28 Nisan 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12

28 Nisan 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tefrika SARAY ve BABIÂLİNİN İç YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN İKÂNİ İRTEM —'Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur No, 128 4 Avcı taburlarının vaziyeti - Taşkışlada bir çarpışma Hükümetin yuvarlardığı keşmekeş içinde onün yalrız âezi gözüküyordul Fakat haris ve muannid olduğu için o bu aczini itiraf edemiyor, etrafında- kilerin kendisinde «mevcudiyetini te- yid eyledikleri siyasi meharet ve kiya- setten böyle bir sırada; devleti mah- Tum etmek islemiybi gibi görünüyor- dul Kör Ali vakası bile İstanbulda hü- kümete bundan sonrası için olsun varlığını göstermek lüzumunu takdir ettirememişti! Kör Ali hâdisesinden beş gün son- ra Beşiktaşta diğer bir vaka çıktı; Zincirlikuyuda bağcı Tatar Mahmu- dun kızı on sekiz yaşlarında dul Bed- riye bahçıvan Sakızlı Nikoli oğlu To- dori ile bir kaç aydanberi âşıkane münasebette bulunuyordu. Kadın bir gün babasının evinden Aşıkının yanına kaçar, Orada üç gün kalır, Tanassur ederek Todori ile ev- leneteğini, bırakılmazsa kendisini öl- düreceğini söyler, Dinleri ayrı çocuk- larına söz dinletemiyen iki baba biri- birlerile derdleşirler; hükümete müra- caate karar verirler; Bedriyenin baba- sı ertesi sabah keyfiyeti Beşiktaş ka- rakoluna bildirir, Mülâzim Mahmud ağa Nikolinin evinde bulduğu Bedri- ye ile Todoriyi karakola götürür; Bed- riye kalem odasına, Todori de jandar- ma koğuşuna teslim olunur. Bir müs- Yüman kızının bir hıristiyan genci ile birlikte getirildiğini gören ve hâdise- yi duyan halk karakol etrafında top- Tanır. Tatar Mahmud karakolda kızını ev- Yâdliktan reddedeceğini söyler, bu fik- Tini karakol önündeki halka da anla- tır, Karakolhanenin arkasındaki kah- vede oturanlardan bazıları Mahmudu din namına tahrik eylemekle kalmaz- lar, (kın öldürmeli) gibi sözlerle he- maları için nasihatler eder, dinleyen olmaz. Kalabalık arttıkça gürültüler, bağrışmalar da son dereceyi bulur (1) 'Halkta heyecanın ziyadeleştiği, 8öZ ve nasihatin kâr etmediği görülünce zabıtaca Kılıç Ali paşa askeri karako- lu kumandanı Osman beyden yardım istenilir. Osman bey ağır davranır. Jandarma karakolundaki zabıta kuv- veti içeriye girmek istiyen halk ile dört saat uğraşır. Fakat asker gelme- den evvel ahali karakolun içine girer- ler, On beş kadar manav, hamal ma- kulesi yumruk, tekme ile döve, eze 'Todoriyi öldürürler; Bedriyeyi de ölüm Todorinin cesedi karakolun dışarı- sına çıkarılarak teşhir olunur, Bedri- ye de öldü diye ayak yoluna bırakılır. Bu işler olup bittikten sonra Kılıç Ali karakolundan asker, süngü tak- miş, gelir. ç Yarı ölü bir halde bulunan Bedriye halkın elinden k için öl- müş gibi bir a ağalar Zaptiye kapısına gönderilir; saat on bire doğru zaptiye nazırı ile Beyoğlu polis müdürü Beşiktaş karakoluna gelerek tahkikata başlarlar; iptida yedi kişi yakalanır; sonra maznunların mikta- rı on beşe, yirmi bire varır, «Maiyeti seniye» çavuşlarından Osman çavuş isminde birisinin de maznuniyeti an- laşılır ama sarayda bulunduğu için alınıp tevkif edilemez! Vakada müsamahakâr davrandığı anlaşılan Kılıç Ali karâkolundaki Os- man bey emir almamış bulunduğunu beyan ile mesuliyetten teberriye çalışır. Maznunlar adliyeye tevdi olunur. Babası tarafından kabul olunmıyan lar, Sevdası uğurunda ölüm tehlikesi geçiren kadın Darülâcezeden gene zaptiye kapısına iade olunur. Artık oradan da kimbilir nerelere gider! Bu elim vakadan bir kaç gün sonra halk tarafından Sultanahmed meyda- nındaki Kayser çeşmesine de taarrüz- lar öldu; fakat çeşmede tahribat ya- pılmasına möoydan verilmedi. İttihad ve Terakki cemiyeti Selâ- nikten Abdülhamide haber göndere- rek şahsı hümayunun muhafazası ce- miyetin vazifelerinin akdemi olduğu nu beyan ile Yıldızı muhafaza eden ikinci fırka askerlerinin dağıtılmasını istemişti, Hünkâr bundan fena halde kuşkulanmış, bu andan itibaren cemi- yetten itimadı münselib olmuştu. Cemiyet Rumeliden en güvendiği asket kuvveti olan avcı taburlarını İstanbula getirtmişti. Bu da İstanbul- da ötedenberi «padişah nimetile bes- lenmiş» askerlere karşı bir muvazene husule getirmek ve payitahtta el al tında icabında dayanılabilecek bir si- lâhhı kuvvet bulundurmak maksadına mübteni idi, Fakat bütün sabitleri cemiyete sa- dık olsalar bile bu taburlar efradın- da hürriyet ve meşrutiyet fikirlerinin padişaha merbutiyet fikrinden kuv- vetli olduğuna inanılabilir miydi? Bir hâdise cemiyet erkânında bu ta- burlara güvenebileceği kanaatini te- yid eylemişti. Avcı taburları İstanbu- Ja getirildikten sonra hâssa ordusu- nuri kuvveti kırılmak için birinci ve ikinci fırkalara mensub bazı taburla- rın İstanbuldan ihracı ve Hicaza gön- derilmesi düşünülmüştü, Bu tabur lardan ikisi birinci, üçü ikinci fırka- dan alınacaktı. Sonra bu karar değiş- tirilmiş, ikinci fırkadan yalnız bir ta- bur alınması tensib edilmişti. Bu tertib neden değiştirilmişti? Birinci fırkanın on altı taburuna kar- şi ikinci fırkada yirmi tabur vardı;. hem bu yirmi taburun hepsi dolgun mevcudlu idi. Bunda Abdülhamidin tesir icra etti- ği şüphesizdi. Bu yolda hareketler zi- hinlere teşevvüş veriyordu. İkinci fırkadan (Cidde) ye sevkedile- cek tabur efradı da diğer arkadaşları gibi asker! disiplin me olduğunu bil- miyoflardı. Bunlardan bir kısmı her arzularının ötedenberi isaf a m başçavuşun teşvikile: — Ciddeye gitmeyiz. Zaten tezkere almamıza çok zaman kalmadı, Bize tezkere veriniz! tarzında serkeşliğe Bu galeyan iki gin sürdü. Teskin ve ikna yolunda edilen nasihatler kâr etmiyordu, Bir gece yarısından sonra danına çıktılar. İhtiyat tezkeresi ala- rak memleketlerine gilmek istedikle- rini kati olarak söylediler, İhtiyat as- kerlerinin silâh altına celbedilmekte olduğunu, memleketlerine gitseler bile gene getirilecekleri zabitleri tarafın- dan kendilerine anlatıldı ise de sakim fikirlerinde ısrar ile iki gece açıkta si- lâh çatıp kaldılar, Nihayet harbiye nazırı Ali Rıza pa- şa nedamet izharile itaat etmiyecek olurlar ise haklarında kanan hükmü- nün icrasını yani üzerlerine ateş olun- masını emretti. Resmi İş'ara göre; Teş- rinievvelin otuz birinci günü sabahle- yin talim esnasında Mecidiye kışla- sında bulunan avcı taburile üç niza- mwiye taburu bu âsileri sarıp teslim teklifinde bulundular, Arzularınm son dakikada mutlaka yerine getirileceğinden emin görünen âsiler aldırmadılar. Erkânı harbiye binbaşı Remzi bey kumandasındaki üçüncü avcı taburu üzerlerine yürüdü, Serkeşler bu tabur üzerine ateş açmak cüretini de göster- diler ve avcı heferlerinden birini ya- raladılar. Avcı taburu da vazifesini yaptı, Âsilerden dördü öldü; üçü ya- ralandı. Ateş kesildi, Âsiler teslim oldular, Yaralılar Gümüşsuyu hastanesine, ölenler Gülhaneye götürüldü. Vaka mahalline etkânıharb feriği Halil paşa ile İttihad ve Terakki erkânın- dan biri, hâssa kolordusu kumandanı Mahmud Muhtar paşa gelerek vaka- nın nasıl cereyan eylediği hakkında malümat aldılar. (Arkası var) Çocuk Esirgeme Kurumu namına Şehre- mini Halkevi gösterit kolu turafından bir temsil, 14: SON. Akşam neşriyatı: 18,30: Çocuk bayramı ve haftası münasebetile Çocuk Esirgeme Kurumu namına konferans: Doktor AM Şükrü (Mama ve oyun çocuklarının ba- kım ve terbiyesi), 18,46: Plâkla dans mu- sikisi, 19,15: Spor müsühabeleri; Eşref #lk, 19,55: Borsa huberleri, 20: Sadi oşsan ve arkadaşları tarafından Türk musikizi ve halk şarkıları, 2045: Hava raporu, 2043: Ömer Riza tarafından arabca söylev, 21: Radife Neydik ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat ayarı), 2145: ORKESTRA: 1 - Morena: Strnubfedern süvit, 2 - Dr Vals minyon, 7 - Staub: Konş'a, 22.1 Ajans haberleri, 2230: Plâkin sololar, opera ve operet parçaları, 22,50: Son ha- berler ve ertesi günün programı, 28: SON. 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, Ankara — Öğle neşriyatı: 1240: Karı- çık plâk neşriyatı, 1250: Plâk: Türk mu- sikisi ve haik şarkıları, 1315: Dahill ve hariet haberler, 1730: Halkevinden nak- len #nkilâb dersi (Hikmet Bayur). Akşam neşriyatı: 1830: Plâkla dans musikisi, 19,15: Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları), 20: Saat ayarı ve arapça neşriyat, 20,18; Radyo fonik temali, 21: Konferans: Dr. Muzaffer Sezer, 21,15: Stüdyo salon or- kestrası: O - Carminati: OUngarischer Zigeuner Tanz, 2 - Brusso: Canzonetta, 3 - Rossini: Der Barbler Von Sevilla, 4 - Rust: 'Traümland, 22: Ajans haberleri, 22,15: Yarınki prorram. Avrupa istasyonları Sant 20'de Berlin 20:10 güzel plâklar — Danzig 20,10 valsler — Deutsehi, 8. 20,10 dans — Frankf. 20,19 salon muzikas — Hambg. 20,10 boşa giden melodiler — Kolonyı 20,10 otkestra — İeipeig 2030 «Olello operası — Stuttgart 20.15 mskeri muzi- ka Athlone 20 ballet, 2045 keman — Bükreş 20 «Valküre. operası — Droitviç 2020 askeri muzika — Florans 20,20 kon- ser — Helsingfors 2055 konser — Hilver- sum II 2045 salon muzikası — Kaşar 20,15 orkestra —Kovno 2030 konser Londra 20430 Şubert havaları — Midland Monte Ceneri 20,15 kon- İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Pİâk- la Türk musikisi, 1250: Hiavadis, 13.05: Çocuk bayramı vo haftası münasebetle İ ka — Solya 20,55 orkestra, Saat 21 de Berlin 21 dans — Breslay 2130 büyük — Danziş 21,30 Hambg. dan na- kil — Prankf, 21 Viyanadan nakli — ” - Letpriğ raya devam — Münih 2175 güzel plâk- lar — Viyana 2! konser — Athlone 2145 konser — Bar! 21.15 Yunanca neşriyat — 2150 konser Monte Ceneri 2130 orkestra — ris 2130 orkestra — Paris - Eyfel, Bordo, Lyon, Montpeliler 2130 orkestra — Riga 2110 İngiliz musikam —Sottens 2130 or- kestra — Stokholm 21 orkestra — Stras- burg 2130 «Yıldıse operr komik — Rad. Toulouse hafif muzika — Varşora 21 ha- fit muzika, 21,15 solistler — Letprig 22 operaya de- vam — Sanbr. 22 küçük orkestra — Stutt. 22 filim havaları — Alhlane 22 konsere devam — Belgrad 22 konsere de- vam — Berom. 2255 orkestra — Bükreş 22 operaya devam — Florans 22 Konsere devam — Kopenhag 22 konsere devam — Kowno 2255 hatif muzika — Lyubllana 22 orkestra — Lille 22,20 konser — Londra 22,25 orkestra — Lüksemburg 2230 senfon. konser — Monte Ceneri 22 konsere de- vam — Rad. Paris 22 konsere devam — Paris - Eyfel, Bordo, Iyon, Montpeileri 22 konsere devam — Bratislava 2230 salon muzikası — Reval 22 konsere devam — Sottens 23 konsere devam — Slokholm 32,40 harp muzikası — Starsbg. 22 opera komiğe devam — Varşova 22 dans — Mi. Jâno 23 «Tela di Ragno> operet. Saat 23de Prankf. 2330 dans — Kolonya 2330 Fransız muzikasi — Köniseberg 2345 as- keri muzika — Leipzig 2330 dans — Mü- nih 2320 gece muzikası — Diğer Alman istasyonları 2330. Btuttgarttan naklen dans ve eğlence — Bro 2335 piyano ve keman «- Brüksel 23,10 konser — Bükreş 23 operaya devam — Droltviç 23,20 as- Helsingfotrs Rad. Paris 23 konsere devam — Prag 2335 piyano ve orkesra — Roma 23 ope- raya devam — Rad. Toulouse 23,5 ope- ret havaları ve dans — Varşova 23 #lon musikası. * Saat 24 den itibaren Alman istasyonları 24 dans ve eğlence muzikalarına devam — Budap. 24,20 or- kestra — Droltviç 24 dans — Hüversum TI KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli smmm Tefrika No, 213 Arkadaki delikanlı hançerini çekerek yerinden fırladı ve Harabat şairini yaralıyan adamı yere serdi Darüssaade ağası nihayet mesele- yi açtı: — Sinan paşa bu kızı Gürcistan- dan getirmiş, şevketlim! Efendimize hediye edecekmiş... Dedi, Muradın gözleri döndü: — Ne diyorsun... Bu kız Gürcis- tandan mı getirilmiş? — Evet, şevketiim! İki gündür or- tada yokmuş. Sinan paşa kulunuz merak etmiş; kethüda onu görür gör- mez tanıdı: «Zavallı Gülfidan!» di- ye söylendi. —Adıda kendi gibi güzelmiş! Pekâlâ amma bu kızı kim boğabi- lir? Bir düşmanı mi varmış bunun?... — İstanbulda onu tanıyan kimse yok ki, bir düşmanı olsun. — Bu işte gizli bir parmak var. Sinana tez haber gönder. Asesbaşı ile birlikte bu gizli eli bulmağa Çça- Yaşın, Saray bahçesine boğulmuş in- san birakmanın mânasını anlamak isterim. Sinan paşaya Muradın iradesi bildirilmişti. Asesbaşı bu işi incele- meğe başlamıştı. * Asesbaşı Kumkapıda bir meyhâ» neye şüpheli adamların sık sık uğra- dıklarını ve saraylardan, paşalardan, harem hâyalından çok bahsettikleri- ni duymuştu. , Bir akşam kiyafetini değiştirerek Kumkapıya gitti, Barba Hiristonun meyhanesine girdi. Bir köşeye otu- Tup içmeğe başladı. Meyhanenin içi oldukça genişti. Ortalık karardıkça müşterilerin Sa- yısı artıyordu. Asesbaşının arkasında oturan iki delikanlı yavaş yavaş konuşuyordu: — Sinan paşanın yıldızı adamakıllı sönmüş. Lİ 0 Onun ydı kolay kolay sön- mez, — Sen ne dersen de. Ben onun yıl- dızını bulutlar ardında görüyorum. O, bir daha ışıldıyamıyacak... — Sen Sinan paşayı tanıyamamış- sın! O öyle kurnaz bir adam, öyle Inadçi bir Arnavud ki... — Kurnaz olsaydı, padişahı âvu- çunun içine alır, sadaretten düşmez- di. Râziye kadar aklı yokmuş onun.:. »— Râziye dedin de aklıma geldi. Gülfidanı boğduran Râziye imiş di- yorlar, Doğru mu acaba? — Haydi canım, sen do her duy- duğuna inanırsın? Râziyenin eli dı- — Dün gece buraya gelen iki ba- lıkçı konuşurken duydum: Saraya ta- ze balık götürüyorlarmış anma bu balıkçılar galiba ORâziyenin adam ları, — Nereden anladın bunu? — Kulağımla duydum. Râziye- den dehşetli para çekiyorlarmış. — İyi amma, Sinan paşanın bü kadar genç, körpe ve tecrübesiz bir gözdesini boğdurmakla eline ne ge- çecek? — Eline ne mi geçecek dedin? İşte orasına ne senin aklın erer, ne be- . — Akıl ermiyecek ne var bu işte? Biraz daha düşünürsek buluruz. — Neyi buluruz? — Dönen fırıldağı. .. Asesbaşı şarabını içli. Delikanlılar Sözlerine devam et- tiler: — Râziye böyle masum bir kızı boğdurmakla padişahın içine yeni bir şüphe sokmak Istiyor sanıyorum. — Ne gibi?... — Canım, anlıyamadın mı hâlâ?! Sultan Murad ne kadar şüphe ve ev- ham içinde yaşarsa, Râziye o derece rahat eder. Yıldızı sönmez. — Ben hâlâ anlıyamadım doğru» su ne demek istediğini... —ö8ende çok kalın kafalı bir adammışsın be! Haniya çoktanberi ortadan kaybolan ve izi bulunamı- yan Sinan reis yok mu? İşte bütün bu cinayetleri güya o yaptırıyormuş aleyhine sevk etmek istiyor bu üfü- rükçü kadın. / — Sen de bunları nereden biliyor- sun? Delikanlı gözlerini süzerek gü- Yümsedi: — Bunu ben bilmem de kim bilir? Sinan söyledi bunları bana... — Ne dedin, Sinan mı söyledi? — Öyle ya... — Demek ki sen Sinanın nerede olduğunu biliyorsun? Vay halin vay... Bunu şimdiye kadar neden sakladın benden? Asesbaşı kulak kesilmişti. Mütemadiyen şarab içiyordu. De mek Sinan reis İstanbulun göbeğin- de oturuyordu? Sinanı hâli yakalıyamadıklarına asesbaşı da hayret ediyordu. Asesbaşı konuşmadan iki şey öğ- renmişti: Sinanın İstanbulda sak- landığı, Gülfidanın Râziye tarafın- dan öldürüldüğü... Bu delikanlılara sokulup ahbab ol- mak fa İşine gelmiyordu. Ya onu ta- nırlar ve şüphelenirlerse?... O ze man bütün işler altüst olacaktı. Asesbaşı keşki buraya birkaç ada- mile birlikte gelmiş olsaydı. O za man bu iki delikanlıyı yakalatıp gö- türür ve sorguya çekince her şey meydana çıkardı. Delikanlılar bazan neşelenerek, ba- zan kederlenerek içiyorlardi. Biraz ötede bağlama çalan bir saz Şairi yanık türküler ve maniler söyli- yerek müşterileri coşluruyordu! Göğsümüzde sakları”, bize düşen gül sol- DAZ Biz harabat ehliyiz, bize darılmak olmaz. Bizlerce aya tapmak savab olur, küfrolmam, Biz dünyada mimliyiz, bize darılmak ol- maz Delikanlılar ellerini hançerlerine dayıyarak gülüştüler. © — O da bizim gibi mimlilerden ga- Mba... — Bu bir manidir. Gönlü yanıkla- rın manisi. Saz şairi bir başka makama geçti: sular urun. Ben Zeynebe vuruldum, Zeynebim bana vurgun, Ay yüzün göstermedi, aceb benden mi yorgun? Ben Zeynebe vuruldum, Zeynebim bana vurgun, Fırtına dinmiş, gökte bulut yok, d O ne? İşte bir gürültü. Zeyneb adını duyan müşterilerden biri, önündeki şarab testisini saz Şal- rinin kafasına fırlatmıştı. Zavallı adamcağız bir anda yere devrildi. Harabat şairini Kumkapıda sevmi- yen yoktu, Herkesten önce asesbaşi- nın arkasında oturan İki delikanlı ortaya atıldı... Şaire içki testisini fır- latan adamın üzerine çullandılar. Bu hadiseye meyhanedeki müşte- rilerin hepsi de sinirlenmişti. Deli- 'kanlıların elinden bu meçbul adamı kurtarmağa hiç kimse koşmuyordu. — Aşkolsun yiğitleri... Gebertin şu keratayı!... Sesleri yükseliyordu. Harabat şairi kanlar içinde yerde yatarken, testiyi atan meçhul adam da bir anda yere serilmişti, Delikan- lardan biri belindeki hançerini çe- Kip: —O zavallıdan ne istedin bre hain? Diyerek karnını deşivermişti. Meyhaneci korkudan titriyordu. Asesbaşı daha bir hafta önce ona: — Meyhanende adam vurulur ve ya büyük bir kavga çıkarsa, kapınl- tında gebertirim seni dayaktan! Demişti. Meyhaneden para verme- yip sıvışanlar çoktu. Meyhaneci bu- na ehemmiyet vermiyor, asesbaşının sözünü düşünerek titriyordu. Kavga arasında ascsbaşı da mey- haneden kaçıp gitmişti. (Arkası var) Yakında BİZANS KAPILARINDA DİŞİ KORSAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: