5 Ekim 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

5 Ekim 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kanunla Türkiye ve Yunanistana yar- dımda bulunması, bu iki memleket halkının hürriyetlerine olan düşkün- lüğü ve her hangi bir tecavüz anında düşmanlarına karşı koyma hususun- da nefislerinde taşıdıkları imandan ileri gelmiştir. Amerika Birleşik Dev- letlerinden bu fasıldan sağlanan yar- dım daha ziyade askeri maksatlar i- çin kullanılmıştır. Bizim asıl üzerin- de durmak- istediğimiz bu değildir. HOVARDA Bunlar basit işlerdi, fakat gel- gelelim akıl etmek lâzımdı. Bütün Ağustos böcekleri bu dahiyane si- yaseti canı gönülden alkışladılar... Demiri, çimentosu, süsü nüsü Avrupadan gelen köşklerin Boğaz- da sıra sıra dizildiği günlerdi. Va- purlar dolusu Amerikan otomobil- leri, buz dolapları, kristal takımla- rı, Hasanın böreği gibi kapışılıyor- du. Milyonerler listesine her mahal- lede yeni adaylar katılıyordu. Evler döşenip, - otomobiller ka- pının önüne çekildikten sonra, ba- zı iş adamları “"kalkınma"yı hatır- . Dövizin haddi hesabı yok- tu. Fabrika kurmak için, Avrupaya bir sipariş yeterdi. Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varırmış. Pembe gözlüklü iş adamlarımız ham maddesi bulunur mu bul maz mı pek düşünmeden, akılları— na ilk gelen fabrikayı diktiler D.P. iktidarı velinimet k ylü yü de unutmadı. 88 düvelden gelen 88 çeşit binlerce traktör köy yolu- nu tuttular. Bir de buğday Katla- rına zam yapıp Ziraat Bankasının kasalarını açtı mı gerisi kendiliğin- den gelecekti. İlk zamanlar Cena- bı Hakkın gayretiyle yağmur bol, mahsul güzeldi; gerisi hakikaten kendiliğinden geldi. İktidar "açıl susam, açıl" demiş ve kapılar açılmıştı. Bu bir muci- zeydi. Mucize de durup dururken meydana gelmezdi. Kristof Kolomb zekâlı adamın mucizeler yaptığına inanması için bu kadarı kâfi geldi. ilyoner yaratmanın ye iktisa- di kalkınmanın sırrını keşfetmişti. Artık bu mucizenin rüyasiyle ya- şıyacaktı. Hovardalığın sonu z zaman uz zaman seçti.. Bir gün gene açıl susam açıl diyen sihirbaz adam, kapıların açılmadı- ğını hayretle gördü. Faslı ha- zana gelmişti övizler, muhacır balıklar gibi Çana kale Boğazını aşıp açık de- nizin yolunu tutuyorlardı. Eee bir sürü traktör alınmış, fabrika ya- pılmıştı. Ham madde Iazımdı, ye- dek parça lâzımdı.. B er döviz: siz olamazdı. Vefasız dovızler en la— AKİS, 5 EKİM 1957 Biz bilhassa 1948 senesi Nisanında Dış Yardım Kanununun kabulünden sonra Türkiyeye sağlanan — iktisadi yardımlar üzerinde durmak istiyoruz. u yardımlar sayesinde, mem- leketımızde sulama usülleri genişle- tilmiş, et ve balık sanayii mkışaf ettirilmiş, Zonguldak Maden Kömü- rü İşletilmesi modernleştirilmiş, tuz ve çimento istihsali artırılmış, dışar- dan petrol mahsulleri, inşaat malze- SİYASET zım oldukları ladık diyorlardı. İşte Alinin külahını Veliye, Ve- lininkini Aliye giydirme siyaseti, fani dünyaya Közlerini böyle açtı. Külah giydirmenin ne de olsa hudutları vardı. Meşhur yoklar bu sıralarda ara endam eylediler. Mu- azzam kalkınma memleketinde i- lâçtan tutun da ıhina kadar y bul rd ddesı dışardan — gelen hovardalık devrinden abri- kalar kamlar mı seyrek açmaya başladılar. Şantiye haline getirilen vatan sathında, — İşsizlik de geldi yerini aldı. 88 düvelden gelen 88 çeşit trak- töre de bâr şeyler oluverdi. Yedek parçasızlıktan koy çocuklarının o0- yııncağı haline gelen traktörler kı- zağa çekildilerse de, gene de hani hiç faydasız sayılmazlardı: Yarının müstahsil gençlıgıne makine sevgi- si aşılıyorları Cenabı Hak da sevgili kulları- nın dertlerini azaltmak için hıç bir şey yapmıyordu. Aksine yağmuru- az yağdırmağa başladı. Kötü mahsul yılları birbirini takip edi- yordu. Avrupanın buğday ambarı memlekette, buğdayı Amerikalılar ihsan eyliyorlardı... Eh ne yapalım döviz yoktu, ama Merkez Bankası da orta alk- mamıştı ya.. Bu düstura sadık ka- lan iktidar, Merkez Bankasının kasalarındaki banknotları gittikçe artan bır hızla piyasaya sürmekle devam Gelgi elelım Kristof Kolomb u- sulünün bazı ufak tefek mahzurla- rı da vardı. ktidarın tabiriyle refah - sırada Allahaısmar- . başlıyı nflasyon alıp yürü- üş ir ara kendi tılsımından korkan iktidar, fıatların onune set dikmeğe çalıştı. Ne çar li Korunma Seddi, sele daya ama- dı ve 1956 sonbaharında beri enf- lâsyon seli çok daha hızla akmaya başladı. Dâhiyane bir propaganda usulü olan ""vaad kanun tasarısı" seçimlerden sonra, Milli Korunma Kanununu muhtemelen tarihe in- tikal ettirecekti. Köylü vatandaş- lar bile 46 kuruşa çıkan buğday fi- atlarına dudak büküyorlardı. İKTİSADİ VE MALİ SAHADA mesi, kimyevi maddeler ve — yedek parçalar gibi bazı mallar satın alı- nabilmiş ve bugün faaliyette bulu- nan teknik personelin ihtisasları Tek- nik Yardım yoluyla derinleştirilebil- mişti Acaba bu maksatlarla Turkıyeye yapılan yardımların miktarı e ba- liğ olmaktadır? Aşağıdaki tablo bu- nu 1955 senesi sonuna kadar, yıllara göre, şöyle göstermektedir: Zengınlerın "bin akçeye bir de- ve" aldıkları şu günlerde fakirler 1 akçeyi bulamıyorlardı. Zengin daha zengin, fakir daha fakir olu- yordu. Kar getiren işler peşindeki bir- çok müstahsil, zenginlerin arzula- dıkları ıstıhsal faaliyetine yöneli yorlardı. Eğlence yerleri, şık mu- habbet otellerı v.s. bu muazzam kalkınmanın "gelişen sanayi kolla- rı" arasındaydı. Kristof Kolomb siyasetinin za- rarı sade içerde kalsa, eh gene bir dereceye kadar sineye çekılebıhrdı dövizlere de tesir ediyordu. sun hızla artması yetmıyormuş gi- bi, piyasadaki paranın da çoğalma- sı istihlaki kamçılıyordu. Içerde satmak ihraç etmekten daha kar- lıydı. Döviz kazanmak için satmak lâzımdı. Satmak için de istihsal çogal alıydı. A döviz yokluğu stihsal — vasıtalarını — arttırmaya, hatta yedek pa ça — teminine bile mani oluyo er taraftan bol para iç ıstıh- lâkı arttırıyordu İhrac etmeye şey kalmıyordu. İhrac etmeden do- viz kazanma usulü, henüz Kristof Kolombvari bir şekilde bulunmuş değildi. Buğday ihracatı artık bir hayâldi ve bu sene pamuk ithal etmek lâzım geleceğinden korkulu- yordu! Kısacası, kendisine en çok ihtiyaç olduğu günlerde döviz işi baştan kara gidiyordu. Gelecek yıllarda döviz kıtlığı- nın, kapısı kapalı fabrikaların ve yokların çoğalması için her türlü sebep mevcuttu. İhracat gittikçe düşüyor, istih- sal artan nüfusa bile ayak uydura- mıyordu. Çoğalanlar zadece refah işareti alarak takdim — edilen yok- lar ve fiatlardı. Iktısadı ıstıkbal son erece karanlı ; Kerametinden emin. D.P İktida- rı hâlâ "Açıl ey susam, açıl" de- mekte ısrar ediyordu. Ama ne ça- re, kapalı kapılar açılmıyordu. İk- tidar gözünü yumup “"kapılar a- çık" demekten başka çare bulamı- yordu. İktisad? guçluklerın açamadıgı yumuk gözleri, belki de önümüz- deki seçimler ıster istemez açacak- tı. 19

Bu sayıdan diğer sayfalar: