30 Kasım 1957 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 9

30 Kasım 1957 tarihli Akis Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yetişen yetişir, yetişmeyen kalır- dı." Budakoğlunun hayatta en çok çekindiği şey aşırı partizan olarak tanınmaktır. Tab'an son derece mu- nis bir insandır. Kolay kolay kız- maz ve sinirlenmez. Onu bugüne kadar bağırıp çagırdıgını gören ol- mamıştır. Bir partici olduğu halde politik münakaşalara girişmekten de pek hoşlanmaz. Konuşma dönüp dolaşıp parti mevzuuna geldiğinde ustalıkla sözü değiştirir. Memurla- rının en ufağından en büyüğüne ka- dar hepsine, bir kardeş, bir arkadaş muamelesi yapar. Karıncayı bile incitmekten sıkınan bir hali vardır. Etrafında daima uyuşabileceği in- sanların olmasını ister. Fazla sivri, bağırıp çağıran tiplerden — hoşlan maz. Meclis içinde en iyi ve en eskı arkadaşı Sıtkı Yırcalıdır. Menderes V. in yeni Adalet Ba- kanı Esad Budakoğlu, öyle umulur ki Bakanlığı içinde mutedil Autumu ile adalet müessesesini bir hale yo- la koymaya çalışacaktır. Müsteşar- lık da dahil, boş olan bir kaç yük- sek makama tâyin edeceği adamla- rı seçerken hassas davranacağım söylemekten çekinmemektedir. İşbir- liğinin rolunu biç bir zaman in- kâr etmez. "Çalışacağım arkadaş- lar muhakkak' ki benim mizacıma uygun olmalıdır" der. Menderes V. in yeni Adalet Ba- kanının, yeni vazifesinde muvaffak olmaması için hiç bir sebeb yoktur. İntizamı, dürüstlüğü, açık sözlülü- ğü ve çalışkanlıgı ile Budakoğlu şimdiye kadarki dört Menderes ka- binesinin Adalet Bakanları — içinde en avantajlı, durumda olanıdır. Şa- yet omuzlarına yüklendiği ağır va- zifenin ve günün politik — şartları- nın — karşısında eğilip - bükülmeme çaresini bulursa Budakoğlu, Budakzadelere, — Ocakzadelere ve üçük kızına sadece şeref, sadece 1tıbar bırakacaktır. Bunun en zengin miras olduğunu kendisi de müdriktir. Program sürprizi Haftanın ortasında alâka yavaş ya- vaş Bakanlardan uzaklaşıyor, ka- binenin programına teveccüh ediyor- du. Menderes V. ağır bir miras al- mıştı. Bilhassa "Vekil Hükümet"in- aldığı bazı kararların bazı yeni Ba- kanların şahsiyetleriyle — bağdaşma- yacağı açıktı. Üstelik, acaba yenilen Grup nasıl bir vaziyet alacaktı? He- zimeti kolay mı kabul edecekti, yok- sa hiç olmazsa program mevzuunda söz sahibi olacak mıydı? — Doğrusu istenilirse bu hafta Ankarada hem ümitlenmek, hem ümitlenmemek i- çin bütün sebepler mevcuttu Muhalefet Ebedi bekleyiş İ stanbul gazetelerinden birinin An- kara muhabiri, bu haftanın orta- AKİS, 30 KASIM 1957 sında Meclısten çıkarke der, dedi, geçen devre otuz kışıydıler,, 1çlerınde kuv- vetli kimseler y u, iyi muhalefet yapamıyorlardı bu devre 172 ta- ne' mılletvekıllerı bır de koca Paşa- ları var. Ne sesleri çıkıyor, ne seda- ları.. Vur enselerine, al lokmalarını ağızlarından. Mıllet bunları, - onun için mi gönderdi? Böyle düşünen, sadece o muhabir değildı Muhabir hâdiseleri yakından takip ettiği her iki tarafın havasını bildiği için böyle konuşuyordu. A- ma büyük bir kütle de, sadece vazi- yete bakı aynı şıkayetlerı yapmak- tan geri' kalmıyod C. H. P. gerek- li dinamizmi hâlâ bulamamıştı Genel Merkezle, Meclis Grubu İdare Kurulu arasındaki bir soğukluk ve adeta ya- rı rekabet, işleri son derece güçleş- tiriyordu. 'Genel Başkana gelince o- nun parti içi. politikadan — anlayışı, maalesef, mesela devlet adamlığı va- sıflarıyla kıyas dahi edilmeyecek ka- dar geriydi. İnönü o nevi politikayı ne seviyordu, zaten- ne de bir başarı gösteriyordu. Ama, lütfen, onun artık kollarım sıvaması bir zaruret halindeydi ve partisine biraz çeki dü- zen vermesi İâzımdı. Çankayadakı pembe evde oturup stratejiyle uğ- KÜYOR raşmak iyiydi ama, C. H. P. bugün- lerde bir taktisyene de muhtaçtı. Hakikaten Parti içinde, güdüle- cek taktik bakımından iki cereyan vardı. Bir kısım kimseler, ki bunların ekseriyetini muayyen milletvekilleri teşkil ediyordu, D. P ubuna fir- sat verilmesi tezini savunuyorlardı. Etrafı pembe görüyorlardı. Grubu vaziyete hakimdi. D. P. mil- letvekıllerı kendilerine diyorlardı ki: "Aman, sesinizi yükseltip, bizim işi- mizi guçleştırmeyın biz antidemokra- tık rejime gidisin Önüne geçeriz, bu un hem mesuliyetli hem gayrımüm- kün bir şey olduğunu biz tamamile müdrikiz, ama siz sessiz kalıp, bizi destekleyin." Aslına bakılırsa böyle bir hava D. P. Grubunda uzun za- mandan beri vardı. D. P. milletvekil- leri hususi sohbetlerde — Menderesin tedbirlerini asla desteklemediklerini söylüyorlar, "Ne yapalım, sizin yüzü- nüzden kabul ediyoruz" — diyorlardı. Onların iddiası, eğer muhalefet uysal davranırsa asıl muhalefeti kendileri- nin kendi Gruplarında yapacakları ve muvaffak olacaklarıydı! '"Menderes YURTTA OLUP BİTENLER III. ü biz devirmedik mi?" diyorlar- dı. Unuttukları o zamanki Grubun, bir kaç ay içinde, bilhassa başında bulunanların beceriksizlikleri acemi- likleri yüzünden Genel Başkana tes- lim olduğu ve evvelki yazın bütün antidemokratik kanunlarını bizzat çı- kardığıydı. Yeni D. P. Grubuna gelin- ce, Iskat kanunu mevzuunda celâdet gösterdiği, tek tek milletvekillerinin huzur aradığı, bu huzurun yolunun İktidarın tutumundan geçtiğini mü- kemmelen bildiği, Muhalefete yam- yam gözüyle bakmadığı — doğruydu. Ama Grup Divanına tamamile Genel Başkanın malüm polıtıkasmın şampi- yonlarını seçmekten baş yapa- madıgı Genel Başkanın pek ala göz- lerının içine baka baka Grubun, iste- ediği bütün Bakanlarını yerlerınde muhafaza ettiği, istediği baskı tedbir- lerini de kanunlarla değil, kararna- melerle gerçekleştirdiği, üstelik Gru- bun meşhur ve inanılmaz derecede ga- rip, tek taraflı Meclis Tahkikatı tak- ririni “"ittifak"la kabul ettiği de aynı derecede doğruydu. Sonra, Muhalefet olarak sadece D. P. Grubunun muha- lefet yapması, tek parti sisteminin ta kendisi demek değil miydi? C. H. P. içinde öteki türlü düşü- nenler, D P. Grubunun vaziyetini D. bir iç işi sayıyorlardı. D. P. milletvekilleri nasıl isterlerse, öyle davranırlardı. eketin menfaatı Partilerinin menfaatı hattâ kendi menfaatleri ortadaydı. C. H. P. mil- letten aldığı muazzam reylerin kuv- vetine sahipti. Vazifesini azimle yap- malıydı. Üstelik, rubunun kendi mesullerıne "nereye gıdıyorsu— nuz?" diye dahi sormadıgı bilinen hakıkatlerdendı Eee Sağırlar diyaloğu I şin kötüsü, şuradaydı ki bu iki zıt görüş, -ikisi de işlerin iyi gitme- diğini müdrikti-, C. 3 areket- siz tutuyordu. Dinamik bir Muhalefet böyle mi olurdu ? Ah, neredeydi 1946- 50 Muhalefeti? Bakınız sadece bir Şemseddin Günaltay, yaşına ve mil- letvekili dahi olmamasına - rağmen İstanbulda, adeta tek başına duman attırıyordu Niçin? Çünkü canlıydı çünkü bir cevap vermek, bir m belede bulunmak için gunlerın geç— mesini beklemiyordu. İktidar bir hareket mi yaptı? Ertesi gün Şem- seddin — Günaltay fikrini çatır çatır söylüyordu. Ankaraya gelince, — bir söz söyliyebilmek için on gün düşün- ek, on kapıma ipini çekmeli lâzım geliyordu. Partide, her İktidar dav- ranışı üzerinde lâflar ediliyor,, plân- lar kuruluyor, şöyle, şöyle, şoyle ya— pılması kararlaştırılıyor, son ra her şey unutulup gıdıyordu Ha— dise geçiyordu. Halbuki ne — güzel plânlar, ne batılı çahşma usulleri ta- sarlanmıştı. Bir araştırma — bürosu kurulacaktı, bir ekip lktıdara karşı Partinin görüşünü izahla vazifelen- dirilecektii Ama şimdilik hepsi, kâ- gıt üzerinde yatıyordu. Un vardı, yağ vardı, şeker vardı; fakat becerik- 9

Bu sayıdan diğer sayfalar: