27 Nisan 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 33

27 Nisan 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 33
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nenin yadırganmadan Oo seyredilebil- mesi, rejisörün, filmdeki hikâye ile karagözdeki fakir delikanlı zengin kız sembolleri arasında bir allegori kurabilmesiyle mümkün olmuştur. Eğer filmi çeviren Akad gibi bir re- jisör olmayıp da piyasanın alelade rejisörlerinden birisi olsaydı prodük- tör zoruyla filme katılacak bir ka- ragöz sahnesinin nasıl yama gibi sı- rıtacağını kestirmek hiç de zor de- ildir. Akadın filmdeki asıl şanssızlığı ise, anlatılan olayların sağlam bir dramatik yapıdan yoksun bulunma- kimse bulamamıştır. Hele filmin tra- jik sonunun değişmesi gerektiğini kabul ettirmek imkânsız -bir hal al- mıştır. Bu şartlar altında piyasaya çıkarılan "Yangın Var", dökülen pa- ranın büyüklüğü nisbetinde bir ilgi göremeyince, prodüktörün tutumu çok daha enteresandır. Prodüktör geçen sezonda bütün filmleri başa- rısızlığa ouğrayan emektar Gürsesi çağırır ve Akadın filmini düzeltme- sini ister! Sanki o"Yangın Var"ın başarısızlığına yol açan yanlışlıklar Akaddan gelmiştir ve sanki Gürses ticari bakımdan mutlak bir garanti- dir. Gürsesin Akadın filmini düzel- tebileceğini düşünmek, sinemadan az buçuk anlıyanları gülmekten çatla- tacak kadar garip ve bir o kadar da acı bir haldir. Nitekim son söylen- tiye göre, prodüktör de hatasını an- ladığından filmin düzeltilmesi tekrar Akada vermeği odüşünmeğe başlamıştır. Başlangıçta gösterilen hataları görmezden gelip de, netice muvaffakiyetsizliğe yol açınca ka- bahati halkın' anlayışsızlığına veya rejisöre yüklemek, "Türkiyede iyi film, sanat değeri olan film çevrile- mez" hükmünün arkasına sığınmak kimsenin haddi değildir. Madalyonun öteki yüzü Hakikaten geçen mevsimde piya- sanın ünlü "iş" rejisörlerinin çe- virdiği kordelâlar oda umumiyetle iyice olanlar gibi fiyasko vermişti. Anadolu, yerli filmciler için artık o eski "altın yumurtlayan tavuk" de- ğildi. İlk defa olarak bu mevsimde göbekli, mezarlı, meyhaneli melod- ramların iş imkânlarını kaybetmiş ol- dukları görüldü. Yıllardır o Muhsin Ertuğruldan beri osüregelen ağdalı bir teatral oyun tarzıyla, Mısır film- lerinin omelodramatik omevzularını anlatmaktan vaz geçmiyen yerli film ciler neye uğradıklarım şaşırmış gi- biydiler. Anlaşılıyordu ki, Anadolu denilen garip kuş kendisine zorla yutturulmağa o çalışılan bu filmleri artık "kusmağa" AKİS, 27 NİSAN 1960 başlamıştı. Bu bakımdan, Türk Sinemasının 60 a girerken uğradığı en büyük de- gişiklik, oOBeyoğlunun izbe sokakla- nndaki ikinci üçüncü sınıf yazıhane- lerde yıllardan beri anlatılan gülünç film konularının unutulmağa başla- masıdır. İrili ufaklı prodüktörler, re- jisörler artık daha "yeni", daha "de- gi ardına düşmüşler- . Ama, meydanda özünü ve biçi- mini Türk ulusundan alan bir sine- mamızın bulunmayışı burada da ken- disini gösteriyor. Sinemacılar bir sü- re nasıl Mısır filmlerine özenmişler- se bu defa da Amerikan, Fransız filmlerine veya romanlarına odönü- yorlar. Kimi John Steinbeck'in ro- manlarına el atıp, Amerikan haya- tndan Türk hayatına uydurmağa kalktığı bir senaryoyu filme alıyor veya işin daha ilerisine gidenler me- selâ Saltıkov Oo Çedrinin masalların- dan yurdumuza pay biçmeğe çalışı- yorlar. Arada da, çeşitli yabancı filmler halktan ilgi görünce, aynı konuyu hemen işlemeğe girişenler çı- kıyor. "Göbek, mezar, meyhane" edebiyatı yerini daha korkunç bir "talan" a bırakıyor. Yerli filmcilerin örnek diye kab e kler şeyler hep yabancı, hep " malı ve sahte olmaktan öteye ll A.B.D Kabul edilen mağlübiyet Amerikan sinema endüstrisinin başkentindeki grev otuz dört gün sürdükten sonra, Aktörler ve Yazar- lar Birliklerinin tam bir muzafferi- yeti ile sona ermiş bulunmaktadır. SİNEMA Esasen, daha işin başlangıcında Uni- versal bağımsız şirketler talepleri etmişlerdi ve "büyük" şirketlerin de aynı yolu tutacakları mutlak gibiydi. (AKİS, Sayı: 297) Nitekim grevi sona erdir- mek maksadıyla varılan anlaşma, prodüktörlerin yüzünü kurtarmak maksadıyla üstü kapalı bir hal tar- zının bulunmasına rağmen; durum incelenildiğinde oprodüktörlerin ar- tistler ve yazarlar karşısında artık, yelkeni tamamen indirmiş oldukları görülecektir. Bilindiği gibi, artistler, yazarlar ve teknisyenler oemeklilere ayrılmak üzere 1948 sonrası filmle- rinin televizyona satışından elde edi- lecek gelirin ceman yüzde 15 inin kendilerine (o verilmesini istiyorlardı. Yapılan anlaşmaya göre, gerçi pro- düktörler 30 milyon dolar değerinde olduğu sanılan bu filmler üzerinden yüzde 15 ödemiyeceklerdi ama, bu- nun yerine şirketler 2 milyon 225 bin dolarlık bir tazminatı emekliler fo- nu için vereceklerdi ve ayrıca satı- lan filmlerden ötürü ikinci bir fonu da yine emeklilere ayıracaklardı. Bu- nun dışında olarak da anlaşmanın ya- pıldığı 1960 yılından sonra televizyo- na satılacak filmler dolayısıyla ar- * üstlerle öteki sanatçılar adı geçen kordelâları yaptıkları sırada Kendi- lerine verilen ücretin yüzde 5 i kadar tazminat elde oedebileceklerdi. 1948 den bu yana televizyona satılmış filmler için figüranlar, o filmin çev- rilişi sırasında aldıkları ücretin yüz- de 10 u kadar bir tazminat da ala- caklardı. Kolçak ve N, Nur' "Düşman Yolları Kesti" de Asıl kesilen prodüktörün , senaristin yolu 33

Bu sayıdan diğer sayfalar: