18 Ocak 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 21

18 Ocak 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 21
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DÜNYADA OLUP BİTEKLER teklemeyi gerektiriyordu. Kısacası Hollandalılar Batı İrian'ı terketme- liydiler. Sulh yollarından ayrılma— mak — tavsiyesiyle, sul güvercini Nehru, elbette ki Endonezya talebi- ne hissiz kalmıyacaktı. Glubb Paşaya ne buyrulur? ehru ve Sokarno müstemlekeci- | NVlik üzerinde tefekkür — ederken, İngilterenin cenubunda Mayfield kö- yündeki Tudor stili evinin bahçesin- de ak saçlı, ak bıyıklı bir adam da müstemlekeciliğin akıbeti hakkımda aynı şeyleri düşünüyordu. İlk bakış- a bunun hayret edilecek hiç bir ta- rafı yoktu. Batıda binlerce adam, hattâ bazı sıyası partiler müstem— lekeciliğe son!" diye feryat ediyor- lardı. Fakat Batı hâkimiyetinin ar- tık tarihe mal olduğunu söyliyen a- dam, mustemlekecıhgın sembolü ola- rak tanınan Glubb Paşa olursa iş değişirdi. Arap Lejyonunun kuman- danı Glubb Paşa hayatının tam 36 yılını Orta, Doğuda geçirmiş, çölle- ri karış karış öğrenmişti. Araplaş- mış bir İngiliz sayılabilirdi. Fakat ne olursa olsun , Uyanan Arap milliyetçiliğinin nazarında müstem- lekeciliğin en haysiyet kırıcı - mü- messiliydi. Bu yabancı — paşayı evi- ne göndermek, Arap gençliğinin kâbusu haline gelmişti. Ve 1956 yılın- da Glubb, İngiltere yolunu tutarken Arap Dünyası bayram yapıyordu. Çöl Fatihinin Mayfield köyünde- ki inzivasında, İngiliz İmparatorlu- ğunun ıhtışamlı günlerini unutamı- yarak intikam arzulan içinde ya- şaması beklenirdi. Ne gezer.. 36 yıl- lık çöl hayatı . mahcup — görünüşlü Paşayı filozoflaştırmıştı. Hakikatleri f'ılozofça kabul ediyordu: Orta Do- ğudaki İngiliz hakimiyeti yıkılmış- tı yıkılmaya mahkümdu. İngiltere- nin sonu, Glubb Paşanın da sonu demekti. Bunda ne kızacak, ne üzü- lecek bir şey vardı. Zamana ayak uydurmak 1lâzımdı. Suriyeliler, Ur— dünlüler kendi kaderlerini kend tedikleri gibi tâyin etmek lardı. Bu hoş karşılanmalıydı Paşaya 'artık Orta Doğuda yer yok- tu.” Arabistan çollerınde at oynat- mak sırası şimdi Amerikalılara gel- mişti. Bari Amerikalılar bu çollerde at oynatmasını biliyorlar mıydı? Sovyet Rusya Alimler şehri Simdiye kadar esir kampları için en ideal mevki sayılan Sıbıryada Rusların bir âlimler şehri inşasına başladıklarım, geçen — hafta New- York mahreçli haberler bildiriyordu. Novosibirsk civarında kurulan — bir milyon nüfuslu şehir, dünyanın en büyük ilim merkezi olacaktı. Aha- lisini âlimler, araştırıcılar, talebeler ve yardımcıları teşkil edecekti. Bin- lerce işçi, bu yeni zaman prensleri- nin emrine amade bulunacaktı. A- 22 Nehru Asyanın — şuuru limler şehri başlangıçta, matema- tik ve tabii ilimlerle meşgul 13 mu- azzam araştırma enstitüsüyle dona- tılacaktı. Sosyal ilimler, Edebiyat vesaire sonradan — gelecekti. Rusya- nın en büyük Üniversitesi, bu şehir- de yeni âlimler yetıştırmek için fa- aliyete geçecekti. 4-6 milyon kitaplık bir kütüphane hazırlanmaktaydı. Bu bir milyonluk, âlimler cennetinin mantar gibi yerden bitmesi için üç- dört yıl kafi gelecekti. Glubb Faşa Orta Doğuda yeri yok Ruslar dünya âlimlerinin ağzının suyunu akıtmak için ellerinden gele- ni yapıyorlardı. Kredi azlığı dolayı- siyle araştırmalarını bir türlü iste- dikleri gibi yürütemiyen Batılı âlim- ler, meslekdaşlarının korkunç isimli Si bıryada olsa kavuşacakları m nlara gıpta etmekten kendilerini alamadılar. İlmi ilerleme, dâhilerin buluşlarına tâbi olmaktan çoktan çıkmıştı. İlerleme herşeyden evvel kredi ve organizasyon işiydi. merika da Rusya gibi, bu yolda harcıyordu. — Sputnikten i sahadaki inkâr edilemeyen başarısı, Atlas Okyanusu ötesinde ilme verilen ehemmiyeti el- bette bir kat daha arttıracaktı. Hat- tâ ilmi araştırmalara daha — fazla dolar ayrılmasını temin için, bütün 1Ç âlimler adeta söz birliği etmiş gıbı Rusyanın en ufak başarısını bir si- lâh olarak kullanıyorlardı. Bu de- nenmiş bir usuldü. Kongreden fasla kredi koparmak için siyaset adam- ları ve generaller evvelâ Ruslar as- keri sahada şöyle ileri, ileri diye simsiyah bir abo sonra hesap pusulasını uzatıyorlardı. İlim adamları da aynı şekilde ha- reket ediyorlardı. Bu sebeple, Si- buradaki' âlimler şehrinin ballandıra ballandıra anlatıldığı tek memleket Amerikaydı. Amerika ilmi — sahada Ruslardan aşağı kalmamalıydı. Hür dünyanın ölüm kalımı ilmi başarısı- na bağlıydı. Bu telâş verici haberler, tabii ki ilmi araştırmalara daha faz- la para harcanması talepleriyle son buluyordu. İlim ve edep tom âlimlerinin, ilmi sahada Rus- ya bizi geçiyor feryatları devam ederken, meşhur Dr. Kinsey'in ölü- münden sonra kurulan Kinsey Ens- titüsü, Amerikan Hükümetinin ilme karşı gösterdiği anlayışsızlıktan da- ha az şikâyetçi değildi. İndiana Ü- niversitesine bağlı Enstitünün hik- meti vücudu, cinsi sahada araştırma, lar yapmaktı. Kinsey'in açtığı çığır- da, çırakları devam ediyorlardı. Bu iş için Avrupadan eh açık saçık, en tuzlu biberli dökümanlar toplamış- lardı. Gelgeldim Gümrük idaresi bu ilmi malzemeyi bir türlü Amerikan topraklarına sokmaya razı olmu 'Or- du. tâ Gümrük bir ara bu "şer çıçeklerı ni yakmaya bile kalkışmış— tı. Bereket Edmund Palmieri adlı bir hâkim araya girerek, Cinsi Araş- tırma Merkezinin ilim hazinesini kurtarmıya muvaffak oldu. Hakim Palmieri ilmi maksatlar için ıthal e- ilen dokümanların müstehcen sa- yılamıyacağını, "biri için acık sa- çık sayılan şeyin, bir diğeri için bal gibi ilmi bir anket mevzuu olabile- ceğini" söylüyordu. İndiana Cinsi Araştırma Ensti- tüsünün, — dokümanlar — üzerindeki zevkli incelemelerden sonra neşrede- ceği eser, herhalde Sputnik kadar tesirli olacaktı AKİS, OCAK 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: