12 Ekim 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 8

12 Ekim 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER men bildirmişti. Haber duyulunca C. H. P. bir kaç platonik itiraz sesi yükseltti ama, işin aslında bundan dolayı pek, pek memnundu. Mevlidli propaganda B u haftanın başında bir gece, rad- yolarının düğmelerini çevırenler bir kur'- Devletin bir mevlid yayınlanıyordu. Mevlid ak gam saat 19 ajans bülteninden son- ra yayınlanmaya başlamıştı. Radyo- dan taşan seslerden anlaşıldığına göre Hacıbayram camiini o akşam muazzam bir kalabalık doldurmuş- tu. Zaman zaman yükselen "Allah Allah" sesleri yeri göğü tutuyordu. Şehrin en iyi mevlidhanları, Kur'anı Kerim kıraatçıları, duahanları o akşam cıbayr camıınde toplanmışlardı epsi buyuk r şevk ve gayretle sanatla— edıyorlardı Mikrofondan yükselen sesler bu işin ne kadar mü- kemmel organıze edildiğini gösteri- yordu. verilmeden -o kadar ki meşhur radyo gazetesi için — bile ara — verilmemişti» — saat 22.30'a kadar devam etmişti, Ankara radyosunda saatler bo- yunca süregelen mevlidi dinlemek- ten usanan bazı dınleyıcıler radyo- larının kulaklarım — büküp sustura- caklarına tutup İstanbul radyosuna açmışlardı. Ama hayret. İstanbul radyosu da o akşam — Sultanahmet camiinde okunan bir mevlidin nak- len yayınım yapıyordu, Ancak saat 22.30 da sona eren bu mevlidlerin son dakikasında radyolarının başla- rında olanlar, gece asreti Mu- hammedin Velayet gecesi oldugunu, Kandil dolayısı ile de, okutturulan bu mevlidlerden dinleyicilerini ı bırakmak istemeyen Ankara ve İs- tanbul radyolarının bu — mevlidleri yayınladığını öğrendiler. Başından sonuna kadar büyük bir sadakatle yayınlanan bu mevlidlerden Hacı- bayram camiinde okunanım Anka- ra meyva, sebze, çiçekçi ve balıkçı cemıye tertip etmişti evlidin — sonunda yapılan dua esnasında gelmiş — geçmiş bü- tün Ölülerimizin ruhuyla hükümet büyüklerine ve de uzun uzun duüalar edilmişti. Ankara ve İstanbul Radyolarını, Kahıre radyosundan farksız hale getiren bu mevlidleri bir lokantada haf'ıf tertip demlenirken dinlemek orunda kalmış birisi, yanındaki ar- kadaşının kulağına dogru eğildi ve: "— D.P. nin seçım propaganda- sı başladı azizim," dedi. Gerçekten de, nin seçim propagandası başlamıştı ve artık bundan sonraki günler içinde radyolarımızda sık sık Kur'an kıraat edildiğine, mevlid o- kunduğuna şahit olabilirdik. 8 Yalancının mumu u haftanın başına kadar bir mu- amma olarak kalan hususlardan biri de D. P. nin seçim beyanname- si yayınlayıp yayınlamayacagı hu- susu oldu. D. P. içinde iki fikir çar- pışıyordu. Bunlardan birincisine gö- re her partinin seçimlere giderken yayınlaması âdet olan seçim beyan- namesini D. P. nin yayınlamasına lüzum yoktu. İkinci fikri müdafaa edenler ise, bilâkis, bu beyanname- nin bilhassa yayınlanması ve müm- kün olduğu kadar bol vaadleri ihtiva etmesi gerektiğini ileri sürüyorlar- dı. Bir seçim beyannamesi yayınlan— sın mı, yayınlanmasın mı münaka- şası şu satırların yazıldığı ana ka- dar halledilememişti. İşin aslına — bakılırsa bir seçim beyannamesinin yayınlanmasının lü- zumsuzluğunda AIısrar edenler hak— lıydılar. Zira artık bugün D. P. yayınlayacağı bir beyannameye ve bu beyannamede girişilecek taahhüt- saf vatandaş Bizzat edilen, taahhüt e- lere inanaca adar bulmak bir hayli zorlaşmıştı Parti programında taahh Kabine programlarında Barutçu C. H. P. nin dilen şeylerin yapılmadığını görmüş vatandaşlar nasıl olur da D. P. nin seçim beyannamesinde taahhüt edi- len şeylere inanabilirlerdi ? Peş peşi- ne üç akşam, sürüme kurtgirdi — diye bütün köylüyü ayaklandırıp da "ben sizi aldattım" diye gülüp giden ço- banın hikâyesi meşhurdu. Günün bi- rinde sürüsüne hakikaten kurt gir- diği, koyunlarla beraber çobanı bile parçaladığı halde çobanın feryat ve fıganına kimseler aldırmamış, kim- seler inanmamıştı nin durumu Par- da bu çobanınkınden farksızdı. tisinin programı ile, şimdiye kadar kurulmuş dört kabınesının program- ları - hele ve hele Dördüncü Mende- res Kabinesi programında taahhüt edilenler- ile aldatılmış olan millet nasıl olur da yayınlanacak bir seçim beyannamesinde taahhüt edilen şey- lere inanırdı. Pek çok vatandaşın kulaklarında 1950 seçimlerinden ev- vel meydan meydan tekrarlanmış Şu gordugunuz sigarayı size 5 ku- uşa içireceğiz" — kabilinden — sözler çınlıyordu C. H P. Ciddiyetin fazlası Y akup Kadri Karaosmanoglu iki elini yanına açtı "- Canım, ödleri patlıyor, tuta- mayacakları bir vaadde bulunacak- lar diye" di. Bahis mevzuu ettiği kimseler C. H. P. nin mesul şahsiyetleriydi. Bu mesul şahsiyetlerden, doğrusu, poli- tikacılar memnun değillerdi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu o politikacı- lardan sayılmazdı ama haklı olarak idarecilerden şikâyetçi zümreye da- hildi. Parti bir seçim mücadelesi i- çindeydi. Yalnız İktidar değil, diğer Muhalefet partileri de bol keseden konuşuyorlardı. Vaadler, parla planlar bırbırını takıp ediyordu. Her- s bütün zümreleri birden memnun etmeye çalışıyordu. Gelgelelım C. H. P. nin mesul şahsiyetleri sadece ve sadece gerçekleştirebileceklerinden emin bulundukları hususları millete tekeffül ediyorlardı. Halbuki — biraz da "“atmak" lâzım değil miydi? A- ma hayır. Bilhassa İsmet İnönüye politikacılar bir türlü lâf dinletemi- Feyzioğlu Zamangil dört as kozu yorlardı. Genel Başkan, tıpkı bir Churchill gibi milleti çıplak hakikat- le karşı karşıya bırakmayı tercih e- diyordu. Rejim meselelerim hallede- cekti. Altı ay içinde nisbi temsille yeni seçime gidecekti. Bu altı ay zar- fında hayat pahalılığını durduracak, fiyatların yükselmesine sureti katıy- yede mani olacaktı. İsmet İnönü ina- nıyordu ki İktidarın el değiştirmesi halinde altın fiyatları en aşağı yir- mi lira düşecekti. Bu, bir işaretti. Al- tın fiyatları düşer d" mez piyasa fi- yatları derhal duracaktı Millet rahat bir nefes alacaktı. Kalkınma — bir düzene sokulacaktı. Yani altı ay i- çinde bir yandan Türk milleti ” meselesi", "demokrasi", — "teminat", "nisbi temsil" müna- kaşalarında ebediyen — kurtarılırken diğer taraftan da geçim sıkıntısı ilk adımda durdurulacak, ondan sonra refah ve bolluğu getirecek tedbirler alınacaktı. Ama gökteki ayı vaad et- mek, seçmenin gözünü boyamak, di- ni siyasete âlet etmek, cepten siga- ra çıkarıp "bunun tütünü dağda ye- AKİS, 12 EKİM 1957

Bu sayıdan diğer sayfalar: