28 Haziran 1958 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 26

28 Haziran 1958 tarihli Akis Dergisi Sayfa 26
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

rışmıştır. Saçların boyanması daima çok usta bir berber etiyle yapılma- hdır. Zira boya işini — kolaylaştıran yeni ilâçlar, formüller sihirli şam- puanlar henüz bize gelmemiştir. Saçınız çamaşır değildir! açlarına itina eden bir kadının onları çamaşır yıkar gibi sabun' uyarak değil de, yıkaması şarttır. mayan kadınlar, hiç olmazsa sabunu rendeleyip, köpürtüp bununla yıkan- malı, sabunu kalıp halinde saçlarına surmemelıdırler Saçlara son su arım limonun suyunu ve- yahut bır kaşık sirke ilâve etmek lâzımdır. Bu sabunu alır. Saçın da cinsi vardır Kuru saçlar, yağlı saçlar, uçları kırık saçlar, kepekli saçlar var- dır. Bunların herbirinin kendine gö- re b kım ve tedavi usulleri mevcut- tu Ku saçlar ilk evvelâ, dahili i- lâçlarla, vitaminlerle tedavi edilirler. cak saçlar, yağlı de, yağlılar için de en iyi tedavi ma- sajdır. Berberler saçları kuvvetlen- dirmek için birçok maddelerle banyoları yapmaktadır. G işidir. Kırık saçları berber düzeltebilir ama asıl C ve B vitaminli losyonlar der- de deva bulacak ilâçlardır. Normal saçlı kimseler saçlarını haftada en aşağı bir defa yıkama- lıdırlar. Yağlı saçlı kimseler bu a- meliyeyi haftada ikiye çıkarmak zo- rundadırlar. günde bir defa Onları yağlıyarak daha sık yıkamak a mümkündür. "Saçlarıma ak düştü..." açların ağarmasının sebebi he- Bir nazari- rol oynayan şey asabi sistemdir. başka nazariyeye göre de saçların içindeki hava onların beyazlanması- na sebebiyet verir. Saçının — birkaç teli beyazlaşan kadın, derhal saclar rını boyatmak zorunda değildir. Bu- gün İstanbulda bazı güzellik ensti- tülerinde de mevcut olan basit bir madde ile bu ağaran saçları kaybet- mek mümkündür. İyi yıkanmış, fır- çalanmış, tedavi edilmiş bakımlı bir haftada bir kere bir hafta Birçok kadınlar, berbere giderek bütün Yaz Sürprizi K İ tanbul yazlığa gelenlere yeni ni sürprizler hazırlıyor. ürp- rizin iyisi var, kötüsü var. Açılan caddeler, genişliyen yollar mey- dana çıkan güzel camiler sevindiriyor. Ucube halini Ş bir Beyazıt meydanı, her tarafta yığılı kalmış molozlar, yıkılan ca- di ; ticede şu kırk yıllık İstanbulu- muzda her yaz bir seyyah — gibi, şaşkın dolaşıyoruz. Fakat bu eş- siz şehrin sakinleri için de, misa- e gün Kadıköyden Köprüye, oradan Boğaza geçtim. Vapurlar- da konuşulan tek şey bu idi. Ye- ni fiyat listelerine göre, meselâ Yalovaya gidip gelmek, — çocuklu bir aile için, artık büyük bir lüks olmuştu. Adalardan şehire inecek talebeler, iş sahıbı kimseler ko- sesle konuşan birçok kimse, bun- dan böyle denizin öte kıyısında 0- turan eş dostla mektuplaşma yo- lunu tutacaklarını söyliyerek şa- ediyorlardı. ifade ederken, kahkahayı basıyor- du. Ama kahkahası öyle acıydı ki... Senelerden beri tatbik edilen neticeleri r- leri ve fikri vardır. Herşey bir ke nara idi ama, nakil vasıtalarına yapılan bu fahiş zamları ur görmek ımkansızdır. Giyecek şey- ler pahalılaşınca, eskiyi yeni yap- maya çalışmak, üç yerine bir yap- mak, nihayet — yamal gezmek mümkündür. Yiyecek şeylerde de dar gelirli kimseler, uzun zaman- dır, ekonomi sanatının egzersiz- lerini yapmakla meşguldür. Paha- maddeler aşağı yukarı aynı dai kıymeti haiz daha ucuz mad- delerle telâfi gidilebilir. Herkes haliyle, bütçesine göre mutfağını ayarlamaya çalışıyor ve güç de olsa, yaşamakta de- vam etmeye muvaffak olmakta- dır. Ama nakil vasıtasından, hele ümkün sabah Kadıköyden Kop- geçen bir küçük mem muntazam gezmeye muvaffak olur- lar. Tabii bu mizanplinin tutması sa- Jale CANDAN "Ben tenezzühe çıkmıyorum işe gidiyorum" diyord demiyordu. vay masraflarını hesaplamıştı. Bu, gelirinin hemen hemen üçte birini alıp götürüyordu. Hali vak- ti yerinde birçok ailelerin de ca- nı sıkkındı. Deniz mevsimi çoluk çocuk güneşten, havadan sudan istifade etsin diye canım İstan- bula gezmeye gelmişlerdi ama bin pişmandılar. İstanbul bu seste on- lara fena bir yaz sürprizi hazır- lamıştı. Yekün bu ailelerin dahi bütçesinde gedik açıyordu. resmi zamlar hususi nakil vasıta- larına da tesir etmişti. Şoförlerin yanına yaklaşılmıyordu. Kim h lhydı, kim haksızdı artık işin için- de çıkılmıyordu. Artık ka- raborsacıları, — istismarcıları şikâ- yete bile pek kimsenin dili var- mıyordu. Neticede herşey cüzda- dayanıyordu cüzdanın dayanacak hali kalmamıştı. İşte zamların ilk tatbik edildi- ği gün İstanbul böylesine şikâyet- çiydi. Birkaç arkadaş gidip "ikin- cide otursak" diye düşündük. Es- kiden bazan buna rahat etmek i- çin yapardık, nkü — bizde tu- haftır, ikinci ekserı birinciden da- ha tenha olur ve birinci biletle i- kinciye oturanlar da görülür. Ama ikinci mevki gene birinciden ten- -- idi. Şaştık. O gün fiyatları protesto maksadı ile olsun, halkın ikinci mevki bilet almasını bey- hude yere bekledik. Herkes şıka- yetçi idi ama lüks kaşla göz arasında doluvermişti. Adam belki aç kalacak, gece bi- rincide gidip gelecekti, Talebeler de dünyanın her tarafında oldu- ğu gibi ikinciye gideceklerine, ge- ne birinciye iltifat edeceklerdi. Böyle olunca da ar, yeni zam- lar kolaylıkla konabılıyordu Ya- şadığımız cemiyet için birşeyler yapmak istiyorsak meşru şikâyet- lerimize ve müspet müca- dele sahaları bulmamız, köhne bir gösteriş merakından, heryerde es- ki bir zihniyetle (hareket etmek- ten vazgeçmemiz lâzımdır. Mese- u son misalde, ikinci mevkide seyahat etmekten değil, zin fevkine çıkmaktan mız lâzımdır. Pahalıya iltifat et- memek, elbette ki fiyatları duracak biricik tedbır belki lerimizi korumak için, gerek p testo mahiyetinde bu usule sık sık şılamanın bir çaresi de budur. çın cinsine, bilhassa — bakımına ve permananta bağlıdır. AKİS, 28 HAZİRAN 1958

Bu sayıdan diğer sayfalar: