25 Mayıs 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10

25 Mayıs 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Gençleri ie meselesi Dün belki bu tecrübe tehlikeli olurdü, fakat bugün tehlikeli değil ya- pılması elzem bir iştir Galatasaraylıların takımlarmda genç oyunculara yer vermek hususun- daki cesaretinden ve bu cesaretin do- ğurduğu müsbet neticelerden bahse- den yazımın bazı Fenerbahçelileri kız- dırdığını, bazılarının da bana hak verdiklerini gördüm. Yazının ertesi günü idi. Birkaç kişi yanıma gelerek: — Sen bir Fenerbahçelisin hem de bu klübün idarecisi bulunuyorsun böyle işler gazete sütunlarına geçer ml?. Diye bana çattılar. Görülüyor ki, bazıları memnun, ba- zıları da bir parça kızmışlar, Bilmem bunda kızacak ne var ki, Hakikati yazmak ve herkesin bildiği ve teslim ettiği çok haklı bir şeyi gazete sütun- larında münakaşa ederek o işi dü- zelme yoluna doğru sevketmek niçin kabahat oluyor. Ben bir Fenerbahçeliyim. Ve bu Klüp için iyi veya kölü, seneler var ki çalışmışım. Ben bu yazımla cesaretin ve gençliği tecrübenin - doğurduğu müsbet neticeleri kaydettim. Sarı kır- mızı takımı görüyoruz. Hiç düşün- meden ve hiç korkmadan herhangi bir genci kaldırıp koyuyor. Ve bugün en iyi denecek bir takımı var. Bu mey- danda değil mi?. Şunu teslim edeyim ki, ben de bu cesaretsizlik içinde idim. Yapılacak tecrübeler menfi bir netice verir korkusu bende de vardı. Seneler var ki, Fenerbahçelilerde bu korku vardır. Fenerbahçe takımı- nın iki devreli Tig maçını hiç bir o- yuncu değişmeden bitirdiği çok defn vakidir. Herhangi bir oyuncu futbolü bıra- kıyor ve o oyuncunun yerine diğer bi- rini koymak onun yerin! doldurmak #mkânını bulamıyoruz. Bunun sebö- bi de pek basit, Artık yükselme duru- munu geçirmiş ve en son devresine gelmiş bir oyuncunun yerine mühim olmıyan oyunlarda genç oyuncular konsa ve o çocuk ta ilerisi için hazır- lansa ve kendisine birinci takım- da oynamak ümidi verilse hiç şüphe yok ki, bir oyuncu fufbolü bıraktığı zaman ve yahud da hastalık veya sa- katlık dolayısile oynıyamazsa birkaç defa o mevkide oynamış o genç o ka- dar aksamaz ve yükselmesi takım- nuyor. Tabiidir ki, muvaffak olamaz. Muvaffak olamayınca da kaldırılıyor atılıyor. Artık o çocuk ölmüştür. Çün- kü tecrübesi yapılmış ve muvaffak olamamıştır. Böyle ne gençler öldürül- müş, ne istidadlar söndürülmüştür. nülemezdi. Çünkü o gün için bu tec- rübe tehlikeli olurdu. Fakat bugün için öyle değil. Bir iki oyuncu müstes- na diğer oyunculardari herhangi bi- risinin yerinde genç bir oyuncu tec- rübe edilebilir, Bundan evvelki bir yazımızda ve yu- karıda da kaydettiğimiz gibi gençleri tecrübenin müsbet neticelerini bü- günkü Galatasaray takımı ortaya koy» Her sporda lig maçı Futbolde olduğu gibi, atletizm, güreş, tenis, yüzme ve sairede niçin lig maçları ihdas edilmesin ? Bu sefer Ankaraya gidişimde spor muhitlerindeki hasbühallerimizde en rahim ve umumi! şikâyet noktası, klüplerin diğer sporlara futbol dere- cesinde ehemmiyet vermedikleri idi. Bu şikâyet bilhassa atletizm üzerin- de tekâsüf ediyordu. Filhakika klüple- rimizde eskisi kadar değerli atletler ye- tişmiyordu, yetiştirilmiyordu. Ati tizm eskiden klüpler arasında az çok bir rekabet vesilesi teşkil ederken bu rekabet günden güne sönüyordu. Klüpler, yetişebilecek istidadlara eski- si gibi aldırış etmiyor ve bu istidadlar meydana çıkamadan sönüp gidiyor- lardı. Neden böşle oluyor? İstanbula döndükten sonra bu mev- zu etrafında bir hayli düşündüm ve bunun niçin böyle olduğunu, aklımın erdiği kadar araştırdım. Eskiden, me- selâ Galatasarayla Fenerbahçe ara sında atletizmde ciddi bir rekabet var- dı. Atletizmde İstanbul şampiyonası- nın havgi kiübe tevcih edeceği birçok kimseleri, yani iki klüp tareftarlarım epice meşgul ederdi. Deniz yarışların- 'da da, yüzmelerde de, başka sporlarda, da böyle idi. Sonraları atletizmde klüp şampi- yonluklarının kaldırılarak ferdi şam- Piyonluklar ihdas edilmesi atletizmi öldürmedise bile zayıflattı. Çünkü fa- raza Semihin 100 metrede, Veysinin gülle atmada İstanbul şampiyonu ol- ması kimseyi alâkadar etmez, yahud da bir spor havadisi olarak birkaç me- raklıyı alâkadar eder. Fakaf Semih sporluları sevindirir, fazla olarak ra- kip olan klüpleri alâkadar eder, çâr lışmağa sevkeder. Sonra senede bir defa bir atletizm şampiyonluğu yapılması da klüpçüler, yani klüp taraftarları hesabına kâfi değildir. Sporcuyu yaratan, meydana çıkaran seyircidir. Seyirci ise ancak rekabet ve heyecan olan yere gider. Futbolün memleketimizde diğer spor- lardan fazla seyirci bulmasının sebo- bi klüplerin dalma rekabet halinde olmasındandır. alâkası üzerine klüpler arasında rekâ- bet uyandırmak için eniyi çareyi kendiliğinden buluruz: Diğer spor şubelerinde de, futbolde olduğu gibi, lig maçları ihdas etmek! Meselâ niçin güreş, atletizm, kürek, yüzme, basketbol, tenis ve salrelig maçları olmasın? Vakıa hiç bir yerde bu usul yoktur. Fakat bize faydalı olacaksa bu usulü niçin biz kurmı- yalım, Farzedelim ki, İstanbulda güreşle meşgul olan beş klüp vardır: Galata- saray, Güneş, Kasımpaşa, Beşiktaş sımpaşa Sekizinci hafta: Galatasaray - Ana- “dolu. Dokuzuncu hafta: Güneş - Anadolu Onuncu hafta: Kasımpaşa - Anado- lu. Bu fikstür mucibince her hafta iki Klüp güreşçileri çarpışır ve umumi neticeye göre, futbolda olduğu gibi klüpler puan aldıktan başka istenilir- se her sıklet güreşçilerine de ayrıca ferdi olarak puan verilebilir. Böyle bir şeyin güreş şubesinde klüp- ler arasında nasıl bir rekabet ve gü- Teşçiler arasında da ne büyük bir fa- aliyet meydana getireceğine şüphe ol- masa gerektir. Gene farzedelim ki, İstanbulda at- letizmle meşgul olan dört ve ya beş yetişmesine, yetiştirilmesi- ne imkân verecek bir rekabet, hem de seyirciler de bu sporlara karşı bir alâ- ka, uyandırmış olur. 'Bu fikri, tecrübe için de olsa, en cv- vel başarabilecek vaziyette olan atle- tizm federasyonunun dikkatine arze diyoruz. Atletizm federasyonun genç başkanı arkadaşımız Vildan böyle bir tecrübe ile diğer spor şubelerimize de bir örnek, muvaffakıyetli bir örnek olabilirse bizde seviniriz. Sadun Galip Ankarada bisiklet yarışları Ankara muhabirimizden: Seri koşularının beşincisi 70 kilo- metre üzerinde yapıldı .Müsabakala- ra Güvençspordan üç, Muhafızdan bir ve Ankaradan üç olmak üzere ye di müsabık iştirak ediyordu. Bu koşu- ya Kocaelinden eski klübü Güvenç- spora aydet eden Orhan da müsabaka harici olarak iştirak etti. Neticede Ankaragücünden İlhami birinci, Gü- vençspordan Yakub ikinci, gene Gü- vençspordan Nuri koşu makinesinin iki defa kırılmasına rağmen üçüncü, Muhafızdan İsmail dördüncü oldular. Bu yüzden Nuri, Erduğan ve Musta- fanm bisikletlerinde arıza olduğun- dan müsabaka harici kaldılar, ve se kizer puan aldılar. Şurada şunu da kaydetmek isteriz ki Orhan tam bir sportmen ruhile ha- reket ederek makinesini yarış esnasın- da makinesi kırılmış olan Nuri Kuşa verdi. Çok müşkül şerait içinde cereyan eden bu koşuların neticesine göre Gü- vençspordan Nuri Kuş 6 puan farkla birinciliği muhafaza etmektedir. Bu koşular hakkında tertip noktasından birkaç satır yazmak memleket genç- liği için faideli olacaktır. Bisiklet koşusu ferdi bir spor olmak- la beraber çok pahalı ve makineli bir spordur. Yarış esnasında ne yedek ma- kine taşıyacak, ve ne de bir kaza vu- kuunda kazaxzedeleri şehir dışından hastaneye sevkedecek bir vesait yok- tur. Bu vaziyet çok haklı olarak genç- lerin kuvvel maneviyesini sarsmakta- dır. Çok temenni ederiz ki, her şeyden evvel hüsnünliyetle çalışan idarecile- rimiz bu çok mühim noksanı da gö- taş. Altıncı hafta: Güneş Beşiktaş (| erek daha alâkalı olsunlar ve bu Yedinci hafta: Galatasaray - Ka- maktadır. Biz gençliğe karşı o kadar lâkaydı ile hareket ediyoruz ki, gençlere birin- ci takımlarda tecrübe şöyle dursun kendi aralarında oyun oynamak im» kânını bile veremiyoruz. Bugün Ga- latasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Gü- meş gençlerinden başka hangi klüp- lerin gençleri oyun yapıyor?, Bu dörü | noksanlar da yapılmış olsun, takım gençleri de ancak mühim maç- lardan evvel karşılaşabiliyorlar, Genç takımlar arasında şampiyona yap- mak için teşebbüs yapıldı. Fakat bu- güne kadar bunu yapmak imkân ol- madı. Bir gün gelecek belki gençlere yer vermek istiyeceğiz, fakat yetiş mezso O gençleri nerede bulabağıs?, M. Kemdi 25 Mayıs 1937 Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ — Tercüme iktibas hakkımahfuzdur. Tefrika No. 887 Murad bey baş mabeyinciye: “Sükütları ya ihanet, ya hamakatlerindendir, dedi Abdülhamid tarafından Avrupada | Ahmed Rıza beye parlak teklifler ek- | sik olmuyordu. Avrupaya kaçanlar- dan ve Ahmed Rıza beyin hasımia- rından kaymakam İsmail Hakkı bey yukarıda bahsettiğimiz risalesinde Ahmed Rıza beyin esbak Paris elçisi Esad peşaya, bir istida takdimle bir Belaret kâtipliğile kayrılmağı “istedi- ğini, buna mal olamayınca sefaret ataşemiliterinin tavsiyesile şark İle münasebeti olan kumpanyalara yer- leştiğini yazıyor. Ahmed Rıza beyin Pariste kendi- sine maişetini temine medar olacak bir iş araştırmasını tabii addederiz (1) bu araştırmanın Abdülhamide sığın- mak şeklinde olacağına hiç ihtimal veremeyiz. Herhalde muhakkak olan Ahmed Rıza beyin Pariste maişet sı- kıntılarından kurtulmadığıdır. Abdülhamidin onu bu sıkıntılardan med Rıza beyi sefarethanedeki husu- Si dairesinde müsafir etmekte mahzur emri verildi; fakat Şerif paşa bu iha- neti yapamıyacağını arzederek isti- faya kalkıştı. Şerif paşanın babası Sald paşanın kızlar ağası meşhur Hafız Behram ağa ile arası pek iyi idi Abdülhamid İngiliz Baeker paşayı şark vilâyetleri- ni teftişe memur ettiği zaman Said paşayı da ona terfik eylemişti. Said paşa o zaman maruzatını Hafız Beh- ram ağa vasılasile hünkâra takdim ederdi. Abdülhamid o vekittenberi Said paşaya karşı Leveccüh beslerdi. Said paşa ailesi Kürdler aresında da iti- bar kazanmıştı. Şerif paşanın men- KR eserinden dolayı Şerif paşanın şiddet- le tevbihile iktifa edildi. Şerif paşa meşrutiyetten sonra İttihad ve Terak- kiye muhalefetle Avrupada (Meşruti- yet) gazetesini idare ettiği zamanlar- da yazdığı (Mücahedel vataniyye) ri- salesinde Abdülhamid devrinde ahrar ile münasebeti hakkında şu sözleri yazıyor: (Avrupada bilhassa Pariste iki he- yeti inkılâbiye vardı: Sabahaddin bey- efendinin fırkası, Terakki ve İttihad gayretkeşleri, Biz bu Iki fırkal müca- hedenin her ikisine de kudretimizce setine muhalefet şeklinde tuttuğu po- litikayı beğenmiyor, bunun zararını memleketin çekeceğinden emin bulu- nuyordu. Devletçe takibi icab edecek siya- set yolunda zihinleri tenvir etmek maksadile bir gazete çıkarmağa ka- rar verdi. Düşüncelerini serbestçe irad edebil- mek Üzere uhdesinde bulunan (Darük muallimin) müdürlüğünden istifa etti, Bin müşkülâf İle (Mizan) imti- yazını alabildi. Bu gazete dört senede idareten se- kiz def tatile uğradı. Saray kamarilla- sı Mizanı tehlikeli buluyordu. Nihayet lâğvma irade çıktı. Murad bey de tazminat makamında Düyunu umu- miye komiseri'gine tayin edildi. Bir defa Mizanda Süleyman paşa- ya ait bir fıkradan dolayı mabeyine çağrılıp tevbih olunmuş ve kendisine padişah namına: — Bu meselede bilmediğiniz ledün- niyet vardır buyuruyorlar, Münasip vakitte huzura celbolunup bir takım evrakı efendimizle beraber tetkik ede- ceksiniz. O vakit hakikati anlamış olursunuz, denilmişti. Murad bey Düyunu umumiyeye komiser olduktan sonra bir defa saray tiyatrosunda padişah nezdine kabul olunduğu gibi Avrupaya kaçmadan evvel de diğer bir defa huzura kabul edilmiş ise do Süleyman paşaya ait bu evrak tetkiki meselesi büsbütün unutulmuş, kalmıştı. Murad bey memleketin selâmeti namına düşündüklerini padişaha ar- zeylemek üzere için için yanıp tutu- Şuyordu. Buna vesile otur ümidile Mi- zanı tekrar çıkarmak üzere memuri- yetten çekilmeği göze aldığını baş- mabeyinci Hacı Ali beye bildirmişti, Hacı Ali bey — Gazete yarın kapanır. Siz de gene memuriyet arkasına dü- şersiniz. Lâkin her vakit size verile- cek Düyunu umumiye komiserliği bu- lunamazi tenin çok devam edemiyerek kapa» nacağını da tahmin ediyorum. Ahva- Tin gidişinden viedanım rahatsız olu- yor. Bu haldir ki huzura kabulüme tavassutunuzu zicaya beni sevkedi- yor. Gazete kapanmadan evvsi san- aörün haberi olmadan nüshanın bi- rinde bunları âlemin muhakemesine arzedeceğim. O vakit ya bir yere nef- yedilirim; yahut huzura celboluna- rak isticvap olunurum. Hacı bey — Sizden büyük makam- larda bulunanların hiç bu yolda şi- feriği Şakir paşalar ile saray başima- mu ve daha bir kaç kişi odada bu mu- havereyi dinliyorlardı. Rauf paşa güz- lerini yere iğmişti. Hacı Ali bey — Gazeteye yazacağı- nız şeyleri bir lâyiha yapıp bana ge- ederim, Murad bey — Evvelce uzun şeyleri efendimiz okumaz demiştiniz! Beyhu- (1) Ahmed Rıza beyin Şam - Hamsi şirketinden gördüğü iş mukabilinde ay- hık aldığı işitilmişti. (2) Bu lâkabı iptida müzeler müdürü (3) Mehmed Murad: Mücnhedei me (4) Mehmed Murad: Mücahedei mile liye,

Bu sayıdan diğer sayfalar: