23 Haziran 1959 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 33

23 Haziran 1959 tarihli Akis Dergisi Sayfa 33
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pek az rastlanır bir yenilik ve sade- likteydi. İki küçük kaçak ile bunla- rı kovalayan iki kötü adamın hikâ- yesini ele almasına, bundan dolayı “Alag?yik"te sayılan unsurların kul- lanılmasında daha elverışsız durum- a olmasına rağmen, f Yılmaz burada bir adım daha ilerlemiş sayı- labilirdi. Yerli filmlerde bir ekleme, bir yama gibi duran tabiat, tanın çocukları"nda hem daha tabii hem daha ustaca kullanılıyordu. Düşmanın yakıp yıktığı - köylerden geri çekilen halkı gösteren — kalaba- lık sahneler başarılıydı. "Bu vatanın çocuklarında aksıyan yön, mevzuun son derece Ford varı bit yapıda oluşuydu ve Atıf — Yılmazın bir Ford olmadığı muhakkaktı. De- vamlı olarak buluşlarla zengınleşme— si gereken filmde sahnelerin çoğu ortaya fazla birşey koymıyan mono- ton bir kılığa bürünüyordu. Filmin ün yükünü taşıyan küçüklerin a- labildiğine kötü oyunu, okul piyesle- i i Aandırır kötü bır dıyalog tiyatro top- luluklarından birini anlatan "Kum- panya" sı ise, mevzuunun sağladığı insanların boşu boşuna har- tam manasıyla aceleye gel- miş bir eser olmaktan öteye geçmi- yordu Vıva Çakıcı' evsimin, bazılarınca — değeri ol- duğundan fazla büyütülen eserim Metin Erksanın çevirdiği "Dokuz da- ğın efesi"ydi. ilm, yakın tarihimi- zin namlı bir —eşkıyasını — oldukça "sempatik" bir görünüşte — vermeğe çalışıyordu. Halbuki filmin kahrama- nına karşı gösterilen bu sempatinin sebebi belli, değildi. Rejisörün Çakı- cıyı bu şekilde ele alması söz götü- rür bir davranış birlikte, esasen sansür yüzünde ciddi tarihi-biyografık bir film mey- dana getirmek iddiasında bulunula- mıyacağı ıçın bu sebebi belli olmı- i bırakılabılır— di. Fakat. "Dokuz dağın efesi u- nun dışında da, Çakıcının zaptıyeler— le veya rakip eşkiyalarla, hep aynı çerçeve içinde verilen, vuruşma sah- neleriyle sürüp gidiyor ve çok geç- meden monoton bir şekil alıyordu. Bu arada, biraz belırlı olarak yer a- labilen tek motif, hibi olmağa, çoluk — çocuğuyla bera- ber yaşmağa olan hasretiydi. Fa- kat "Dokuz dağın efesı", adamakıl— kurtarmak için Trejisörünün başvur- duğu usul bakımından son derece tehlikeli bir yola sapıyordu. Rejisör, filmini monotonluktan kurtarmak, hikâyenin aksıyan yönlerini perdeli- yebilmek için birtakım — çarpıcı mi- zansen düzenlemelerine girişiyordu; bununla da yetinmeyip bu miza lerin çoğunda irili den Meksika filmlerine, "Viva Za- pata" ya kadar çeşitli — filmlerdeki mizansenlerden faydalanıyordu. Fil- nsen- ufaklı westernler- AKİS, 23 HAZİRAN 1959 min başrolündeki Fikren Hakanın da görünüşü ve davranışlarıyle Zapa- ta rolündeki Brando'ya özenişi bu tesirleri daha kuvvetli olarak duyu- ruyordu. Bu tehlikeli bir gidişti. Me- tin Erksan, ayrı ayrı mevzularda dü- zünelerce orijinal senaryo hazırlıya- bilirdi, fakat başka rejisörlerin kalıp- lan içinde düşündükçe — ortada bir “şahsiyet"ten eser kalmazdı. —Öte yandan bu eskilde çeşit çeşit tesirle- rin yer aldığı ayrı ayrı sahnelerden meydana gelen eserde bir bütünlük- ten bahsetmeye de imkân yoktu. Fil- min yazı sahneleri teker teker ele a- lındığı vakit rejisörün bunlarda başa- rıya eriştiği — söylenebilirdi, ama bu başarı, filmin bir bütünlükten mah- rum olduğunu daha iyi ortaya koy- maktan başka işe yaramıyordu. "Do- kuz dağın efesi" öte yandan, — bir zamanlar sinemamızda moda olan efe filmlerine bir yenilik getirmiyor- du. Fotoğraflarının umumiyetle son derece kötü oluşu ise, bir sinema ese- ri için affedilmiyecek bir kusurdu. "Üç arkadaş" M evsimin olduğu kadar — bugüne kadar çevrilen Türk filmlerinin de en iyisi olan "Üç arkadaş" tuttur- duğu ortalama seviye içinde kusurla- rı da en çok göze çarpmak gibi ta- lihsiz bir durumdaydı. Üstelik bu ku- surlar ilk bakışta kolayca önlenecek bir mahiyette görünüyordu. Meselâ filmin lüzumsuz birkaç sahnesinden -meyhanedeki kavga, — fotoğrafçının balık avlarken suya düşmesi-, oyun- daki bazı aksamalardan -Semih Ser- genin bir komik tip olarak fazla mü- balâğalı — davranışları-, — birkaç göze batar mizansenden -üç — arkadaşın parkta buluşmalarını gösterirken kameranın kuşbakışı bir çekimle üç oyuncunun aynı noktada birleştiğini göstermek üç arkadaşın parkta ka- fa kafaya verip plânda iki sevgilin n — çerçeve içine alınması vazgeçilebilirdi. Bununla beraber, biraz — insaflı davranmak, Türk Sinemasın n yıllarca süregelen alışkanhklarından kımsenın bir anda sıyrılamıyacağın macının ara- da bir elde olmaksızın bunlardan bi- rine veya diğerine kolaylıkla düşece- ğini gözden kaçırmamak gerekirdi. “Üç arkadaş'ın niyetçi, fotoğrafçı ve kundura boyacısı olan üç kahra- manın bugünkü İstanbulda benzerle- rini aramağa kalkmak, bulamayınca da filmin bizim cemiyetimizle, ger- çeklerle alâkası olmadığını söylemek de bir yanılmaydı. Zira "Üç arkadaş" gerçekçi bir eser değildi. Film, teh- likelerle, kötülüklerle, düşmanlarla dolu bir çevrede arkadaşlığı, dostlu- ğu, sevgi ve ümidi, insan dayanışma- sını sembolize ediyordu. Filmin kah- ramanları da, gerçek birer varlık ol- maktan çok,.bu mefhumları ortaya koymak için kullanılan birer vasıta- dan ibaretti. Kaldı ki, bütün bunlara rağmen, mevsimin filmleri arasında çevreyi de en başarılı' olarak kulla- nan bu eserde kahramanlar bu dekor içinde hiç. de iğreti durmuyorlar. SİNEMA maceraları da yadırganmıyacak bir şekilde bugünkü —İstanbul çevresine yerleştiriliyordu. — Gerçekçilikten zaklaşması, sembolik tiplere el at- ması, gunlu meselelerı bır yana bı- Fakat rejisöründen tek- nisyen ve oyuncularına kadar her elemanı, senaryodan reji, dekor, mon- taja kadar her unsurunda ortalama bir seviyeyi tutturabilmesi, — bunları br bütün olarak kullanabilmesi ba- kımlarından "Üç arkadaş" — şimdiki halde en iyi filmimiz olarak ortaya çıkıyordu. Rejisörler 958 . 59 mevsiminin dikkati çeken re_ıısorlerı sıralandığı vakıt orta- ya Atıf Yılmaz, Osman Seden, ütfü ( Memduh Un, çıkı- Filmde bir bütünlüğe — eriş- mek, filmin ayrı ayrı her unsurunda en azından ortalama bir seviyeyi tut- turmak öÖlçü olarak ele alındığı va- kit, mevsimin en başarılı — rejisörü "Uç arkadaş"la Memduh Ündü. Fa- kat, bu mevzuda daha çok dikkate alınması gereken işçilik, anlatımdaki ustalık, sinema dilini yeni, alışılma- mış, kendine ha yolda kullanmak gibi hususlar olçu olarak kullanılın- mevsimin en başarılı rejisörü, "Beraber ölelim"le Osman F. Seden- di. Seden, mevsimin en kötü senaryo lu bir filminde sinema dilini en ra- hat, en ustaca kullanan Sedenin bu ustalığını, şımdıye kadar çevırdıgı ona yakın filmde niye en kötü cinsten senaryolarda harcadığı- nı anlamak hakikaten güçtü. Lütfü Ö. Akadın sinema diline en yakın an- latıma da, yine festivalin en kötü se- naryolarından birine dayanan "Züm- rüt"te harcanmıştı. Üstelik bu fil- min hemen yan kısmında, rejisörün. başlangıçtakı tıtızlıgı bırakıp bir Ada de"ciliğe kendını kaptır- dığı goze çarpıyordu bu hu- suslar g'özönünde tutulunca, hem bi- rinci hem de ikinci Öölçüyü küçük çapta da olsa birleştiren, birbirinden ayrı iki filmde -"Alageyik" ve "Bu vatanın çocukları", dikkate değer bir çalışma gösteren Atıf Yılmazın daha ağır bastığım kabul etmek yerinde olurdu Oyuncular O yun bakımından göze çarpar bır çarpmıyordu. bek, "Alageyik"te — klişeleşmiş bir kötü adam tipini teatral bir tarzda canlandırdıktan sonra, aynı tipi "Bu vatanın çocukları"nda daha tabii, da- ha gerçek, daha yumuşatılmış olarak veriyordu. Mevsimin en başarılı o0- yuncusu sayılabilecek olan Fikret Hakan "Doku . "“Züm- rül", "Der i ırmak"ta ayni katı, tu- tuk ifadelerle oynadıktan sonra -'Üç 33

Bu sayıdan diğer sayfalar: