19 Haziran 1964 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 19

19 Haziran 1964 tarihli Akis Dergisi Sayfa 19
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Venizelosun şikâyetleri Bilinmesi gereken bir gerçek, Lozan Konferansı sırasın- da Venizelosun Türkiye temsilcisi İsmet Paşaya bu hususu açık açık söylediği ve şunu ilâve ettiğidir: "— Böyle olacağını bilseydim, hiç İzmire çıkar mıy- dım?" Gerçi kurnaz giritli, bütün Lozan Konferansı boyun- ca Türkiye Baş Delegesinde yunanlıların İzmire kendi arzularıyla çıkmadıkları, kendilerini Büyük Müttefikle- rinin bu maceraya ittiği intibaını uyandırmaya çalışmış-, tur ama, bugün açıklanan vesikalar bunun doğru olmadı- ğını ispat etmektedir. Yunanlıları 1919-20 macerasına, kendi Büyük Yunanistan hayâllerinin attığı ortadadır. Venizelos bilhassa Londradaki yunan elçisi Kaklamano- sa yazdığı hususi, resmi, bütün mektuplarında hep Büyük Yunanistanı gerçekleştirmek misyonundan bahsetmiş ve gayesinin, hedefinin, bu olduğunu saklamamıştır. Bugün Papandreunun da Kıbrıs işini bir Ellenizm Dâvası olarak ilân etmekten kendim alamaması yunanlılardaki hayâl kuvwvetinin devamlılığını göstermektedir. o Hiç . olmazsa Kıbrısı alarak Egeyi bir yunan denizi haline sokmak yu- nan politikacılarında ve bir gün Yunanistanda bir rol oynamak sevdasındaki Makariosta sabit fikir halindedir. Dünün Venizelosunu iyi tanımadan bugün Makariosun ve Papandreunun ne peşinde oldukları kolaylıkla tesbit edilemez. Kıbrısta bugün ileri sürülen şelf-determinasyon ile 1919-20 yıllarının "milletlerin kendi kaderlerini biz- zat tayin etme hakkı" arasında hiç bir fark yoktur. Ve- nizelos bu hakkın kalkanı arkasında, Anadoluyu Yuna- nistanın bir parçası haline getirmeye (o çalışacak kadar fütursuz davranmıştır. Eğer Anadolunun parçalanmasına bir hak maniyse, bu hak "milletlerin kendi kaderlerini bizzat tayin etme hakkı"dır. Zira türk milleti nasıl bir kader arzuladığım en sonda Milli Mücadele ile göster- miştir. Aynı şekilde, şelf-determinasyonun da Enosisi mümkün kılan değil önleyen bir hak olduğu açıktır. 1919'da yunanlılar sadece Anadoludaki rumları bir hak sahibi sandıkları için oraları istemişler, almaya kalkış- mışlardır. Peki, oralarda bir de "türk halkı" yaşamıyor muydu? O topraklar ramların değil, türklerin anavatanı değil miydi? Bir plebisit yapılsaydı Anadolu rumları el- bette Yunanistanla birleşmek isteyeceklerdi. Ama bir tek türk bu arzuya uyacak mıydı? Aynı şekilde, bugün Kıbrısta bir plebisit şu neticeyi verecektir: Rumlar büyük ekseriyetle Yunanistana ka- tılmayı isteyeceklerdir, türkler ittifakla bunun aleyhinde oy kullanacaklardır. Demek ki şelf-determinasyon iki is- tikamette kullanıldığı takdirde mâna ifade edecektir» Şu anda yunanlılar, Kıbrıs türklerinin Anadolu türklerinden daha azçetin ceviz olmadıklarını anlamış durumdadır- lar, zira Kıbrıs türkleri ellerinde çiftelerle, bazukalı rum- ları karga gibi avlamaktadırlar. Tıpkı, İzmire çıkan fatih- leri türk halkının adeta sopayla kovaladığı, sonra da si- lâha sarılıp denize döktüğü gibi.. Ama yunanlılar Kıbrısta bugün, buna karşı, 1919-20 yıllarında Anadoluda yaptıklarını yapmaktadırlar: İn- tikamlarını masum, silâhsız sivil halktan, kadın ve ço- cuklardan almaktadırlar. Venizelosun Kral Aleksandrı Venizelosun meclisinde yemin ediyor Hep aynı metod Bugün Kıbrısla ilgili olarak bilinen bir husus, karışık- lıkların başlamasından bu yana ramların türklerden iki, üç misli fazla ölü verdikleridir. Gerçi rumlar bunu saklamaktadırlar. Zira bilanço hakikaten utanç verici- dir. Halbuki, madalyonun asıl utanç verici tarafı arka- sıdır. Rumların verdikleri ölüler ve yaralılar, eli silâhlı çetecilerdendir. Buna mukabil türk ölüler ve yaralılar, daha ziyade rumların bir ortaçağ barbarlığı ile saldırdık- ları kadınlar ve çocuklardır. Türklerden Kıbrıs savaş- larında çok az mücahit kurban verilmiştir. Tabii bunun bir sebebi türklerin savunmada, ramların taarruzda ol- masıdır ve her savaşta taarruz eden savunandan daha fazla zayiat verir. Ama rumlar, tıpkı 1919-20 yıllarında, daha sonraları da 1922ye kadar Anadoluda olduğu gibi Kıbrısta da silâhsız halka, kadın ve çocuklara tecavüz etmektedirler. Dünya umumi efkârının tüylerini diken diken etmesi gereken "Rehinler Katliamı" bunun bir de- lilidir. 1919 Mayısında yunanlıların İzmire çıktıkları za- man yaptıkları mezalim, bütün dünyada bugün Rehineler Katliamının uyandırdığı tepkiden daha geniş tepkiler ya- ratmışta?. Nitekim İzmire müttefiklerarası bir Tahkikat Komisyonu gönderilmiş, Kızılhaç faaliyete geçmiştir. Bel- ki de bilhassa İkinci Dünya Harbi sırasında o kadar ço "kütle halinde imha" hareketine şahit olunmuştur ki milletler buna kanıksamışlardır. Fakat yunanlıların muharebe ve mücadele metodla- rının 1919'dan 1964e hemen hiç değişmemesi ilgi çekici- dir. Cephede sopa yiyen yunanlı, dün olduğu gibi bugün de hıncım masum kimselerden almakta, kabadayılığını ona göstermektedir. Çok İstanbullu, işgal yıllarında yu- nanlıların Ve ramların nasıl davrandıklarını her halde unutmamıştır. Yunanlı biç bir zaman mert döğüşen mil- AKİS 19/71

Bu sayıdan diğer sayfalar: