18 Ağustos 1934 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

18 Ağustos 1934 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 8 AKŞAM 18 Ağustos 1934 Yazan: SULEYMAN KÂNI Pariste üç hoca, Tahsin efendinin sarıgile fransızca ders vermesi Şiddetli zekâsi ve tabii belâ- gati Ali Suaviye - inanılamıyacak derecede - büyük bir itimadı nefis vermişti, Ali Suavinin Paris, sonra Lon- dradaki neşriyatı bir Fransiz ta- cirinin gönderdiği balyalar ii de İstanbula gelir, tevzi olunurdu. Ali Suavi 1286 da garp meşru- tiyetinin hüve büvesine taklit ve kabulü Osmanlı devleti için âfet olacağı esasından yürüyerek meş- rutiyetin terakki ve tekâmül tari- kile ve islâmi bir tarzda tatbiki yolunda bir siyasi meslek üzerine yazılar yazdı. «Gençlerin peygamberin Na- mık Kemal bey Suaviden hiç hoş- lanmazdı. Mustafa Fazıl paşa etrafımda toplana «Paris yârânı» hakkında destan tarzında yazdığı bir hicvi- yede onun için: Sun deler silüeük un, e yi erime Biz on alam Sandık Oda e Mi Alan, yal kald Mustafa pas. Demişti. (1) Namık Kemal beyin Ali Suavi efendide hiç bir kıymet görmedi. ği de anlaşılıyor. Namık Kemal beyin ibnülemin Mahmut Kemal bey tarafından Tarih Encümeni mecmuasında (sayı 90-13) Abdülhak Hâmit be- ye derdi; edilen bir mek- tubundaki gu fıkralar bunu teyit eder: ” «Sumvi hiç te senin tahminin gibi adam değil idi. Bir çehre nü- mayişine aldanmişsın. İki sene ar- kadaşlık ettim. O adam öyle «biraz garezkâr, biraz da mağ- Hübu emel» değil, - demek ki Ab dülhak Hâmit bey böyle bir müta- Iea yürütmüş - dünyada misli gö- rülmedik bir şarlatan idi. Ben ko- laylıkla her şeye aldanmam; öyle iken bana kendini - arapçadan başka bir lisanda doğru bir sahi- fe okuyamaz iken - yedi sekiz lisan bilir suretinde gösterdi. O kadar cahil, cehaletile beraber o kadar da mağrur idi Ici türkçe üç satır bir şey yazsa miaskarai âlem olur. du. Daha Avrupadan gelmeden ev. vel kendini davet ettirmek için usulü meşveret aleyhine yazdığı bentler «Vakit» gazetesinde ku- laklarını sallayıp duruyor. Bıra- kalım, o kabilden olanların kı İlinden, filinden, vazından, rından, zikrinden hiç bir va bir türlü hayır mutasavv dir.» Yeni Osmanlılar Pariste top- landıkları vakit orada Ali Suavi. den başka üç hoca daha var i Yanyalı Tahtin hoca, Musullu ho- ca Hayali; Hintli İskender hoca. yaranının dillerinde do- laşır, dururdu. Filatlı müderris Osman efendi. nin oğlu olan Tahsin efendi Os- manlı sefaretinin imamı idi; hoca. Hayali sefir Cemil paşa oğulla- rının, İskender hoca da Mısırlı Fa- zil paşa oğullarmın musllimleri idi (0) Tari müsahabeleri, SARAY ve BABİÂLİNİN İÇYÜZÜ « Tereüme, iktibas haklı mabfuzdur Hoca Tahsin efendi iyi yürekli, düşündüğünü çatır, çutur söyler bir zat idi. Hiddetlenince inadın- dan türkçeyi şaşırır, ağzından kö- pükler saçılırdı, ilmi tebbülere münhemikti; kütüpha- meleri dolaşır, eski arapça kitap- ları tetkik eylerdi. Hoca Tahsin efendinin şu ha- kimane: Kitabı ölemin evrakıdır. ebâdi mamah dul Sütüru hadivatı dehridir âdi mamadut! Basılmış destzhi İevhi mahfuzu tabintt, Mücessem İâfzı yeânidardır âlemde her mevcut Kul'ası o zamanlarda pembe kü- ğit üzerine talik yazısile taş bas- ması levha halinde kitapçı dük- kânlarında, ötede beride bulu- nurdu. Avrupadan avdetinden sonra Hoca Tahsin efendi İstanbulda bir ara (Medresetülhattatin) it tihaz edilmiş olan medresede ba- şında sarığı sevabına fransızca ders verirdi! O heyete meraklı idi. ikide bir, İran sefaretine karşı olan küçük odada dürbünle güneşi rasat ederdi. Medrese köşesinde duran (amudi basita) yı o yapmıştı; rüş- #iye talebesine mahsus bir müces- sem küre ile bir gök küresi de vücuda getirmişti. Fakat mukav. va üstüne yapıştırtmağa para ye- Aiştiremediğinden bu kürre kitap- çı dükkânlarında levha halinde satılırdı. İstanbul ile Galata arasındaki köprü için: Hazihi aratı müstakim, Boynelcahimi vennaim, Demişi Bittabi cennet İstanbul, cehen- nem de Galata idil Hoca Tahsinin din hususunda mübalâtsızlığına imaen şair Ki zım paşı Aranı, endazeyi metroya tahvil etleri Mice Tahsin emini Paraya al siiler! Demiş, paşanin bu beyti halan ağzına kadar düşmüştü. Hoca da kendini tekfir ederilere şöyle mukabele etmişti. Bana bidin dedi erbabı garaz! İhtiyar eyleyerek kizbi “heman, Bon dahi onlara dindar dedim! Yalanın karlğı oldu yalan! Hoca darülfünun müdürü de ol- muştu. Darülfünun muellimlerin- den meşhur (Cemaleddin Efga- (nübüvvet bir sanattır) de- ipek çok gürültüyü mucij , hükümet yobazların gürül ünden korkarak Tahsin efen- diyi azl, darülfünunu lâğveyle- Cehalet möltezem, kesbi kemaldir cün- hamız, bildim! Vakit Cürmü tahsili ilimden tevbeler ri Beytini belki bu azil üzerine duyduğu teessürle söylemiştir! Hoca bir beynelmilelci olmak- la beraber Avrupalıların müslü- manlara tasallutunu çekemezdi. Müslümanların uyanmasını cas dilden özlerdi. Nesi varsa hep, Darüşşafakaya hibe etmişti. Kemal erbabını himayeden haz duyan Münüf aşa hocaya hergün yemek tayini gönderirdi. 1288 de ağırca bir hastalik meticesinde tebdilihava için gittiği Erenköyün- deki köşkünde vefat etti, Tetrika No. 339 Şairiâzam Abdülhak Ha beyefendi hoca Tahsin efendi için Yazdığı bir manzumede (hastalan- muş tabip idi!) diyor ve hocayı, mizacını, maişetini şöyle tasvir | ediyor: (2) Gökteki heyeti değil ancak, Yerde de heyeti severdi © zaf, Yalnız fakrda değil, hattâ, O semahstte de yeğâne idil Serveti bir kütüphane idiz Ne sorula cevaba kadir idi. Bu kemalât ile çok olmuştur, Kuru ekmekle doyduğu demleri Varı kertat il yek olmuştur! Onu soymustu buzu mü Der idi: Malım eden Belki benden ziyadedir muhtaç Akile gönterirdi itiğma, görse aşinasındanı Belki hülâ siyadedir birden, Onu melreile yaderen heyhat! Ollağişin hemişe zakiri hak, Cühelâ. zannederdi münkiri haki Bahti büntühayi hil Bu siyeh perdei hakikatte, Yalaz beyit ve (Arkası var) SENELİK 1400 kurup 2700 kuruş S AYLIK <750 > 1480 > SAYLIK 400 » 800 3 adı dah olmayanı ecnebi mumlekaller: Seneliği 8600, alt aylığı 1000, üç lığı 1000 kuraştu Aires tebâlli için yirmi kuruşluk pul göndermek Yazımı. Öemaziyola vel: 7 — Ruzihızır 105 5 an Güne, Ola lik Akşam Ya E 815 3d Siz 502 12 dl Ve S0 i3 AZ 1606 18408 2046, İlarehae: Babil civan Acımusluk Sk, 19 İlân tarifesi Sahife Kuray 4 Santim 400 2 > 250 3 > 200 45 > ji Iç snhifelerde | > 0 Son ilm sahifelerinde 3. x Bir ay içinde 100 santimden fazla ilân verenlere hasusi tenzilâfle tarife tatbik olunur. Mektep ve nesriyat, doğum. nişan, akit, teşekkür ve ölüm, icru tapu ve mahkeme ilinları için husus tarife tatbik İunur. Gazetemizde nesredilecek ilânlar için müracant yeriz ilâncılık kollektif Şirketi Ankara caddesi, Kahraman zade han, Tel, 20094-20095 Çankırı memleket hastanesi açıldı Çankırı 16 (A.A) — Yeni ya pılan ve en yeni fenni tesisatı eden memleket hastanesi merasimle açılmıştır. Belediye ta- rafından yaptırılmakta olan şehrin elektrik tesisatı ilerlemektedir. Istasyon caddesinin parke tefrişatı bitmek üzeredir. “Akşam, ın edebi tefrikası; 66 PAT Bir anda gözgöze geldiler, Genç kız şimal ırkının o meşhur soğukkanlılığını kaybetmiş g heyecan içinde ii Suat Rahmi bir ani © sonra: — Tasavvurlariniz düşünülme- ğe değer mühim O mevzulardır mis, dedi. Hayatımız üzerinde tesir yapacak bu kararlarda ace- doğru bulmamalısınız. — Sazdeti Zınız hayat arkadaşını seçerken bu kadar kısa bir zamanı küt Tüyor musunuz? Başını salladı: — Ben hislerimde aldanmam, Şimdiye kadar duymadığım bu arzuyu tahlil ederken düşünme- diğimi de zannetme, Bugüne kadar bir çok izdivaç teklifleri ile karşılaştım, Fakat bu tekli ler beni biraz olsun alâkadar et- medi. Ailemin benden başka ev. lâdı yok. Ve onlar. arzularımın olursa olsun kabul ede- bana hissettirmişlerdir. Önüme çıkan tesadüfler beni ya- ein için bir an bile düşündürmedi. Halbuki seninle tanıştığım o ilk tenis maçı günündenberi hayatım- da büyük bir değişiklik oldu. Kendimi çok kontrol ettim, Seni tahlil ettiğim kadar kendimi de düşündüm. Ve den teşvik gören duygularımı zaptedemedim. Anladım ki s mağlüp olmak benim için mu- kadder... Mis Lidya bunlari söylerken sesi titriyor, yüzü pençe pençe kızarıyordu. Bu içli Manchester yavrusunun derin bir buhran ge- girdiğine şüphe yoktu. Suat Rahmi bu çetin davadan müteessir olmuştu. Karşısında gururunu, hislerini, heyecanlarına kaptırıp — giden genç kızı bu müşkül davada bo- Zulmaktan kurtarmak Tâzımdı, Dedi ki — Mis Lidya size ve ailenize samimi bir hürmetim vardır. Sizi gok takdir ederim, Hizlerinizi be- nimsemek benim için şerefli, ca- zibeli bir arzudur. Fakı itiraf edersiniz ki yarın rilecek kararlarda çok temkinli olmak lâzımdır. Sizi mesut etmek vazifesini üzerime almadan ev. vel bana bu saadeti size hazırla mak imkânlarını vermenizi rica ederim. Mis Lidya bir saniye düşündü. Sonra gözlerinde renkler biri birine karıştı, Kaşları sinirli ha- reketlerle oynadı. Dimağında. yeni bir fırtına başlamışa benziyordu. Fakat bu çok sürmedi. Birden — Haklısınız, dedi. Biraz ileri | gittiğimi anlıyorum. — Hayır, o maksatla söyleme. dim mis, Müşterek için... Bunu makul gi öil mi — Tabii, tabii, Ben belki de biraz heyecana düştüm. Fakat ta mamile hak veriyorum. Düşün mekte serbessiniz, Suat Rahmi, onun böyle teklif. li komuşmağa başlamasından asa- Genç kız kırık, yorgun bir ses. le cevap verdi: — Şüphe'mi var! Bu çetin, hararetli mükâleme Bürhan Cahit RON tam zamanında kıvamin bulmuş- tu, Çünkü mister Didis, Amerikalı muallim, mister Bertold viskinin rehavetinden kurtulmuşlar. Ya» yaş yavaş konuşuyorlardı. Mis Bertoldde fileden atlamış, onlara doğru geliyordu. Yeni bir bahse başladılar. Bertold, sineklerden rahatsiz olduğunu söylüyordu. Mis Lidya tasdik etti — Ben de uyuyamadım. Suat bey masal anlattı, onları dinledim. — Ne masalı? — Uydurma masallar, şu ço- cukları oyalamak, uyutmak içini söylenen masallardan... Suat Rahmi kızardı. dya önüne baktı. Bertold bu hali görünce güldü: — Siz uyku sersemliğile saç- maalıyorsunuz galiba... Kalkın da biraz dolaşalım. i vs. O günkü kir eğlencesi güzel ol. du. Hepsi de istedikleri kir âlemi yaşamışlardı. Akşama doğru dönüş için top- lanırlarken Amerikalı © muallim yeni bir teklifte bulundu. — Bir gün Belgrat ormanina gidelim, de: — Yürüyerek! — Tabii, — Kaç kilometre. — Tahmini olarak otuz. Ecnebi vapurlar acentasi mis- ter Hubson başka bir teklifte bu. lundu: — Bizim yirmi kişilik bir muş var, En iyisi bununla (Kilyos) a gitmektir. Hem güzel bir plâj görmüş olursunuz. Dünyanın en güzel plâğı, Bu teklif daha hoşa gitti. Mis- ter Grevs her zamanki gibi işi üzerine aldı: — O halde gelecek pazar saba- hu tam saat dokuzda bizim yalıda buluşacağız. Muvafik mı? Eller kalktı: — Olraytı Suat Rahmi Bertoldlarla Kadı- köyüne döndüğü zaman saat do- kuzu geçiyordu. Kalfa ona küçük Zarf uzat, — Seviye hanımefendi gönder miş, İki saat evvel getirdiler. Suat Rahmi zarfı açtı, Seviye biraz rahatsız olduğu. nu, eğer işi yoksa, bilhassa yor. gun değilse gelmesini rica edi. yordu. Suat Rahmi ayaküstü, hafif bir yemek yedi. Elbise değişti ve in- di. : Seviye küçük salondaki kana- Peye uzanmış, her zamanki gil Yalnız abajuru açmış, hafif mavi bir aydınlıkta yatıyor Suat Rahminin geli ce başını kaldırdı. — Rahatsız ettim galiba Suat bey. Bugün pazar olduğunu unut. tum, Evvelden hatırlasaydım, sizi yormazdım. Suat Rahmi bu serzeni mamazlıktan geldi: Yok efendim, arkadaşlık teklif olur mu ya?. Ne zaman terseniz söyliyebilirsiniz. E., zin meniz var bakalım, Geçmiş olsun. Genç kadın siyah, mavi | iri damgalı bir kimonoya sarınmiştı. Yavaşça doğruldu. Uzun ve gü- zel bacaklarını kanapeden sarki» tarak kavuşturdu. ibi bir ini göri anlar (Arkasi var) GN» mm

Bu sayıdan diğer sayfalar: