11 Aralık 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

11 Aralık 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4d İngiliz Ha Yeni işler için yeni adamlar - Umumi harbin başındaki karışıklıkların tekerrürü istenilmiyor İngiltere Harbiye nezaretindeki ve #rkânı harbiyesindeki değişiklikler ve kumanda mevkiinde bulunan yük- #ek zabitlerin gençleştirilmesi haber- leri dünyada büyük bir alâka uyandın dı Tord Got'un erkânı harbiye riyass- tine getirilmesinden başka ordu, de- hiz ve hava kuvvetleri için birer ku- mandan da tayin edildi. Bu kuman- danların kara, deniz ve hava ordular rında bilfiil çalışmakta oldukları, İsimlerinin gizli tutulacağı ve ancak harp zuhur ettiği zaman bunların kimler oldukları anlaşılacağı söylen- di. Bu suretle İngülz müdafaa kuvet- lerinin başına getirilen yeni genç ku- mandanlar bir esrar perdesile örtüldü. Bundan altı ay evvel iş başına ge- çen genç Harbiye nazırı Hore-Belisha tarafından vukubulan Obeyanatia: «Yakıt çok dar, yapılacak işler ise pek Çok» sözleri sarfedildi. Bu sözlerin ifa- de ettiği mâna elbette yakın bir za Manda anlaşılacaktır. Hore - Belisha altı aylıkbir tec- rTübeden sonra yapılacak iş için kuy- vetli unsurlara muhtaç olduğunu an- adı. Onun için İngiliz Harbiye neza- Tetinde kök salmış olan sarsılmaz an- âheleri yıkarak askeri müşavirlerin Yasati yaşlarını 6iden 53 eindirdi. Bundan sonra Harbiye nezaretinde en yüksek mevkilere çıkmak için şim- diye kadar olduğu gibi her şeyden €vvel yaşa değil, iktidar ve kabiliyete bakılacaktır. Bugün askeri şüraya ge- tirilen genç elemanlar, genç olduk- ları halde tecrübeden mahrum değil- Girler, Lord Gont umumi harpte çok şöhret kazandığı gibi modem harbi Yakından tedkik eden bir zabit diye tanılmaktadır. Lord Gont daha bun- dan iki sene evvel miralay idi. Kendi- sinde göfülen fevkalâde kabiliyetler Sayesinde çarçabuk yükseldi. Esasen kabiliyet ile yaşhıik ara #ındaki münasebetin o kadar sıkı ol- Madığını bize tarih isbat ediyor. Eski Ye yeni harplerin meşhtir kumandan. larından yüzünü ele alacak olursak bunların ekseriyetle gerç kumandan- lar olduklarını görürüz. Üçü, Moltke, Nepoleonu Vaterloda mağlüp eden Biücher ve Kırım muharebesinde kazanan Pelissler altmışını geç- lerdi. Şimal! Amerika muharebe- lerinde (1862 - 65) nam bırakan ge- | neral Lee elli yedi, 1701 de Hollanda Muharebelerinde muzaffer olan meş- | hur kumandan Marlborsugl elli dört, İspanyada Salamanca muharebesin- do (1812) Fransızları mağlüp eden Wellington elli üç, Yeua muharebe- sinde Napoleon otuz yedi, Hannibalda .Comnoe muharebesinde otuz Üç yaş- larında idiler. Büyük İskender ise Ar- bela muharebesini kazandığı zaman | 25 yaşında idi. Buna karşı denilebilir ki eski ya- man muharebelerinde kumandanla- Tin genç olmaları lâzımgelirdi. Çünkü Onlar da bilil harbe iştirak ediyor- İngilik harbiye nazırı B, rbiye nezaretindeki değişiklik İngiliz harbiye nazırı Belisha bir İngiliz kıtasını teftiş ediyor henin çok gerisinden, oturduğu yerde nız bir yaş meselesi değildir. Bugün harpleri idare etmek için kumandan- ların beden! kuvvet göstermelerine hacet olmasa bile harpte muvaffak olmak için lâzım olan evsaf daha genç olan bir kumandanda fazlasile mev- cuddur. Büyük muzaffer kumandanlar mu- harebelerini ekseriya gösterdikleri bir orjinalite, düşman tarafın tatbik ede- mediği bir fevkalâdelik sayesinde ka- zanmışlardır. Bu hususta İngilizler diyorlar ki: «Şayed Transval muha- rebelerinde öğrendiğimiz şeyi umumi harbin başında tatbik etseydik, yani asker yetiştirip eline bir tüfek verece- ğimiz yerde bunların yarısından ma- kineli tüfek bölükleri vücuda getir seydik umumi harbi belki üç ay zar tında bitirmiş olurduk.» Yaş, muha- rebede bir muvazene tesisine yarıya” bilir, çünkü yaşın büyük tecrübeleri mevcut harp kaidelerini takviye eder. Ancak, esas ftibarile sürprizlerden ibaret olan muharebe bu suretle ki- taba uygun olarak “idare edilen bir cidal şeklini alır. Gençliğin malik bu- lunduğu tazelik ve zindelik ise 1â- zım olan tecrübeleri kendiliğinden el- de eder, çünkü yeni fikirleri daha ko- laylıkla benimser ve eski usullere bağ- lanıp kalmaz. İngilterede umumi harbi idare edenler &sker! şüraya mensup gene- rallardı. Bu harp idaresi anavatanda işliyen harp makinesinin çığrından çıkmasile neticelendi. Şimdi, gelecek harpte artık idare, askeri şüranın elinde olmıyacaktır. Bununla beraber şimdiye kadar mevcut olan kumanda prensipleri yeni ordu teşkilâtında da kullanılacaktır. Şu farkla ki yeni harp için yapılacak hazırlıklar geçen harp için yapılmış olan hazırlıklara hiç benzemiyecektir. İngiliz Harbiye nezaretinde bu ka- dar yüksek mevkiler işgal eden gene- rallarla Harbiye nazırı Hore - Belisha arasında fikir ihtilâfı olmasaydı, Na- arın onları değiştirmek lüzumunu hisşetmiyeceğine şüphe yoktur. Her halde vazifelerinden ayrılan yüksek Belishn bir mftralyöz başında bulunuyordu ki kendileri gelecek har- bin son harpten büsbütün başka bir harp olacağını kavrayamıyorlardı. ralar ârzedecektir ve geçen harpten alınan derslere göre hareket etmek is- tiyecek olan bir devlet o harbi kay- betmek tehlikesile karşılaşmağa mah- kümdur. Geçen harpten alınan ders- leri daha müstekilâne ve daha zinde bir fikirle mütalâa eden devlet ise ge- lecek harbi daha kolaylıkla kazana- caktır. İngiliz Harbiye nazırnın ve dola- yısile onun tarafından yeni teşkil edi- len şüranın göz önünde bulundurdu- ğu vazife bundan ibarettir. İngilis Harbiye nezaretinde yapılan değişik- likleri bu noktal nazardan mütalâa etmek !âzımdır. Şayed harp zuhur ederse Fransa nın bir hücums maruz kalması şüp- helldir. Gelecek harp son harpten o kadar farklı olacaktır ki, Fransanın Almanyaya veya Almanyanın Fran- saya İasrruz edeceğini kabul etmek güçtür. İngilizler diyorlar ki: «İngil- terenin ayni ahval ve şerait altında geçen harpte olduğu gibi yeni bir Av- Tupa harbine iştirak edeceğini tahmin edenler yanılıyorlar. Bizim milyon- larca askerle harp ettiğimiz bir daha görülmiyecektir. Gelecek harpte düş- mana karşı insan göğsü gerilmiyecek, çelik çeliğe karşı harp edecektir. Ma- kineleştirilen ordular fazla asker der- cine ihtiyaç bırakmıyacaktır. İngilterenin harpteki hissesi deni- ze münhasir ve bir de donanmasının harekâtına yardım edecek olan küçük ordulardan ibaret kalacaktır. Onun için bugün halli lâzım gelen askeri mesele vaktile Lord Kiçner'in maruz kaldığı vaziyetten büsbütün başka- dır. Tahkim edilmiş hatların piyade hü- cumlarına karşı müdafaasında temin olunan faldelerden sonra bu hücumlar 1914 senesinde olduğundan daha ziya- de güçleşmiştir. Kara muharebeleri tamamile makineleşmiş bir hale gel- miştir. Yalnız, hava tehlikesi de o nis- bette artmıştır. İspanyanın İngiltere- ye karşı gönderdiği «Yenilmez Arma- da» devrinden beri İngiltere ilk defa olarak anavatanı esaslı bir surette müdafaa için hazırlık yapmağa mec- bur oluyor. Gelecek harpte İngilizle- Tin müdafaa hatları artık vatan hari- cinde değil, anavatan dahilinde tesis edilecektir. Hiç bir hazırlık emniyeti garanti edemez. Temin olunabilecek yegâne şey halk arasında panik çık- masına mâni olmak, hücumdan doğa- bilecek zararları azaltmağa çalışmak» ta düşman hücumunu güçleştirecek su- rette tedbirler almaktır. Bunları yapa» bilmek için de yeni adamlar, yeni fi kirler, taze düşünceler, maziye takı- ap kalmamış kafalar, harp şartların- da husule gelen asri İnkılâbı kavrı- yan dehÂlar Yizımdır. İngilir Harbi ye nezaretinde, askeri şürasında ve erkânı harbiyesinde vukubulan son değişikliklerin mânasını bunlarda ara maldır» —A.C.D. Yazan: Arif C. Denker ESRARENGİZ KERVAN Tefrika No, 27 Ahmed Abud: “ On para kazanmıyacağımı bilsem yine o kervanı müdafaa edeceğim ,, dedi Ahmed, para sandığını Hüseyin öbür tarafından bir takım sesler işitir efendinin dostu olan sarrafın evinde | gibi olmuştu. Bunun Üzerine Ruslar- bırakarak dışarıya çıktığı zaman, onun arkasından o eve giren Hüseyin efendi, uzaktan bir adamın da o İsti- kamette gelmekte olduğunu görmüş- tü. Bu adam görüldüğünü anlayınca alelâcele geriye dönerek dar sokakta kaybolmuştu. Onun bu ini dönüşü Hüseyin efendiyi şüphelendirmişti. Fakat ihtiyar sarraf bu hüdiseye o ka- dar ehemmiyet vermemişti. R Ancak Ahmedle buluşacakları nok- taya gelip de Ahmedi orada bulama- yınca biraz evvelki şüphesi tazelen- mişti. Büyük bir endişe ve telâşa dü- gerek Ahmedi aramağa başlamıştı. Evvelâ hana giderek Ahmedin oraya rından birisi açılmış ve sert bir ses: — Kimdir 0? diye bağırmıştı. Hüseyin efendi bu ses Üzerine o oda- ya doğru bakınca içeride Olgayı gör- müş ve hiç düşünmeden o odadan İçe- riye girmişti. Olga, Hüseyin efendinin Ahmedle dost olduğunu bildiğinden, Hüseyin efendi de Ahmedin bu esra- rengiz kervan işinde Olga ile müşterek hareket ettiğine vâkıf bulunduğun- dan, ihtiyar sarraf arkadaşının bir- denbire nasıl kaybolduğunu Rus ki- zına anlatmıştı. Olga, vakayı sonuna kadar dinle- dikten sonra Hang-Fao denilen ada- mın Ah-Single dost olup olmadığını sormuş ve dost olduğunu öğrenmişti. Bunun Üzerine hemen uşaklarına rus- ça bir takım emirler vermişti. Ondan sonra Hüseyin efendiye dönerek de- mişti ki: — Koş Ah-Singin evinin önünde dolaş, oraya dört veyahut beş kişinin girip girmediğini öğrenmeğe çalış. Şayed girmişlerse Ahmed Abud Ah- Singin pençesine düşmüş demektir. Çinli onu öldürecektir. Ahmedi kur. tarmağa çalış. Uşaklarım sans yar- dım edeceklerdir. Ben burada bütün gece eşyamı toplamakla meşgul ola- cağım, yarın sabah erkenden yola çı- kacağım. Eğer Ahmedi Ah-Singin evinde bulamazsan o zaman Hang- Faonun uşaklarından birisini para ile elde etmeğe çalış. Uşak Ahmedin ne- rede olduğunu sana ifşa etmek için kaç para isterse ver, ben bu parayı sa- na iade ederim. Fakat acele et. Yarın sabah bana Andrey vasıtasile haber gönder. Bu suretle Hüseyin efendinin uşak- Jarile beraber Ah-Singin kapısı örne koşmuşlardı. Hüseyin efendi orada kapının önünde bir sarhoş gibi hafif tertib nâra atımağa başlamış ve Ah- Singin kapıcısını dışarıya çıkmağa mecbur etmişti. Kapıcı ile mübahaseye girişmek Hüseyin efendi için zor ol- mamıştı. Parayı gören her Çinli gibi, kapıcı da Hüseyin efendiden bir kaç Ku yeri bir fenerle belli ettikten sonra Ah-Singin evi önünde tekrar bekleme- ge başlamıştı. . Hüseyin efendi, bir aralık gene du. dan birisinin yardımile yavaşça du- varın Üstüne çıkarak öbür tarafı din- lemiş ve hakikaten iki kişinin bazan yüksek sesle, bazan fısıldıyarak konuş- makta olduklarını işitmişti. Bu konuş- malar arasında sık sık «kâğıdlar» ve «evrak» kelimelerinin tekrar edildiği- nl duyunca Hüseyin efendi bir ipucu yakaladığını anlamıştı. i Fakat birdenbire hasıl olan bir gü- rültü üzerine boğuk bir sada işitilin- ce Hüseyin efendile Andrey duvardan aşağıya bahçenin içine atlamışlar vö o sadanın geldiği yere doğru koşmuş- lardı. Karanlıkta bir şey göremedik- lerinden Hüseyin efendi bir kibrit ça- karak etrafına bakmış ve o zaman Ahmedle Ah-Singin nasıl bir vaziyet- te olduklarını Andreyle beraber gör- meğe muvaffak olmuşlardı. Bunun Üzerine Andrey hemen Çinlinin Üüze- olduğu için sustu. Bir müddet sonra: — Rus kadını ne vakit gelecek? di- ye sordu. Hüseyin efendi cevap verdi: kendisine haber göndererek böyle yap- masını tavsiye ettim. Haydi bu kadar YAf yetişir, Ahmed, artık sus ve isti rahat eti 6 İnzivadaki mezar Ahmed Abud kayığın içine yerleş- tirildikten ve kayık yola çıktıktan son- ten sonra Olgayı uyandırdı. Olga, bü- yük bir sükünet içinde ve sanki hiç bir şey olmamış gibi kahvaltısını yer. ken Andrey ona geceleyin geçen va kaları anlattı. Uşak sözünü bitirince Olga ayağa kalktı: — Demek ki Ah-Singi boğdun, öy- ie mi? diye sordu. Uşak; (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: