21 Eylül 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

21 Eylül 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Eyldl 1937 AEŞAM Genç adamla genç kız sabahları €kseriya ayni tramvayda karşılaşır- lardı, Mahir bu uzun uzun Kirpikli, küçücük ağızlı kıza bayılıyordu. Lâ- kin Sabahat tramvayda etrafındaki- lerle hiç mi hiç alâkadar olmuyordu, Boş bir yer bulur bulmaz hemen yer- Meşiyor, yanında dalma taşıdığı ki- taplarından birini açıyor ve ineceği istasyona kadar mütemadiyen okü- yordu. Mahir daima onun yanındaki boş yere oturmak için tertibat alırdı. Eğer genç kızla ayni sıraya oturmak fırsatını bulursa bunu kendi için âde- ta bir saadet addederdi. Onu yakın- dan görmek, kokusunu koklamak bi- le büyük bir zevkit, Fakat ne de cid- dl şeydi!. Gözlerini şöyle yana çevi- Hp bir kerecik olsun Mahire baktığı Mahirin, Sabahatin dikkatini üze- rine çekmek için yaptığı bütün ma- nevralar fayda etmiyordu. Nihayet bir gün genç adamın aklına dâhiya- ne bir fikir geldi. O gün gene bir fırsatını bulmuş ve Babahatin yanına oturmağa muvaf- fak olmuştu, Mahir hemen elindeki defterini açtı, kalemini çıkardı. Def- tere gayet büyük harflerle bir takım saçmalar yazmağa başladı. Bunların içinde neler de neler yoktu. Meselâ büyük harflerle şöyle bir şey yazmıştı; «Birdenbire aklıma gelen bir beyit:» «Bülbül dediğin bağrı yanık olmalı» «Bir sonbahar gülü gibi solmalı..» Sabahat şöyle başını biraz yana çe- virdi. Bu acaib beyti okuyunca ken- dini tutamadı, güldü. Güldüğünü de yanındakine göstermemek için başı- nı pencereden yana çevirdi. Mahir se- vincinden çıldıracaktı. Aklına gelen bu deli saçması sayesinde Sabahatin hiç olmazsa biraz alâkasını üstüne çekebilmişti. Bu sefer defterine gene büyük harf- ie: «Acaba Şairin şiiri unutulup ş€- keri konmamış irmik helvasına ben- ger. Yiyebilirsen ye, okuyabilirsen oku.» Sabahat bu vecizeyi yan gözle okur okumaz, mendilini ağzına gö- türdü ve güldüğünü göstermemek için son derece bir gayret sarfetti, Mahir içinden; — Bir de bazı ukalâlar saçma pa- ra etmez... derler, saçma sayesinde aylardanberi yapamadığım şeye mu- vatfak olacağım galiba... Artık Mahir defterine havadan, su- dan, şiirden, tiyatrodan sinemadan yarı ciddi, yarı saçma neler de neler yazmadı... Artistlerin gayet acaip re- #imlerini yaptı. Meselâ Marlene Dit- rihin öyle bir resmini çizdi ki buna az daha kendi de gülecekti. Artık Sabahat, yanındaki adamın defterini okuduğu romanından daha meraklı bulmuştu, Zaman saman Mahire sezdirmeden deftere bir göz atıyor ve genç adamın yazdıklarını okuyor, yaptığı resimlere bakıyordu. Mahir de işi gayet Sanki Sabahatin ker di defterini oku- idare ediyordu. | Böyle zamanlarda içinde — Komik adam olsa ğı yazıların mevzuunu değiştirmeğe başlamıştı. Şimdi deftere yazılan cümlelerin içinde aşka dair olanları bile vardı. Hele bir defasında defteri- ne şu cümleyi yazmıştı: «Aşk sokakta bulunmuş bir köpek yavrusuna benzer...» Sabah aşkın akla hiç gelmiyen bu teşbihine hem gülmüş, hem şaşmıştı. Aşkla köpek yavrusunun münasebe- ti ne idi? Hele sokakta bulunmuş bir köpek yavrusu aşka ne cihetten ben- ziyebilirdi?» Fakat Mahir hemen: «Aşk sokakla bulunmuş bir köpek yavrusuna ben- zer. cümlesinin arkasından fikrini izah etmişti: «Bu köpek yavrusu iyi bakılırsa ge- Bişir, güzelleşir ve büyür». Hakikaten aşk hakkında bundan daha garib, bundan daha orijinal bir benzeyiş olamazdı. Başka bir gün Mahir defterine şu- nu yazmıştı: «Aşk patlıcan dolmasına benzer..n... Sabahat gene gülmüş ve gene hayret etmişti. Patlıcan dolması ve aşk., bi- birile hiç münasebeti olmıyan bir şey... İşte genç kız ilk defa «ne münase- bet?» gibi gene Mahirin yüzüne bak- mıştı. Mahir defterinde hemen izahat verdi: «Aşk patlıcan dolamasına benzer... İyisi de kaşıkla yenmez.» Artık Sabahat için Mahir vazgeçil- mez bir ihtiyaç, zevkine doyulmaz bir yol arkadaşı olmuştu. Onu bindiği tramvaylarda dalma arıyordu, Artık aralarında adamakıllı bir arkadaşlık başlamıştı. Onu gör- mediği, siyah kaplı defterini okuma- dığı günler âdeta kahvesini içmemiş bir kahve tiryakisi gibi oluyordu. Ya- hut çoktanberi sinemaya gitmemiş bir sinema merakhsına.., Nihayet bir gün Mahir defterine şu cümleyi yazdı: «Tramvay arkadaşlığı hayat arka- daşlığına benzer. İstenirse çok iyi an- Jaşılır ve hayat yolu, tramvay yolcu- Tuğu kadar eğlenceli, zevkli geçer.» Sabahat ilk defa Mahirin yazdığı cümleler içinde yalnız buna gülmedi, ciddi ciddi düşündü. Mahir biraz sonra ikinci bir cüm- le daha yazdı: «Eğer tramvay yolculuğundaki ar- kadaşlığımız gibi hayatta da size böy- le yoldaşlık etmemi isterseniz uzun kirpiklerinizi aşağı indiriniz...» Mahir bünu yazdı ve bekledi... Sa- bahatin kirpikleri aşağı indi. Bir de «hayatta saçma hiç bir şeye yaramazo derler... İşte Mahir yazdığı saçmalar sayesinde bir gönlü fethetti.. (Bir yıldız) Kendinize acımıyor musunuz ? 21 Eylği 937 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkia Türk mi 1250: Havadis, 135: Muh- telif plâk 3s Kurultaj neşri (Kurultayın mülcakip toplantı gün ve saatleri her toplantı 80- nunda bildirilecektir), 1830: Plâkia dans musikisi, 1930: Konferans: Eminönü Hal- Kevi sosyal yardım şubesi namına: Doktor Şikrü Hazım (Sinirli çocuk! Halilin - iştirâkile 2010: lev, 20,45: Vedia Rıza ve arka rafından Türk musikisi ve Halk şarkıları (Saat ayarı), 2115: Orkestra ve orkestra refakatile Julya tarafından şan, 2215: Ajans ve borsz haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâk'a salolar, opera ve öperet parçaları, 28: BON. 22 Eykda 937 İstanbul — Öğle neşri Is Türk musikisi, 1250: Havadi Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. nejriyata: “İkinci Türk” tarih kurultayının neşri (Kurultayın müteakip toplantı gün vo saatleri her toplantı s0- nunda bildirilecektir), 1830: Plâkla dans musikili, 1940: Konferans: Beyoğin Hal- kevi hamma, 20: Bimen Şen ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından Arnbea söylev, 20,45: Nezihe ve ârkaday- ları tarafından 'Türk musikisi ve halk şar- ları (Saat ayarı), 2115: ORKESTRA, 20,18: Ajans ve borsa haberleri ve erlesi günün programı, 2230: Türkçe şan: İnci tarafından, piyano refukalile, 23: BON; Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişi: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- sim: Limonciyan, Beyoğlu; İstkiâl caddesinde Dellâsnda, Galata: Kara- köyde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy. Aseo, Eminönü: Be- şir Kemal, Heybeliada: Tomadis, Ykada: Merkez, Fatih: Hamdi, Kara- gümrük: Ali Kemal, Bakırköy: HUâl, Sanyer: Osman, Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihissrindaki cesaneler, Aksaray: Cerrahpaşada Şeref, Beşik- taş; Süleyman Recep, Fener: Balatta Hüsameddin, Beyazıd: Asadoryan, Ka- dıköy: . Söğürlüçeşmede Hulüsi Os- man, İskele caddesinde Saadet, Üs küdar: İmrahor, Küçükpazar: Necati, Samatya:, Kocsmustafapaşada Ri van, Alemdar: Divanyolunda Esad, Şehremini: Topkapıda Nâzım. olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. Kecep 16 — Rurıhıtır 139 A, İsmek Güneş Öğle İkindi Akşam Yal E/ 9561136 657 94 1200 131 Va, 48 546 1534 3 İdarehane: Babaâli civarı Acımusluk So. No. 13 Bir tek kaşe Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli mms Tefrika No. 4 Ases başı, yeniçerilerle birlikte, üçüncü Muradın gözdesi (Hoşeda) yı arıyordu Sultan Murad ellerini birbirine | vurdu. Kapıda bekliyen haremağası koşa- rak içeriye girdi. Kılıç All paşa padişahtan önce davrandı: — Çabuk, dedi, kapı nöbetçilerine ve bahçıvanlara haber ver.. efendimi- zin sevgili kuşu (Hoşeda) kaçtı. Onu arayıp bulsunlar... Üçüncü Murad birdenbire şaşala- mıştı... — Ne diyorsun, dedi, Hoşeda mı kaçtı? Yoksa kanarya mi..? Kıhç Ali paşa meseleyi anlattı: — Dün akşamdanberi (Hoşeda) meydanda yokmuş, şevketlim! Sara- yın her köşesini aramışlar, bulama- mışlar. Bugün kulunuz saraya ge lince hadiseyi anlattılar. Efendimize arzetmeğe kimse cesaret edemiyor- du. Canınizı sıkmamak için, bu su- retle harekete mecbur oldum. Sakın üzülmeyin! Onu sarayda olduğu gi- bi, şehirde de aratıyorum! Kol kol gözcüler gönderdim. Sultan Murad yumruklarını sıka- Tak bağırmağa başladı: — Bu yüksek duvarları genç bir kadın aşar da onu nöbetçiler gör- mez mi? Kabil değil, Hoşedayı ha- remde zehirleyip kuyuya atmışlardır. Zaten onu hiç kimse çekemiyordu. Murad odanın içinde çılgın gibi dolaşarak ağlıyordu. Kılıç Ali paşa, Tersanede hazırla- nan yeni filo hakkında izahat ver- meğe gelmişken, Muradın bu tees- sürü karşısında başka bir şey söyle- meğe imkân bulamıyarak ayrıldı. O gün İstanbulun her köşesinde asesbası ile böcekbaşı, Hoşedayı ara- mak üzere faaliyete geçmişlerdi. Venedik şövalyesinin kızım saray- da mı zehirleyip oöldürmüşlerdi? Yoksa Hoşeda bir yolunu bulup sa- raydan kaçmış mıydı? Bunu bilen yoktu. Bu muammayı günlerce bailede- mediler.. (Hoşeda) nın izi bulunamıyordu. «Kaptan paşayı öldürene, bin Venedik altını vereceğim!» Venedik balyozu sinyor (Veneyro)- nun Heliçteki sahilhanesindeyiz. Pencereleri kapalı bir odada iri göbeğini salıyarak ayakta dolaşan (Veneyro), üstü ipekli bir şal ile örtülmüş olan sedirin üzerinde uzan- mış genç bir kadına anlatıyordu; — Papa beşinci Pi (1) nin vefatın- dan sonra iş değişti. Şimdi onun yerine gelen 13 üncü Greguvar, harp- ten ziyade türkleri siyaset sahasın- da ezmek taraftarıdır. Yeni Papa, bana yazdığı bir mektupla: «Türk donanmasının bu yıl içinde Akdenize — Bin altını bir arada kim gö- rürse, gözleri kamaşır ve derhal bu İşe girişir amma... Hüner, bu işi be- cerebilmeklir. Kaptan paşanın ya- nma kim'sökulacak? — Elbette bir sokulan bulunur! Ve ben onun silâhla değil, zehirle ya- ni kimseye sezdirmeden öldürülme- sini istiyorüm. Bu işi yapacak kim. senin yakayı ele vermemesi şarttır. Malüm ya. yakayı ele verirse, da- yakla her şeyi itiraf eder. O zaman biz de yakayı ele verir ve gürültüye gideriz. Genç kadın önünde şarap kadehi- ni doldurdu. — O balde ne yapmak fikrinde- sin, sinyor? Venedik balyozu kurnaz bir adam- dı. Eline geçirdiği bu cesur ve akıllı Tum dilberinden istifade etmeğe ka- Tar vermişti. genç kadının dizinin dibine oturdu: — Bu altınları sana vereceğim, Kalyopi! Bü işi seneden başka kimse yapamaz. Kalyopinin gözleri ışıldadı: — Ne diyorsun, sinyor? Ben, kap- tan paşayı nasıl ele geçirebilirim? Onu zehirlemek için, ilk önce onun konağına, meclisine girmek lâzım. Venedik balyozü, Kalyopiyi kan- dırmağa (çalışırken, birdenbire 0- kakta gürültülü bri yürüyüş oldu. koşuşar at sesleri. bağrışmalar... Sinyor Veneyro odasından kımıl- damak fırsatını bulamadı. kavuklu ve külâhli yeniçerilerle asesbaşı, Ve- nedik balyozünün evine girmiş bulu- nuyorlardı. Veneyro birdenbire şaşırdı. Bir el- çinin evini böyle sormadan âpansi- zın basivermek güç bir iş değildi. Balyozlar buna alışmışlardı. Fakat, Veneyro Türkiyeye yeni geldiği için, böyle bir hadiseye ilk defa şahid olu- yordu. Asesbaşı padişahın fermanile bir çok evlerde araştırmalar yaptığını bildirdi... Veneyro: - Ne arıyorsunuz? Diye sordu. Asesbaşı: — yıl ölen Venedik şövalye- si (Piyer Bartolyazi) nin kızı saray- dan kaçmış. Onu arıyoruz. Diye cevap verdi. Veneyro hayretle asesbaşinın yü- züne baktı, — Evim açıktır. arayın! Dedi. Venedik bâlyozü bu haberi alınca hayretten hayrete düşmüştü. Asesbası bir aralık Kalyopiye ba- karak: — Sakın bu olmasın..? Diye sönlediyse de, Kalyopitün bi- rez sonra rum olduğu anlaşılınca bırakıldı. Sahllhanenin her m A DME duğunun, yaplığı resimleri seyretti- N OZi çıkmaması için» ne mümkünse yap. | *'0* R inin ie Seli kime değil E V R I N İmamı bildiriyor. Bunun için bir çı- al İn in abahatin bunlarla nasl ! vi vi N : # l İ ker yol var: Kaptan paşayı öldür- > i meşgul olduğunu çok iyi hissediyordu. Alacak yerde bu İ mek..“Sen ne dersin bakalım, güzel pa nüğietiği ghiyel al hat bu resimlere ve yazılara iş > İsi inyir Veneyro hayı y | O derece dalmıştı ki ber zaman indiği iztıraba katlan “ğĞ sesi a miyordu. < ği 3; apar | re uzanan kadın birdenbire ö i kal gn gan a mak ne demek? |“ mua eye Genç kız delikanlının ismini «ko- Sağ elini şakağına dayadı. İstanbulda her düşünülen şey ko- t i mik adam, koymuştu. Artık her tram- Baş ağrısı DÜŞ: ; laylıkla tatbik edilebilir. Padişahın van vaya binişte şöyle etrafa çabucak bir Kılıç Ali paşayı öldürmek. Bu, | gözdesini elbette gizli bir el kaçır- f i gön 'ütiyori kinik adamın orada oidp Diş ağrısı kolay bir iş değil, mıştır! Bu gizli el, acaba kimin eli- <N olmadığını araştırıyordu. Ekseriya da ayni tramvayda buluşuyorlardı. Böyle zamanlarda hemen Mahir | defterini açıyor, genç kızı eğlendir- Ağrıları kası koyuyorum. girince “az kokru geçirmemişti, Rum Ş | mek; güldürmek, meşgul etmek için e Gİ ein yalm li dibe ipi yasağa Eyi | 1) «1566 yılının kânunüsanisinde 5 inel ğ bin bir saçma icad ediyor, bunları Bütün bunlar en (Pİ) namile Papalık makamına çıkmış | — Kalbim fena halde çarpıyor. defterine birer birer kaydediyordu. — İn olan Bolonyalı (Mişel Kizelyeri) bundan | biraz uyursam belki bu çarpıntı geçer, Sabahat âdeta meraklı, eğlenceli ve serı ve en kat 1 İZ çürtriiği gide şöket kamış çak | GörlerinİRApAdı yalnız kendisi için intişar eden bir . mutaasp bir Döminken papası idi. 5 inel — Padişahın e gözdesini saraydan gazete, bir saçma gazetesi okuyor gi- Pt'nin. büyük bir hirs ve adüvet beslediği | kaçıran adamı Recepten başka kim- bi idi. Bazan bunlara o derece dalı- e | kk a aramada ün Eeee | se tanımaz. Çünkü Recep, saraya gi- yor, kendisini o derece kapıp koyuve- kuvvetini bu hedeflere sevketti, (Hog- | rip çıkanları - Kılıç Ali paşanın ada- no) namı verilen Fransız proleslanlarını riyordu ki ineceği istasyonu az daha unutacağı zamanlar oluyordu. Artık yavaş yavaş Sabahat için bu komik adamın siyah kaplı defteri bir ihtiyaç haline girmişti. Yavaş yavaş EVROZİ Kırıklık : Nezle, adele — Bunun kolay bir iş olmadığını ben de biliyorum. Ve bunu kolaylaş- tırmak için ortaya bin Venedik du- mahvetmek için ber türlü fedakârlığı yapmaktan çekinmedi. Hele katolik Pran- sz krallarının türklere ittifak etmesine tahammül edemedi. Bir taraftan denan- malar hazırlatarak, Venediklileri türkler Üzerine sevkederken, öbür taraftan da dir? Kalyopi de derin bir şaşkınlık içinde bocalıyordu. Yeniçeriler eve mı olduğudan - çok iyi bilir. Paşa ile her gün saraya birlikte giderler. — O halde bu işi bir iki gün içinde Recepten öğrenmeğe çalış! Bu mese- le benim için biraz önce konuştuğu» ona alışmıştı. Şimdi komik adama Fransız protestanları ile mücadele edi. | muz iş kadar ehemmiyetlidir. taslamadığı zamanlar, Harbiyeden bin- Kaşelerile geçer. e m ine m > Kalyopi, Venedik balyozünün koy« diği tramvayda Beyazıda kadar süren icabında günde 3 kaşe alınabilir prolertanlaria uğraşmaktan geri durma, | HUndA UYUĞN. ii yolculuk ona pek uzun geliyordu. (Arkası var) b imiz LL RL bakimi ei i ,

Bu sayıdan diğer sayfalar: