamelesi yapmazsa genç gazetecilerden bir kısmının e tarafa sapması karşısında aynı cemiyetin infial duymaya ne hakkı kalır ki? AKİS Menderes, devamlı huzuru ıstıyor müsbet neticelenmesini cânü gönül- ordu. den temenni ediyı Muhalefette bulunduğu sırada müda- faasını yaptığı fikirleri tekrar ku- caklamış mıydı ? İşte bu hafta i- çinde mma buydu. C.H.P. umıtsızlıge düşmek için sebeb görmü- yordu; Hür. P. ve C.M.P. ise C.H.P. yi safdillikle itham ediyordu; sız büyük kitle septik idi ama, AKİS, 30 MART 1957 işin Ancak, Kırşehır vaadım başka hiç bir şeyin takıp etmemiş olması, hatta Kırşehir Kanununun ahi haftanın ortasına kadar Meclise getirilmemesi İiyi işaretler değildi. Bütün demokra- silerin tabif bildiği bir takım prensip- ler bahsinde uyuşmazlık aklın alaca- ı bir şey sanılamazdı. Bunları mü- YURTTA OLUP BİTENLER nakaşa mevzuu yapmak, bu günkü mevzuatı müdafaaya kalkışmak, De- mokrasının yeni yenı tariflerine gi- rişmek "Kör doguşu nü olmasa bile, “kirler tartışması'nı devam ettir- mekten başka mânaya gelemezdi. D.P. hiç iktidardaki düşmiyecek- miş gibi kendine güvenerek, fakat sanki yarın İktidardan düşecekmiş gibi kendi emniyetinin de ıhtıyat sibob larını işler hale getirerek rejim dâ- vasının, halli yoluna sapmazsa, tari- hinin İkinci ve bu sefer öldürücü ha- tasını yapmış olacaktı. Göze çarpan temaslar Bu hafta içinde, milletvekillerinin toplu halde bulundugu Meclis ga- zinosu, Anadolu Klübü ve Ankara Palastan başka bazı evlerde de D.P. Ii milletvekillerin birbirleri ile sıkı sı- kıya görüştükleri görüldü. Hakikaten D.P. milletvekilleri kendilerine henüz bir rota çizememiş olmanın tereddü- dü içindeydiler. Senelerın sıyaset sa- hasında bıraktığı "tuzak şüp subu öyle bir anda dagılıverecek gibi değildi. Faal milletvekillerinden biri ( Prof. Fuat Köprülüydü. Pek çok ar- kadaşının bu hafta kurucu profesörün fikrini sorduğu duyuldu. Bunların içinde "Kabinedeki arkadaşlar" da yok değildi. Fakat Profesörün sesi, e doğrulmadı. Köprülüler adına Or- han Köprülü İstanbulda güzel bir de- meç vererek memleket meselelerinin telline girişilmesi taraftarı olduğunu bildirdi. D.P. Grubu içinde bulunup ta Orhan Köprülü gibi düşünenler he- nüz faal ve taazzuv gösterememişler- di. Çalışmalar, henüz temas ve yok- lama halinde idi. Fakat grup içinde, "İki uç"a karşı hakiki bir "idealist zümre"nin teşekkülünü hissettirecek belirtiler eksik değildi. aha fazla medeni cesaret, daha fazla dina- mizm, geçen onbahardan beri yığı- lan yaprakların altından silkinip kalkma gayreti, nihayet daha fazla itimat bu, nin hakiki ümidi olan zümrenin muhtaç bulunduğu kuvvet şurupları idi. Demokrasi Manzara Bu haftanın içinde, memlekette re- jim buhranı olup olmadığı muna— kaşası devam ederken, - artık olma- ğiını iddia edenler sadece Iktıdarın bır kuçuk fakat muktedir zümresi e bir buhranın bütün belir- tileri mılletın önüne seriliyordu. Hem de, elle tutulan, gozle gorulen belir- r... Bunların büyük bir faydası vardı: Sürüp giden munakaşaları ta- mamiyle hükümsüz bırakıyordu. Tür- kiye Cumhuriyeti Demokrasisinin hapishanelerinde zaten mevcut ve bir kısmının suçu "Batılı mânasiyle gazetecilik vazifesini ifası'ndan iba- ret gazetecilere, gecen haftanın so- nunda yeni bir kafile katılmaya ha* zırlanıyordu Hakikaten gazetelerde artık sık sık Temyizin, başkanı e- mekliye sevkedilmiş bulunan Üçün- cü Ceza Dairesi tarafından tasdik 7

Bu sayıdan diğer sayfalar: