31 Mart 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

31 Mart 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarih sahifeleri Siyaset dolaplarında dönen rüşvetler “Kadınlar sokağa çıkmazlarsa kıyamet kopmaz ya! Iradeler minder altına! Siyaset rollerinde tebeddül. Fransız elçisi kurduğu ağa kendi tutuldu! Üçüncü Sultan Ahmedin: zevk ve şehvet devri, birinci Sultan Mahmut saltanatının sükünet ve atalet içinde geçen son on beş Senesi halkta eski uzviyeti içti- maiyenin ruhunu ihlâl. etmiş idi; şimdi mizaçlarda evvelki şan ve şeref hırsı, kanaatkârlık azalmış, huşunet keskinliğinden 'kaybetmiş, ““buzur ve refah, zevk ve safa “ emelleri kuvvetlenmişti. © Üçüncü Sultan Osman veçben çirkin, şeklen biçimsiz idi; bir omuzu digerine nisbetle kalkık, boynu başını omuzları arasında gömülmüş gösterecek derecede kısa, yüzü etli, karnı yürümesini işkâl edecek kadar büyük idi. .Culüsünun ilk zamanlarında selefi Birinci Sultan Mahmudun hayat ve hareket tarzına muhalif bir yol tutmak © istemişti; meyhanelerin seddi, elbise nizamı gibi ikide bir kolayca tecdit edilen, fakat hiçbir vakit Jâyıkile tatbik edilmiyen iradeler çıkarmıştı; kadırlar pazar, perşembe,. cuma günleri sokağa çıkmıyacaklardı ; çünki bu gün- lerde padişah bizzat şehirde do- la;acaktı! Müslüman kadıhlâra ince yaş- maklar, osırmalı olibaslar. da menedilmişti! Kendisi yarım asır bir dairede kapalı kalmış değil miydi? Hare- mi hümayun kadınları sokağa hiç çıkıyorlar mıydı? Diğer kadınlar da haftanın yarısını evlerinde © neden geçirmesinler? . © — Haremde padişahlar altları gü- © müş çivili papuçlar ile dolaşırlardı; Sultan Osman kadınların - saray koridorlarında gözüne görünme- lerini - arzu” etmediği “için sert sert ayak sesini duyanlar vaktile rehgüzatından savuşurlardı! < Sultan Osmanım bütün bu emir- © Terinin; tedbirlerinin hükmü “öyle- .den ikindiye,, denilecek kadar az “sürmüştü! İradeler minder altına “© satilmiş, şiddetler gevşemişlil “© Rüşvet ve irtikâbı ortadan 'kal- dırmak niyâtile o kadar sert dav- randığı hâlde buna imani olmak yollarını bulmaktan âciz kalan bu ütiz ve hiddetli padişah 'culüs günlerinde gösterdiği perhizkârlığı az sonra terketmiştil Şimdi artık o da sarayında keyif. . sürmeği oreddetmiyordul Birinci Sultan Mahmut zamanında sarayda toplanan köçekleri, ha- nende ve sazendeleri iptida dağıt- mış iken şimdi yine toplatmıştı! Sarayın ve devlet ricalinin bu hâllerini gözden kaçırmıyan Fran- sz elçisi (Verjen bu - içtimai vaziyet; paraya bu umumi inhimâk ve hırs içinde siyaseti için -niha- yet bir çıkar yol bulmaği ümit eyleyordu. Sopa salanın payıtahttan uzak-' ve laşmasile kendi sarayın “Babiâlinin girintili, çıkıntılı köşe, bucaklarında emniyetle sevkeden bir. rehberden mahrum kalmıştı. Sadaret omektubi o kalminden .yetişmiş, onaltı sene mektupçu- Jukta kaldıktan sonra riyaset ma- kamına getirilmiş olan Hamza Hâmitefendide sadaret kâhyalığına naklolunmuş, (o yerine (o mektubi kaleminden feyzalmış “küçük tez- kereci Giritli Avni Mehmet efendi getirilmiş idi. (H. 1170) Verjen yeni reisülküttabı avucu içine almağı düşündü. Avni Efendi de emsali gibi paraya karşı pek zayıf ve hassas idi; Verjen Fransa menafiine mer- butiyetinin derecesini anlamak için onu da yoklatti; müsait buldu ! Bundan evvel fransız siyaseti kuvvetli bir dost daha kazanmıştı: Sadareti ancak beş buçuk ay süren Yirmisekiz Çelebi zade Sait Mehmet paşa “mizacı zamanede olan televvün ve tesarifi rüzgârdaademi temekkün,, yüzünden, açıkçası Sul- tan Osmanın keyfi istediği için azlolunuvermiş, (H.1169) mücerrep bir fransız muhibbi odadolunan - ve İngilizlerden hoşlanmıyan Bahir Mustafa paşa ikinci defa sadaret makamını işgal eylemişti. Bu tayin üzerine elçinin tıkipten hiç hâli kalmadığı maksatlar (o hakkında kalbinde yeniden ümitler belir- mişti, Mustafa paşanın ilk gördüğü işlerden biri Ege denizinde ingiliz himayesile fransızlara karşı kay- naşıp duran kursanları için Kaptan paşaya emir vermek oldu. Fakat Fransa bükümeti sadrıazamın hayırhahane hissiya- tından daha ziyade istifadeye vakit bulamadı. Verjen bir aksi- likten kurtulunca diğer birisile karşılaşıyordu! 1756 ortalarında :Fransa siya- setinde ve Avrupa vaziyeti düve- kovmak liyesinde mühim bir O tahavvül husule gelmişti. Ingiltre ile Fransa arasında harp ilân edilmekle kalmamış, Prusya, Fransız muhadenet daire- sinden uzaklaşarak, Ingiltre ile itti- fak etmiş, Fransa Avusturya ile tedafüi bir ittifak akdettikten başka Rusya ile de anlaşmağa koyulmuştu . Şimdiye kadar Babıâli nezdinde Prusyaya taraftar, Avusturya ve Rusyaya aleyhtar görünen Fransız elçisinin vaziyeti de bu yeni siya- set sistemine göre değişmek lâzım gelerek ağırlaşmış idi. Bir diplomatın bir şeye taaccüp etmesi caiz ise bu yeni vaziyeti ye dair kükümetinden yeni talimat aldığı vakit Verjenin de hayret içinde kalmakta hakkını teslim etmemek mümkün degildir! Hükümeti ondan şimdiye kadar ifa eylediği rolün birdenbire büs- bütün aksini oynamasını talep edi- yordu. Sadrıazam Bahir Mustafa paşa ise bu tebeddülâtı hiyaneti siyasiye şeklinde görüyordu. Fransa bu defa bir harp vu- kuunda Avusturyaya yapmağı taah- hüt ettiği askeri muavenet mad- desinde Devletialiye için bir istisna vaz ve kabul etmemişti; hâlbuki evelce İngiltere Rusya ile bu ,yolda yaptığı ahıtnamede Devleti aliyeyi müstesna tulmağa dikkat etmişti. Mustafa paşa Fransanın Dev- letialiyeyi düşünmemesine kızdı. Ingiltere elçisi Porterde fransız dostluğu ve samimiyeti hakkında Babıâlide şüpheler uyandırmak için hayli işledi ve muvaffak ta oldu. Babiâli ilk evvel Fransa elçisi- nin daima askıda bıraktırdığı Danimarka ticaret muahedesini aktetti. Müzakeresi üç sene süren bu ahıtname nihayet imza edildi. Bu işte Danimarka sefiri Gelere en ziyade yardım eden nüfuz sa- hiplerinden Kazasker ve hünkâr imamı Piri zade Osman molla olmuştu; Geler Osman efendinin Esbak postane nazırı Şefik beyin hafidi İzzeddin beyle, bir ahbap delâletile, bugünlerde tanış- tım. Semtimizde oturan bir kom- şum, (Eski defterdekiler) i topla- mağa başladığım ilk günlerden bize misafir gelirse size haber vereyim, deyip dururdu”. Nihayet istediği oldu; muradına erdi ve bizi görüştürdü. İzzeddin beyin kalıp kıyafetinde maşallahı vardir. Boy bos, geniş gövde; yanağı- nın alı yere düşüyor. Gösterişine bakılırsa hâlâ genç mi genç, dinç mi dinç, omuzlarına adam oturt. Ayni zamanda lâübali, şen; külfet mülfeti, teklif tekellüfü, evet efendim, sepet efendi mi yok. Takdim edilip tokayı eder etmez sanki kırk yıllık ahbap gibi başladık sohbete. Izzeddin bey diyor ki: 1 — En çok Beyoğlunda ge- zerdim. Fakat öyle, akşam üstle- ri, caddei kebirde, bir aşağı, bir yukarı piyasa değil. Gideceğim yer neresi ise oraya giderdim. Beyoğlunun tatlı, eğlenceli vakti kışındır. Bittabi ozamanlarda öyle idi. Tepebaşı yazlık ve kışlık tiyatrolarında ecnebi kumpanya- ları, operetleri temsiller verirler, sanatkârane oyunlar oynarlardı. Tepebaşı bahçesi ile Taksim bahçesi yazın pek şaşaalı olurdu. Konkordiya'ya pek gençliğimde yetiştim. OPederimle beraber gi- derdik. O, bilârdo oynar, ben de oturur, seyrederdim. Bezen arkadaşlarla Anadolu birahanesine! uğrardık. Ben, bira içerim, rakı kullanmam. Taksimde, Fransız hastahne- sinin sırasındaki ( Gülistan ) bira- hanesinde, Memduhun ince sazı çok rağbet görür, ekseriya bizleri de oraya çekerdi. Sonraları, yani meşrutiyet ilân olunduğu * sene, şimdiki Melek sinemasının yerinde, (Isketin palas) namında bir mahal açıldı. Burası bir nevi kış bahçesi gibiydi. Or- tada, tekerlekli ayak kabılarla kayılmağa mahsus asfalt bir saha, etrafında sıra sıra masalar, kol- tuklar, sandalyeler, güzel bir orkestra, n Beyoğlu halkı anaaaaaaaanE ana bu yardımını 100 (yüz) kese mu- kabilinde elde edebilmişti. Bahir Mustafa paşa hüsnü ni- yetten ayrılmıyan padişahın biri- birini siyasi entrikalar ve ayyar- lıklarla aldatmayı “ gâvurlara , bıraktığını vakıa temin ediyordu! Fakat mademki “eski dost, Fransa Devleti aliyeye az, çok düşman devletlerle ittifak ve itilâf eyleyebiliyordu, Devletialiyenin de münasip ogöreceğeği devletlere bilirdi? Zaten Fransa ne kadar zeman- dan beri Babiâliye Prusya ile sanın bu mütevali tavsiye nasihatleri Devletialiyeye hayır- hahlık saikasile değil miydi? Babıâlide son günlerde bu yolda beri işleyip kurduğu ağa şimdi kendisi tutulmuştu! Süleyman Kâni beri, bana kendisinden bahseder, takarrüp etmesinde ne beis ola- | itilâf tavsiye etmekte idi; Fran- | ve #iyasi muhakeme ve mukayeseler du- | yan Fransa elçisi o kadar zamandan | Eski defterdekiler Esbak postahane Mehmet Şefik beyin hafidi izzeddin bey nazın fevkalâde rağbet eder, en şık ve kibarlar, en dilber mat- mazeller ve madamlar buraya koşardı. Geri tarafta, gece on ikiden sonra açılan bir de barı vardı ki isini (Vinter palas) idi. Bu İsketinge sık sık giderdik. Yaz gelince, malüm mesire mahallerini de kaçırmazdım. Kâ- Zıthaneye hiç uğramazdım. Haya- tımda iki defa gitmişimdir. 2 — En tercih ettiğim semt, Boğaziçi, bilhassa Kandillidir. Kandillinin havası gayet güzel- dir. Biraz sert ise de sağlam, temiz ve saftır. Şimdi, Paşabahçeyi çok sevi- yorum ve orada da oturuyorum. Havasının, suyunun nefaseti, uzak- lığını ve gidip gelme külfetlerini unutturuyor. Eve alıştığım için apartmana tercih oederim. Apartmanı hiç sevmem ve katiyen oturamam. 3 — Ava çok merak ettim. Çekmece, Anbarlı, Polonez köyü civarı ve Karaca köy cihetlerinde ava giderdim. Elân da giderim; bilhassa, kışın örkek avına. Ördek avındaki keyfi ve zevki bilseniz ; ne tatlıdır. Beygire kinmekte de meraklı Ördek avındaki keyfi ve zevki bilseniz, ne tatlıdır. Balık avına gelince.. Karakaşlı, karagözlü, beyaz, uzun saçlı, ortaboylu, bülbül gibi şakrak... idim. Kâğıt oyunlarına heves et- medim; fakat tavlayı severim; arkadaşların ve usta) oyuncuların rivayetlerine göre oyunumun da hâtırı sayılırmış. Musikiye de merak ettim. Ok dukça ut çalarım. Boğaziçinde oturmak dolayısile, bende şimdi balık tutmak hevesi de peyda oldu. Sandalım,' müte- addit oltalarım var. Bazen gece yarısından sonraya kadar denizde kaldığım vakidir. Mevsimin balık- larını kaçırmam. 4 — Şimdi efendim, kadın meselesine mi geldik? Söyliyelim bari. Beğendiğim kadın: Sesi olan ve saz çalan; kara kaşlı, kara gözlü; beyaz; uzun saçlı; orta boylu; balık eti; neşeli; (obülbül gibi şakrak... Çok okumuş tavurlu, her şeyi bilirmiş gibi ağızlı ka- dından katiyen hoşlanmam. Sakın ha, zeki, filân diye fettanı da istemem. Yaş ciheti: 20, 25. Bu yaştan küçükleri sevmem; büyükleri ise hiç sevmem. Meselâ, herkes, şöyle kibar, şöyle zarif, hâlâ böyle güzel diye el üstünde tutuyor da yaşı ilerlemiş, kırkını aşmış. Bu gibilerden, maazallahütaalâ elha- zer!.. Artık onların işi Allaha kalmış. Hele, bulüga dahil olan- ların civanlık tasliyarak, gençlik süsleri yaparak maskara olmaları kahkahalarla gülünecek şeydir. 5 — Hasret kaldıklarıma ge- lince : Şimdiye nisbetle eski ucuzluk; eski eğlence yerleri; mesirelere iştirak eden kadınların eski vakar- ları... 6 — Bugün 25 yaşında olsam, ne yapardım, ne yapardım? Acele etmeyin, söyliyeyim. Yok a canım, boksörlüğü bırak şimdi. Kah, kab, kahl,. Sinema artist- liğini de vaz geç... Devri âlem seyahlığı yapardım. Evet, seyahata çıkar, bütün dün- yayı dört döner, çarh çevirirdim. Çünkü seyahatı fevkalade severim. Gezmedik yer bırakmazdım. Ne Amerika, ne Afrika, ne Okya- nusya adaları; ne Hint, ne Çin! Her tarafı dolaşır, ava merakım hasebile vahşi hayvanlarda avlar, yerine istediğim gibi, zevkimi getirirdim. Portakal bolluğu devam ediyor Portakal bolluğu devam ediyor. Limon 'pahaya çıktıkça portakal ucuzlamaktadır. Son günler 3 miktarda portekal gelmiştir. P: nda Mersinden gene köülliyetli a Rize portakalları da çoktur. 3-4 kuruşa pek iyi potakal alınabilmektedir. Rize portakalları 50 paraya kadar satılıyor. ER

Bu sayıdan diğer sayfalar: