27 Nisan 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 28

27 Nisan 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K A Giyim Boncuk Modası Moda bu yıl boncuklarla geldi. Vit- rinler renk renk, biçim biçim boncukla doldu. İnsan hangisine ba- kacağını şaşırıyor. Hepsi çok cici bi- ci, çok zarif. Yalnız bir mahzurları var: Ateş pahası oluşları. Yanları- na yaklaşılacak gibi değil.. En ucuzu, yetmiş seksen liradan başlıyor. Va- kıa hanımlarımızın çoğu onları ala- biliyor, satışlar çok hararetli ama ya bütçesinde boncuğu seksen liradan başlıyan bir giyim tarzına yer ayır- masına imkan olmayan hanımları- mız ne yapsınlar? Çok kolay, Mese- lâ Ankaradaki İsmet Paşa Kız Ens- titüsünün giriş kapısındaki vitrinle- re bir göz atanlar orada mor eflatun, çimen yeşili, siklamen boncuklar gö- recekler. Biraz dikkat edince de şa- şıracaklar. Çünkü bu güzel boncuk- lar fasulyeden yapılmışlardır. Fasul- yelerin bir kısmı, suda bırakılarak, buruşuk bir hâl alması temin edilmiş. Sonra da boyanmış. Dizilirken, bu- ruşuk olanlarla, düz olarak boyanan- lar, ahenkli bir kompozisyonla bir- leştirilmiş, cidden çok zevkli ve en- teresan diziler meydana getirilmiş." mükemmelen görebi- Ayrıca, bu işi | İşportalarda lecek teşbihlerimiz var. Süslü bir genç kız Kadını gösteren: Giyim D I N satılan bu teşbihler, hem çok ucuz- dur, hem içlerinde insanı şaşırtacak kadar güzel, değişik renkte olanları vardır. Eğer bir hanım aklına oriji- nal bir boncuk sahibi olmayı koyar- sa biraz gayretle ucuz ve değişik bir şeyler bulmamasına imkân yoktur. Yalnız biraz gayret etmek lâzım. Boncuklu kızlarımız Eskiler (oçok süslenmiş bir genç kız görünce hemen yakınırlar : "Bi- zim zamanımızda, gelinle kızı ayır- mak kolaydı. Gelin zülfünden, topu- ndan, sürmesinden, hotozundan belli olurdu." derler. Düşünülecek o- lursa, bu sözlerden, ehemmiyetli ne- ticeler alınabilir. Demek ki eskiden- beri, memleketimizde bir giyinme âdabı varmış. Yaşlıların giyecekleri renkler, biçimler hatta kumaşlar, hiç bir zaman, Orta yaşlı bir kadının gi- yeceğine uymamaktadır. Bir gelinin giyeceği şeyler de, aynı şekilde, bir kızın giyeceklerinden ayrıdır. o Ço- cuklar için gene eskiler, "yediği he- lâl, giydiği haram" derler. Bu söz de gene iğiyim meselesiyle ilgilidir. Ya- ni çocuklar çabucak büyüyorlar, ye- ni yapılan esvaplar çabucak küçülü- yor demektir. Onlara daima, büyük- lerin modası geçen veya herhangi bir sebeple artık giyilemiyecek hâle gel- miş elbiseleri bozularak yeni elbise- ler yapılabilir demektir. Ninelerimizin pek dikkat ettik- leri bu usule, biz torunlar. uymuyo- ruz. Kızlarımız aşırı bir şıklık için- deler. Moda. olan herşey onların üze- rinde. Renkli çorapların çeşidi, ya- kası kürklü mantoların âlâsı, kıya- fetleriyle asorti naylon eldivenlerin hergün bir rengi. Saçları, son moda biçim hangisiyse ondan. Avrupanın meşhur moda yaratıcıları ne lanse ediyorlarsa, genç kızlarımızın sırtın- da derhal görmek mümkün. Kıyafet- ler böyle olunca yürüyüşler, oturup kalkmalar, konuşmalar, jestler, mi- mikler de değişiyor. Böylece etrafı- mızda genç kız diye bir tip bulmak mümkün olmuyor. Bir genç kız için, iki temiz etek, bir iki süeter, bir iki bluz, bir pan- tolon bir de iyi dikilmiş yabanlık bir elbise her zaman için yeter de ar- tar bile. Genç kızlar küçük bebe ya- kalar kullanırlar. Ayakkabıları ya tamamen topuksuzdur, veya küçücük bir topuğu vardır. Genç kızların otu- rup, kalkmaları, yürümeleri, konuş- maları (o büyüklerinkinden Oo ayrıdır. Bizde tamamen tersi oluyor. Özene bezene yeni bir elbise yaptıran bir hanım, uç gün sonra aynı biçimi, komşusunun yeni yetişen kızında Boncuklu bir kadın Bir dizi fasulye görebiliyor. Yeni tip bir eldiven mo- a olmuşsa, bir hanım bütçesini denkleştirip de onu alıncaya kadar, oturduğu sokağın genç kızları dona- nıveriyorlar. Onsekiz yaşındaki bir genç kızla kırk yaşındaki bir hanı- mı bir örnek görmek her zaman için mümkün. Böyle olunca kadınlarımız haklı olarak yakınıyorlar. Sık sık bu yakınmalarına şahit olmak mümkün. Meselâ şöyle : "İnsan bizim memle- kette bir şey yapmaya tövbe ediyor vallahi. Hemen herkese yayılıyor. Cıcığı çıkıyor." OYahut şöyle : "Fa- lanca renk, aman nasıl da yayıldı Sokağa her çıkışta en azından yüz kişinin sırtında görülüyor. Aman il- lallah vallahi." oMisalleri çoğaltabi- liriz. Şimdi de bu boncuk meselesi . Genç kızlarımız için sâdece bir altın zincirin ucunda sallanan mini- cik zarif kolyeler, tek o sıralık bir boncuk düşünülebilir. Ama, bu paha- lı, şangul, şungul boncuklar hiçbir zaman onların boyunlarını bozmama- lu. İşin kötüsü, akılları henüz iyiyi kötüyü ayırmaya ermediği için, bazı anneler ne kadar bunun onlara uy- gun olmadığını anlatmaya çalışsalar da, onların gönlü gene de, arkadaşı- nın boynundaki boncuklarda kalı- yor. Annenin İsrarı, kızlarının hır- çınlaşmasına, Oo aşağılık (o duygusuna kapılmalarına, gözyaşlarına omalolu- yor. İnci gibi kızlarımızı boncukla- rın şerrinden korumak gene de an- nelere düşüyor. AKİS, 27NİSAN 7960

Bu sayıdan diğer sayfalar: