17 Nisan 1961 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 7

17 Nisan 1961 tarihli Akis Dergisi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın İçinden Gene de, bizim yaşama tarzımız!. Sovyetler harikulade bir başarı kazanmış bulunuyor- lar. Sputnikin kendilerine sakladığı büyük şerefe, bu defa ilk insanı fezaya gönderip onu sağ salim geri getirme mucizesini eklemek suretiyle bütün insanlığın minnet, şükran hislerine hak kesbetmişlerdir. Bu yeni adım sayesinde insan cemiyetleri çeşitli faydalar göre- cekler, daha cazip bir hayatı gerçekleştirebileceklerdir. Zira medeniyetin ilerlemesi, İlim ve teknik sahaların- daki gelişme kim ne derse desin, en sonda insanın ra- hat yaşaması neticesini vermektedir. Buharın keşfin- den sonraki hayat evvelki hayattan, elektriğin keşfin- den sonraki hayat önceki hayattan nasıl daha güzel, cazip ve boşsa Gagarinin insanlık tarihinde çevirdiği sayfanın ötesinde yeni mutluluklar bulacağımız muhak- kaktır. Ama iki bloka ayrılmış dünyamızda bu bloklar ara- sında bir yarışmanın devan etmekte olması, insanlı- ğın saadeti konusunda karşımıza çok daha âcil bir me- sele çıkarmaktadır. Fezanın fethinin insanlığa sağla- yacağı faydadan fert olarak nasibimize düşecek payı beklerken, bu noktanın üzerine eğilmekte fayda vardır. Sovyetlerin son harikulade başarısı, şüphe yok ki ba- tık ve doğulu bütün cemiyetlerde Demokrasinin değil Komünizmin asıl “iyi rejim" i teşkil ettiği yolundaki inancı kuvvetlendirmiş, Demir Perdenin o tarafındaki yaşama tarzının lehine, bu tarafındakinin ise aleyhine bir puvan sayılmıştır. Bunu tabii karşılamak lazımdır. Böylesine parlak bir neticenin gözleri kamaştırmasına ve komünist rejimin, şüphesiz mevcut bulunan cazip taraflarını ortaya çıkararak feci cephesini örtmesine şaşmamak icap eder. Moskova bu durumdan istifade edecek, Demokrasinin bir dejeneresans ifade ettiğini, XX. asrın hayat tarzının Komünizm olduğunu söyleye- cek, ancak o yoldan ciddi ve mesut neticeler elde edile- kudretsiz cemiyetlerde rağbet bulacağını, tesirli ola- cağım tahmin için kahin olmak şart değildir. Rusya- nın ve Çinin komünist rejim altında kaydettikleri baş- döndürücü terakkinin zâten bir cazibe sebebi teşkil et- tiği bilinmektedir. Sputnik veya fezanın fethi gibi ger- çekten göz kamaştırıcı başarıların, komünist propa- gandanın rekabet kabul etmez silâhları olduğu ve kütleleri arzulanan istikamete sürüklemekte eşsiz fay- da sağladığı tecrübeyle sabittir. Demokrasi blokunun lideri Amerikanın böyle bir yarışa dahil olman ve he- men her seferinde birinciliği kaptırması iki metoddan başarılısının bolşevik metodu olduğu hususundaki ze- habı kuvvetlendirmektedir. o Demokrasinin sâdece, gı- daklamak, Komünizmin ise yumurtlamak sayılması ge- rektiği yolunda bizzat Krutçefin telkin ettiği inanç, Gagarinin harikulade başarısıyla yeni kuvvet kazan- mıştır. Sanki, fezanın fethinin kerameti Demir Per- denin o tarafındaki yaşama tarzıdır ve bu tarafında rağbet gören tarz, prensipler, akide ve telâkkiler iflas etmiş, modan geçmiş, tesirlerini kaybetmiş mefhum- lardır. Halbuki gerçek bu değildir. Evvelâ, Sovyetlerin başarısını hiç küçümsememek- le beraber bilmek lâzımdır ki fezaya adam fırlatmak bir rejim değil, ilim, teknik ve imkân meselesidir. Al- man âlimlerini paylaşmış bulunan Amerika ve Sovyet AKİS, 17 NİSAN 1961 Metin TOKER Rusya ilim sahasında, bir de, modern çatların iki devi olduklarından imkân bakımından atbaşı beraber git- mektedirler. Sovyetlere gözkamaştırıcı o galebelerini, teknik üstünlükleri sağlamaktadır. Feza yolculuğu, her şeyden çok yakıt işidir. Sovyetler onu Amerikalılardan önce hallettiklerinden avantaj kazanmışlar, prensipleri iki tarafça da bilinen bir dalda geçmişlerdir. Ama aradaki mesafe farkının gözde büyütülecek bir ta- rafı yoktur. Yarış bitmemiştir, devam etmektedir. Rejim bahsi, teknik mükemmeliyete erişmenin ça- relerinden biri olan tecrübe faslında ortaya çıkmak- tadır. Gagarinin fezadan dönen ilk insan olduğunda zerrece şüphe yoktur. Ama, bu 27 yaşındaki rus deli- kanlısının fezaya giden ilk insan olduğu hususunda kim elini ateşe sokabilir? Eğer Gagarin sağ böyle bir tecrübenin yapıldığından değil dün, garinin ailesi dahi haberdar olmayacaktı ve zavallının basit bir kazaya kurban gittiği sanılacaktı. Komünist âleminde İnsan kıymeti budur. Amerika ise, her adımı aleniyet içinde atmakta ve bu yüzden dikkatli, ihtiyat- lı, tabii yavaş gitmektedir. Demokrasi mekanizması, Allahın değirmenleri gibidir. Allanın değirmenleri ya- vaş öğütür. Ama iyi öğütür. Bu, bir kusur da sayılır, fazilet de.. Zaten iki sistem usul meselelerinde değil, her şeyden fazla bu telâkki farkıyla birbirinden ayrıl- maktadır. İnsanlar eşya Mm tâbi tutulabilir- ler mi, tutulamazlar mı? Bu sorunun cevabında De- mokrasinin mi, Komünizmin mi i asıl "iyi rejim" olduğu sorusunun cevabı yatmaktadır. İnsanlara eşya gözü ile bakmanın hiç bir asil ta- rafı bulunmadığı içindir ki marksistler bu devreyi bir intikal devresi saymışlar, bir "mutlu gelecek" için fertlerden fedakârlık istemişlerdir. Komünist cennette herkes imkânı nisbetinde verecek, ihtiyacı nisbetinde alacaktır. Leninin yaptığı ihtilâlle kurulan devlet ise, prensip olarak herkesin imkânı nisbetinde vermesini, fakat çalışması nisbetinde almasını kabul etmiştir. Bu yüzdendir ki devletin adı Sovyet Komünist Cumhuri- yetleri Birliği değil, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği olmuştur. Sosyalist cemiyet, komünist cenneti- nin antresi kabul edilmiştir. Suudi, fezaya adam gön- dermek gibi akıl durduran bir işi beceren Sovyet Rusya, kendi adındaki Sosyalisti Komüniste çevirmeye muvaf- fak olamamıştır. İnsanlara, kendilerine eşya muame- lesi yapılmasına tahammülleri karşılığı vaad edilen o “mutlu gelecek” gelmemiştir. İlk feza insanı Gagarin o bakımdan, insanide haysiyeti bakımından, kendisin- den önce aynı yerlerde dolaşan köpekten veya maymun- dan farklı durumda değildir. Kaderinden hayatına her şeyi bir efendinin iki dudağı arasındadır ve bugün Mos- kovada bir milli kahraman gibi şereflere garkedilen adam yarın sebepsiz ve muhakemesiz, bir zindanın ebedi misafiri olabilir. Yarınından emin, korkudan aza- de, hür ve efendi yaşayabilmek.. İşte, insanlığın ger- çek saadeti. Fikrini söyleyebilmek ve düşüncesini sa- vunabilmek.. İşte, insanlığın gerçek haysiyeti. Varsın, bizim blokun insanı fezaya biraz geç git- sin. -Mutlaka gidecektir de..- Ama hiç gelmeyen bir "mutlu gelecek" in peşinde, kırbaçın ucuna asılmış ha- vucun arkasından koşan at gibi yaşamanın cazip olan tarafı nedir ki?

Bu sayıdan diğer sayfalar: