January 29, 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

January 29, 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Akşam > Sahife 9 29 Kânunusani 1932 Tefrika No: 49 İngiliz Casusu VRENS iSTANBULO 29 Kânunusani 1932 A Nakleden: İ. Selma hanımı darıltmıştım. Kadınlarla barışmak benim için güç bir iş değildi. Derhal bir mücev- herat mağazasına girdim.. O gece, kadın gururunu kır- maktan korkan cesaretsiz aşıklar gibi, saatlerce düşündüm. Yemek yiyemedim.. Mütemadiyen içtim.. Serhoş oldum ve sabaha kadar, masanın (obaşındaki (o şezlongda uyudum... * .. Gözlerimi açtığım zaman güneş yeni doğuyordu. Evlatlık kız gülerek yanıma geldi: — Bonjur... — Bonjur... Bu saf kızcağız da bonjur ve bosuvardan başka bir şey bilmi- yordu. Hanımından bir tek Al- manca kelime öğrenmemişti. Pervin hayretle yüzüme bakarak: — Burada neden sabahladınız? Demek istiyordu. Derhal yerimden fırladım. Elimi yüzümü yıkadım. Çoktanberi bu derece sarhoş olmamıştım. Vücudumda hafif kırılık hisse- diyordum. Harekete ihtiyacım vardı. Pervine işaretle hanımı sordum. Genç kız hanımın uyuduğunu söyledi. Odanın içinde bir müddet dolaştım. Içimdeki sıkıntıyı biraz yürü- mek ve temiz hava almakla defedebileceğimi anlayınca hemen sokağa fırladım. Nereye gidecektim ? Kemal ile gezdiğimiz yerlerden başka bir yer bilmiyordum. O gün ilk defa Beyoğlunda GER yolda bir pastabaneye girdim ve oturdum. Cebimdeki Almanca gazeteleri gözden geçiriyordum. işte yepyeni bir bavadis | “... İngiliz casusu ( Lavrens ) Bombay'dan cenubi Hindistan'a gitmiştir... » Bu havadisi okurken gözlerime inanamadım. Almanların siyasi istihbarat iş- leri bukadar mükemmel olabilirdi! Lâvrens Filistin cephesinden Bom- baya gitmiş... Almanlar da bu ha- vadise inanmışlar! Kendi kendime güldüm... O kadar güldüm ki, etrafımda ben- den başka bir müşteri daha olsaydı, mutlaka nazarı dikkatini celbedecektim! Anlaşılıyor ki buraya sabahları müşteri gelmiyordu. Sakin, tenha bir dükkân. Tefrika numarası: 119 Denizlere dehş Sütlü bir kahve içtim. Biraz tereyağ.. Sonra bir alaturka kahve.. Istanbulda içtiğim alaturka kah- veyi unutmak mümkün mü? Bu benim için hatırı sayılır zevk ve itiyatlardan biri sırasına geçmişti. Günde üç, dört kahve derken, gece yatıncıya kadar sekizi, onu geçmeğe başlamıştı. Arabistanda kahve kabuğu içmeğe alıştığım için, az şekerli alaturka kahve pek hoşuma gidi- yor vesselâm! Hele bu kahveyi zarif bir fin- can içinde ve sehhar bakışlı bir Istanbul dilberinin elinden içmek.. Habibe bana bu zevki verme- mişti. Fakat, ablası bende öyle müthiş bir kahve iptilâsı yarattı ki, onunla karşı karşıya içtiğim bir fincan kahve beni adeta serboş etti. Şimdi, benden başka müşterisi olmayan bu dükânda gazeteleri gözden geçirirken düşünüyorum: Kadınlarla barışmak çok kolay. Bu, nihayet bir hediye meselesidir. Selma hanımı darılttığım mu- kakkak, Fakat, o Almanların bir az haşin, kaba oldukları kanaatin- dedir. Kendimi affettirmek için, bugün onu bir öğlen yemeğine davet ederim. Ya kabul etmezse..? O vaziyette bir kadın için, bu ihtimal varit olamaz. Evelâ bir güzel heddiye.. Itiraza meydan vermeden özür diler ve hediyeyi eline tutuştururum. Arkasından 'da hemen yemeğe davet ederim.. Bu kararı verdikten sonra, saate baktım: Onbir buçuk... Selma banımefendi, her halde, şimdiye kadar uykudan uyanmış olacaktı. (Arkası 9 Şubat Matbuat balosu Mevsimin en parlak balosu hiç şüphesiz İstanbul matbuat cemi- yetinini 9 Şubat akşamı Maksim salonlarında vereceği balo ola- caktır. İstanbulun en güzide sınıfına mensup davetlilerin top- lanacağı matbuat balosunun mü- kemmeliyetini temin için çok çalışılmış, ressam ve san'atkâr- ların mesaisinden istifade edilmiş zengin bir proğram yapılmıştır. 29 Kânunusani 1932 et— — — salan tahtelbâhir Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muharriri: Max Valentiner esnada sulh imza ve ilân Kiel'e vardığım esasları (o tespit, edilmişti. Bu muahede, Almanya'yı ezici, mahvedici mahiyette idi. Hayır, bütün milletimin haysiyet ve vicdanımın üzerine indirilen müt- hiş darbeden bahsetmek istemiy- orum. Kuduz bir millet tarafından bize kabul ettirilen işitilmedik derecede ağır mali şeraitten de bahsetmiyorum. Tamamile alman olan sahaların medeniyet seviye- since bizden daba pek madun olan düşmanlara terkindeki hacaleti de bir yana (o bırakıyorum. OPosen Mütercimi : (VA - Kü) ve Ren rezaletlerini de mevzuu- bah etmiyorum. Bu yaralar, kalpkâhımızda he- nüz açıktır. Kapanmamıştır. Bun- ları mevzu ittihaz etmiyeceğim. Fakat yalnız bu muahedenin her Alman için ne derece mucibi ar ve hepimizin yüreğini cız ettirdiği zikreyleyeyim. Zabit olarak kalmakta devam edecek midim? Bunun hiçbir faydası yoktu: Zabitlik mesleği idealistlik mes- leğidir. Para kazanmak mesleği değildir. Şayet zabit kalsaydım, iktisadi vaziyetim, şöyle. böyle Maskat emiri Emir terki saltanata karar verdi Arabistan'ın o. Umman sahi- lindeki kısmına Maskat ve Um- man devleti deniliyor. Bu hükümet bir emir tara- fından idare edilmektedir . 1913 senesin- denberi Mas- kat emiri bu- lunan Timür bin Faysal bin (oMaskat emiri Türki terki saltanat etmeğe karar vermiştir. Yerine büyük oğlu Seyyit Sait gelecektir. Telefon meraklısı Amerikalı banker Avrupaya geldi Nev York bankerleri arasında telefon mükâlemesi için en çok para veren M. Thomsondur. Her hafta telefon idaresine bir kaç bin dolar veren bu zat geçen hafta Parise gelmiştir. Fransız telefon idaresi Thomso- nun gelmesinden memnun olmuş ve telefon matmazellerine, onun her aradığı numarayı derhal ver- melerini uzun uzun konuşmasına müdahele (etmemelerini, yalnız mükâlemenin kaç dakika devam ettiğini kaydetmelerini emretmiştir. Jkonson geçen sene Pariste iken bir maden meselesini hallet- mek için Berline telefon etmiş ve bir saat yirmi beş dakika süren mükâleme için 7,500 frank ücret vermiştir. 1930 senesinde de Pariste bu- lunduğu müddet, Londraya, Ber- line, Nev Yorka ettiği telefon mükâlemelerinin . bedeli olarak altmış bin frank vermişti. Yeni neşriyat: mann Resimli Şark mecmuası Resimli Şark mecmuasının şubat nushası mütenevvi omünderecat ile intişar etmiştir. Havacılık ve Spor Havacılık ve Spor mecmuası, edebiyat âlemimizdeki kuraklıktan şikâyet edenleri tatmin edecek, bir “Hava Şehitleri nüshası,, neş- retmiştir. £ Tabındaki güzellikle göz alan bu sayıya, Yakup Kadri, Aka Gündüz, Faruk Nafiz, Ke- malettin Kâmi, Nüzhet Haşim, Neşet Halil, Server Ziya beyler ve bir çok amatör genç en iyi yazılarını vermişlerdir. temin edilmiş olacaktı. Lâkin, zevkimi temamile kaybetmiş bu- lunacaktım. o Fikrimce, Alman donanmasının, artık hiç bir pratik kıymeti kalmamıştı. Başka bir yerdede söyledim ki, asker için lâzim olan şey, silâhına itimattır. Lâkin, artık donanma kalmamıştır. Her şeyden evvel, silâh kalmamıştı... Bizim tahtelbahir silâhı bırakmamışlardı. Neyimize itimat edecektik? Itimat etmediği bir meslekte devam, manasına görünüyordu. Buna imkân yoktu. Tüccar olmak istiyordum. Bu, en belli başlı kurtuluş yoludur. Ihtimal, bu maddiyetçi devirde en yakışacak meslek buydu. Şayet günün birinde yeni bir Almanya belirecek olursa, bu Almanya, tahtelbahir zabitlerine ihtiyaç duyarsa, bittabi, ben, derhal hazırdım. Her akşam bir hikâye f Hayatın bence artık hiç bir manası kalmadı. Zira, bugün iki sevgilimi birden kaybetmiş bulu- niyorum: Melâhati'de... Ulviye'yi de... Nasıl oldu bu?.. Ne garip tesa- düfl.. Iki sevgilim, el ele tutuşa- rak evime geldiler. Can ciger arkadaş gibiydiler. Aralarında ittifak etmişlerdi. Beni düşman addediyorlardı. Yüzüme tükür- düler. — Alçak! - dediler. - Demek, sen, yalancı herifin biri imişsini demek, ikimize de ayni yalanları uyduruyormuşsun. İşte biz, senin yalancılığını ve alçaklığını mey- dana çıkardık. Ben, put gibi, kala kaldım. dona kaldım. Çünkü, bu iki sev- gilimin bir gün biri birlerini tanı- yacaklarını hiç aklıma getirmeniiş- tim: Tamamile ayrı muhitlerin, ayrı semtlerin kadınlarıydı! Tipçede ayrı ayrı idiler. Biri sarışın, biri esmer... Yalnız müşterek bir ta- rafları vardı: Saçlarının uzun olması... Kısa saçlı kadından nefret ederim!... Şimdi, kendime, - ender uzun saçlı kadınlar ara- sından - nerede sevgili bulaca- ğım?... Mahvoldum... Mahvoldum... Melâhat da, Ulviyede yanağıma birer tokat attılar kapıyı gömbe- dek suratıma kapatarak, evimden çıktılar gittiler. Muamma !.. Bunca tedbirler alıyorum : Iki kadın biribirinden haberdar olmaması için, oulara randevularımı ayrı ayrı günlerde veriyordum... Buna rağmen, bu felâketli iş başıma geldi: Mahvol- dum 1... Mahvoldum 1... Asıl beni azap içinde bırakan şey : Nasıl oldu da iki sevgilim tanışabildi, anlaşabildi. Ulviyenin hatırat defterinden 31 Ağustos 1931 Ali, beni öyle seviyor, öyle seviyorki ... Onun muhabbetinin payansızlığına eminim... Dünyada, gözü, benden başka hiçkimseyi görmiyor... Bana, ne güzel, ne orijinal sözler bulup söyliyor ... Bana: “Benim Benim..., diyor. “sen, benim benimsin... Ben de senin seninim...,, Yani, oderece biribirimiziniz... Melâhat'ın hatırat defterinden Bir de derler ki: Erkeklere güven olmaz... Ben Aliyi'ye nasıl güvenmem?. Ona, canımla, başımla itimat ediyorum... Ne onun gözü dünyada benden başka birini görüyor. Ne de benim gözüm ondan başka birini Bunun bir asker için kolay ol- duğunu sanmayınız. Bir bahriyeli, üniformasını pek büyük müşkilâtla terkedebilir. Üniformasından ayrılmak demek senelerce Oümidden, sevinçten, saydan, hinakı mevcudiyetten ay- rılmak demektir. Geniş, güzel, güneş dolu bir âlem, önünüzden silinip gitmiştir. Cihanın mütebaki kısmı, naza- rınızda tamamen manasızdır. Yırmı altıncı kısım Kiel şehrinde Kapp darbei hükümeti Bütün bir gece zarfinda, Kiel şehri, imperatorluk devrindeki haline döndü, — Merkez kumandanna müracaat edi- yorum. Beni gönüllü olarak kabul ediyor, —Sokak muharebeleri. — Amelenin elinde esaret. Tüccar olmuştum. Zamane tüccarı. Firketelerle muhavere Ali Mahir beyin hatırat defterinden eli 16 teşrinievvel 1931 Ulviyenin hatırat defterinden 27 Agustos 1931 Ne inkisarı bayall... Ali'ye karşı dünkü kanaatim ve emniyelim, bir gün içinde zirüzeber oldu. , ,Sabahleyin, Ali, tıraş olmak için banyo dairesine girmişti. Ben yatakta yapayalnız yatıp dururken birdenbire esti; sağdan sola dönüverdim. o Yastığı (duvarla karyolanın arasına düşürdüm. Al- mak için bir de iğildim ki, ne göreyim? Tam orada, duvarla karyola arasında, benim olmıyan bir firkete duruyor. Içim çız etti... ya?... Demek?... Gürültü çıkarmadım. Bakalım işin sonu neye varacak diye, kendi firketelerimden birini çıkardım. Onun yanına koydum. Melâhat'in hatırat defterindan 7 Eylal Eyvah başıma gelenler... Meğerse Ali beni aldatıyormuş! Dündenberi kendimi bilmiyecek derecede perişanım... Saçlarımı yaparken, bir firkete eksik geldi. Aklıma geldi ki, geçen hafta, firketelerimden birini yatakla duvar arasina düşürmüştüm de, eğilip almağa üşenmiştim. Onu çıkarmak üzere, birde yataktan eğildim ki, ne göreyim? Benim firketemin yanında, bir yabancı firkete... Hemde, .ne büyük inti- zamıa duruyor. Mutlaka, bu bir işaret olacak... Felâket arkadaşımın işareti!... Başımı o günlük sümmettedarik yaptım, Şapkamı giydim. Başka bir firketemi daha feda ederek evvelki iki firketemin yanına koydum. E Ulviyenin hatırat defterinde 27 Eylül 1931 Hiyanet tezahür ediyor: Rakı- bem, işaretimi anlamış. Bana mu- kabelede bulundu. Firketelerin yanına, mini mini bir kâğıt bırak- dım. Rakkıbemi randevuya davet ettim. Bu hain. adama aldanmamak için, aramızda görüşelim. Teşrini evvelin onunda sizi taksim bah- çesinde, en son köşedeki şemsi- yenin altında beklerim. Başımda kırmızı ve tüylü bir şapka bulu- nacaktır!“ Melâhat'in hatırat defterinden 11 Teşrinievel 1931 Ali'nin hiyanetini tezahur etti: Meğerse, rakibeme de, banada “sen benim benimisin! Ben senin seninim!,, diyormuş. Iki taraflı oynayormuş. Rakibemle anlaştık.. Ali'den güzel bir intikam ala- cağız. Ali'nin esrarı, işte böyle mey- dana çıktı. Fakat, Ali, meseleyi bir türlü anlayamadı. Hatice Süreyya Yukardan aşağı bir sukut!.. Nihayet motör işlerile uğraş- mağa başladım. İş, iyi gidiyora benziyordu. Bir mağaza açmıştım. Orada motörler satıyordum. Gözüm ticaretimden başka bir şey görmüyordu. Siyasetle hiç uğraşmıyordum. Bir sabah, sokaklarda, topçu neferlerinin' eski marşının çalın- dığını duydum. Yazıhanemin pen- ceresinden baktım. Rüya gördüğüme zahip oldum. Askerler, muharebe elbisesile ileriliyorlardı. En önlerinde Alman imperatorluk (bayrağı odalgals- nıyordu. Barut ateşi gibi, bu haber, bü- tün şehirde patlak verdi: Inkılâba karşı bir darbai hükümet tertip edilmişti! Sordum: — Asi askerlere kim kuman- da ediyor? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: