19 Kasım 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

19 Kasım 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Teşrinisani 1932. Asyam Sahife 9. Tetrika No. 37 Hkitibas ve tercüme SUMER KIZI | SKB okka mabhuzılu IR FAHRETTİN Bilge, nihayet, araya araya hasmını bulmuştu. Genç bir cariye, Beklan'ın başı ucunda oturmuş, efendisine masal si Zabitler demir kapıyı gürünce hem sevinmişler, hem de kapıya sokulmağa cesaret edememişlerdi. Bilge çok atılgan bir kızdı. Şikârını ele geçirmek için hiç biri tehlikeden yılmıyordu. Zabitlerden biri ihtiyatlı dav- ranmanın faydalı olacağını söyle- ip vez — Kapı kilitli Tim Demişti. Bilge kapının kilitli olmasına al vermiyordu. Mademki Tanzarın bu yoldan gelmesi bekleniyordu. Beklan bu kapıyı kilitliyemezdi. Bilge merdivenlerden yukarıya çıktı... Ve yavaşça demir kapıyı ÜR almağa başladı Kapı, tahmin ettiği gibi açıktı. Talih bir insana bu kadar yardım edebilirdi. Sumer kızı kapıyı açarak yavaş yavaş içeri gördü, Bir ufak oda.. Ve ta ıda asılı bir kandil. Dört adım ileride açık bir kapı. Meydanda kimseler yoktu. Zabitler birer birer Bilgenin yanına çıktılar., Beklanın iltica ettiği eve girmiş lerdi. Fakat, acaba Beklan burada miydi? Zabitlerin beynini nt. Bilge zabitlere: — Hançerinizi çekiniz, dedi, şu açık kapıdan yukarıya çıkalım Vakit çok geç idi. Alam hükümdarının bu saatte syuilağu runhalkaktı. Zabitler hançerlerini çektiler ve toplu bir halde karanlık odadan yukarıya çıkmağa başladılar. Merdiven başında ihtiyar bir kadın yatıyordu. Belliydi ki, bu kadın hükümdarın vaktile çirağ e riya Bu ufak evin iki odası vardı. Hükümdarın cariyesini uyandır- madan, yanından geçtiler, Biraz ileride hafif bir mırılı iştildi. Kapı önünde kalın bir. yeşil örtü vardı. Beklanın burada üyu- duğunu keşfetmek güç bir iş de- gildi. Çünkü, Alam hükü masıl açaca- bu eni zabitlerinden biri bunu Bilgenin kulağına eğil — Beklan içeride uyuyor ve »si, ona, başı ucunda masal anlatıyor. — O halde henüz uyumamış olacak... — Bu saatte mutlaka uyumuş- tor, Cariye sabaha kadar masal söylemekte eder. Eğer Beklan ykusu arasında gözlerini açar da cariyesinin. sustuğunu görürse kafasını koparır. devam Bilge Yeşil perdenin kenarını araladı ve içeride, bir hasır sedi- üstüne uzanmış olan Alam hükümdarının horul horul uyudu- ğunu gördü. Iki zabit baş başa verdiler: — Evde başka kimse yok ga liba.? > e — Öyle görünüyor. irafta Alam askerinin giz- lendiğini tahmin eder misin? — Zannetmem,. Çünkü şehir etrafı temamile askerlerimiz tara: fından muhasara edilmiştir — O halde Beklan burada kime güvenerek oturuyor ? Buraya kimsenin gireceğini tak- min etmediği için olsa gerek, yordu: - Bir varmı: bir yokmuş Üçüncü zabit te lâfa karıştı: — Bilge, hükümdarın üzerine mak istiyor. — Öldürmek niyetinde mi acaba, ? — Esir almak istiyordu... ÖL düreceğini zannelmiyorum Bilge başını arkaya çevirdi. Zabitlerin baş başa vererek yavaş yavaş konuştukları gördü. Başını uzat! aşağıdaki ihtiyar ve kollarını bağ- bağırmasına meydan Diğer birine işaret ederek : — Sen de burada bekle! Dedi ve üçüncü zabiin kolun çel — İçeriye seninle beraber gire- . Beklen: diri olarak yakala" malıyız, anladınız mı? Bilge tekrar perdenin kenarını açtı İam hükümdarının başı ucun- daki cariye, efendisinin yatakta kımıldadığını görünce yeni bir masalar başlamıştı. — Bir varmış, Bir yokmuş. Evvel zaman içinde, Hint padişa- hının cengâver bir oğlu varmış (Arkası var) YENİ NEŞRİYAT Eski Türk kıyafeti Tanzimat — iptidasına kadar geçen zamanlardaki Türk hükü- met ricalinin ve halkın muhtelif sanı fetlerine git eser elde edilmiştir. harriri ve ressamı bü Eserin mu Napolyon muharebeleri zamanında İngiltere hariciye nezaretinin resmi ressamı bulunan Villiam Aleksanderdir. Bu zat Türkiyeye bir ingiliz sefiri ile birlikte gelmiş ve eski türk kıyafetleri hakkında sene- lerce © tetkikatta — bulunduktan sonra bunlara dair altmış renkli tablo yapmıştır. Kıyafetleri tarif işin de ayrıca bir eser yazmıştır. Türk tarihini canlandıran bu rengin eser muharrir arkadaşla" runızdan Muharrem Feyzi bey tarafından tercüme edilmiş ve yedişer renkli altmış yesmi ile birlikte neşrolunmuşuştur. Eserin ingilizçe metni de ipka edilmiştir. Resimleri bir çok renkli ve sanatkkârane olan bu kıymettar eser türk tabi sanatının iftiharına. Töyik Türk tarihinin eski simalarını gözle görmüş gibi takibetmek isteyenlere ehemmiyetle tavsiye ederiz. Bu kıymettar eser Zaman kütüphanesi tarafından neşredilmiştir. Fiati 3 — 237 inci alayın 10 uncu dut taburundan aldığım askerlik tezkeremi zayi ettim, yenisin çıkartacağımdan eskisinin hükmü olmadığı ilân olunur. Kemeliyenin Hestek karyesinden Mehmet oğlu Rüştü 324 Bebeğin ölümü Avrupa sahnelerinde, bilhassa operalarda rakseden Baletler var- dır. Bu heyetlerin rakaları her ta- rafta büyük bir alaka ile takip edilir. Balet heyetleri en ziyade rusyada meşhurdur. | Ibtilâlden evvel Petresburg imperator ope- rasmda oynyan Baletler yalnız rusyada değil, dünyamın her tara- fında şöhret kazanmışlardı. Rusyada ihtilâlden sonra da Baletlere çok ehemmiyet verilmiş- tir. Bir taraftan mevcut Baletlerden istifade edildiği gibi diğer taraftan yeni unsurlar yetiştirmek üzere de Rusyada baletlere ehemmiyet veriliyor mevcut mektep ıslah edilmiştir. Balete girmek için küçük yaşta ve vücudu müsait kızlar. seçilir, bunlara hem raks, hem okuyup yazma, ilim ve fen öğretilir. Res mimizde Moskova dans teknik mektebindeki ve küçük kızlardan bir kısmı görüliyor. Küçük kızlar Bebeğin ölümü isminde bir dansla meşgul oluyorlar. Bu dans meşhur “ kuğu kuşunun ölümü, dansına bir naziredir. Bu mektepte geceleri ameleye ve bunların çocuklarına dans dersi verilmektedir. Papas mektebinde leyli tale- beydim. Ancak haftada bir kere, - bazan da on beş günde bi defa - evimize geliyordum. Bu tatil günlerimde, babam daima beni, sinemaya, tiyatroya falan Mevsim kaş soğukluğu ğına göre bir gezmeğe giderdik. O hafta, babam, gene, aşağı kattan seslen: — Oğlum! Hazırmısın! Haydi, gezmeğe gidiyoruz. Tavan arasındaki odamdan ce- vap verdim. — Beni mazur görün, babacığıml. Derslerim sıkıştırdı. Bu hafta gezmeğe gidemeyeceğim.. Çalış- mak isteyorum, Babamın: — Allah Allahi Tatil gününde de çalışmak olurmumış? İnsan, haftade bir kerre olsun dinlenmeli. Cenabı hak bile dünyayı altı günde yaratarak yedinci gün istirahat etmiş. Haydi bakalım. o Yallah gezmeğe,. Eger boyunâ çalışacak olursan mankafalaşırsın. Odama geldiğini anlayınca, der- hal bir kitap kaptım. Perdeyi çek- tm. Okuma taklidi yapmağa başladım... — BabacığımI- dedim.- Vallahi derslerim pek sıkıştırdı. Hem bu gün, katiyen gezme hevesim yok, Üstelik başımda ağrıyor. — Başın ağrıyorsa bir aspirin ”akikata bi İakikatta hiç bir yerimin ağrı- dığı yoktu amma, babamı başım- dan savmak için aspirini yutmak mecburiyetini | duydum. — Neyse, babamı atlattım, Onlar, küçük kardeşimle, an- nemle sokağa çıktıkları vakit; hemen pencereye koştum. per- deyi açtım. Yine orada... Aman yarabbil... Yine orada... Oturuyor... Elinde bir kitap, okuyor. Beni karşısın da farkedince, gözlerini kitabın dan Ayırdı. Tebessüm müdür, değil midir. anlaşılmaz. bir tarzda yi bakıp gülümsedi. Onun silik bir tebessümüne bütün dün- yanın tüyatroları, sinemaları ve eğlence yerleri feda olsun. Ne güzel kız... Papas mektebinde, birim hocanın yatağı başında, | dünyanın en meşhur ressamların. dan biri tarafından yapılmış bir hazreti Meryem tablosunu kop- yası, asıldır. Bu Meryeme uzaktan uzağa öşik olmuştum, Halbuki | komşu kız, ondan bile da- ha güzel... Gözlerin, kaşların, dudakların, yanakların, burnun, Saçların, alnın hem müstakil birer bem de aralarında Acaba oda mı beni seviyor ki, pencerenin önünden saatlerce ayrılmıyor? Kah kitabını okuyor; kâh dirseğile pencereye abanarak ini avuçlarına dayıyarak manzarayı seyrediyor... Bazan de bana bakıyor... O zaman, © dudaklarında belli süm hasıl oluyor... İşte bu, mek- tepte bütün bir hafta çalışmanın ve çalışırken de onu tahay, etmenin mükâfatı... Ertesi, daha daha ertesi ve müteakip haftalar, babamın bütün ısrarlarına rağmen, | gezmeğe gitmedim: — Artık ben, aylak aylak, sinemaları, tiyatroları, mesireleri dolaşmaktan zevk almıyorum, baba... Benim yegâne eğlencem, | kitapların satırları arasında fikren | bir gezinti yapmak. de bir martaval okudum, Onlari evden savunca, derhal perdeyi açıyorum. Ve sevgilimi karşı pençerede görerek, saadete kavuşuyorum. O penceresine ga yet sadık. Oradan asla ayrıl. miyordu. Teban çok çekingen, bir deli- | anlıyını. Papas mektebinin ter- biyesi de, beni, kadınlara karşı gayet mühteriz yetiştirdi. Lâkin, ne de olsa, sevki tabi, bütün ted birlerden , © âdetlerden daha kuvvet Pencere bakışmalarına beş alti bafta * devamdan sonra, uzaktan pzuğa münasebetimiz gayet ler. Kızla işaretleşmeğe başladık. Kocaman bir kâğıdın üzerine kalın barflerle yazılar o yazarak ona gösteriyorum. Böylelikle, kendisini Sevdiğim ve sevdama mukabele ördüğüm anlaşıldı. Mütekabilen lerimizi © öğrendik: © Onunki Afet'miş... Yalvarıyorum... — “Ne olur? Sokağa çıksanız 2 Bir yerde buluşmak, görüşsel gezsek., Cevap veriyor: — “İmleânsız.. — “Niçin, Gene aynı ceva ER — “Siz sokağa çıkmazmısınız?, Mabiyetini anlamadığım bir te- bessümle £ gölümsiyor ve yazıp gösteriyor: lal, Ama da orijinal kız. — “ Öyleyse, ben evi yim... e geler Evde adam var. Evde sade dadııyle babası olduğunu uzun tecrübelerden sonra. giderdi. Papasları günü, birkaç günl evdeydim. Hiç unutmam, pazardı; dadısı da çarşaflandı; evden çıktı. Şayet yakım bir yere gitseydi, irme giyerdi. Çarşaf giydi Zine nazaran, * bizim Göztepede çok uzak bir yere, hattâ Kadıköyüne de değil, Istanbul tarafına gidecekti. Kız, evde yapa- yalnız kalıyor demekti, Fırsat bu fırsat, yazdım: — “Işte evde yalnızsın olur?.. Yanınıza geleyir açınız. 'Gene o basma kalıp cevap. — “imkânsız! — “ Öyleyse ben pençereden girmenin yolunu bulurum!, Ceva- Pını vererek fırladım. Bizim de evde kimse yoktu. serbestce hareket ite açdım, Bahçele- oturduğu odanın ya nında geniş bir. tabtaboş vardı. Odasından buraya bir kapı ile giaiyordu ve kapın. açıl oldur gunu görmüştüm. Evin yanında, koskocaman bir çitlenbik ağacı dallanıp budaklanmıştı. Bu ağaç sayesinde tahtaboşa atlamak tec rübesinde , bulunacaktım. Azıcık tehlikeli bir jimnastil On yedi yaşının delişmenliğini düşünün! Insana ne yaptırmaz. Ağaca tırmandım. Dalın ucuna kadar süzülerek, tahtaboşa dam- ladım. Odadan bir çığlık: — Gelmeyin .. Gelmeyin... Allah aşkına... Kim dinler... — Benden korkuyormısınız ?.. Fakat ben korkulacak bir adam değilim. — Vallahi namuslu bir çocuğum!... diyerek, açık kapudan odaya girdi Artık sevgilime kavaşacaktım. Onu, şimdiye kadar olduğu gi uzaktan uzağa ve sade yarı belin- den yukarı görmiyecektim. Büti vücudile | görecektim. Kız, halâ pencerenin önünde oturuyordu. Ayağa kalkmamışt. Acaba, çok mu alafrangaydı da bunu onun için mi yapıyordu? Heyecanlı örtüyü çekip kucağına ellerile, yanındaki örttü, Fakat buna muvaffak olm dan evel, iki bacağının bir den kasıklarma pek yakın bir yerden kesik olduğunu gör- düm... Ve o zaman, dehşetle, inkisarla, bütün feci hakikati anladım. Nakıli: (Hatice Süreyya) akid mili sne kek line ÜĞMAM6014 Dak zd öğiüüülindel k İ i ç j

Bu sayıdan diğer sayfalar: