13 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

13 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

spor filmi “ Mavi ışık ,, ismindeki bu filim çok heyecanlı ve güzeldi Berlin 4 (Hususi) — Almanya» da her şeyde olduğu gibi, sahne vazileri arasında da bir ihtisas vardır. Her sahne vazıi ayrı bir tarzda filim çevirtir; birisi diğerinin ibtisasına tecavüz etmez... Alman sahne vazılarından doktor Fank da dağ ve spor filimi çevirtmekte mütehassıstır. Büyük bir çok güzel eserler vücude getirmiştir. Bu eserlerde baş artist rolünü daima Leni Riefenstahl yapmış ve çok muvaffak olmuştur. Fank geçende Amerikaya da- vet edilmiş ve yeri boş kalmıstır. Bunun üzerine Leni, aynı zamanda sahne vaziliği yapmayı da tecrübe etmiş ve çok muvaffak olmuştur. Leninin cevirdiği bu yeni filmin ismi “Mavi ışık, tır. Artist Alp dağlarında dolaşarak (buradaki köylüler arasında söylenilen bir hikâyeyi dinlemiş ve filme bunu mevzu yopmıştır. Leni, yeni filimile çok kuvvetli bir eser vücuda getirmiştir. Mavi ışığın mevzuunu kısaca anlatalım: Mavi ışık oOAlp dağlarında, Dalamitlerde yaşıyan halk arasında bır efsanedir. Bir dağınjtepesinde her mehtaplı gecede bir ışık görülüyor ve bunun ne olduğunu anlamak için giden o gençler oluyorla. Vaka şu suretle cereyan ediyor: Köy içinde “Yunto, adında (Leni Riefenstahl) bir yabancı kız vardır. Nereden geldiğini kimse bilmiyor. Tekmil erkekler onun ateşine yanmakta, tekmil kadınlar ona kinle bakmaktadırlar. Onun bakışlarını, mavi ışığın pırıltıla- rından daha fazla uğursuz sayan- lar vardır. Köylüler, her mehtap gecesi sivri kayalardan derin uçu- rumlara düşerek ölen gençlerin felâketine bu kızı sebep buluyor- lar. Bir.rivayet, mavi ışıga kadar yalnız onun çıkabildiğini söylüyor. *Viğo,, adındaki ressam '(Matt- ias Wiemann) köye geldiği za- man, evvelâ köylülerin bu efsane- sine gülüyor. Ertesi günü kayalar- dan yuvarlanan bir gencin intika- mını almak için, köylüler “Junta,, yı “recm, etmek istedikleri za- man, ressam onu kurtarıyor. Genç- kız da, dağda çobanlık eden bir çocuğun yanına kaçıyor. Juntaya alâka duyan ressam onu dağlarda arayıp buluyor. Aralarında bir samimiyet doğuyor. Fakat ressam, aralarında daima yabancılık yapan birşey olduğunu hissediyor. Ikinci mebtap geldiği zaman artık bu yabancılık hissi, ressamın içinde bir azap halini almıştır. Kulübeden bu sıkıntı ile dışarı fırladığı zaman, sivri kayaların üzerindeki mavi ışığa doğru Jun- tanın tırmandığını görüyor ve peşine düşüyor. Aynı zamanda köyden Touio da, sıbirli kızın cazibesine tutularak nişanlısını unutmuş, Junta'ya, ve mavi ışığa doğru tırmanıyor. Ressam kızı gözünden hiç kay- betmediği için onun bildiği kolay yollardan tırmanabiliyor. Touio ise bu mebtabın kurbanı oluyor. Nibayet vardıkları tepede, ressam bir billur mağara görüyor, ve mavi ışığın sebebini anlıyor. Ertesi günü, bu burafeyi artık ortadan kaldırmak için, köylüleri de alıp yukarıya çıkartıyor, ve onlarla tekmil billürları toplayıp götürü- yorlar. Bir şeyler olduğundan şüphe- lenen Junta, ertesi gece, tepeye tırmanıyor, ve sirrinn meydana çıktığımı; “hazinesinin yağma edil Sahife 7 diğini görünce, ressam yetişmeden kendini uçuruma atıyor. Böylece mavi ışığın sonuncu kurbanı da kendisi oluyor... Filme ayrıca bir kıymet veren Dolonitlerde, “Sarutal,, köylüleri- nin beraber oyuamalarıdır. Köylü Pa Mavi ışık filminin sahne vazıı ve baş artisti Lemi Riefensthal rollerinin figuranlar değil, hakiki köylüler oynamıştır. Çifçiler, bu filimde, kendi efsa- nelerini kendileri yaşamış, ve canlandırmışlardır. Filmin (o musikisini (oOGiuseppe Becce, yazmıştır. İna Claire çalışıyor Güzel artistin sinirliliği bir parça geçti, fakat artist yeniden evlenmeği katiyen aklından geçirmiyor Hollivutun en güzel kızlarından biri Ina Claire'dir. Bu sevimli yıldıza iki sene evvel John Gil- bert âşık olmuş) ve bir çok uğ- raştıktan sonra nihayet genç artisti kendisiyle evlenmeğe razı edebilmişti. John Gilbert ve Ina Claire altı ay kadar çok mesut bir hayat geçirmişler, bal ayı seyahatini avrupaya yapmışlar, bütün garp memleketlerini dolaşmışlardı. Altı ay sonra karı koca arasın- da geçimsizlikler başladı. Buna Johnun sebep olduğu çabuk mey- dane çıktı. John genç ve güzel karısını bir tarafa bırakarak baş- ka ve âdi kadınlar peşinde ko- şuyordu. Bu vaziyet karşısında Ina mah- kemeye müracaat etti ve boşanma kararı aldı. Fakat bundan sonra, sinirleri çok bozulduğundan bir müddet bir köşeye çekilerek isti- rahat etti; kendini topladı. Ina Claire şimdi, her zaman- dan daha güzel bir halde filim hayatına dönmüş, tekrar filim çevirmeğe başlamıştır. Yukarıda artistin son bir resmi görülüyor. Ina Claire ye yeniden bir çok evlenme teklifleri vuku obulmuş- tur. lna bu tekliflerin hepsini reddetmiştir. Kendisile görüşen bir gazeteciye aynen şu sözleri söylemiştir: “Bir daha evlenmek mi, allah göstermesin... oOİlk O izdivacımda felâketten, işkenceden başka bir şey görmedim. Şimdi evlenmeği aklımdan bile geçirmiyorum. , Ina Claire Gazetecinin “fakat ebediyen böyle yalnız kalacak değilsinizya..,, demesine Ina şu mukabelede bu- lunmuştur: — Tabii öyle... Fakat bugün için o evlenmeği! düşünmüyorum. Aradan zaman geçmeli, uğradı- ğım sukutu hayalin zail olmalıdır... Bir daha evlenirsem, her halde çok ihtiyatlı hareket edeceğim. Bunun da ilk defaki gibi neticelenmesini istemiyorum... tesiri Tefrika numarası:10 Yazan; Ceneral A. F. Oglander ÇANAKKALE muharebeleri 13 Haziran 1932 aramıza fi Tercüme eden: Muharrem Feyzi Ceneral Hamilton Kiçnere gönderdiği telgrafta baklayı ağzından çıkarmıştı Çanakkale harp sahnesini ve ingilizlerin'asker çıkarmağı, kararlaştırdıkları Suyla mevkiini gösterir harita Fakat ceneral Hamilton'un za- mana göre mutedil olan her iki talebi de reddedilmiştir. Lord Kiçner 19 haziranda gönderdiği telgraf- namede Gelibolu heyeti seferiye- sinin mühimmat malzemesini tez- yide imkân olmadığını ve 4,5 pusluk mermilerin mevcudu az olduğundan yeni kolordunun: ilk hareket edecek kısmı olar on üçüncü fırkanın ancak beş pusluk obüsler ile techiz edileceğini ve diğer fırkaların ise hiç obüs getir- meyeceklerini bildirmiştir. On üçüncü fırkanın Çanakkale sahnei harbine getireceği 5 pus- luk obüsler Transuval muhare- besinin yadiğârı köhne toplar- dandı. Hattâ bu toplar (Boer)lere karşı yapılan omuharebelerde işe yaramamıştı. Halbuki 1915 sene- sinde bu toplar gayet aşınmış ve doğru atış kabiliyetini büsbütün kay- betmiş bulunuyordu. Halbuki Ça- nakkale sahnei harbindeki muha- rebelerde endahtın gayet mükem- mel ve sahih olması icapedi- yordu. Binaenaleyh İngiltereden kıt kanaat gönderilen obüslerin hakiki kıymeti pek az idi. Gelibolu heyeti o seferiyesinin şiddetle muhtaç olacağı asri top- lara ve külliyetli mühimmat yerine köhne ve işe yaramıyan obüslerin gönderildiği ve yeni mühimmatın ise hiç gönderilemiyeceği haber- leri cenaral Hamilton'u acı inkisarı hayale uğratmıştır. Bu yeis aver yaziyet karşısında ceneral Hamil- ton kendisini tutamıyarak cene- ral Kiçnere gönderdiği bir tel- grafnamede obaklayı (ağzından çıkarmış ve demiştir ki: “Bizim taraf artık anladı ki top ve mühimmat için kamere karşı nekadar bağırsak ta faide vermiyecektir. Lâkin sizin taraf ta şunu tastik ve kabul etmelidir, ki obüsler ve mühimmat gelinceye kadar hilâle nekadar bağırsanız bir faidesi olmıyacaktır.,, (ingilizcede kamere haykırmak gayri mümkin ve mahal bir şey için beyhude ümide düşmek ve bunu istemek olduğundan, ceneral Hamilton bu tabiri kullanmak ile büyük ümitsizliğe düştüğünü an- latmak istemiş ve lüzum göster- diği obüsler ile mühimmat gön- derilmedikçe türklere karşı bir iş görülemiyeceğini anlatmak için hilâle haykırmak tabirini icat et- miştir.) Beşinci kısım Suvla plânları hadden fazla mahrem tutulmuştu 1915 haziranının sonuna doğru Ingiltere (o hükümeti Çanakkale sahnei harbine takviye kuvveti olarak dördüncü bir fırka daha tahsis etmişti. Hükümetin bu mu- aveneti ceneral Sir Jon Hamilton 5 ağustosta yapmağa hazırlandığı taarruz plânını bir kat daha tevsi etmesine imkân vermiştir. Anzak mevkiinden büyük muha- rebeye (o başlandığı vakit ayni zamanda Anzak koyunün ya şimalinde yahut cenubunda yeni bir ihraç hareketi yapıldığı tak- tirde hem plânın müessirinin tak- viye edileceği hem de muvaffaki- yet ihtimallerinin artacağı aşikâr idi. Bu suretle harekât daha bidayette geniş bir cephe üzerinde başlamış olacaktı. Diğer taraftan Anzak mevziini muhasere eden Türkler, bu dairenin dahilinden olduğu gibi haricinden dahi hü- cuma maruz kalacaklardı. Suvlanın haiz olduğu bir çok istifadeli cihetler Anzakın ocenubundaki Türk müdafaa tertibatı, Kabatepenin her hangi tarafına yapılması için hiç bir veçhile ümit bahş değildi. Lâkin Suvla körfezinde Anzakın şimalinde beş milden az bir me- safede bulunan bir noktada ibti- mal gayet müsait şerait altında ihraç yapılabileceği 'anlaşılıyordu. Körfezin kumluk sahile en yakın yerlerinde (o Türklerin (o müdafaa tertibatı körfezin her iki ucundaki küçük ileri karakollardan ibaret olduğu zannolunuyordu. Körfezin kendisine ve arkasındaki açık ovaya üç taraftan yüksek sırtlar hâkim bulunuyordu. (Bunlardan en uzağı sahildeki okumluktan ancak dört mil mesafade idi. Bir defa bu sırtlar İngilizler tarafından işgal edilecek olursa ceneral Hamilton Türklerin topçu ateşinden mahfuz bir üssülhareke temin etmiş olacak ve iki Ana- farta köyü arasındaki boşluktan cenubu şarki istikametinde bir kuvvetini ileriye sürmüş olacaktı. Binaenaleyh 27 temmuzda cene- ral Hamilton ağustos taarruzu için hazırladığı esas plâna, Suvla körfezinin tam cenubunda karaya bir ihraç hareketi yapmak tasav- vurunu da dert ve ilâve etmiştir. (Devamı ver) iş ak a Mm İİİ meme

Bu sayıdan diğer sayfalar: