17 Ekim 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

17 Ekim 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

toplu halde seyretmekle kalmadılar, Bayırı ve bilhassa Menderesi dinle- mek fırsatını da buldular. Dolu bir salon ahçe tipi vapur Yassıada iskelesi- e yanaştığında saat dokuzu çok- tan geçmişti, Yolcular karaya çık- tıklarında hafif bir ürperti o hisset- mekten Kendilerini alamadılar. De- niz kenarından duruşma salonuna giden yolun iki tarafını kara, deniz ve hava erleri tutmuşlardı, Kilerinde makineli tabancalar vardı. Ama bedenine çevrikti. vetliler, büyük bir intizam içinde es- ki jimastikhaneye girip kendilerine ayrılmış bulunan yerleri aldılar. Herkes oturduktan sonra salon- da bir harekat oldu. Kapılardaki em- niyet kuvvetleri arttırılmış, davetli- lerden .ayağa (Okalkmamaları isten- iğfer çakı gibi bir subayın arka- sında düşük Cumhurbaşkanı Bayar görününce anlaşıldı. Düşükler salo- na birerle kol halinde alınıyorlardı ve başı, AKİS'in bundan iki hafta ön- ce bildirdiği gibi oi komitacı çekiyordu. Onu bir subay takip adi- yor, subaydan sonra Menderes yü- rüyordu. Menderesin gerisinde başka bir subay vardı, Bayar, başkanlık mevkiinden bakıldığında salonun sa- ğına gelen, yâni dinleyici sıralarının önüne düşen tarafta ilk sandalyaya oturdu. Subaylar ikinci osandalyayı Dolmabahçeyi bekliyor Gölgede sükünet AKİS, 17 EKİM 1960 YURTTA OLUP BİTENLER Süreyya Ağaoğlu - Gülseren Koraltan - Ayhan Timurtaş Dingil kırılınca yol gösterenler artar Menderese gösterdiler. Arkadan dü- şük hükümet üyeleri geliyor ve önde Başbakan Yardımcısı Medeni Berk yürüyordu. Bütün düşük Bakanlar, protokoldeki sıralarına göre (Berki takiben çöktüler. Arkadan Koraltan ve Meclisin düşük Başkan vekilleri arzı endam ettilerİlk sıranın son iskemlelerine, meşhur Tahkikat Ko- misyonunun kurulmasını teklif eden üç düşük D.P. milletvekili oturdular. İkinci sıranın ilk onbeş sandal- yası bu komisyonun mensuplarına ayrılmıştı. Bayarın tam arkasına ge- vkii, oOkomisyonun başkam Hamdi Sancar aldı. Hani, bundan sâ- dece beş ay önce ateş saçan dehşe- tengiz tebliğlerin altını Denizli mil- letvekili Ahmet Hamdi Sancar diye imza atan uzun boylu, ne oldum de- lisi, Menderes kölesi hukukçu.. Onu, ondört arkadaşı takip ettiler. Salo- nun geri kalan sandalyalarını D.P. Meclis Grubunun yurt içinde tutul- ca yapılmış ve ince teferruatına ka- dar hesaplanmıştı, Sandalyalar nu- maralı, giri plânlıydı. Sıranın so- nunda oturacak olanlar ilk giriyor, tâ dibe kadar yürüyorlardı. Bir sıra tamamlandıktan sonra, salona ikin- ci sıranın misafirleri alınıyordu. Bir zamanlar Türkiyeye hükmet- miş olan bu adamların, âdeta geçit resmi yapar gibi silâhlı (askerlerin arasından geçip yerlerine oturmaları, itiraf etmek gerekir ki korkunç bir lığı, gözlerinin içeriye kaçmış olması, avurtlarının çökmesi, kafalarının ar- mut sapma dönmüş boyunları üze- rinde sallanmasıydı. Mariz bir halleri vardı. Ekserisinin heyecanlı olduğu seziliyordu. Hâlâ bir kaç cakacı yok değildi ama, onların yürekli insandan çok iyi artist oldukları gözlerinin ifa- desinden anlaşılıyordu, Elbiseleri ar- tk bol geliyordu, Beş aydan beri, tıpkı eskisi gibi millet malı, devlet malı yiyorlardı. Ama, anlaşılan mik- tar azalmıştı ve bir kısım sıkıntılar haşmetli göbekleri (o ufaltmıştı. Dü- şükler yerlerini (aldıklarında davet- liler, beş ay müddetle bir gayya ku- yusunun içinde kalmış bulunan Men- dereszedeleri doya doya ve ibretle seyretmek fırsatını buldular. Panoramik you istenilirse, yaşlanmış bu- lunmasına rağmen hayatiyetini muhafaza edenlerin başında oCelâl Bayar geliyordu. Lâcivert, kruvaze bir elbise giymişti. Beyaz bir cep mendili taşıyordu. Siyah ayakkabı- larının mahir bir elden çıktığı bel- liydi. Elinde bir fötr şapka tutuyor- du. Bütün düşükler içinde salona şapkayla gelen bir o oldu ve bütün sabah celsesi boyunca bu şapkay- la oynayıp durdu. Menderes, kelimenin tam mana- sıyla bir harabeydi, Bitkindi, zayıftı, perişandı. Elbisesi kahverengiydi. Ge ne dik yakalı bir ipek gömlek giy- mişti. Sulka kravatı bejdi. Saatini, mutad veçhile tam bileğine takmıştı. Ayakkabıları siyahtı. Çorapları kah- verengi. Cep mendili yoktu. Yürür- kün sallandığı belli oluyordu. Zaten öylesine ufak tefek kalmıştı ki.. Oturduktan biraz sonra ellerini göğ- 7

Bu sayıdan diğer sayfalar: