26 Temmuz 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

26 Temmuz 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

26 Temmuz 1932 Tefrika No. 133 - oo——— 25Temmuz 1932 SEBA MELİKESİ | BELIIS Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Sam pencereden göründü ve gür sesile halkı selâmladı. Hiç kimse onun yaralı olduğunun farkında değildi... Ehali arasında; — Hassa kumandanını neden göstermiyorlar? — Sebalı kahraman esir midir? istiyoruz..: bize — Sam'ı Göremiyoruz! Gibi dedi kodular çoğalmağa başlamıştı. Süleyman bu dedi koduların önüne geçilmediği taktirde, Mo- aplıları'n tekrar baş kaldıraca- ğından korkuyordu. O gün: Yozama hükümdara: — Sam artık dizlerinin üstünde durabilecek bir hale gelmiştir. Sarayın içinde dolaşabilir... Kâhinin bu sözü hükümdarı bir çocuk gibi sevindirdi. Sarayın etrafını büyük bir kalâ- balık sarmıştı. : Süleyman Sam'a hassa kuman- danlığı elbisesini giydirdi; beline kılıcını taktırdı ve yan yana pen- cerenin önüne geldiler.. Hüküm- darla | birlikte, halkı, gülerek selâmladılar. Sarayın önünde coşkun, heyecanlı bir halk kütlesi vardı. Ehali, o güne kadar, hiç bir kumandan için bu derece samimi tezahürat yapma- mıştı. Sam'ın göğsündeki yara hâlâ geçmemişti. Sam sağ kolunu yu- karıya kaldıramayordu. (o Benzi uçuktu. Fakat, halk uzaktan bir şey hissetmedi. Pencereden onu görmek görmek ve gür sesini işitmek, halkın heyecanını teskine okâfi gelmişti. Sam pencereden aşağıya dogru eğildi: — Kaç gündenberi uyuyordum, dedi, yeni uyandım. Biz memle- ketimizde ( günlerce, haftalarca uyumadan durabiliriz. Fakat uyu- duğumuz zamanda on gün gözlerimizi açmadan yatarız.. Size bir kaç gündenberi görünemeyişi- nin sebebi budur. Sam Flistine geldiği günden- beri ilk def,a yalan söyliyordu. O'da anlamıştıki, halkın hissiyatına hürmet etmek ve kendisini seven insanların itimat ve muhabbetlerini kazanmak lâzımdı. Pencerenin önünden çekildikleri zaman, Süleyman, gururundan yerinde duramıyordu. Halk, bütün bu muvaffakıyeti, (o hükümdarın keramet ve mucizesi olarak kabul ve telâkki etmişlerdi. Bir hafta zarfında neler olmamıştı? 1 ) Moaplıların ricati, 2 ) Samın dirmesi, 3 ) Kâhin Yazomanın gelişi, 4 ) Kan içme hadisesi, 5 ) Ameritisminin uğurlu oluşu, 6) Süleymana karşı imanı zaif- lıyan balkın tezahüratı. Bütün bunlar, Flistinde, Beni Israil hü- kümdarının mevkiini tahkim et- meğe kâfi değil miydi?. Artık, hükümdar için hiç bir endişe kalmamıştı. Uzaktan, yakından bütün dost- ları Süleymanı, esrarengiz bir kuvvetle düşmanı o püskürtmeğe muvaffak olduğundan dolayı tebrik ediyorlardı. Civar krallıklarından heyetler bile gelmişti. Süleyman bunlara işin mahiyetini anlatma- makla beraber, bu muvaffakıyet- lerde hassa kumandanının da tesiri olduğunu söylüyordu. Yazoma bu esnada Sur'a avdet etmişti. İhtiyar kâhin memleketine dönerken, Süleyman'a: ie Filistinde — Sam'ı kansız bırakırsanız cansız kalır. - demişti. - Onu her gün bir bardak taze kanla besli- yeceksiniz ! Yazoma gittikten sonra, Süley- man, kan içme itiyadına nihayet vermek istiyordu. Günün birinde, Sam'ın kanla beslendiği halk arasında şayi olursa, Davut'un şeriatı zayıflayacak ve müteassıp- ler başlarını kaldırarak Süleyman'ı hırpalayacaklardı . — “Sen milletin ahlâkını bozu- yorsun ! Bize dinin menettiği şey- leri talim ediyorsun! ,, Diyeceklerdi. Süleyman, zaten, Büyük Mabet?" deki zahitlerden de çekiniyordu. Mabette (Davud) un şeriatini cey- lân derisi üzerine yazarak halka dağıtan Beni İsrail uleması hü- kümdara ne zamandan beri diş biliyordu. Süleymana kaç defa: — “Saraydaki cariyeleri azat et. Esire hürriyet ver. Sefahatin önüne geç!,, Diye haber göndermişlerdi. Moaplıların ricatı üzerine hü- kümdarın daha fazla şimaraca- ğını tahmin eden ulema, bu üç maddeden birincisinin behemehal tatbikini istemeğe karar vermiş- lerdi. Süleyman, büyük mabetten ge- len bu sıkıntılı havayı kolay kolay teneffüs edemezdi. Kâhin Yazo- manın avdetinden on gün sonra, Samın kan içme âdetine nihayet verdi. i Fakat, senelerdenberi sarayda yaşayan üç yüz elliye yakın cari- yeyi nasıl dağıtabilirdi? Zaten evvelce de çıkan bir de- dikodu üzerine: — “ Onlar benim zevcei men- kühamdır!,, diyerek halkın şikâyetine bu suretle set çekmişti. Süleyman, şimdi de hahamlara mı hesap verecekti ? Maamafi onları da gücendir- mek istemedi. Amon ile mabede şu haberi gönderdi: — “ Altı aylık bir mesafeden gelen aziz misafirim (Belkis) i izaz için bu cariyeler kâfi bile gelmiyor. Melikenin avdetinden sonra bu meseleyi tekrar teemmül ederiz. ,, Filistinlerin oSeba Melikesine karşı büyük bir hürmet ve mec- lübiyetleri vardı. Beni Israil uleması da Belkısa ayni hissi taşıyordu. Bu cevap üzerine evvelki talep- lerinde ısrar etmediler. hatırından bile geçirmediği için, bu mesele onu eskisi kadar üzmiyordu. Halbuki, (Belkıs Oo Moaplıların rücat ettiği günden beri Süley- manın yüzünü görmemişti. Hükümdar, Belkıs'i dairesinde ziyaret etmek istediğini bildirdikçe, Melike: — “Çok rahatsızım.. memleke- timin âdeti vechile harimime en sevdiğim bile giremez..,, leyman'ı yordu. Süleyman, melike ile barışmak çarelerini (ararken, birdenbire sihirbaz Tamara yı hatırladı. Tamara, kaç günden beri sa- rayda, sinmiş bir vaziyette, göze gürnmiyor ve sesi çıkmıyordu. (Arkası var) Süleyman, Melikenin gideceğini | yatağımda | çıplak yatıyorum. Ben yatarken, | cariyem | Diye cevap gönderiyor ve Sü- | dairesine kabul etmi- | Yeni bir vitamin Bir ingiliz âliminin mühim keşfi Gebe kadınlarla çocuklara çok | faydası olacağı ve çocuk ölümünü azaltacağı ümit olunan yeni bir şey keşfedilmiştir. Kâsif “Cambridge, li genç âlim L. W. Mapsondur. Bu alim kara- ciğerde meçhul bir şey bulmuştur. Bu “şey,,in,, karaciğerin fakrüd- deme karşı olan faydalı tesiri ile alâkadar bulunmadığı anlâşıl- mıştır. Mapson tarafından “Physin,, adı kenan bu madda, şimdiye kadar tanınan beş vitaminden tamamen farklıdır. Bu maddenin hayvanlar üzerindeki tesiri tetkik olunmuştur. Iki sürü fare üzerinde tecrübe yapılmıştır. Bir sürüye tanınan her 5 vitaminin da ihtiva eden yem, diğerine de awi yem, yalnız ilâveten bu ,,Physin,, yaei kara- ciğer hülâsası verilmiştir. Karaciğer usaresi yiyen fare- lerin yavruları diğerlerinkinden çok daha kuvvetli ve sıhhatli olmuştur. Bunların büyüklükleri diğerlerinkinden yüzde 47, ağır- lıkları ise yüzde 60 daha fazla olduğu tesbit olunmuştur. Bu suretle kara ciğer usaresi yiyen farelerle yavruları o kadar sıhhatli ve kuvvetli olmuşlardır ki, aynı zamanda kâraciğer usaresi | yiyen farelerin yavruları diğer- lerinkinden üç misli fazla berhayat kalmışlardır. Yani yavruların ölü- mü büyük mıkyasta azalmıştır. Bu yeni maddenin mahiyeti tespit olunduktan sonra ondan, gebe kadınlar ile çocukların pek istifade edecekleri tahmin olu- nuyor. Sinir yorgunlukları ve korunma çareleri Her perşembe, saat altıda, İs- tanbul Halkevinde mütehassıslar tarafından Ohalka konferanslar verilmekte olduğu malumdur. Bu konferanslar umumiyetle halkı alâkadar eden en mühim mevzu- lara dairdir. Bu haftaki konferan- sın mevzuu “Sinir yorgunluğudur,, Doktor Fahrettin Kerim bey ta- rafından verilecektir. Bu derece ehemmiyetli bir konferansı öyle selâhiyetli bir hatipten dinlemek fırsatını kimsenin kaçırmak iste- miyeceğini zannediyoruz. Konferans tam saat altıda başlar. Sonunda sual sorulabilir. X* Sağır, dilsiz ve körleri hi- maye cemiyetinden: 29 temmuz cuma günü Şehzadebaşında Leta- fet apartmanında içtima edilece- ğinden umum âzanın merkezde bulunmaları. — zum, EMLAK SAHİIPLERİ! Emlâkiniz için süratle kiracı bulmak kiralandı muntaza- men tahsil edebilmek: Emlâkinizin Emlâkinizin Si. hususatında mutehassısla- Emlâk rın tecrübesinden istifade edebilmek için EMLAK İDARESİ umurunda kesbi ihtisas etmiş olan UMUM EMLAK ACENTESİ müessesesine MURACAAT EDİNİZI Adresi: Bahçekapı, Taş han No. 20-21-22 Telefon: 20307 Sahife 9 Vali, Pteiirinz 932 Muhterem kardeşim! Yazılarını daima büyük bir zevkle okurum. Mektep arkadaşım olduğun ve ayni sanatte yetiştiği- miz için, hayret eder dururum: “Bu çocuk bu kadar mevzuu nerede buluyor!,, diye.. Ve sana acırım da: dimağın kim bilir ne kadar yoruluyordur! Üç gündür Vandayım... Buraye nasıl geldiğime hayret edeceksin, değilmi. Başımdan geçen vakayı yazayım... Zannedersem birgünlük hikâye mevzuunu teşkil eder. Fakat, ne yazık ki, bunu okuyanlar, uydur- ma sanacaklar... Hatırlarsın; Bundan bir ay kadar evvel, Beyoğlunda, bir pastahanede sana tesaduf etmiştim. İşlerimin nasıl gittiğini osormuştun. o cevaben, gülerek: “Fena değil.. Bakalım iş bozul- mazsa, zengin bir kadınla evlen- mek üzereyim!,, demiştim.) Filhakika, Hidayet hanım is- minde bir kadınla meşgul bulu- nuyordum, azizim, bu kadın, gerçi benden on yaş kadar büyüktür. Fakat gün görmüş kibar.. Baba- sından da, annesinden de büyük miraslara konmuş. Bunların bir kısmını yemiş, lâkin bir kısmını muhafaza ediyor. Ayda iki bin lirayı mütecaviz varıdatı var. Şeh- rimizin yemlik kadınları meya- nında. Zira kocasından yeni ayrıldı. Tabii, böyle bir kadını kim kaçırmak ister? Etrafında perva- neler hasıl olur. İşte ben de bu pervanelerden birini teşkil ediyor- dum. Gitgide, hidayet hanımefendinin en ziyade nazarı dikkatini celbe- den erkekler meyanına girdim. Malüm: Şeklüşemailce, şıklıkça iyi yimdir... Mektepte bu sıfatımla meşhurdum. Sen de yakışıklığımı tastik ederdin. Üstelik tangoyu herkesten daha iyi yaparım... yaparım... Fransızca konuşmakta da bire birim... Hulâsa, bir ka- dının arıyacağı tiplerdenim... Fakat, aksi gibi, Hidayet hanı- fendinin nazarı dikkatini benimle ayni şiddette Mahir Saffet bey isminde başka biri de kendi üzerine çekebilmişti. Kadın, her halde, ikimizden birini seçecekti. Ama, hangimizi?.. Işte, mesel€ buradaydı. Sanki birimiz bir tarafından, öbürümüz öte tarafından yakalamış, Hidayet hanımefendiyi kendimize doğru çekiyorduk. Kadıncağaz aramızda garip bir müvazene hasıl etmişti. Ben onu falanca çalgılı bahçe- de Safiye hanımı dinlemeğe davet ediyorum; Mahir Saffet, öteki çalgılı bahçede Eftalya hanımı dinlemeğe davet ediyor. Ben To- katliyandan bir kutu şekrleme götürüyorum; Mahir Saffet yirmi dört saat sektirmiyor Lebon'dan İ bir kutu çikolatayı koltuklayınca derhal damlayor. O Münir Nüred- din beyir bir plâğını almaya gör- sün, ben de derhal ertesi akşam Yesari Asımın başka bir plâğını alıyorum. Dahası da var: Ne zaman Ma- hir Saffetin sevgilimi ziyarete gittiğini öğrensem derhal ben de damlayorum. O da bana karşı ayni “başı boş bırakmamak siya- setini,, kullanıyor. Ikimizde fark ediyoruzki, şayet bir müddet Hidayet hanımefendi bir tekimizle yalnız başına kalsa, iş berbattır: Ona meyledecek.. Ben, düşünüp duruyordum: Ne yapup ta şunu atlatsam, uzaklaş- tırsam.. Bu maksatla, dolambaçlı bir çare- ye bile baş vurdum: Mahir Saffe- tin çalışmakta olduğu inhisar idare- sinin müdürünü tanırdım. Kendisine yalvarıp yakardım. “ Şunu hâttâ terfi ettirerek Samsun'da filân bir yere tayin ettirin!,, dedim. “Canım öyle şey kabil mi?,, diye reddetti. Hülâsa muvaffak olama- dım. Heyhat!.. Evet, heyhat... Tam bu sırada Van'da doktorluk eden babamdan bir telgraf aldım. Telgrafta ay- nen şu cümle: Valden ağır hastadır. Son emeli seni görmek. Gün geçirmeden gel... Babamın imzâsı.. Böyle bir telgraf alırsın da ne yaparsın?.. Bilhassa benim annemi nasıl çıldırasıya sevdiğimi bilirsin. Ka- dıncağız benim için helâk olurdu. Gözüme bir şey görünmedi: Ne izdivaç, ne para. Derhal: Geliyorum. Diye, bir tek kelimelik cevap verdim. Yola çıktım. Istanbul neresi, Van neresi?.. İşte nice meşakkatli yolculuklar- dan sonra buraya vasıl oldum. Babam da, annem de telâşta: .— Ne oldu? ne var? neye geldin? — Anne... Hastalığın nasıl?.. — Hasta filân değildim, evlâdım. — Peki, telgraf? — Hangi telgraf? Anlaşıldıki, bana telgraf filan çekmemişler... | Herhalde, bu oyunu bana Mahir Saffet oyna- mış. Aile vaziyetimi tahkik ettire- rek bir ahbabına Van,dan telgraf çektirtmiş. Şayet mektupla beni çağırtsalardı, yazıdan anlayacak- tım. Fakat, telgrafta ne yazı, ne imza mevzuubabs... Hem, hepi- mizin üzerinde, telgrafın esrarı- engiz bir tesiri vardır. Onu daha uzaktan görünce, içindeki müdhiş haberi almış gibi titreriz... Acaba telgrafı sahiden imzasının sahibi mi çekti diye tahkik etmek aklımız- dan geçmez... Düşünün bu tarzda, kaç safdile oyunlar oynıyabilirsi- niz! onları zararlara sokabilir, telâşa düşürebilirsiniz... Hikâyemi yzacak olursan, kari- lerinin bu mesele etrafında nazarı dikkatlerini celbet; onları takay- yüde sevket... Hidayet hanımın ne vaziyette olduğunu da öğrenirsen Obana bildir... Sana angarya yükleyorum amma, bir hikâye mevzuile takas- tukas oluruz. Hidayet hanımla Mahir Saffet beyin nişanlanma davetiyelerini almıştım. Bunu, arkadaşımın Van- daki adresine postaya verdim. (Ha Si Karpuz kabuğundan çıkan hadise Kasım paşada İzzet isminde biri Şefik efendinin dükkânına bir kaç defa karpuz kabuğu atmıştır. | Bundan (o hiddetlenen Şefik efendi, İzzete bir makas atmış, makas İzzeti ayaklarından yaralamıştır. Prom&thâeyi yüzdürmek için bir proje Cenevre, 24 (A. A.) — Deniz altındaki enkazı çıkarmak hu- suslarında mütehassıs olan M. Armando Sera, Parise gitmiş- tir. oOOrada bahriye nazırına Prometheeyi çikarmak ve yüzdür- mek için bir proje verecektir. Mumaileyhin © usulü, komprime hava ile dolu sandıklardan isti- fade eden bir sistemdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: