13 Haziran 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

13 Haziran 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

135 Haziran 1932 Tefrika No.91 O - c—— 15 Haziran 1932 e SEBA MELİKESİ | E LES Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Enverano, memleketini unutan ve doğduğu toprak- lardan uzak ıklimlerde yaşamak zilletine katlanan insanlardan nefret ederdi.. Hebron dağında.. O sabah, Sam, vergi tahsili için şehir haricine çıktığı zaman bir- denbire şair Enveranoyu hatırladı. Yanındaki askerlerden ayrıla- rak, Hebron dağına doğru git- meğe başladı. Sam Kudüse geldiği gündenberi Enveranodan başka bir kimseden hoşlanmamıştı. Onu O zındandan kaçırdığı için vicdan azâbı çek- İmiyordu.ŞKendi kendine: — Öyle temiz yürekli ve akıllı bir delikanlı dağlarda yalnız ba- şına nasıl yaşıyor? Diyerek atını sürmüştü. Şairin tarif ettiği uzun taşın önüne geldi. Sağa saptı. İnce şerit gibi uzanan dar bir yoldan yürümeğe başladı. Atın üstünde giderken, kendi- sine hükümdar tarafından büyük bir itimatla tevdi edilen verği işlerini muvaffakiyetle başaramı- yacağını düşünüyordu. Fakirleri tazyik etmek, dul kadınlardan, ihtiyarlardan para toplamak Sam'a gittikçe derinleşen bir ıztırap veriyordu. Sebalı kahraman bu işi yapa- mıyacağını anlamıştı. Yarım saat kadar yürüdü. Etrafında cıvıldaşan kuşlar, ona şaiirin kulübesi göstermişlerdi. Enverano o civardan bir ya- bancının (geçtiğini (hissederek derhal yola çıktı ve Samın hey- betli vücudile at üstünde etrafına bakınarak geldiğini gördü. Sam atından inerek, bir kardeş gibi şaiirin boynuna sarılmıştı. Enverano, Sam'ı hassa kuman- danı elbisesile görünce şaşırmıştı. — Zaplon öldü mü? Diye sordu. Sam hasmını boğa güreşinde nasıl mağlüp ettiğini ve beni Israil hassa kumaudanlığı asasını nasıl aldığını anlattı. Enverano, oOSamın (kendisini aradığından çok memnun olmuştu. “Fakat Süleymana hassa kuman- danı oluşu hiç te buşuna gitme- mişti. Dağların oğlu hayretle sordu: — Sebaya avdet etmiyecek mi- sin, Sam? — Süleyman bırakmıyor... — Ya Melike..? — O da muvafakat etti. — Günün birinde memleket hasreti seni yakarsa..? — Ne yapacağımı düşünürüm. o vakit Evwverano gözlerini yere indirdi: — Bu tılısımlı asa seni de mi teshir etti, Sam? Sen de mi Zap- lon gibi satılmış bir kölesin;! Sam'ın tüyleri ürperdi: — Canımı sıkma, Envaranol Seninle dertleşmeğe geldim. Bana şimdi uzak bir istikbalden bahs- etmel — Bir kaç asır yaşamağa niye- tin mi var, Sam?! Insan yüz sene yaşasa, son senesi bile onun için en yakın bir istikbal demektedir. Insanların kısa ömürleri zamanın insafsız ve öldürücü dişleri ara- sında eriyip mahvolmağa mab- kümdur. Neye ve kime güvendin de melikenden ayrıldın ? Enverano Sam'a ağaç kökünden oyulmuş bir kadehle şarap ver- dikten sonra yeni hassa kuman- danının . elindeki (gümüş saplı asâyı alarak: — Firaunun Davut'a hediye ettiği bu meş'um asâyı Süleyman bile elinde taşımağa cesaret edemedi, onu hassa kumandanına verdi. Mağrur Zaplon'un başını yiyen bu gümüş saplı asa korka- rım ki, senin de mezar taşın olmasın | Dedi. Sam bir zeytin ağacının dibinde oturuyordu. Enverano Sam'dan nefret et- mişti. Fakat kendisini idamdan kur- tardığı için, Sam'a hayatını borçlu idi, Gizli yoldan kaçtığı zaman kâşki ona dağdaki ikametgâhını söylemeseydi. Sam'dan birdenbire niçin bu derece nefret ettiğine kendi de hayret ediyordu. Zaplun gibi mağrur ve kuvvetli bir adamı mağlüp eden Sebalı kahraman sırmalı elbiseleri gi- yince ne çabuk değişmişti ! Akşam GE ilen er am e eğ 6 : ! bi bikâye Kdrl: bir iş ay hapis e e e Fakat mahpusluk müdde- Enverano, memleketini unutan, | doğduğu topraklardan uzak iklim- lerde yaşamak zilletine katlanan insanlardan nefret ederdi. Bir gümüş âsanın bir sırmalı elbisenin göz kamaştırıcı göste- rişile çarçabuk başı mazisine veda eden bir adam hangi memlekete, hangi efendiye sadık kalabilirdi ? Beni İsrail hanedanı, Sebalı kahraman gibi saf ve yabancı bir adamın elinde, fıraunun hediyesi olan bu tılsımlı asâyı uzun müd- det bırakabilir miydi? Sam'ın kulakları hariçteki dedi koduları duymuyordu. Enverano - ne de olsa - kendi- sini ölümden kurtaran bir adama, üzerinde yürüdüğü tehlikeli yolları göstermeğe mecburdu. ( Arkası var ) Boşanma davaları nerede görülecek Ankara, 11 — Devlet şürasınca verilen karara görc karı koca boşanma davaları kocanın bulun- duğu şehirlerde görülecektir. Bir buhar sütunu Roma, 11 (A.A.) — Arderellol havalisine yapılan iskandil ame- liyatı esnasında 15,000 beygir kuvvetinde tahmin edilen bir buhar Osütunu fışkırması ve civarında bazı maddi zarar ve hasar ika etmiştir. EMLÂK SAHİPLERİ! Emlâkiniz Se ya kiracı Emlâkinizin kiralarını muntaza- Emlâkinizin men tahsil edebilmek varıdatım temin edebilmek hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLÂK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZ! Adresi: Bahçekapı, Taş han No.20-21-22 Telefon: 20307 dönen ve | | bile etmezdi. | bir ev, İ bir aile ocağını terketmek mese- İ azemetinden kendi de “Tampest Harvey, in sakin ha- yatından mesut fakat aynı zaman- mıyor ve anlıyamıyacaktır. Elhasıl | hayatının en tatlı muamması bu ! acâip vaka olmuştur: Vaka, şu: Harvey altmışını bitiriyor. Ço- luğu çocuğuda yoktur. Vaktile istemiyorum. Bu benim için bi | fedakârlıktır. da anlaşılmaz bir vaka geçmişti. | Bunu kendisi de bir türlü anlıya- | i yapmış olduğu ticaret yüzünden | haylı para kazandığı gibi bu ser- vetini her yaz deniz mevsiminde evini möble olarak kiraya vermek suretile tezyit ediyordu. Bu ev ecdadından kalma çok eski fakat oldukça iyi muhafaza edilmiş bir bina idi. Muhaceret zamanında frasız mültecilerinin burada ikamet etmiş olduğu riva- yet ediliyor. Alâyişi sevmeyen Harvey asıl bu binada ikamet etmeyip bah- çenin bir tarafındaki küçük pav- yonda oturuyordu. Bu suretle yazın evini kiraya verdiği zaman taşınmak külfetinden âzâde bu- lunuyordu. Bir ilkbahar sabahı idi. Gez- mek maksadile o tarafa gelmiş olduğu anlaşılan bir yabancı evin önünde durarak “kiralık,tır lev- hasına baktıktan çaldı. Harvey bizzat açtı. Yabancı Fransızça konuşuyordu. — Bu ev kirahk mı? — Evet efendim. — Görebilir miyim ? — Hay, hay. —O halde rahatsız etmezsem bir gezeyim. Harvey öne düşerek evi gezdir- meğe başladı, pençerelerin kanat- larını açtı. Ayrı ayrı her oda hakkında tafsilât veriyordu. Zair evin köhne eşyasına seri nazarlar fırlatıyor. Pencerelerden görünen manzaraya bakıyordu. Bu zat takriben kırk yaşlarında temizpak bir centilmendi. Uzun boylu .esmer, cildi parlak ve bıyıkları derin kesilmişti. Uzun seyahat (omantosuna bürünmüş başında zarif bir fötür şapka vardı. Ev sahibinin uzun tafsilâ- tin: nazikâne bir tavurla dinliyerek hafif bir baş işaretile de tasdik ediyordu. Kendi hissiyatını söyle- miyordu. Gezip bitirdikten sonra kapıdan çıkacağı sırada birden- bire sordu. — Evinizi satmaz mısınız ? Tampest Harvey hayretle sıç- radı. Bu teklifi hiçte beklemiyor- du. Aile ocağı demek olan bir evi satmak... Buna karar verebil- mek için her halde kendisine mü- him bir meblağ teklif edilmeli idi. Ibtiyatla cevap verdi. — Evimi satmak hiç bir vakit aklımdan geçmedi. — Pek ala. Öyle ise düşünün. | Evi eşyası ile birlikte şimdi satın | almak istiyorum. Ne istersiniz? Harver düşündü. Ev çok eski | idi. Duvar kâğıtları solmus, eşya- nın modası geçemişti. Evi, ancak | deliğini deşiğini kapamak suretile İ tamir edebiliyordu. Heyetimecmuası yüz bin frank Yüksek bir fiate satabildiği takdirde daha iyi bir mevkide, asri tarzda, konforlu bir villâ alabilirdi. Eski lesine gelince... Esasen yavaş yavaş ayrılmıyor mıydı? Seneler- denberi bahçede pavyonda öm- rünü geçirmiyor mıydı? Ani bir ! kararla: — Iki yüz bin franga satarım dedi. Sonra da söylediği meblâğın korkarak derhal ilâve etti : — Maamafih pekte satmak sonra kapıyı | Fakat seyyah artık onu dinle- miyordu. — Peki dedi. Istediğinizi vere- ceğim. oOCebinden (o portföyünü çıkardı ve iki yüz bin frank sayarak masanın üzerine bıraktı. Ve: — Mukaveleyi hazırlayınız, dedi. Harvey hayretten kekeliyerek: — Evi ne zaman tesellüm ede- ceksiniz? — Derhal. — Fakat ben bahçedeki pavi- yonda oturuyorum. Toplanmak için bir az müsaade etseniz. — Zararı yok, siz yine orada kalabilirsiniz. Harvey taaccüpten taaccübe (o geçiyordu. Yeni ev sahibi şehre inip yemeğini yedik- ten sonra elinde ufak bir valizle avdet etmişti. O gece orada kaldı ertesi gün yine valizi alıp gitti. Iki gün sonra tekrar gele- rek bir gece daha kaldı ve sabahleyin Harveyin odasına gi- derek: — Gayri memul bir vaka pro- jelerimi alt üst etti. Artık bu evde oturamıyacağım. Tekrar size satıyorum. Kaça alırsınız? Harvey o içinden güldü. Bu fransızlar ne acaip adamlardır. Maamafih gene kârda idi. Hiç olmazsa paranın yarısı ona kala- caktı. Memnuniyetini belli etmi- yerek canı sıkılmış gibi bir İtavurla: — Fakat ben paramın tarzı istimalini tesbit etmiştim. Bir villa satın alacaktım. Seyyah gülerek cevap verdi : — Haydi canım; bir aile oca- Zının yerini hiç bir villâ tutamaz. Fırsattan istifade ederek gene evinize (sahip olunuz. (Kaça alırsınız? Harvey cesaretle: — Yüz bin franga. — Peki anahtarı alınız. Pazarlık derhal bitmişti. Ev gene eski sahibinin olmuştu. O günden beri fransız seyahı gö- ren olmadı. Bu vakayi düşündükçe Harvey gülmekten kendini mene- demiyordu. Bu ne garip acayip adamdı. Bir ev satın alıyor, kırk sekiz saatte bıkıyor ve sonra yüzde elli ziyanla tekrar satıyor. Bizim babacan İngiliz bu muammayı bir türlü halledemi- yordu. Hoş nesine; lâzım.. Durup dururken yüz bin frank kazan- mıştı ya.. Bu Fransızlar hep böyle ekzantrik adamlardır vesselâm. Gelelim vakanın içyüzüne : Bu maymun iştihalı Fransız tecrübeli bir antikacı idi. İngil- tereye (yaptığı bir seyahatten sonra Brightan tarikile Fransaya avdet ediyordu. Vapur zamanına çok vardı. Bu vakti israf etmemek için kiralık villaları gezerek intizar saatlerini hoş geçirmek istedi. Tampest (OHavyin kârikadim tarzdaki evi nazarı dikkatini celbetti. Kapıyı çaldi ve evi ge- zerken ufak bir odada ocağın üstüne konulmuş Sevre mamülâ- tından gayet güzel bir çift vazo gördü. Bunların takdir edilemi- yecek kadar çok değerli olduğunu hemen kestirdi. Bunlar meraklıla tarafında hararetle aranmakta ve bu uğurda müthiş para verilmektedir. Vakıa Sevre mamulâtı vazolar bir çok yerlerde bulunabilir amma böyle arızasız ve çatlaksız hem de çift olarak düşürmek adeta bir mucizedir. Bunlar hiç değilse bir milyon frank değerdi. Fakat nasıl etmeli ? Evinde böyle değerli bir eşya bulunduğundan : haberi olmayan ne | tini evinde geçirecek! Amerikalı hâkimler, bazan Av- rupalı meslekdaşları nazarında, gülünç görülen şefkat ve merha- met hisleri gösterirler. Amerikanın en merhametli hâkimlerinden biri de Nev Jersey hâkimi M. Palmer- dir. Ahiren bu merhametli hâkimin huzuruna muhakeme edilmek için bir hırsız sevk edilmiştir. Hırsızın vekili, müekkilini müdafaa ve cezasını tabfif etmek için kalp hastalığına Omüptelâ olmaktan başka bir delil ileri sürememiştir. M. Palmer, maznunun kalp hastalığına müptelâ oldudğunu işidince, mahkümları ıslah etmekle beraber, hükümeti hapishanedeki iaşe masraflarından kurtarmak için çoktanberi düşündüğü bir usulü tatbika fırsat bulduğunu beyan ederek maznunu altı ay hapse mahküm etmiştir. Maznun müddeti mahkümiyetini evinde geçirecek ve kendisine gardi- yanlık vazifesini ailesi görecektir. Maznun kalp hastalığına mübtelâ olduğu cihetle, hava almak için dışarı çıkabilecek, ve ailesi ken- disine nezaret edecektir. Maznuu sinamayı çok sevdiği için haftada bir defa akrabasının nezareti al- tında sinamaya da gidebilecektir. Dün geceki yangın Üsküdarda Murat reis mahal- lesinde bakkal Vasilin dükkâ- nından dün gece yangın çıkmış, ve dükkânla bitişiğindeki Meh- met efendinin evi yandıktan sonra söndürülmüştür. Sekteden vefat Beşiktaşta oturan miralay Vasıf bey dün gece Ihlamur caddesinden geçerken birdenbire üzerine fe- nalık gelerek yere düşmüş ve kalp sektesinden vefat etmiştir. Bugün de Diyorlarki.... Edebiyat Anketleri Muharriri: Hikmet Feridun Neşreden : Remzi kütüphanesi “Yakında çıkıyor ev sahibine işi çaktırmak istemi- yordu. Çünkü neticede kendisi müstefit oolamıyacaktı. Az bir para teklif etse onu yene kuş- kulandıracaktı. Seyyahın bunları almak istemesinin elbet bir se- be müstenit olduğunu anlayacak ve vazoları tahmin ettirmeğe kalkışacaktı. Nihayet bu metruk hazinenin kıymeti meydana çıkacaktı. Antikacı evi gezdiği müddetçe hep bunları düşündü. Bu büyük fırsatı kaçıracak mı idi? Birden aklına bir çare geldi. ; Evi eşyasile berber satın alacak, vazolar ozaman kendi malı ola- caktı. Biz bu oyunun nasıl cereyan ettiğini biliyoruz. İlk akşam getir- diği boş valizlere vazoları yerleş- tirerek ertesi günü Fransaya ka- çırmış ve orada ümit ettiği fiate satmıştı. Fakat yabancı bir mem- lekette aldığı köhne bir evi ne yapacaktı? En iyisi yine eski sa- hibine tutturabildiği fiata satmaktı, Işte Harvey efendi bu suretle ve muhim bir kârla yine eski evine sahip oluyor. Herkârda bir zarara katlanmak zaruridir. Farkı şudurld kendisinin bu zarardan haberi yoktu. Bilakis Fransız da havaili- ginden, maymun iştahalılığından istifade ederek iyi bir para kas zandığına memnundu. o

Bu sayıdan diğer sayfalar: