26 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

26 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 Temmuz 1932 Büyükderenin cuma âlemleri nasıl geçer? Akşam Genç kızlar süratlerini arttırdılar, içlerinden dördü otobüsü geçti.. Caddelerin bir tarafındaki gazino “Şen gözlerine,, yi ” m Eki çalarken, öteki “Yıldızların altın »p *n da,, şarkısını çalıyor Büyükderede gazinolar, banyo heveskârları ve Büyükdere rıhtımından bir Otobüs Ayazağada durdu. Bü- tün yolcular aşağı indiler. Ayazağa suyundan bardak bardak içildi, tekrar yola koyulduk. Otobüste sepetler, bakır sefer tasları, kâ- ğıtlara sarılmış şişeler var. Arka sırada oturan burnu akşamcılıktan kırmızılanmış şişman adam arka- daşına döndü: — İyi ama şiş bulabilecek miyiz numuzdan gelnesin,.. — Sarıyerde vardır.. Sen öte- kini düşün, yarım okkalık şişe üçümüze yetişecek mi? Ona bak sen... Konuşmalarından anlaşılıyor ki Hünkâra çıkacaklar, bir omasa tutup kekâh gelecekler.. Hem de mümkün olduğu kadar ucuz tara- fından... Rakılarını bile Istanbul- dan götürüyorlar. Bir masa tuta- caklar... Domatesli şişlerle imam suyunu içip, tatlı hünkâr suyuna dayanacaklar... Otobüste bütün muhavereler (oaşağı yukarı bu çeşitten... Büyükdereye yaklaştığımız zaman caddede bir alay bisikletli genç kız peyda oldu. Önü demirsiz bisikletlerini oalabildiklerine koş- turarak otobüsle yarış ediyorlardı. Bü yarış şoförün bayağı izzeti nefsini kurcaladı. Otobüsün sürati arttı. Fakat cadde kalabalıktı. Üstelik genç kızlar adeta uçu- yorlardı. Taksimden beri Yeni- mahalledeki küçük damadının ne kuzu gibi delikanlı olduğunu an- lata anlata bitiremeyen büyük hanım bir aralık dışarıya 'baktı. Bisiklettekileri görünce; için domates Cuma bur- manzara, — Aaaa... Üstüme iyilik sağlık a dostlar bunlar kız mı böyle?.. Zamane ayol zamane... Biz de gençtik amma doğrusu böyle değildik.. Şeytan arabasına değil ya beşik salıncağına bile bine- mezdik doğrusu... Hele böyle erkeklerle (| yarışlara (o girmek... llâhiiüi Önümde oturan iki yaşlı bey de genç kızlara büyük bir dik- katle bakıyorlar ve beyanı mütalâa ediyorlardı: — Efendim şu adalelere dikkat buyurun... Bunların bir erkek bacağından, hattâ bir pehlivan bacağından farkı var mıdır?. — Pek şayanı teessüf efendim. Asrımız genç kızların nisviyetini gittikçe azaltıyor. Yirmi sene evvelki (o genç kız ile bugünkü genç kız arasında ne fark var, ne fark!. Değil mi efendim?. Genç kızlardan dördü otobüsü geçti. Büyükdereye geldik... Her devirde bir mesire yerinin yıldızı parlar. Bir zamanlar Kâğıthane, hir zamanlar Göksu, bir zamanlar Beykoz, bir zamanlar Kuşdili, bir zamanlar Çırpıcı.,. Asfalt yol ya- pıldıktan ve otobüsler vızır vızır işlemeğe başladıktan sonra Büyük- derenin de yıldızı parladı. Burasi da meşhur eğlence yerleri arasına geçti. Bir cuma günü otobüsten Büyükdereye indiniz mi ilk gözü- nüze çarpan şey şu oluyor: Asfalt caddede bir aşağı bir yukarı do- laşan grup grup bisikletli kızlar, çalgılı bahçe çokluğu ve bol bol çorapsız ayaklar. sulara işliyen arabalar Bilhassa çorabsızlar... Ben Istan- bulun hiç bir tarafında bu kadar çok çorapsız görmedim.. Muhak- kak bu garip moda Büyükdere- den İstanbulun öbür semtlerine yayılmış olacak, her halde menba burası.. Büyükdereye bu aylarda “çorapsızlar diyarı, demek daha doğru olabilir. O kadar ki çoraplı gezenlere adeta bir tuhaf bakı- yorlar.. Ne bileyim Büyükderede çoraplı bir kadın meselâ uzun saçlı bir kadın gibi, çarşaflı bir kadın gibi gözü alan bir şey... “çıplaklar cemiyeti, ne kaydetti- rilen bacakların kaddi hesabı yok.. Bundan sonra çalgılı bahçe bolluğu... Caddenin bir tarafın- daki gazinonun Sazı: Şen gözlerine neş'e veren bir çiçek olsam Busenle sararsam o güzel sinende solsam Şarkısı coşkun coşkun çalınır- ken sahildeki bahçede : sevişmek ne hoştur yıldızların altında.» Türküsü ayuka çıkıyor... İleri- deki bahçede zaman zaman baş- layan cazbant dans meraklılarını harekete getiriyor. Bahçenin tam göbeğindeki dans yeri büyük bir karınca yuvası gibi kaynıyor. Ka- labalıktan adım atmağa imkân olmadığı için omuz omuza sırt sırta garip bir dans... Cazbantlı gazino alafrangaya düşgün olan- larla dolu. Dans yerinin etrafın- daki ailelerle (dolmuş, bunların arasından geçerken kalın bir erkeğin sesinin: — Ka.. Madam Haykanuş... Dans dediğin sivilizasion alâme- tidir... Bunun burasında insan ne masalar ANAKKALE muharebeleri ç Yazan : Ceneral A. F. Oglander Sahife 7 26 Temmuz 1932 Tercüme eden: Muharrem Feyzi Çanakkale seferinde yapılan delilikler ve bunların neticeleri Helles harekâtındaki tabiyevi noksanlardan doğrudan doğruya kendisi mesuldür. Hayalperestane düşünülen hücumlar Cenaral Hunter - Weston'un aklı nisandan itibaren Helles cep- hesindeki bu mecnunane hücum- lara saplanmış kalmıştır. Bu hü- cumlardan büyük bir muvaffakıyet hasıl olacağına inanıyordu. Esasen hücumlar hayalperestane düşünceler mahsulü olduğu gibi insanca ga- yet ağır zayiata da mal oluyordu. Budalaca yapılan bu hücumlar yalnız Helles (cephesini zayıf- latmakla kalmamış, o mazarratı bütün Çanakkale sahnei harbine şamil olmuştur. Muahharen diğer ocephelerde yapılan hü- cumlar ve ihraç hareketleri hep Hellesteki hücumlardan müteessir olmuştur Bu deliliklerden İngilizlerin yal- nız elli ikinci fırkası değil, yirmi dokuzuncu fırkası da son derecede yıpratılmış ve kuvvetten düşürül- müştü. Halbuki Suvladaki ihraç hareketi için en elverişli kıtalar bu fırkalardı. Çünkü her iki fırka bir çok harplerde bulunarak iyice pişmiş ve harbin her türlü ahvali ile ünsiyet hasıl etmişti. Bu iki tecrübeli fırka Suvlaya ihraç edilseydi metice büsbütün başka olacaktı. Çünkü Suvla ihraç hareketinin muvaffakıyetsizliğinde başlıca amil ihraç kuvvetlerinin kumandanlarının malüm kabiliyet- sizliklerenden sonra ihraç edilen kıtaların acemiliği ve tecrübesiz- liği idi, Ingiliz ordusunun hezimet lekesi nasıl temizlendi? Elli ikinci ve yirmi dokuzuncu fırkaların lüzumsuz yere sarfedil- mesinden kaybolan fırsatlar bir daha katiyen ele geçmemiştir. Maahaza genç ingiliz zabitlerine ingiliz rehberliğinin nam ve şere- fini kurtaracak bir çok fırsatlar düşmüş ve bu fırsatlar fevtedil- memiştir. Gelibolu yarım adasının tahliyesi tabiyeden ziyade teşkilât meselesi idi. (OBurada sıkışıp (kalmış ingiliz kuvvetleri büyük bir ma- haretle bulundukları tehlikeli mev- kilerden kurtarılmıştır. i d daki i adar terler leşir... Diye konferans verdiğini işidiyorsunuz! Medeniyet o uğurunda, yerinde terleyenlerin çoğu biti- şikteki odeniz hamamlarında dans soluğu alıyorlar. Deniz hamam- | ları hemen hemen gazinonun içinde gibi bir şey... Biraz evvel dans yerinde zıplayanları biraz sonra mayo ile deniz hamamının tahtadan yüksek kulesinin üstünde görüyorsunuz. Bu tahta kule genç- lerin pek ziyade rağbetini celbe- diyor. Yirmi otuz gencin balıkla- | masına bu kuleden denize atla- yışları hakikaten görülecek şey. Fakat kadınların çoğu kuleden atlamıyorlar. Bu benim merakıma dokunmuştu. Yanımda konuşan iki hanımın sözleri merakımı yatıştırdı. Meğer mesele pek basitmiş.. Denize atla- yınca tabii başlar da suyun içine girecek.. Dışarı çıkınca güzel penbe renklerden kirpik-vesaireden liz ordusunu düşmüş olduğu vahim vaziyetten kurtarmak için göteri- len iktidar ve maharet ingiliz ordusunun hezimet lekesini temiz- lemiştir. Şurası da şayanı kayıttır ki Gelibolu yarım adasının zayiatsızca ve mahirane tahliyesinde sahibi eser ceneral C. F. Aspinall- Og- lander mühim bir amil olmuştur. Tahliye harekâtını idare eden baş kumandan vekili ceneral Bird- wood'un erkânı hurbiyei umumi- yesi riyaseti' vazifesini bilvekâle eserin muharriri ifa etmişti. Bu tahliye plânını tertip ve bunu icra ve tatbikte en ziyade mesuliyeti haiz olan zat ceneral Ozglander idi. Binaenaleyh bu işin muvaffakıyetinde büyük bir hissesi vardır. Kaybolan ingiliz kıtaatı Çanakkale muharebelerinde şimdiye kadar bir sır olarak kalan kadiselerden biri de Suvla harekâtı esnasında 1/5 inci Nor- folk alayına mensup 15 zabit ve 250 askerden mürekkep bir kıta- nın gaybubetidir. Bu kıtanın kumandanı ingiliz kibar âleminin en maruf simalarından miralay Sir Horace Beauchamp olduğun- dan bu hadise çok merak uyan- dırmıştı. Resmi eserde bu hadiseden mezkür kıtanın “muzaharet edil- mediği ve bir daha görünmediği, suretinde bahsedilmiştir. Eserin tabiine gönderilen bir mektupta bu meraklı sır hakkında atideki izahat verilmiştir: Norfolk 1/5 inci alayının bir bölüğu ingiltere kralının Jandring- ham malikâneleri efradından mü- rekkep olup kumandanı dahi ma- likânelerin müdürü yüzbaşı Beck idi. Bunların gaybubeti sırrı 1919- da mezarlar komisyoru tarafından halledilmiştir. 1915 senesi 12 ağustosunda yüz altmış üçüncü ingiliz livası türklerin © avcılarını temizlemek üzere bir fundalık sahaya sevk edilmişti. Ertesi günü ilerideki sırtların işgali için yapılacak ileri hareketi bu sahadan geçeceğin- den evvelden burasının temizlen- mesi icap ediyordu. Livanın teşkil ettiği cephenin sağında Narfolk 1/5 nci alayı ve solunda 8 nci Hants ve Suffolks 1/5 nci alayı vardı. lamamak daha hayırlı... Gazinodan çıkıp şöyle Sarıyar iskelesine kadar yürüyün. Bakın hünkâr tarafından küçük tenteli arabalar.. Bunlar sulardan dönen- ler.. Erkeklerin gözleri o mahmur laşmış... Sepetlerin. Sefer tasları- nın tutuşlarından belliki içerile- rinde bir şey kalmamış.. Yalnız ellerde su ile dolu bir sürü şişe sulardan boş dönülmezya... Akşam olduğu zaman Büyük- dere âlemi büsbütün coşuyor. Asfalt yolda otomobiller baş dön- dürücü bir süratle kayıyor. Bisik- letli genç kızlar... Bahçeli gazi- noların önünde bir sürü motor duruyor. Bahçeler renkli ampuller ile pırıl pırıl yanıyor. Havanın karardığinı gören dalyan bekçi- lari yerlerinden inerlerken köşe- deki gazinonun sazı tekrar baş- lıyor: “Sevişmek ne hoştur yıldızların al Hikmet Fi

Bu sayıdan diğer sayfalar: