11 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

11 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yzellay güzel sesli peri; (Alsl) ın, Hoti) nin gazabine uğramıştı. Güzel peri, sesile herkesi kendisine cezbeder, Brdu halinde insanları peşine toplar, | Bakar, Zarif, şuh endamını, gönüller güzelliğini göstererek onları yretler içinde bırakır; Be de mest, bihuş bir hale sokardı, Bu suretle o yalnız insanların ba- Şina bir belâ kesilmemiş, kadınların Girleri (Alal) 1, evlere fenalıklar ge- ren, çocukları çalan (Hoti) yide baştan çıkartmış, bu azgın iki cini de peşine takmıştı, Kendisinden aşk dilenen seslere Mlışkın olduğu için ehemmiyet “bile vermez, güler, duymamazlıktan ge- Birdi Bir gün dağın tenha bir kenarında Alai) kendisini yakalamıştı — Zella, dedi. Güzel bir vücudun, bülbül gibi öten bir sesin var; beni kendine cezbettin. Herkesin gözünden Uzak, ormanların tenha köşelerinde, beraberce yaşamamıza ne mâni var! Gel kabulet... Sana ormanın en hücra köşesinde, kâşaneler, saraylar kurayım. oHakanlarn kadınlarını, kızlarını çalıp sana birer cariye ya- payım. Bütün bunlar için senden İs- tediğim tek bir şey var. Benim ol... İşvebaz peri kahkahalarla gülmüş ve sonra bu gülmeler arasında, bir- denbire durarak: — Dur suratına bakayım! suratı, bir ucube idi. O su- ratın Üzerinde neler geziniyordu? Yılanlar mı yoktu! Korkunç kuyruk- larını kaldırarak dolaşan akrepler mi görülmüyordu! Ve sonra, bütün bun- lardan daha müthiş, öyle heybetli bir dlli vardı ki, Zella, güzel, sevimli du- daklarını o dile, koparır korkusu ile vermeğe bir türlü cesaret edemezdi. (Alal) cesur ve mütevekkül bekli- yor, Zellanın hayretle suratına bak- masını seyrediyordu. Çapkın peri gü- lerek: — Suratını temizle de öyle gel!... Dedi ve uçarak kaçtı, Biraz gittik- ten sonra karşısına (Hoti) çıktı. Hotl de ayni teklifte bulunmuştu. Fakat bunun suratı (Alal) ın suratından daha korkunçtu. Peri bununla da eğ- Yenerek: — Sana söyliyecek hiç bir şeyim yok... Yalnız dostun (Ala) dan git sor! Ona söylediklerimi, kendine de Söylenmiş gibi kabul edebilirsin!... Bundan da kaçıp kurtuldu. İki korkunç dost karşı karşıya gel- Mişlerdi. Artık her ikiside Zellaya büyük bir ceza yapmak, hınçlarını almak istiyorlardı. Onu güzel orman- ların yeşil yapraklı ağaçları arasın- dan uzaklaşlıracaklar, hüca, 1ssız, kumlu bir yere koyacaklar. O vakte Kadar ağlamasını bilmiyen bu periyi , Ağlatacak, bir eza makinesi haline #okacaklardı. Uçan bu periyi yakalamak için bü- Yük bir ağ hazırladılar. İkisi de orma- Ran gizli bir yerine saklandılar. Gele- ©ek avlarını beklemeğe başladılar. Güzel peri, uzaktan güzel sesi ile Müibül gibi öterek geliyordu. Her za- Manki gibi şen ve şuhtu, gülüyordu. Kahkahasının çinlamasından dağlar Sarsılıyor, kayalar titriyor, kuşlar de- Tin bir taabbut içinde susarak dinli- Yorlar. i , i Parkına varmıyarak, iki cinin bek- Mediği yere kadar gelmişti. , Birden tepesi üstünden bir ağ atıl- di. Ağın içinde gözünü açtığı zaman, (Alal) ie (Hoti) yi korkunç surat- İarile gördü. Alal söze başladı: — Zelial, dedi. Seni öyle bir yere koyacağız ki ne güzelliğini görecek, De güzel sesini işitecek, ne de kahka- halarını duyacak hiç bir kimse bu- ın. Ağatçsız bir yerde, güneşin Mtında kapkara kesileceksin. Hotl atıldı: — Bu kadar ceza kâfi değildir. Dedi. Ve sonra mağrurane gülerek Mve etti; — Sana orade bilmediğin bir «y daha öğreteceğim, ağlamak... Gülen #udaklarını göz yaşlarile, öten sesini Maçkırıklarla süsliyeceğim. Böylece (Zella) yı almışlar, bugün- MA (isik) gölünün bulunduğu nok. gelmişlerdi, İ “e Zellayı ayağından büyük bir İncir yere bağladı, Hoti de gülerek: güzel sesi | Birdenbi bir erkek bel yordu. ee çılgın gibi ona doğru koştu. Zella kurtarılması için yalvarıyor. du. Onu kolları arasına aldı. Bütün ruhile, bütün Kalbile sıktı. Peri de bu sıkılmaktan memnundu. — AL, dedi. İlk defa sana verece- im bir şey... Dudaklarımı öp!... Delikanlı buseyi bilmiyordu. ana talim etti, O da öptü. Fakat bu sırada (Hoti) nin kuvvetli eli yetişti. Genci kapmca kaldırdı. Bir daha oraya gelmemesi için uzak- taki dağa bağladı. Günler geçiyor, Zellayı öpen Aşıkı bir türlü gelmiyordu. İlk buseden son- ra, artık gözlerinden yaşlar akmağa başlamıştı. O kadar fazla ağladı ki, bağlı bulunduğu yer, akan yaşlardan yavaş yavaş “bir göl halini aldı ve İsik gölü husule geldi. İlk busenin göz yaşlarından hasıl olan bu gölün suyu, insanın ilk azab ve ilk işkencesine bir nümune olması yüzünden, içinde canlı bir mahlüku besliyemiyecek kadar acıdır. Çünkü onun suyu busenin tesirile akan göz yaşlarıdır R. Çavdarlı Peri Başı ağrıdan çatlıyacak gibi NEVROZIN En şiddetli baş ve diş ağrılarını dindirir. NEVROZIN Bütün ağrı, sızı ve sancıları keser. NEVROZIN Nezle, grip ve ro- matizmaya karşı çok müessirdir. icabında günde 3 kaşe alınabilir. İsim ve markaya dikkat, taklidlerinden sakınınız. Yalım Ticarethanesi Kocaeli vilâyeti mektep kitapları satış kırtasiye Taklitlerind İSİ © 11 K. evvel $37 - Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: P1AKla is, 13,05 Plükla plik meşri- Akşam neşriyatı: B: Kevinden naklen £ 16 Kadıköy Hal- | tra konseri. 1830 | o ve | Dok- | tipler). kadaş- kıları. 20,30 Hava Tüpc tarafından arabca Özdenses ve arkadaşları tarafından Ik şarkıları. (Saat ayarı), 1 — Boleldien: Der kalif yon Bagdat Uvertür, 2 — Morena: Tortajada valse 3 — Lehar: Zigeunerllebe Potpourri. izet: Entre'acte de Garman. Grossmütterehen. 8 haberleri. 2230 Plâkls #l0- lar, opera ve operet parçaları, 2.50: Bo ha- berler ve ertesi günün programı, 23 BON. Ankara — Öğle neşriyatı: 1830 - 1350: Muhtelif plâk meşriyatı, 13,60 - MS: Plâk: Türk musikisi ve halk şarkıları, 14,15 - 1430: Dahili ve harici haberler, Akşam neşriyatı: 1030: 1835: Pik neşriyatı, 1835 - 1910: Çocuklara kara- &öz (Küçük Alı), 19.10 - 1935; Türk mu- İ sikisi ve halk şarkıları (Makbule ve er- kadaşları),' 1935 - 1950: Sast ayarı ve t, 1950 - 20,15: Türk mu- Ik şarkıları (Hikmet Rıza ve , 20,15 - 2030: Plükia dans müsikisi, 2030 - 21: Türk musikisi ve İ halk şarkıları (Salahaddin ve arkadaşla- rn), 21 - 2115: Ajans haberleri, 21,15 - 1148: Stüdyo salon orkestram: 1 - Kal- İ man: Grafin mariza, 2 - Lulgini; Reverle, 3 - Bakaleinikow: Zigeuner romanze, 4 - Kalman: Das Hollandwelbehen, 2155 - 22: Yarınki program ve İstiklâl marşı. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Nargileciyan, Tak- #im: Limoneiyan, Beyoğlu; İstiklâl caddesinde Dellâsuda, o Tepebâşında Kinyoli, Galata: Galatada Hüseyin Hümü, Kasımpaşa: Müeyyed,. Has- Halk, Fatih: “Baraçhanede ibrahim Halk, Fatih: Saraçbanede İbratıl Halil, Karagümrük: Mehmed Fuad, Bakırköy: Hâl, Sarıyer: Osman, Ta- tabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihi- sarındaki eczaneler, Aksaray: Ziya Nuri, Beşiktaş: Süleyman Recep, Fe- ner: (Balatta Merkez, Beyamd: Ce- mil, Kadıköy: İskele caddesinde 80- tiryadis, Yeldeğirmeninde Üçler, Üs- küdar: Ömer Kenan, Küçükpatar: İSTANBUL 10/12/9837 FİATLAR Nohut kalburlu Keten tohumu Yulaf Keçi kın 'Yapak Anadolu GELE ZİZSuS snnana sakınınız ve her yerde israrla giripin isteyiniz. KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender P. Sertelli mam Tefrika No. 82 Korsanlardan biri: “Ben, kırk yıldır denizlerde dolaşı- yorum. Gemide nikâh kıyıldığını yeni görüyorum,, dedi ihımız kıyılırsa arkadaşlar dedikoduyu kesecekler, değil mi? — Şüphe yok. Zaten Rozitanın senden gebe kaldığını duyunca hepsi acıdılar ona... — O halde hemen uğrıyalım, Sen köye in, fmamı bul, gemiye getir... «Yeşil kartal» yavaş yavaş arab köyüne yaklaştı. Sahil boyu sığlık ol duğundan yüz metregeride durdu. Demirledi. Gemiden inen Mahmud dayı bir küçük kayığa binerek #ki gemici ile birlikte sahile çıktı ve ilk rastladığı köylüye sordu: — Beyid Cafer burada mı? — Buradadır, ne yapacaksın? — Görmek istiyorum. Nerede bulu- rum şimdi onu? — Camide, İkindi nemazını kıldır- mağa gitti. Dümenci Mahmud &amle gitti. Köylüler ikindi namazını henüz bi- tirmişlerdi. Mahmud, köyün imanuni görünce tanıdı: — Seyid Caferi... Diye seslendi. Arab İmamın başın- da ottan örülmüş ve üzerine ince bez sarılmış garip bir sarık vardı, Seyid Cafer kara, kuru yetmişli bir adam- dı. Arkasına bakınca Mahmudu tanı- dı. Konuştular ve çarçabuk anlaştılar. Sahile indiler. Kayığa atladılar. Seyid Cafer kayıkta Mahmud da- yıya soruyordu: — Reisinizin eli açık mıdır? —A.. Sinan reis çok cömerd bir kaptandır. Nikâhtan sonra varmı yoğunu sana verir. Merak etme! Çok hediye alarak döneceksin! Kayık «Yeşil Kartal» ın İskelesine yanaştığı zaman güneş yeni betı- yordu. Sinan reis imamı kayıkta görünce" sevinmişti. Denizciler de kendi ara- larında yavaş yavaş konuşuyorlardı; — İmam geldi, nikâh kıyılacak. — Eh, artık kimse ağzını açamaz. — Biz de boynuzlarımızı kğkün- den kesip atarız..! — Haydi be, gevezeliğin sırası de- ğü. Kadıncığaz dört aylık gebe imiş. Sinan reis bir kaç ay sonra ba- ba olacak. — Çocuk erkek doğarsa adını( De- niz) koyarız... — Bana kalırsa onun adını (Fırtı- na) koymalı, — Ne dedin, Fırtına mı? — Öyle ya... Sinan reisin hayatı fırtınalar içinde geçmiştir. Onun ço- cuğuna bundan bâşka bir isim yara- gır mu?. e Denizciler gülüşüyorlardı. Mahmud dayı arap imamla birlik- te gemiye çıkmıştı... Seyid Caferi, Sinan reis karşıladı. Seyid Cafer ihtiyar, fakat çok çe- vik ve çok sevimli bir adamdı. Sinan relsle kısaca görüştükten sonra, Ro- Htayı güverteye çıkardılar. Seyid Cafer diz çöktü. gemiciler toplan- dılar. Arap İmamı, arapça bir şey- ler okuduktan sonra ikisine debir şeyler sordu: — Allahin emrile nikâhınızı kıy- dım. N Diyerek tekrar ayağa kalktı. Mah- mud dayı ona yolda gelirken: — Nikâhi uzatma, yol üstünde yiz. Dürmağa vaktimiz yok, demişti, Zaten Seyid Caferin gözü parada olduğundan, ayağına gelen böyle yağlı kemikten istifade etmek hulya- sile ne okuduğunu da bilmiyordu. Dundan sonra, Sinan reisi tebrik etti. Yelkenci Mehmed: — Ben kırkı yıldır denizde, dola- şırım. Suyun üstünde ilk defa ni- kâh kıyıldığını görüyorum. Allah mesud ve bahtiyar etsin. Diyerek her ikisine de birer bar. dak muz şerbeti ikram etmişti. Sinan rela imama bir kese akçe ile bir mik- dar hediye verdi. Seyid Caferi çar- ge gehile çıkar- «Yeşil Kartâl: sular iyice karar. dıktan sonra demirini alıp arap kö- yünden uçldı. Güvertede toplanan korsanlar: — İnşallah yakında çocuğunu da görürüz, Sinan reis! Diyerek bağırışıyorlardı. Rozita bu neticeden çok memnun görünüyordu. O artık bir Türk korsanın meşru kanısı olmuştu. Sinan reis te gemideki dedikodu. ların önüne geçtiğini düşünerek ge- niş bir nefes aldı. Rozitaya geminin arka kasarasın- da iyi bir yer ayırmışlardı. ğ Sinan; — Arkadaşlar, dedi, görüyorsunuş ki çok yakında bir çocuk babası ola” mak aklımdan bile geçmezdi. Çocu- ğum dünyaya geldikten sonra, Rozi- tayı Halkulvaad'daki dayım Hamza beyin yanına bırakacağım. Ondan sonra, bende sizin gibi gemide be kâr kalacağım! Denizciler Sinan reisi çok sevdik- leri için, ona atıyorlardı Hepsi birden: — Sen varol, Sinan reis! Allah 86 ni başımızdan ayırmasın. Diyerek dağıldılar; işlerinin başına geçtiler. Sinan çok talihli bir kaptandı. Onun yanındaki denizcilerin hemen bepsi de seçme, fedakâr yiğitlerdi, Binanın yerinde başka bir reis ok saydı, korsanlar çoktan baş kaldır. mışlardı. Sinan Cerbede aylarca hasta yattığı için, bütün gemiciler ona «— Bu kadını gebertelim!> Diye bağrışmaları da reislerini çok sevdikleri içindi. Rozita ile nikâh- landıktan sonra, Sinana (kimsenin bir şey söylemeğe cesareti kalma muşlu. Herkes iş başına çeklimiş, gemi yelkenlerini şişirerek engilere doğru açılmıştı. lardı, di Sinanın nereye gideceğini kimse bilmiyordu. Sinan reis Cerbeden aynlirken, Gemicilerden bir kaçı Mahmud dâ- — Nereye gidiyoruz? « Yeşil Kartal» Misina boğazında.. — Nereye , Sinan? — Niçin soruyorsun? Vardığımız zaman anlarsın! — Denizlerde çok dolaşacak m- > “e Yıldızımız ışıldayıncaya kadar, — Bütün ömrümüz denizlerde ge çecek demek? — Bu gidişle öyle. — Kılıç Ali paşa ile barışan da İstanbula gitsek, nasıl olur? — Kıhç Ali paşa beni affetmez, — Niçin?... O, seni çok

Bu sayıdan diğer sayfalar: