14 Ağustos 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

14 Ağustos 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Avrupa ve Amerikada belli başlı devlet adamları dağ başlarına ve de- niz sahillerine istirahate çekilmişler- dir. Fakat mühim ve müstacel siyasi #neselelere aid fadliyet durmuş değil- dir. İngiltere ile İtalya arasında Ak üzerinde ikinci defa hasıl olan manın tejerrüatmt kararlaştır- tehir olunacak bir iş olmadığın- İngilterenin Roma sefiri sir Drummond bir taraftan Londrada retinin daimi müsteş&- ık yapmakta ve diğer rı ile sıkı hı taraftan İskoçya dağlarına çekilen Chamberlaini de (ziyaret ederek me neticelendirmeğe elin başında İngiliz elçisi, B. olini ile kali müzakereye başlı | yacaktır. Diplomatlar bir tarajtan | ma ve anlaşma işini sağlamlaş- ırmağa / çalışırlarken İtalya kral, B. Mussolini ve İlalyanın askeri v6 sivil makamlarının o bülün başları Akdenizin ortasında olup bu denizin arasındaki | rindev şark ve garb. havzaları seyrisefer yollarına ve dolayısile İn- İmparatorluk muzasale adasındaki | gilterenin hatlarına hâkim Sicilya nan m Çok konuşanlar susturmak usulü . İyi bir nutuk söylemek, uzun ol mamak şartile, şüphesiz iyi bir şey- dir. Fakat heyecana gelmiş bir nu- tuk söyliyeni durdurmak kadar güç bir şey tasavvur edebilir misiniz?... Vaktini beş dakika, on dakika, Ya rım saat hattâ bir saat tecavüz etti- ği halde bir türlü durmak bilmez. Bunun için İngilterede bir makine icad edilmiştir. Bu makine vaktini tecavüz eden nutuk söyliyenleri Ko- susturabiliyor. İlk ihtar; Bu makine, kırmızı dili- ni çıkararak sağa sola sallamağa büş- lar, İkinci ihtar: Gözler açılır kapa- nur ve yeşil bir ışık görünür. Üçüncü ihtar; Şayed konuşan beşinci dakika nihayetinde susmazsa makine ada- | mın yüzüne tükürür. Şimdi bu makine adamları siyasi mitingiere yerleştirip yerleştirmemek meselesi konuşuluyor. Dük dö Vindsorun demokratlığı Eski İngiliz krali Dük dö Vindso- Tun çok demokrat olduğu bütün ci- hanca malümdur. Viyanadan gelen yeni bir haber bu sabık kralın de- mokratlığının yeni bir delilini göste- riyor. Sarayının civarında bulunan Nöç kasabası fırıncısı Herr Wiegiles nin haftada üç dört defa elinde te- nis raketi, ayağında beyaz pantalon- ia Dükün #kametgâlına gittiği gö- rülmüş. Dükü tenis oynarken gören bir gazeteci sabık kralın karşısında fırıncı Herr Wiegeliyin bulunduğunu görünce hayretten ağzı açık kalmış. Balık hırsızı 107 gün hapse mahküm oldu i İsmail adında biri geceleyin sahil- de bağlı bulunan Ömerin kayığına girerek oradan Hüseyinin balıkçı mo- törüne atlamış ve motörden iki kilo | barbunye balığı çalıp kaçmak iste- miştir. İsmail motörden tekrar ka- ndiği sırada kayıkçı Ömer ken- disini görmüş ve yakalamağa kalkış- mıştır. Hırsız İsmail bu defa da Öme- | ri ölümle tehdid ederek kayıktan da atlayıp kaçmıştır. Fakat kayıkçı Öme- rin ihbarı üzerine zabıta biraz sonra İsmaili yakalıyarak adliyeye teslim etmiştir. Dün asliye dördüncü ceza mahke- İ yaları şeklinde tertib edilen bü; yorlar. ordu ve donanma ve hava kuvvetleri tarafından birlikte yapılan ve Akde- niz tarihinde şimdiye kadar misli gö- rülmiyen harb manevralarını takib ile meşgul bulunuyorlar. 'B. Mussolini bu adanın şimaz lima- nı Mesinada söylediği bir nutukta bu manevraların gayesi sulhü koru- mak olduğunu temin etmiş, yani İn- gülterenin telâş eylemesine mahal ol madığını anlatmıştır. Adanın şürkin- da Katanede söylediği nutukta da silâh taşımıyan bir milletin âkibeti başkalarının silâh: taşımak ve mah, kümiyet ve esarete düşmek olduğunu söyliyerek faşizmin esas gayesi İtal- yanları sözünü geçirmeğe muktedir müsellâk bir millet haline getirmek bulunduğunu izah etmiştir. Fakat İtalya başvekili asıl büyük ve şümullü siyasi nutkunu 19 ağus- tosta nihayete erecek büyük harb. manevralarının sonunda söyliyecek- tir. Bu nutukta : İngiltere le hangi esaslar üzerinde anlaşmak istediğine işaret edecektir. İtalya Akdenizin or- tasıma hâkim olacak bir vaziyette olub olmadığını büyük harb ma: tecrübe ve imtihan neticesinde öğ- renepektir. Feyzullh Kazan Sinemayı sıhirbazlık sanmıslar! İki Amerikalı Gröenlandın buz- ları arasında kaybolmuş bir ba- lıkçı köyüne biraz eğlence temin et- mek fikrine saplanıyor. Bu köye bir sinema getiriyor. İlân neticesi o gece sinemaya birçok seyirci toplanıyor. Bunlar şimdiye kadar ömürlerinde beyaz perdede hareket eden insanlar görmemişlerdi. Başlangıçta her şey iyi gidiyor. Herkes kemali hayretle sinemayı sey- reğiyor. Fakat ikinci filim oyna mağa başladığı vakit üzerlerine doğ- Tu büyük bir hızla gelen bir tren gö- ren balıkçılar öyle korkuyorlar ki yerlerinden fırlıyarak, sandalye ve masaları altüst ederek soluğu kapı- da alıyorlar. Dışarıda selâmeti bulmakla korku- ları yatışmıyor. Amerikalı sinemacı- ları sihirbaz zannile öldürmeğe kalkı- yorlar. Adamlar güç belâ makineleri- ni bırakarak gemiye kapağı atabili- Tarihi cınar Sofya civarında bir çınar ağacı vardır. Bu ağaç bir muharebede bü- yük bir rol oynamıştır. Bu asırdide ağacın kutru on İki metredir ve içi bomboştur. Kışın bir Bulgar bu boş- luktan istifade ederek buraya bir kahve kurmayı düşünmüş, kahveyi süslemek için ağacın kovuğuna ha- lar asmış, kral Borisin resmini en üste Koymuş ve bunun altına bir rad- yo yerleştirmiştir. Bu radyo sayesin- de bu ağaçtan kahvenin son derece | rağbet gördüğü söyleniyor. Sofyadan | buraya kahve içmeğe geliyorlarmış. İş kanununun tatbikine aid tashihatname vilâyete bildirildi İş kanununun tatbikine ald talimat- name dün vilâyete tebliğ edilmiştir. Bu talimatnameye göre valiler kanu- nun tatbikine nezaret edeceklerdir. Talimatname tebliğ edildiği için vi- lâyet yakında iş mıntakası müfetliş- liğile temas ederek kanunun şimdi- ye kadar geçirdiği tatbikat safhası hakkında malümat alacaktır. Bir hırsız yakalandı Geçenlerde Çekoslovak sefaretin- den bazı eşya çalınmıştı Yapılan tahkikat neticesinde hırsızın Yorgi mesinde yapılan muhakeme netice- sinde İsmâilin üç ay on yedi gün hap- $ine karar verilmiştir. KANSIZLIK İ miş ve Yorgi yakalanmıştır. Nörasteni, zafiyet ve Chlorose İ rek İtalya ve gerek İngilterenin Ak- adında bir Yunanlı olduğu anlaşıl- 14 Ağustos 1997 228 3 AKŞAM © SIYASI İCMAL: Ingiliz - Italyan B. Mussolininin nutukları konuşması Ingiltere, Italya ile hangi şartlar. altında anlaşabilirmiş .. Daliy Telegraph yazıyor: Romadan İngiltereye hareket eden İngilterenin İtalya sefiri Sir Eric Drummond Ha- riciye Nezaretine İtalyanın noktel na- zarını bildirecektir. Tahmin edildiği- ne göre sefirin raporunda İngiliz - İtal yan yakınlaşmasının temini için her şeyden evvel İspanyol harbinin bit- mesi lüzumu ileri sürülmektedir, İtal ya hükümetinin fikrine göre İspanya- da sulkiade edilmeden Akdenizde İngiliz - İtalyan münasebatının inki- şafına dair görüşmek mânasızdır, İngiltere İtalyanın Habeş fütuha- tını tanımadıkça İtalyan efkârı umu- miyesinin İngiltere ile müzakereta gi- rişmeyi hoş görmiyeceği söylenmekte- dir, Evvcleğ yapılan İngiliz - İtalyan an- laşmasında her iki tarafın Akdenizde- ki arazi statükosunu muhafaza etmeyi taahhüd ettiklerine dair olan kısım bu müzakeratta mühim -bir rol oynıya caktır. Bazılarına göre statüko kelimesi ge- denizdeki müstahkem mevkilerine aid silâhları da kâsdetmektedir. Yani her iki devlet tahkimatı olduğu gibi mu- hafağayı taahhüd etmektedirler. Bu tefsirin; müzakeratı bir taraf- tan İtalyaya aid Sicilya ve on İki ada- da, diğer taraftan İngiltereye aid Ce- belüttarık, Malta ve Kıbrıstaki müda- faa, kuvvetlerini azaltmağa doğru in- klşaf ettireceği ileri sürülmektedir. Roma ile Londra arasındaki yakın- laşmanın Roma ile Paris arasında bir yakınlaşmaya, yol açtığına dalr em- mareler vardır. Paris matbuatında uzun müddettir İtalyan aleyhtarı neş- riyatın durması buna delil addedil- mektedir. Kardeş katili Banıre 5 İ istanbul Mektupları |- Balık ta bütün canlı mahlükat gibi sporla güzelleşir, iyileşir geze geze tamamlayıp, Şileye bile gittik. Ufaklığile beraber pek şirin bir köy olan Anadolukavağının yoğurdu. ile, sonbaharı müjdeliyen, mor ka- buklu, ufak kıt'ada fakat çok leziz in- cirinden başka zikre değer bir husu- siyetl olmadığından, üzerinde dur- maksızın Rumeli cihetine geçmeyi mu- vafık buluyorum, Ancak buna başlamazdan önce, Bo- Eaz denilen yeryüzündeki cennetin, burada yaşıyan bahtiyar insanların sadece gözlerini oyalıyacak, gönülle- rine ferah ve neşe verecek güzel man- zaralar, lâtif mevki ve mesirelerden ibaret bulunmadığını. olun, ayni zâr manda, mahsullerinin de nefaseti ve çeşldi itibarile zengin bir kiler, bir lez- zet kaynağı olduğunu tebarüz ettir- mek isterim. Suları bol ve «mali leziz» vasfına hakkile seza olan Boğaziçinde yetişen sebze ve meyva dünyanın hiç bir ye- rinde yetişmediği gibi, buradan çıkan balığın lezzeti de, hiç bir denizin balı- ğında yoktur, En geniş sahilli, ve balık- çılık sanati en mütekâmil memleket- lerden gelen yabancı misafirler, bu ha- kikati itiraf hususunda yekzebandır- lar, Ragıp adında biri yedi buçuk sene hapse maliküm oldu Sivas (Ak LU > şam) — Şehri- 3 miz ağır ceza mahkemesinde cereyan eden muhakeme ne- tloesinde kar- deş kattli Ra- gıp, 75 sene hapse mah- küm olmuş» tur. Tahkika- ta göre kasab Raçıp ile kar- . deşi İhsan, bay- z ram gecesi bir Katil Rağıp lokantada Sarhoş olduktan sonra evlerine gitmek için yola çıkmışlar- âır, Yolda, iki kardeş arasında: — Bu taraftan gidelim. — Hayır! Olmaz şu taraftan gide- Ceğiz diye sebebsiz bir münakaşa çık» mış ve Ragıp hiddetle elindeki men- dili yere atmıştır. Kardeşinin bu ha- reketine öfkelenenen İhsan; — Mendili atma, seni şimdi vura- cağım diye kardeşi Ragıbı tehdid et- miş ve elini de arka cebine atmıştır, Bir buçuk yıl evvel kardeşi tarafın- dan bıçakla cerh edilmiş olan Ragıp, İhsanın bu hareketini, kendisini vur- mak için tabancasını o çıkaracak zannetmiş ve bıçağını çıkararak İh- sanın kasıklarına sokup çıkarmıştır. İhsan, aldığı yaralardan müteesiren VİYANA ŞEHİR TİYATROSU Meşhur şantörü Bay FORREST NOVOTNİ'de Hergün öğleden 14,10 a kadar müzik, Tenzilâtlı fiyatlar, tabldot (4 tabak) eri yn deva pele —— SIROP DESCHENS, PARIS, | Er. 5 Bu, neden ileri geliyor? Verilen izahlar içerisinde, akla en yakın gelen şudur: Balık da, bütün canlı mahlü- kat gibi sporla güzelleşir, iyileşir, te- kâmül eder.. etleri sıklaşır.. kanı - 50- ğuk olmakla beraber - muntazam ©e- reyan ederek vücudünü besler. Boğaz- içi, cereyanlarının fazlalığı ve şiddeti itibarile, balıklar için en iyi bir spor sahasıdır, Yerinde tutunmak isteyen balık, bu mütehalif ve kuvvetli cere- yanlarla mütemadi mücadele halin- dedir. Boyuna çırpınır, ve çırpındıkça iyileşir. Siz, şimdi buna. gülersiniz, amma, biraz düşününce bu izahı ma» kul bulacaksınız. Boğaz balıklarının çeşidi namüle- nabidir. Büyüyüp lâpina olmadıkça hakir gördüğümüz, fakat kılçıkları- nın fazlalığına rağmen, yoklukta pek âlâ yenebilen zavallı çurçurdan tutu- nuz da, çenesinin altındaki bam teli ile, üvey kardeşi tekirden ayırd edilen, denizlerin sultanı ve kibar sofraları- nın ziyneti, al feraceli barbunyaya kadar, Boğazici size envai mahsul bezleder. Boğazın barbunyası, Adala- rınki kadar iri olmaz; fakat lezzeti üstündür. Ve bazı kimselerin hoşuna gitmiyen iyod kokusu, Boğazınkilerde © derece bariz değildir. Kalkan, pisi, levrek, kefal, uskum- ru, torik, izmarid, istrongiloz, kaya, kılıç, gelincik, kırlangıç, iskorpit.. ve hele, hazreti lüfer!, Bu lüfer, başlıbaşına, Boğazın ne- fis balık yetiştirme şöhretini devam ettirmeğe kâfidir. Onun lezzeti, koku- su, hafifliği hiç bir balıkta bulunmaz desem caizdir, Avındaki zevk ve heye- can da caba. Lüferin, frenk kitaplarında adı vardır; Bonite veya Luge derler. Fa- kat, frenkler lüferi bilmez. Onu bu- rada yerler, ve tadı damaklarında ka- hır. Lüfer, Boğazın dalmi balıklarından biridir. Pek küçükken ona «sarıkanad» derler; biraz gelişir, «çinakop> olur. Lüferliği, ağustos mehtabındadır. Ve tam yenecek zamanı da işte budur, Yoksa babaclanıp da kofana oldu mu idi, lezzetinden yarı yarıya kaybeder, Lüfer avı çok zevkli ve meraklıdır. Eskiden bu mevsim geldi mi, her yalı- Yazan: Ercümend Ekrem Talu, da bir hazırlıktır başlardı. Oltalar tek mir edilir, İtalyadan geldiği ve pek pahalı olduğu için, bütün yil kilid al- tında tutulan ve güve dokunmasın nuna, yahud ki, Kanlıca körfezine!.. Zira lüferin yatak yerleri olarak, öte denberi buralar bellenmiştir. Sandalın kürekleri suyun yüzüne vurdukça, denizde fosforlu kıvılcımlar kaynadığını görürsünüz: Bunlara yâr kamoz derler; lüferin mevcudiyetini tebşir eder. Olta, ucundaki yemi ile dibe tak- riben bir kolaç kala indirilir. lüfer tutuldu mu, yallah içeriyel Sandaldp ufak bir mangal, üzerinde izkarasile hazırdır. Balığın derhal karnı yarılır, içi temizlenir, denize daldırılıp yıka- nır, ateşe konur, Allahim, o ne leziz, na nefis rayihadır!. Yağlı lüfer ızkarada cazırdadıkça İnsanın burun delikleri kabarır, ağzı sulanır. yanıbaşındaki sürahiden bir kadeh düz doldurup, © pişen taptaze lüferi meze etmek, ha yalın ender zevklerinden biridir, Zamanımızda, bu zevki takdir eden» ler, her nedense azalmıştır. Atalarımı- zın bu zararsız ve sıhhi eğlencelerins rağbet göstermiyoruz. Zaten -her iki mânasile. Boğazı ihmal eder olduk. Bu esefle karşılanacak bir vaziyettir. Lüfere çıkmak az çok bir külfeti ve tecrübe ile mehareti müstelzim oldu- ğu için, buna cesaret edemiyenler, ge- ne sandalla ve olta İle, yahud ki kara” dan, olta ve kamışla izmarit tutmak- ta ayni zevki bulabilirler, İzmarit, beyaz etli, hafif, leziz bie balıktır. Yassı şekilde olur. İrisine «Pabuç izmaridi> derler. Bir de daha yuvarlak cinsi vardır ki, İstrongiloa adile tanınır, Gerek izmaritin, ve gerek istrongilo- zun en harcı âlem pişiş tarzı tava- dır. Fakat, haşlayıp da, derisini tulum çıkardıktan sonra, zeytinyağı ve li monla yenmesine doyum olmaz. Eski hekimlerimiz, ezcümle Feyzi paşa, Na- fiz paşa ve Horasancı merhumlar İz- maridi, nekahet halindeki hastaları- na, haşlama ve salata şeklinde tavsi- ye ederlerdi. Yalnız Boğaziçine hâs gibi olan bu ince balık, bilhassa yağmurdan Son- ra mebzulen ve kolay avlanır. Yemi, umumiyetle midyedir; fakat balık ye- mine de gelir, ve üç katlı olta ile tu- tulur. Kuvvetli cereyanların çırpınlı yap- tıkları burunlarda kamışla tutulan İs- tavridin eti yavan ve kılçığı çok ise de, taze taze tava edilirse gene az çok lez- zetle yenir, Zayıf midelerin ve hastalıktan ye ni kalkıp da, toplanmak için hafif fakat kuvvetli gıdaya muhtaç olanlar © rın bir dostu da kaya balığıdır. Bu da biri siyah, öteki akçil, iki nevidir. &i- yahına kömürcü kayası derler. Her iki» si de, taşlık kıyılarda ve dibe yakın dolaşırlar, Kaya kızartması hurma gi- bi lezizdir. Eti beyaz, kılçığı nisbeten azdır. Kayanın beyazını, Horozbinâ denen mel'un, hain balıktan ayırd et mesini bilmelidir. Horozbina da tıpk& kayaya benzer, fakat gözleri daha pat laktır ve oltayı yutan çirkin bir ağ (Devamı 13 üncü sahifede) gm e

Bu sayıdan diğer sayfalar: