18 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8

18 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

- Amerikanın büyük okyanusa “açılan kapısı: San Fransisko San Fransisko Amerikanın en büyük sefahet ve eğlence şehridir Bu şehir çinli “ve japonlarla doludur. Halkın yarısı sarı derili insanlardır Otobüsümüz gayet uzun bir köprü- den geçtikten sonra şoför bağırdı: — San Fransisko, Çocukluğumda en ziyade merak et- tiğim. başımın içinde bir rüya gibi yaşıyan, Türkiyeye en uzak şehirler- den biri: San Fransisko... Parise «ışık şehri. denildiği gibi Amerikada da San Fransiskonun adı köprüler şehri- dir. Sağa bak uçsuz bucaksız asma köprüler, sola bak gene köprü. Önü- nüz köprü, arkanız köprü... San Fransisko, Nevyork ve Şikago gibi Amerikanın en yüksek binalı şe- hirlerinden biri... Meşhur Golden Ga- te köprüsünün önünde durduk. İşte dünyanın en büyük asma köprülerin- den biri.. Köprünün başında bu fen harikasını yapan Yahudi mühendisin ismi yazılı... San Fransisko Nevyork kadar dağı- vik olmadığı İçin sokaklar hıncahmç dolu... Dünyanın her tarafından gelen bambaşka ırklara, milletlere mensub milyonlarca kişi omuz omuza yürü- yor. Amerikanın iki büyük sahil şehri vardır, Biri Nevyork... Burası Atlas Okyanusunun kapısıdır. Amerikanın Avrupa ile glâkası, işleri, girdi çıktısı dalma Du kapı ile görülür. Amerika- rin öbür sahilinde, büyük Okyanus ve Uzak Şark kapısı da San Fransis- kodur. Burun için Amerika Nevyorka ver- diği ehemmiyet kadar, belki ondan da fazla Sun Fransiskoyu düşünür. Çünkü Amerikalıların işleri daha ziyade Uzak Şarkla, Havay adaları İle, Büyük Okya- nustaki Amerikan adalariledir. Ame- rikenin Uzak şarka verdiği ehemmiyet £ Avrupadan: fazladır. Sonra bu ehem- miyet vermenin mühim bir sebebi da- ba vardır. Amerika Avrupadan' ken- disine hiç bir tehlike gelmiyeceğine kanidir. Fakat Uzak Şark böyle mi? Amerikada muharebe denilince Uzak Şarktan, Büyük Okyanustan gelecek tehlike düşünülür. Bunun için Amerika Büyük Okya- nus kapısı olan San Fransiskoya Nev- yorklan çok daha büyük bir ehemmi- yet verir. Amerikanın Büyük Okya- nus sahilindeki deniz kuvvetleri, At- las Okyanusu kıyılarındaki deniz kuv- vetlerinin bir kaç mislidir. Limanda faaliyet San Fransiskoda rıhtıma indiğimiz zaman kendimizi Nevyorkta sandık. Büyük transatlantiklerden kimi ha- reket etmek üzere... Yolcularını geçir- meğe gelen yüzlerce, binlerce İnsan... Büyük bir telâş içinde vapurlara gi- renler.. Sahilde kalanlar arasında, uzaklara gidecekler için göz yaşı dö- kenler... Bu uçsuz bucaksız rhtımların Nevyorktan bir tek farki var, Oradaki Gücen Mary, Normandie, Bremen, Avrupa gibi büyük transatlantikler Avrupaya kalkmak üzere hazırlani- San- Fransiskonun umumi görünüşü ve Golden Gate kö yerler ise Havay adaları, Çin, Japon- ya, Singapur, Şanghay, Manila, Tokyo, İşte Şanghaya hareket etmek üzere bulunan meşhur Prezident Ruzvelt transatlantiği. Vapurda son kampa- nalar çaldığı için yolcularını geçirme- San Pransiskoya köprüden giriş ğe gelen bütün halk rıhtıma dönmüş. Yolcular vapurun güvertesinde... Rıhtımdan bâğıranâir var: — Honoluludan mektub yaz... — Şanghayda kendine dikkat et.. Amcan seni karşılamağa gelecek ye... Dikkat et... Amcanı 15 senedir gör- medin... Belki tanıyamazsın... Vapur âcentası - yolcular ve onları uğurlamağa gelenler için büyük ses büyütücü borular getirtmiş... Herkeste bunlardan birer tane var... Rıhtım- Çinli ve Japon kalabalığı Limandan sonra iç sokaklara dalı- yoruz. Çinli ve Japori kalabalığı bizi hayretlere düşürüyor, Hemen hemen halkın yarısı Çinli vg Japon... Buda sebebsiz değil, Karşı Çin ve Ja- ponja.. Düriyanın .her tarafında Amerika denilince ağla para memle- keti gelir. Bir çoklarının başları için- de Amerikanın taşı toprağı altındır. 'Bir Kere buraya kapağı attınız mı? Servet elinizde demektir. Yeryüzün- deki yüz milyonlarci kişi böyle dü- şünür. Halbuki bilmezler ki bügün Amerika da, dünyanın her tarafı gibi sıkıntı ve parasızlık içindedir. Biz bile Amerikayâ gittiğimiz za- man yeni dünyayı zengin bulacağı- mızı sanmıştık. Halbuki sokakta Amerikan dilencisi bizden para iste- yince şaşırdık kaldık, Amerika ve di- lenci... Ne münasebet? Amerikalı zenğin değil mi? İlk düşünüşte Ame- rikada dilenciye raslamak insanın aklına gelmiyor. Hele'insanın Ameti- kalı dilenciye para vetmesi pek garib oluyor. Amerikanın taşını toprağını para zannedenlerin başında da Çinliler ve Japonlar gelir. Bunun'için ihtiyar As- yadan yeni dünyaya oluk olük sarı derhli insanlar gelmişlerdir. Hattâ bir aralık Amerikaya gelen Çin ve Japon muhacirleri, İtalyan ve Alman mu- hacirlerini bile geçmiştir. Bunun tze- rine Amerikan hükümeti kendisinde bir sarı tehlike görmüş ve sarı renkli insanların Amerikaya muhacirliğini bir kanunla menetmiştir. Şimdi Ame- rikaya sarı renkli muhacir gelmiyor. Fakat bir kere gelenler bir çok şehir. leri kâmilen doldurmuştur, Dünyanın en büyük Çin mahallesi Sari Pransis- kodadır. Sefahet şehri Çin ve Japon kadınları San Fran- siskonun sefahet âlemlerinde pek meşhurdurlar, Burada hakikaten son derece güzel ve asri Çinli ve Japon kadınlara raslıyabilirsiniz. Los Ange- lesteki bir dostumuzun yazdığı bir mektubla ahbab olduğumuz bir San Fransiskolu gülümsedi: — Sarderili kadınlar burada pek ateşli olarak tanılırlar, dedi. Zaten Amerikada - San Fransisko- nun eğlence ve sefahet Alemleri pek meşhurdur, Hele 30 sene evvel burası tamamile bir sefahel, şehri imiş... Halk arasında dolaşan hikâyelere nazaran 30 sene evvel bazı kadınlar kendi ko- calarını arkadaşlarına: — Tavsiye ederim... Dünyanın en mükemmel erkeğidir.. diye taüsiye ederlermiş 30; sene evvel müthiş bir zelzele bü- tün-San Fransiskoyu yıkmış. Halk bunu semav! bir âfet addetmiş. Bu selzeleden sonra bir çokları korkudan (Devamı 13 üncü sahifede) Hikmet Feridun Eş Ankara 14 Bu Çok eski bir derttir. Nasıl ola- cak? Ormunsız kalacağız endişesile dört yıl evvel yeni bir orman kanunu hazırianmağa başlandı, nihayet 1936 da bir yeni orman kanunu çıkarıldı Fakat * düşünceler ve işler ifrattan. İ tefritten kurtulamadığı için yeni ka- | nunda en ziyade nazariyat galebe çal- mıştı. Tatbikata geçince işin yürü- miyeceği görüldü!.. Köylüler yakacak odunsuz ve çalısız kalıyorlardı. Ge çinmeleri çök iptidai bir keresteciliğe bağlı olan başka köylüler 'de ekmek- lerini çıkaramıyacak vaziyete düştü- ler, İşte bu mecburiyetler sevkile dün, Büyük Millet Meclisine iki yıl evvel ki kanunun bazi maddelerini değiş- tiren ek kanun ve uzun müzakereler- den sonra yeni Ziraat Vekilimizin dü- şünceleri kabul edildi, ek kanun çıktı. İki yıl evvel najariyatın doğurduğu kanun daha pratik hale geldi, geldi amma âcabe bu orman derdini orla- dan Kaldıracak mı? Meseleye müsbet cevab vermek çok zordur” Oran kanununun değiştiri- len maddeleri pratik ve ekonomik dü- şüncelerin mahsulü olduğu için iki yıldır > köylülerin “ düştüğü sıkıntılar mutlaka azalacaktır. Yeni Ziraat Ve- kilinin en ziyâde köylü kütlesine yar- dım niyetile samimi olarak. söylediği sözler ümit verici mahiyettedir. Fa- kat orman hastalığı o kadar kök sal- mış bir derttir ki bunun kolay kolay sökülüp atılabilmesi pek zordur. Yüksek meclisteki arkadaşlarıma söylediğim gibi gazete ve matbaa ha- yatı arasında benim bir de keresteci- lik ve.dolayısile orman işletmeciliğim vardır, Yazı yazmak ve yazılari bas- mak alâkası-görünmeyen bu. sanata, Abdülhamid zamanında eli kalem tu- tanlara karşı gösterilen zorluk ve teh- Hikeli tehdidler yüzünden bir tecrübe yapıp gağetevilik ve matbaacılık mes- leğinden ayrılmak istemiştim. Mülki- ye mektebinde sınıfın birincisi sevgili arkadaşım Mehmed Arif padişah sa- rayında mabeyinci olmuştu. İstanbul- da Ahırkapida “bir kereste * fabrikası kurdurmuştu. Abdülhamid odun ve tahtaya taallük eden bu işten olsun kuşkulanamazdı. Mehmed Arifin bir kaç arkadaşile tesis ettiği bu fabrika- ya beni şerik ve müdür almışlardı, Fa- kat ne olur ne olmaz, yeni iş inkişaf edinciye kadar matbaayı dağıtmamış- tım. leketimizde ilk kurulan makineli ke- reste sanat müessesesi idi. Adı «O$- manlı Darüssınaası» idi. 1315 - 1899 İda işin içine girince ve yeni getirilip Kurulan marangozluk ve bıçkı maki- nelerile karşılaşınca her şeyden evvel fabrikaya iptidai madde, yani orman mahsulü kütük yetiştirmek lâzım ol- duğunu anladık, Bunun iki yolu var- dı, birisi Romanyadan sal halinde ke- restelik serenler getirmek, diğeri bi- zim ormanlardan kütük Lâşımak idi. Evvelki ikinci şıkka el attım. Şeriklerin kararile Bilecikte bir ke- teste müzayedesine girdik. Bilmem kaç bin metre mikâbı kütük kesmek ve faşımak mukavelesini yaptık. Ka- raköy istasyonunda bir idarehane barakası çattık, Köylüler çüm kütük- lerini getirmeğe başladılar; vagonlar- Ja Haydarpaşaya yollaniyordu. Bir taraftan da Gealas yolile bir büyük çam seren salı getiritik. O zaman or- mancılığın içyüzünü gördüm ve an- ladım, Bu hususta bana hocalık eden fabrikanın umumi müdürü nazari- yatçı bey değildi. Karadeniz kıyıları- mızın en uzaklarında, Hopadan çıkıp Romanyada Galâsta keresteciliğe gi- rişmiş, tüccarca ve'pratik kerestecilik öğrenmiş Köstoğlu Vast! idi. Şimdi bu muhterem ihtiyar Hopadadır, sükün içinde yaşar. Anadolu ormanlarından, yahud Tu- na kıyılarından ssl ile gelecek kütük- leri İstanbulda biçmekle asla kâr edi- Jemiyeceğini Hopalı Vasfiden öğren- dim. Fakat fabrikadaki nazariyatçı umum müdüre ve onun ihtisasına iman eden diğer şeriklere lâf anlata- madımi. Ufacık sermayemi geri alıp kerestecilikten çekildim, Okuyucula- nma bunları anlatışım teknik sahibi- Ahırkapı fabrikası zannederim mem- ORMAN DERDİ ; Büyük Millet Meclisinde çok kıymetli bir müzakere | yim, mütehassısım diye geçinesmifi nazariyal inden ileri sürdükleri iddialarının tatbikata geçince hiç BİP zaman işlelme ve-idarede muvaffak olamıyacaklarını göstermek içindir. Daha ziyade mazariyata müstghidi olarak çıkan son orman kanurunua£ da. çok tatbikat noksanları vardır; bU kanun 1934 de hazırlanmağa başla” mıştı. Benim de içinde bulunduğum bu encümen, Meclis. intihabatının yeğ nilenmesi hasebile- 1935 de başka †kadaşlardan mürekkeb kurulmuştur Şimdi .ne oldu? İki'sene uğraşıldiz kanun Çıkarıldı, tatbikata gelince gok acıklı taraflar tebarüz eyledi ve pg zârtesi günü:Meclisin umumi “heye içtimamda son orman kanununu GE #iştiren 'maddeler - okundu ve kabuk edildi PE Yeni Ziraat Vekili işi yalnız tik : bakımından değil, ticaret ve oki 5 Ve pratik cebhelerinden dahi çokiyi incelemiş olduğu için kanunu değiş Ten müâddeler hakkında izahat verisi ken beni son derçce sevindirdi. Bu s€$$ Vindimi meclis kürsüsünden de söylği dim, Orman işletmesinde yalnız teke nik nâzariyatına dalmaktaki mah: ları ve tehlikeleri 1900: yılında Karl? köy ve Bozöyük ormanlarında keres$$ tecilik yaparken hissetmiş ve ömrü” nü Romanyada kerestecilik ile geçite” miş ihliyar dostum Köseoğlu Vasfi nin söylediklerile daha 38 yıl-evyek bunu görmüş ve anlamıştım. Çıka Pazartesi günü Ziraat Vekili Falke i Kurdoğlu ayni prensipler üstünde izâ” hat verdi. 38 yıl evvel bana ormandür” ki ağacın yalnız gövdesi kesilip ü#$ tarafı atılmaz demişlerdi; keresi& #abrikaları İstanbulda kurulmaz, Ofe. man içinde yapılır demişlerdi, 1900 ye lında işleyen Ahırkapı «fabrikasının yerinde şimdi yeller esiyor. Oraya sö maye koyanlar, sermayeleri eski İ8t birle kediye yüklettiler, 9 Bu meselede Ahırkapı fabrikasi; ufacık katre nevinden bir misaldie” Memleketin umumi ormanlarını İşleis” mek ise pek çok büyük bir iştir. Yür kardaki yazdığım iki pratik prensip” ten birisi bizde oldu, yani kereste fab” rikaları orman içindedir; fakat onu işletip kereste yapan ve satanlar Or manı düşünmezler, yalnız piyasay& çıkaracak tahtayı yapmakla meşguk dürler ve sade kârlarını düşünürler. Yeni Ziraat Vekilimiz muttasıl kâr peşinde koşan ve her sene kereste fi- atini yükseltip zengin olmağa uğrar şan kereste fabrikacılarına karşı teğ- bir alacaktır; ormanlarımızda uzun yılların yetiştirdiği ağaçları fabrikar © törlerin devirip sade gövdesinden tah“ ta çıkarmakla iktifa etmelerine mü- j saade etmiyecektir. Bu sayede kereste $ pahalılığının önüne geçecek, heri yer© derde çürümeğe mahküm bırakılan ağaç fazlalarını ayni kereste fabrika törlerine kullandıracaktır, Anıma onlardan kutur ufaklığı bs“ sebile kereste olmazmış, madenlerde lâzım” serenleri hazırlarlar, ambalğj sandıklarına lizim dar tahtaları Di çerler, ve en mühimi mevaddı iptidae iyeden mahrum İzmit Kâğıd fabrikâ- sına kereste artığından kâğıd hami ru yaparlar. Bundan fabrikatörler memnun olmiyacakmış! Doğrusu bu- na acıyamam, çünkü şimdi, 38 sene evvelki vaziyette değiliz. O vakitlerde ecnebi malı kereste gelirdi. Memleket te az kereste biçilirdi, yine ormanla€ harab olur giderdi. Şimdi yabancı diyardan kereste ge“ lemez, memleketteki inkişaf yüzün” den kereste sarfiyatı on misli artmış” tır. Nazariyatçı yollarda yürümekt# devam edersek çok geçmez memleket çırıl çıplak. ormansız kalır. Onun için Ziraat oVekilini tebrik eyledim. Kendisinin karşısına çok engeller ve mukavemetler çıkacaktır; bundan yıl mamak lâzımdır, memleketin ormanı selâmeti buradadır. Ahmed İhsan Tokgöz Manisa valisi Ankaraya gitti Munisa (Akşam) — Manisa valisi Dr. B. Lütfi Kırdar, vilâyete aid mü“ him bazı işler için Vekâletlerle tema$ etmek üezere Anakaraya gitmiştir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: