27 Nisan 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

27 Nisan 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

27 Nisan 1932 A 5 Sabife ) ——— Tefrika No.44 — 27 Nisan 1932 ————— ————— | SEBA MELİKESİ | BELİS Belkıs tavus meraklısıydı. Sarayının yüzlerce kuş besletirdi. Saray muhafızı bir gün, bilmiyerek, müneccimin bahçesine girmişti... Ikinci kısım Seba'dan Filistine.. Belkis devrindeyiz.. Abit Şemis'in temelini kurduğu muhteşem sarayda oturan Melike, etrafındaki kabileleri birer birer tedip ederek yıldırmıştı. Belkis, son isyan hadisesinden sonra, babasının tacını giyerek (Yemen padişahlığı ) tahtına otur- duğu zaman, evvelâ meşhur kah- raman Samı maiyetine aldı.. Sarayınm muhafazasına onu me- mur etti, Sam, Sebalılar arasında cesaret ve şecaatile meşhur bir gençti. Melikeye taparcasina merbut ve mutidi. Kendisini ticarete sevketmek isteyen arkadaşlarına : — Ben, başımı cellâdın kılıcın- dan kurtaran kadının esiriyim... Diye cevap verirdi. Belkıs tavus meraklısı bir meli- ke idi. Sarayının etrafında yüz- lerce tavus kuşu besletir ve bun- lara en sevdiği insanlar kadar kıymet verirdi. Seba melikesi bu tavusların muhafazasına da Sam'ı memur etmişti. Seba şehrinde, vaktile Mısırdan getirilmiş esirler ticaret sahasında çok ileri gitmişlerdi. Mısırlıların kurduğu pazarda en ziyade Tavus ticareti kâr bırakırdı. Seba zen- ginleri saraya tavus satmak için birbirlerile orkabete girişirlerdi. Sebada, bu yüzden, pazarlarda gürültü ve dedikodu eksik olmazdı. Bir gün saray muhafızı Seddi Maarip (1) civarından O geçer- ken, ufak bir evin bahçesinde, çok uzun kuyruklu bir tavus görmüştü. (1) Abit Şemis meşhur ordusile Ye- menden Mısıra gelerek bir çok şehirleri yağma ve istilâ ettikten sonra, oğlu Babilyonu, yeni bina ettiği şehre vali nasbederek dönmüştü. Yemene avdelinde Seba ölkesinde muazzam bir set inşa etmeği tasavvur ederken hastalanıp öldü. Bazı müverrih- ler Yemendeki meşhur Seddi Maaripi (Belkıs) ın yaptırdığını kaydediyorlarsa da, Belki bu muazzam seddi inşa ettirecek kadar uzun müddet saltanatta kalmadığından, bu iddia tamamile yanlıştır. Arap müverrihlerine göre Seddi Maarip kırk senede vücuda gelmiştir. Halbuki (Belkıs) makamı o Saltanata geçtiği zaman set mevcut idi. Ve Belkıs ancak on üç sene saltanat sürmüştür. Seddi Maarip, Belkısın değil, Belkisın ecdadınn eseridir. Tefrika No: 9 İ Küçük Hanımın Kısmeti İ boğdu ve meseleyi tatlıya bağladı: Fakat bu sözler Hidayetin asa- bına dokundu. Birdenbire ters- lendi: — Evlenmiyelim efendim, sizi cebreden yok! Bunu öyle sert söyledi ki afacan duraladı, şaşaladı... Ve birden soluk alarak cevap vere- cekti, Veysi bey hamlesini kesti: — Aman kızım, başına al; senin de Güllü... Belma fena bozuldu, dudağını kemirerek homurdandı: — Güllü başka Hut başka... Güllü insana gül bahçelerini hatırlatıyor. Veysi bey artık işi şakaya biraz aklını öbür ismin Ma | dokunmuştu; Yazan; ISKENDER: FAHRETTİN etrafında Sam atından yere atladı; bah- çeye girdi. Tavusun kuyruğuna akseden güneş ziyası, sarı, yeşil mavi renkli kuşun yelpazesi üze- rinde dalgalaniyordu. | Sam bu güzel tavusu görünce | dayanamadı; kuşun yanına sokul- muştu. Onu kucaklayıp kaçıra- caktı. Fakat bu esnada evin taş mer- divenlerinden genç bir kız görün- dü.. Bu kız, bir kaç gün evvel ölen meşhur bir müneccimin ev- lâtlığı idi. Ihtiyar müneccim, bu kıza, hayatta tavustan başka bir miras bırakmamıştı. Genç kız, Samı görünce, yüzünü kapayarak haykırdı: — Hırsız var... Sam, bu acı feryat karşısında, birdenbire bir şey söyliyemedi. Başını yukarı kaldırdı. Genç kız sordu: — Evimin bahçesine ne cesa- retle girdin? — Benim saray muhafızı oldu- ğumu kıyafetimden olsun anlama- dın mı? — Kim olursan ol... Hakkımı gasbetmeğe selâhiyetin var mı? Sam hiddetlendi: — Paraile satın alacağım.. Ne istiyorsun ? — Evlâdımı satamam... — Evlâdını mı..? Bu kuşun annesi senmisin? — Evet... Sam gülerek genç kızın yüzüne baktı: — Senin ismin ne..? — Tara.. —Bu kulübede senden başka kim var? — Hiç.. Yalnız oturuyorum. — Burssız yerde kendi kendine yaşamaktan korkmıyormusun? — Babam ölünceye kadar çok rahat ve mesuttum. Geceleri sabaha kadar gökteki yıldızlarla meşgul olur ve gündüzleri uyur- dum. — Hâlâ bu yüksek setin dibinde yalnız yaşamak fikrindemisin? — Taliim zuhur edinceye kadar.. elile Saray muhafızı o gün Seddi Maaripden döner dönmez, doğ- ruca Belkis ın huzuruna çıktı: — Melikem, dedi, şehrin kena- rında bir güzel tavus gördüm. Filistin seferi tahakkuk ederse, Beni Israil hükümdarına götürüle- cek en kıymetli hediyelerden biri de budur. (Arkası var) 27 Nisan 1932 — Sen henüz açmıya başlı- yan bir goncegülsün!.. — Sana bayılıyorum babacığım. Beni sakın yanından ayırma, Hidayet bey içgüveyi girsin. Mürüvvet hanımla kocası gül- düler. Hidayet de güldü amma, istemiye istemiye.. Biraz evvel Belma'nın o şımarıklığı (o sinirine şimdi de babâsına gösterdiği şefkate kalbi sızladı. Demek Belma samimi candan, terütaze (Obir muhabbet izhar edebiliyordu. Fakat ne yakız ki, bu muhabbeti ona karşı değil, babasına karşı gösteriyordu. Afacan, tiz bir ıslıkla şen bir | fokstrot çalarak dönüyor: delet Hanımın kocası Bey, Saliha ile sevişiyor. Karısını atlatıyor. Hattâ o gün, doktorlardaki çaya bile Madelet'i almağa gitmiyor. Madelet Ken- disinden Şi lenmektedir. Ulvi, Sali- ha'yi pek seviyor. Halbuki, o gün, ran- devu evlerinde Saliha ona feci bir haber veriyor: . Ayrılacaklarmış. . Ulvi, yeis içinde... — Azizim! Yok, hayır, Böyle facia engiz rollere ihtiyaç yok... Ne siz, ne ben, bu küçük mace- ramızın ilelebet süreceğini düşün- medikti... Sizinle iyi zamanları- mız ve fena zamanlarımız geçti. Daima iyi zamanlarımızı hatırlıya- lım ve beraber geçirdiğimiz son saatlerimizi kavgayla bitirmiyelim! — Son saatlerimizi mi ?... Ne diyorsun, Saliha ?... Artık seni bir daha göremiyecek miyim ?... Av- detinde... — Ben, söylediğim gibi, yarın gidiyorum... Ne zeman geri döne- ceğimi bilemiyorum... Hem, şey, buraya bakın; bu iş bitti, bitti! Allaha ismarladık, Ulvi. Kadın, erkeğe elini uzattı. Ulvi, yerinde çivilenmiş gibi, iztirab içinde, olduğu yerde kala kaldı. Nasıl ? Saliheyi bir daha gör- miyecekmiydi? Hayır, buna daya- namazdı. Yoksa, odamı genç ka- dının gideceği yere seyahate çık- sın?.. Lâkin buna imkân yoktu. Onu, işleri Istanbula bağlıyordu. Sonra, Madelet'in vaziyetide ne olurdu? Madelet'i kaybetmeği istemiyordu. Karısını. seviyordu. Onu cana yakın bir arkadaş bu- luyordu. Madelet, tam manasile iyi bir insandı! Erkek, hiddetle omuzlarını kal- dırdı. Teessürü şimdi isyan halini alıyordu. “giderse gitsin! Uğurlar olsun!,, diye söylendi. Salihayla alaybile etmek istedi.|Gerçe iztirap çekiyordu; fakat kendi kendine bile itiraf etmek istemiyordu. Deli bir kadın hayatının ortasın- dan geçip gitmişti. İşte okadar! Şimdi, artık hayatını muntazam bir şekle sokacaktı. Saatine baktı. Altıyı on geçiyor.. Bari doktor- lara giderek oradaki çaydan Madelet'i alsın.. Bu hareket, genç kadını kim bilir ne kadar memnun edecekti! Yeni bir hayata başla- yacaklarını kocasının bu hareke- tinden anlayacaktı. Zavallı kadın- cağız, bundan ne mesut olacaktı.. Doktorların evinde, Ulvi, büyük bir inkisarı hayale uğradı. Karısı orada değildi. Gelmiyeceğini haber vermiş. Ulvi, Şaşırdı. Madelet buraya ne sebepten dolayı gelmemiş — Hele bir evleneyim, her gece bara gideceğim, hiç bir balo kaçırmıyacağım, durup dinlenme- den dansedeceğim! diyordu. Babası başını salladı: — Kocan izin verirse yavrum. Hidayet mırldandı: — Pek vermiyecek.. Verse bile, mümkün olduğu kadar az verecek. Belma'nın kaşları çatıldı. Şöyle bir irkildi. Neşesi tersliğe inkılâp etti: — Sizin izninizi kim dinler!, Emriniz altında yaşıyıp size esir mi olacağım sanıyorsunuz? Annesi, usulcacık bir fikir be- yan etti: — Kadınlar kocalarının sözlerini dinlemekle mükelleftirler. Kocasının sözünü dinlemeğe alışık olduğu için, bu fikir onun için gayri kabili cerhti, Fakat Belma hiç bu fikirde olmadığından, köpürdü: ) be eğe İ En esaslı cihet... . Derhal atladı. Fve döndü. Yazıhanesinin üstünde bir mek- tup buldu. Zarfında madeletin yazısile kendi ismi yazılmıştı. Kalbi çarparak zarfı yırttı. oku- mağa başladı. Cümlelerin mana- sını güçlükle anlayordu. “Gidiyorum.. Bu hayata taham- mül edemiyeceğim.. Sen beni Saliha isimli o serseri kadınla aldatıyorsun.. Bu hiyanetine aylar- dan beri devam ediyorsun. N:hayet bana avdet edeceğiui düşünerek bekledim, Aramızdaki farkı görür, onunla alâkanı kesersin sandım. Çok ıstırap çekiyorum. Hattâ bngün bile kendimi avutmağa uğraşırım. Seni doktorlara çağır- dım. Zira, banger Hadi beyle değil, o kadınla randevün oldu- gunu biliyordum. Mademki onu seviyorsun, adamın yanında kal. Ebediyen onunla otur. Ben, arlık buna dayanamıyorum. Ulvi: — Eyvahl eyvahl - diye inildedi. Kolltuğa yuvarlandı. Salihann onu terkettiği için duyduğu ıztırap şimdi duyduğu ıztırabın yanında hiçdi. meğer, karısını, ondan ne kadarda fazla seviyormuş! Demek, karısı her şeyi öğrenmiş onu bırakıp gitmiş yoksa, Madeletdemi Ülvi'yi sev- miyor? Bütün hayatı yalanmıydı? bir taksiye — Ah.. geldin mi? Bu boğuk ses üzerine başını kaldırdı. Madelet, (orada, önünde nefes nefeseydi. sap sarıydı. Erkek karısına koştu. — Geri mi döndün; geri mi döndün?.. Peki amma, o mektup neydi; seni sevdiğimi biliyorsun. Gitmek istememiştin, değil mi? — Jştemiştim. Çok ıstırap çe- kiyordum. Fakat, sonra, düşün- düm. Seni görmemek fikrine da- yanamadim. Onun için, mektubu sen almadan evvel yerinden kal- dırmak için eve döndüm. Peki bugün eve niçin her zamankinden evvel döndün? — Doktorlara seni almağa git- miştim. Orada yoktun. — Doktorlara mı gittin? sahi mi? beni aramağa mı? sahi mi? — Evet.. Seni öyle seviyorum ki.. — Beni o kadınla aldatıyor- musun? — Hayır.. Bitti artık.. Yemin ederim ki bitti, Madelet!.. Bunun da isbatı, onun Istanbul'dan gitti- gidir. Bitti yemin ederim, Beni kucakla!. Ulvi, kollarını uzattı. Hayretle dona kaldı: Karısı, geri çekilmi: — Ben ömrümde söz dinleme- dim, evlendikten sonra da dinle- yecek değilim. Ve arkasını dönüp uzaklaştı. ” .. Belma'nın afacanlığı Veysi bey için gayet tabii idi. Ne Hidayetin hiddetine ne ehemmiyet verdi, ne de kızının hırçınlığına. Karısına Mürüvvet hanımla ko- casını içeri götürmesi için işaret etti, sonra Hidayet'e şakalı bir gülümsemeyle dedi ki: — Seni yalnız (bırakıyorum, âşıklara yalnızlık yarar.. Veysi bey bunda hatâ ediyordu. Yalnızlık her âşığa yaramaz. Sev- gilisinden, öpüşerek, (sevişerek ayrılan sevdalılar için yalnızlık hülya kurmağa fırsat verir. Hidayet Belma'dan iyi bir intiba ile ayrılmamıştı. Afacan onun Bu sene kâr yok Montekarlo kumarhanesi temettü tevzi edemedi Monte Karlodaki kumar gazi- nosu ; şirketi ilk defa bu sene hissedarlarına hissei temettü ver- memiştir. Geçen sene şirket hissedarlara yüzde 100 ilâ 200 hissei temettü vermiş idi. 1 Nisanda bitam bulan son senede gazinonun varidatı 296,000 Ingiliz lirası tutmuştur. Halbuki geçen sene 456,000 Ingiliz lirası safi temettü hasıl olmuş idi. Son senede gazino varidatının az olması İngilizlerin ve diğer ecnebilerin kumar oy- namak için Monte Karloya gel memelerinden neşet etmiştir. Amerikada kasırga Nev York, 25 (Hususi) — Te- nesges vilâyetinin cenubu şarki- sinde şiddetli bir kasırga hükün sürmüş, bir çok telefon telleri kopmuştur. Maddi hasar çok mü- himdir. Bir çok kimseler de öl- müştür. İlân tarifemiz 71 Teşrinievel 1931 tarihin- den itibaren gazetemizin ilân tarifesi şu suretle tesbit edilmiştir: Santimi Sahife kuruş 1 400 2 250 3 200 4 100 60 . 30 İç sahifelerde Son iki sahifede Bugün de Diyorlarki... Edebiyat Anketleri Muharriri : Hikmet Feridun Neşreden : Remzi kütüphanesi Yakında çıkıyor — Yal.. Beni doktorlardan almak için bu sebeple geldin, öylemi?.. Öyleyse, dinle... Demin yalan söyledim. O mektubu ben sana, her şeyi bildiğimi göstermek için yazdım. Ikimizden birini tercih etmeğe imkân kalmadan da tercih etmiş: Seni yüz üstü bırakarak başkasile gitmiş. O seni terk et- miş, Halbuki ben, senin onu terk etmeni isteyordum. Benim için, benim için terk etmeni... O, karısına hayretle baktı: — Yavrum! Ne oluyorsun? Onunla aramızda bir şey kaladı. Mes'elenin ehemmiyetli cihheti de bu değil mi? Kadın, hiddetle haykırdı: — Hayır! - dedi - senin onu terketmen lâzımdı. Seni terket- tiler! Nakili: (Hatic. asabını bozarak gitmişti. Asabı bozuk bir âşık yalnız kalınca hülyaya dalamazdı ki.. Dalacak olsa bile bu hülya cennet bahçe- lerinin ilhamı olamazdı. Hidayet o anda ne rakikti ne de hassas... Hidayet'in kalbinde bir hoşnut- suzluk vardı.. Afacan'ın yaptıkları çocukluktan ibaretti. Çocukluk hale alınır mı? Alınmaz. İşte bu alınmamazlık Hidayet'i yeise dü- şürüyordu. Düşürmüştü de... Hidayet Belmaya izdivaç aşkını ilham ettinğine kani idi. Zanne- diyordu, ki Afacana afacanlı- ğından geçecek fikri bir terbiye vermiştir. Fakat negezer!.. Belma, her hali, her sözü ile bu kanaa- tın boşluğunu meydana koyuyor- du. Belmaya söz geçirmenin imkâ- nı var mıydı?... ( Bitmedi ) | i

Bu sayıdan diğer sayfalar: