28 Haziran 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

28 Haziran 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

tomobil paytahtı... Detroit Detroit'te yirmi beş dolara az kullanılmış otomobiller satılıyor! Otomobil mezarlığına kadar götürmemek için eski otomobillerini sokakta bırakanlar var ! Sağa bak otomobil fabrikası, sola bak radyo fabrikası, karşıya bak tay- yâre fabrikası, arkaya bak buz dolabı fabrikası... İşte yeryüzünün otomobil Payitahtı Detroit... Meşhur milyoner, otomobil kralı Henry Fordün cebinde yedi dolarla gelip milyonlar kâzandı- ğı yer. Sabahleyin erkenden şehre giriyö- Tüz. Caddelerde tek bir yaya görün- müyor. Sokaklar mütemadiyen akan birer otomobil nehri halinde... Lüks otomobillerde üzerine mavi, hâki renk- te tulumlar giymiş insanlar... Otomo- bil amelesi işine gidiyor. Ford. kumpanyasının fabrikaları önünden geçiyoruz. Etrafı duvarlarla örülmüş bir bahçenin ortasında kü- çük bir ev gösteriyorlar. Bir tarafın- dan uzun bir baca yükselmiş. — İşte, diyorlar, Fordun ilk tezgâ- hi ve ilk ikametgâhı... Milyoner bura- yı olduğu gibi muhafaza eder, Para- $ız günlerde büyük bir ümidle içinde çalıştığı bu minimini atölyeyi şimdi sık sık ziyaret eder. Hattâ arasıra ora- daki eski masasına oturup plânlar kurar. Reisicumhur Mister Ruzveltin beyanatlarına vereceği cevabları bu- rada hazırlar... Bu ük tezgâh mil- yonerin âdeta «uğuru udur Biraz ileride altı yedi odalı, küçük taş bir bina gösterdiler — İşte, dediler, bu da'yeni ikamet- gühı... Küçük binanın 'kapısında yedi, s6- kiz muhafız göze çarpıyordu Bu mahalle Amerikanın büy Yi krallarının, milyonerlerin oturduğu yer... Burada otomobilinizi durdurur sanız hapis cezasına çarpılırsınız. Mil- yonerler mahallesinde o otomobiller duramaz, yalnız geçer, giderler Fordun evinin perdeleri tamamile İnikti, Dışarıdan görenler evde kimse- nin olmadığını zannederler Zaten milyoner her şeyin kimseye haber vermeden yapar. Daima başka isimle ve gizli olarak seyahat eder. Onun nerede olduğunu, Şikagoda mı, Nevyorkta mı, dalma yaşadığı Detro. ite mi bulunduğunu ancak iki kişi bilir: Karısı ve hususi kâtibi... Belki dünyada hiç bir erkek Ford kadar ka- rısının sözünü dinlemezmiş. Henry Ford Amerikanın iktisadi, hattâ siya- si hayatı üzerinde çok nüfuz sahibi- dir. Fakat meşhur milyoner karısının Sözünden hiç bir hususta dışarı çık- maz. Çünkü kendisi cebinde 7 doları bulunan bir âmeje iken bugünkü mil- yonlarını karısile birlikte çalışarak kazanmıştır. Karısının dünyanın en zeki insanı olduğuna kanidir Ford fabrikalarının biraz ilerisinde Edison müzesi var, Henry Ford, Edi- #onun atölyesini, evini olduğu gibi kaldırtmış, buraya naklettirmiş, Det- roltte kurdurtmuş... Edisonun en kü çük”eşyası, Niyatında “penceresinden ik sana: | Detrolt'ten bir görünüş etrafı seyrettiği kıymetli dürbününe kadar her şeyi burada... Erkek kalabalığı Şehre girer girmez insanın ilk gözü- ne çarpan şey buradaki erkek kala- balığı oluyor. Zaten Detroit Amerika- nın erkek nüfusu en fazla olan şeh- ridir. Çünkü burası iş ve işçi memle- ketidir. Amerikanın her tarafından motör, otomobil ve saire işlerinde ça- lışmak üzere genç erkekler buraya ko- şarlar. : Bunun “için Detroitte er. kek nüfusu pek fazlalaşmıştır. Bu erkeklerin çoğu da Detroite bekâr ola- rak gelirler. Dünyanın her tarafında olduğu gibi Amerikada büyük bir ko- ca buhranı vardır. Bunun için evlene- memiş genç kızlar, koca bulmak için Nevyorktan, Şikagodan, öteki Ameri- kan şehirlerinden Detroite akın eder- ler. Tevekkeli değil Şikagodan bindiği- miz trende Detroite giden bir çok genç kadın ve genç kız vardı. Bunların hepsi yeni ev kurmak, dünya evine girmek ümidile otomobil şehrine ko- şarlar Akşamları işlerinden çıkan genç ve bekâr ameleler de derhal otomobillle- rini şimendifer, otobüs istasyonlarına çekerler, Çi ü her tren, her otobüs başka şehirlerden Detroite genç kız ve kadın getirir, Hattâ evlenmek mak- sadile, Avrupadan bile Detroite koşan koca bulmamış kızlar varmış. Her şey pahalı... Detroite gelip dükkân camekânla- rına bir göz atınca şaşırıp kaldık. Bu- rası belki dünyanın en pahalı şehri idi. Çünkü burada helkes sanayi işin- de çalışıyor. Amele yevmiyesi gayet yüksek... Satıcılık, ticaret, lokantacı- lik yapanlar az... Onlar da her şeyin fiatini alabildiklerine yükseltmişler... Detroit Amerikada bir Avrupa şeh. rine benziyen yegâne yerdir. Ameri- kan şehirlerinin kendisine mahsus bir hususiyeti vardır. Detroitde bunu gö- remezsiniz. Zaten burası De Troit adında bir Fransiz generali tarafın- dan kurulmuş. Amerikaya büyük hiz- metleri dökunan De Troitin adı da şehre verilmiş. Her meydanda bu ge neralin heykeline raslarsınız Detroitte oturduğumuz pansiyon- dan çıktık, Buranın otomobil ucuzlu- unu tedkik için şehri dolaşmağa baş- ladık. Şehirdeki hayat pahahlığı İle otomobil ucuzluğu arasinda ne garib bir tezad var... Meselâ az kullanılmış bir otomobil 25 dolar. Bir ponsiyonda tutacağınız bir odanın haftalığı da 25 dolar. 25 dolarla Detroltte temiz bir yerde ancak dört kere, beş kere yemek yiyebilirsiniz. Bir otomobilin fiati, bir odanın haftalık kirasına, beş akşam yemeğine bedel... Sonra şe- hir harici eki otomobil mezarlıkla- rından birinden “bir iki dolara âldca- S otomobil de “küçük bir tamirle pek #lâ yürüyebilir, işler ve sizi iste- diğiniz yere kadar götürebilir. Otomobile kimse sahib çıkmıyor Akşam, otorduğumuz pansiyonda garib bir vaka oldu, Pansiyonun önü- ne eski bir otomobili bırakılmıştı. Po- lis geldi. Cadde ortasında otomobilin | durması yasak, Polis otomobilin sahi- bini soruyor, Fakat hiç kimse bu eski otomobile sahib çıkmıyor, Polis kime | sorsa: 5- Otomobil benim değil... cevabımı alıyor. Halbuki otomobil bitişiğimizde otu- ran genç bir karı kocanın... Onlar da hiç seslerini çıkarmıyorlar. Kendileri- De: -— Otomobil sizin mi? diye sorulun- ca hemen: — Katiyen... diyorlar, ne münase- bet? Bizim yeni bir otomobilimiz var, Nihayet polis iyiden iyi şüphelen- di. Otomobilin sahibinin genç adam olduğunu anladı. Kendisine çatmağa başladı : — Otomabilleri alırsınız, eskitirsi- niz, sonra otomobil mezarlığına ka- dar götürmek masrafına, zahmetine katlanmazsınız. Çöp gibi kapınızın önüne atarsınız. Polislere iş çıkartır- sınız. Şimdi benim başka işim gücüm yok mu? Bunu otomobil mezarlığına nasıl götüreceğim. Alın Şu arabayı... Hem daha o kadar eskimemiş de.. Otomabilin sahibi katiyen arabayı almak Laraftarı değil... Nihayet polis mecbur oldu. Otomobile bindi. Ho- murdana homurdana otomobil me- zarlığının yolunu tuttu. Genç karı kocada bir sevinç, bir se- vinç Polis otomobilimizi aldı, götür- | dü... diye nerede ise biribirlerinin bo- yunlarına sarılacaklar. «20 dolardan kurtulduk?» Akşam yemekte ahbab olduğumuz genç karı koca anlatıyorlardı Polis bizi büyük bir külfetten kurtardı, diyorlardı. Otomobil mezar- lığı şehirden 25 mil ötededir. Eski otomobili oraya götürmek için bir ke Te o kadar zaman lâzım. Sonra oto- mobili mezarlığa bıraktıktan sonra da şehre dönmek için başka bir oto- mobil bulmak icab edecekti. Bütün bunlardan başka otomobilinizi, oto- mobil mezarlığına birakmaniz V 10 dolar da belediye harcı vermeniz Yâzım. 25 mile gidip gelme, dönüşte taksiye binmek, orada 10 dolar beledi- ye vergisi vermek... Bir sürü ihasraf Halbuki eski otomobilimiz 15 dolar etmez. Bunun için otomobilinizi pol sin alıp götürmesi size büyük bir ni- mettir. Tevekkeli değil... Amerikalılar eski otomobillerine «çöp» derler “Ve bün- (Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı kitabı- nın yeni harflerle ikinci defa basıldığını y Kitabdan şu parçayı edi- yoru: Çadır Artık Gazzede, Filistin cephesinde harbediyoruz. Çöl, İngilizlerin elin- dedir. Kuyule kanallar, portatif yollar, Birüssebi, Hafir, kum üstün- deki bahçeler hepsi kimbilir kaç külçe altın ve gümüş bir serap gibi söndü Askerimiz o kadar az ki yanyana | siperlerde oturan iki fırkanın arasın- İ da urban gelen geçeni soyuyor. İki tarafında öldürecek adam bulamı- yan İngiliz tankı bir demir iskelet ol- | muş, Filistin güneşi altında yânıyor. Cephemiz susuz, kuru ekmek ve benzini güç yetiştiriyoruz. Arkasını çöle veren Ingiliz ordusu ise, siperin- de musluktan Nil suyu içiyor. Iyi asker olmıyan Cemal paşa, | mükemmel levazımcılık yapıyor. Bir İ gün Gazzenin şiddetli harp günle rinden birinde odasındada dura- | mıyarak dış kapının dibindeki tel- grafhaneye gitti. Ordu kumandanı, telgrafla ta Adana taraflarından ge- len bir benzin vagonunu takip et- mektedir, Ne yedi, ne içti, bir men- zil mülâziminin bütün gayreti ile çalıştı. Ateş gibi o kızgındı. Nihayet akşam üstü benzin vagonunun Şam- dan ilerlediğini görerek, memnun telgrafhaneden çıktı, ve bize döne- rek: | . — Büyük kumandanların harp zâ- manı soğukkanlı olmasını tavsiye ederler: Fakat elde değil! diyordu. O sırada Enver paşa ve maliyeti gelmişlerdi. Hep birlikte cepheye doğru gittik. Geniş çöl ufukları ara- sında çadırlarımızı kurduk. Akşama doğru bilrbem ne geçti? İ Fakat hiç kimse ne Başkumandanı- nin, ne ordu kumandanının çadırma yaklaşamıyor. Bizden uzakta iki çadır dargın ve somurtmuş duruyor. Arasıra bir rüzgâr ikisinden biri- İ ni kıpırdattığı zaman, bir haber gö- lecek, bir vaka olscak diye bekli- yoruz. Enverin çadırı ile telgraf çadırı mühim servet membalarından biri ke- resteciliktir. Burada İnegöl ormanla- bir iskemle fabrikası vardır. İnegölün harice sevkettiği keresteler arasında ceviz kütükleri memleketin bir gelir membaıdır. Tacirler, köylüden ceviz kütüklerini, büyüklüklerine göre, 70 ile 120 lira arasında satın alıyorlar. Memleketimizin etrafından zengin meden damarları olduğu malüm olan kısımlarında tedkikat yapılmaktadır. Maden tedkik, arama enstitüsünün mütehassıslarından bir ecnebi şubat ları sik sık sokak ortasında bırakırlar. Polisler de söylene söylene bu garib çöpleri toplarlar ve çöpün sahibine ihtar ederler: —Bak bul sefer otomobilini götürü- yorum ama... Bir daha tekrar etmeyi- niz. Kendi çöpünüzü, çöplüğe kendi- niz götürünüz. Ben kendi hesabıma bu çöplerle bir iki, hattâ beş on sene mükemmel do- ÇADIR İnegöl (Akşam) — Kazamızın en | rını işleten bir kereste fabrikası ile | Enver paşa bir kutuyu açtı,içinden bütün çöl gecesine akseden bir pırıltı çıktı, Cemal paşanın göğsü- ne murassa nişanı takılıyordu... yor. Çöl gecesi, mehtab gibi işık veren yıldızlarlaaydınlık, iki çadırın dargın profili üzerine çöküyor. Bir aralık zâbitin bilmem kaçıncı gidişinden sonra Enverin çadırında bir kımıldanış oldu; çadır bezi dalga- landı, söndü, kabardı, ve bü hareket bir rüzgâr denize dalga sirayet etti- rir gibi, Cemal paşanın çadırına geçti, Hepimizin içimiz açılmıştı. Çadır profilleri, uzamış, genişlemiş, yayıl- mış ve gevşemiş gibi di. Enver ve Cemsi paşslar, karşılıklı, karşılıklı çadırlarından çıktılar; mü- savi adımlarla birbirlerine yaklağtı- lar. Enver paşa elinde tuttuğu bir kutuyu açtı ve içinden bütün çöl ge- cesine akseden bir pırıltı çikti. Cemal paşanın göğsüne murâssa nişanı takılıyordu. Dördüncü ordu kumandanı, bu nişanın Başkumandana verildiğini duymuş ve kendisinin unutulmuş ol- masıns kızmıştı. Başkumandan tel grafla saraydan bu müsaadeyi aldı- ından, şimdi kendi müceyherini âr- kadaşı Bahriye Nazırının göğsüne takıyordu Bütün çadırlarda bir orkestra gi- bi, ahenkli sevinç dalgaları uyandı. Barışmışlardı. Gazzeden, derin derin, top sesleri geliyor. İngiliz güllesi, Osmanlı se'- tanatının imparatorluk tacın dü- vüyor. > Bu bir damla elmasın hikâyesi! Bir müddet sonra Enver paşa bi- rinci ferik olmuştu. Bu da dördüncü ordu kumandanı için ağır bir darba idi. Beyrut valisi e Cemal paşa ara- sında ne geçil bilmiyorum. Fekat ertesi günden itibaren kumandana her taraftan birinci ferikliğini tebrik telgrafları yağmağa başladı. Cemal paşa müşkül mevkide idi. İstanbula yazdı: «Ne diyeyim, ol- madım, diye yazsam küçük - düşerim, cevap versem, olmadım ki yazayım!» diyordu. İki gün sonra Enver paşa Cemal paşanın birinci ferikliğini tebrik edi- yordu. arasında sık sık bir zabit gidip geli Bu da iki santim sırmanın hikâ resi) . o inegölün Ceviz kütükleri içinde gelmiş ve Hayriye köyünde tar harriyatta bulunmuştu. Bu arama ve tedkikatı neticelendir- mek için başka bir ecnebi mütehassıs gelerek Hocaköy ve Hayriye köyüne gitmiş, Hocaköyde petrol ve Hayriye - köyünde de kurşun aramaları yapıl mıştır. Hocaköyde maden tedkik ve arama enstitüsünün petrol mütehas- sısı bir mühendis gelerek sondaj ye- pacağı bu son tedkikattân anlaşıl mıştır. Hayriye köyü dağlarında bakır ve demir cevheri olduğu söylenmektedir. Vâşabilirim Buraya gelmeden evvel gâzetelerde Amerikada otomobilli dilenciler oldu- ğunu okurdum, Detroitin meşhur «Güzel ada» isimli adasının köprüsü önünde eski bir otomobil gördüm. İçinde bir kör sdamla, iki ayağı kesik bir delikanlı oturmuşlar, Çalgı çala- rak dileniyorlar Mikmet Feridun Es

Bu sayıdan diğer sayfalar: