19 Aralık 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 16

19 Aralık 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 16
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YURTTA OLUP BİTENLER Ağalar ve Şeyhleri muhafaza eden tel örgüler uvakkat saltanatın son perdesi mın suratında aceleyle gezdirdikten sonra: "— İyi o Şuradaki beni ka- natmadan ln de Hâdisenin cereyan ettiği gün Si- vasta, bulutlardan fırsat buldukça kış güneşi zayıf ışıklarla şehri ısıtmağa çalışıyor ve bâzı. Sivaslıların "Yassı- tepe" diye adlandırdıkları yerde 55 kişi, bu güneşten istifade ederek ken- dilerine ayrılan telörgülü mıntakada dolaşıyorlardı. Birkaç gündür hemen hepsinin-yüzlerinden düşen bin par- çaydı. Hemen hepsi kara kara düşü- nüyorlardı. Mütereddit adımlarla .do- laşıyorlar ve şimdiye kadar oynadık- ları komedinin belki son faslım mu- vaffakiyetle bitirmeğe gayret ediyor- lardı. Adamların kıyafetleri birbirin- den pek farklı değildi. Yüzlerine ge- lince, yüzleri de aşağı yukarı birbiri- ne benziyordu. o Senelerin perçinleş- tirdiği riya çizgilerini birkaç günde silmeğe imkân olmadığından, ne 2 dar ayrı olursa olsun, usta bir re ram için bu çizgilerin çerçevelediği çehreleri çizmek zor olmayacaktı. Evvelâ 272 idiler.. yyoğunun derebeyleri ve din otorite- leri İhtilâlin hemen ertesi günü e. başlandılar, Esasen he- men hep P. nin birer bendesiydi- ler. Kuvvetlerine bir de Hükümet kuvveti karışınca son on yıl içinde ö- nünde durulmaz insanlar olmuşlardı. D.P. iktidarı bunların bir dediklerini iki etmiyordu. o Şeyhler, zamanın "Müslüman Oo Başbakan'"ının birinci dostlarıydı! Hele bâzıları Ankarayı su yolu Haline getirmişlerdi. Bir a- yakları başkentteydi ve "Müslüman Başbakan"larını ziyaret etmeden ola- mıyorlardı. Huzura kabulleri mera- 16 sime tâbi değildi. Şeyh efendiler bek- etilmeden içeri,alınıyorlardı. Başba- kan Menderes kendilerini ayakta kar- şılardı. Ellerini öper, hal hatır sorar- dı. Arada sırada tekbir getirdiği bi- le olurdu. Şeyhlerin ve Ağaların dü- şük Başbakanla, ahbaplıkları Doğu illerimizde akla hayale gelmedik o- yunların oynanmasına sebep olmuş- tu. İhtilâl Doğu illerine daha tam o- larak varmadan, Şeyhlerle Ağaların toplanmasına başlandı. Hele Bitlis ve civan görülecek şeydi. Sivastaki ne- zarethaneye en fazla malzeme gön- deren belde, Doğuda şeyh tarlası ha- line gelen bu belde oldu. Bitlis civa- rından toplanan Şeyh ve Ağaların sayısı yüzün üzerindeydi. İhtilâlin üzerinden bir hafta geçmemişti ki, Sivastaki Eğitim Tugayının bir za- manlar tavla olarak kullanılan iki binası doldu. Misafirlerin sayısı 272 idi. Haklarında takibata devam edi- liyordu. Askeri mahkeme gerekli mu- ameleyi ikmal etmek için oldukça ti- tiz davrandı, incelemeler bu yüzden bir hayli uzun sürdü ve neticede 272'-. nin 55'i Sivasta bırakılarak, diğer- leri salıverildi." Sivasta bulunanlar artık nezaret altında değillerdi. Bun- lar haklarında omahkemece ' tevkif müzekkeresi kesilmiş birer tutukluy- dular. İşte bundan sonradır ki 55'leri bir korkudur aldı. Tutuklu oldukları- nı öğrenim mecburi iskâna tâbi tutu- lacakları beldelerde muhakemeleri- nin devam edeceğini anladıkları an- dan itibaren şeyhlik filan bir tarafa bırakıldı. Şimdi birbirlerine girmiş- ler ve "sen yaptın, ben yapmadım" kavgasına başlamışlardı, Öyle ki, ge- ride bıraktığımız haftanın içinde bir ün, Van civarından getirilen iki A- ga ile Bitlisliler arasında bir kavga çıktı ve Ağalardan biri başından ya- ralandı. Allahtan, işe nöbetçiler za- manında el koydular da, daha feci bir hâdisenin doğmasını önlediler. Şeyh ve Ağalar karargâhında ha- yat, ayıklamadan evvel hayli eğ- lenceli geçti. Zira üstadlar yalnız gel- memişlerdi. Herbirinin ardında pek çok müridi de bulunuyordu ve Şeyh- ler kendilerini gene arpa ambarında sanıyorlardı. Namazlarını ayrı ayrı kılıyor, ibadetlerini ayrı ayrı yapı- yorlardı. Arkalarına taktıkları mü- ridlerini karargâhın bir köşesine gö- türüyor, başlarına geçiyor ve Allahla kul arasındaki aracılıklarına devam ediyorlardı. Müridler Efendi Hazret- lerine hizmet ediyor, ona kul, köle oluyorlardı. Bu, birkaç ay böylece sürdü. Arada Şeyhler karargâhında akıl almaz hâdiseler de cereyan etti. İnsanın, duyduğu zaman inanamıya- cağı işler ortaya çıktı. Riyanın tem- silcileri, müridlerinin yanında rolle- rini oynamağa devam ediyorlardı. Kimisi sâdece su içerek yaşadığım İddia ediyor ve geceleri herkes yat- tıktan sonra tıka basa karnım doyu- ruyor, gündüzleri ise hakikaten ağ- zına sudan başka şey koymuyordu. Kimisi daha da ileri gidiyor ve ağzına , ne de ekmek aldığını iddia e- diyor, Allahın verdiği kuvvetle ha- yatım idame ettirdiğini omüridlerine gösteriyordu. Ancak, bunların hela- ya giderken takındıkları tavır biraz dikkatli olanların gözünden kaçmı- yordu. Şeyhler-yemeden içmeden ya- şadıklarım iddia edenler-tuvalete, se- ferberliğe gider gibi tam teçhizat gi- diyor ve orada bir güzel karınlarını doyurup omüridlerinin karşısına Al- lahın verdiği kuvvetle çıkıyorlardı! Karargâhın dışında, Sivasın sa- laş otellerinde komedinin ikinci kıs- mı oynanıyordu. Toplanmalarına lü- zum görülmeyen, müridler Şeyhleri- nin peşinden Sivasa gelmişler ve pos- tu otellere sermişlerdi. Her gece Şeyhlerinin dikenli telleri aşıp yanla- rına geleceğini ve onlarla hasbıhal edeceğini umuyorlardı. Odalarında, dizleri üzerinde başlarını iki ana sallayıp hüşü içinde kendilerini, kay- beden adamların bu bekleyişleri bo- şuna oldu. Şeyhler her ne hikmetse bir türlü dikenli telleri . aşamıyor» süngülü nöbetçilerin muhafaza ettiği nezarethanenin dışına çıkamıyorlar- dı. Galiba Menderes beyaz atını ken- dilerine göndermeyi unutmuştu! Mü- ridler bekleyişlerinin ikinci ayı baş- larında inatlarından vazgeçtiler. ,ve teker teker köylerinin yolunu tuttu- lar. Bu işe en fazla üzülen de tabii AKİS, 19 ARALIK 1960

Bu sayıdan diğer sayfalar: