8 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

8 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

emmuz 1938 LüN&j Yülüüi standa gördüklerim Evel zamanın Burcu bugünün modern Burci otelidir cin top oynıyan nefis bir plâj - Herkülün imtihan verdiği su başı - Balyemez toplarının durduğu yerlere kurulan sofralar - İF biğç ÖZ aiapee; Kineta plâjı dediler. » deni, |, “Bine, kıvrihp büküle- kümsay > boyunca sürüp gid Mühağ, k p gidenbu Plüjlar, ak ki yeryüzünün en ası çı, odan biri. Fakat m€ ila PS Eazinosu, ne oteli... bi in cin top oynuyor. ya İN biring YI İhya ettiğimiz gibi, 3 hâyaş © Yunanlılar da Kineta- Mirlerse, Yeryüzünün Mürla,, — Piâjlarile rekabete girişmiş ti “iy dür ksekter, iki kı İlerde, halen — Seçtik, > haline gelen kısım- rı orente girdik, Bize, ski bakam, ir Fark vardır; Her ne arı$ enindeymiş ka- Peye San; Dayi Besin) t nereye gitsem kar- e Yol i, UZ, heş b z T nereye gitseniz ÜR Cadde, SÖLÜTSÜNÜZ, Korentde de üreme asfaltlanıyor, © Kalamata zeytin- Korentten sonra da asıra, deri adı, a Atinada üç parti resi. çin Mücadeleye giriş- Prak sahipleri, gemi- ira zillet galebe ve Atinayı kaş Da ile dayi Ra devrinde ie Mi ettin Büyük bu dostluğu dedi yay. Se Muvaffakıyeti z 1 de Atinaya dost öğünen Argosta bu- kalmamış... “DİP SU bağında kanal aştık, zeize- | « Yunanistanda da her | Yukarıda: Tripoliçeden bir görü da: otel durduk. Herkül bü menbam başında mtihanlarından (birini geçirmiş. Gölge olmadığı için tahmin güçtü, fakat güneş altında hararetin teymiş- ten fazla olduğunu söyliyebilirimi.. Belediye reisinin mektupçusu, suyun İ tadına daba iyi varabilmek için çıkola- | tayemek istedi, paketi açtı ve gülerek: İ Yemek kabil değil, su gibi içeceğim dedi... “ “* Burelden dönüş Sabahleyin onda yola çıkmıştık; Saat 1 de kendimizi Naflion sahlile- rinde bulduk” “ ta : >! Konyaya benzeyen bir şehir : Tripoliçe ie | AM ş Memba başında soluk alma Naflionun banisi Palameddir... Dil- lerde dolaşan bir efsaneye göre yüz- meği, deniz fenerini, alfabeyi ve da- sa oyununu da bu zat icad etmiş, Naflion Yunanistanın ilk hükümet merkezidir, Cinevizliler zamanından kalan kâle bugün Yunanistanın kürek mahkümlarına tahsis edilen hapisha- nesi, denizin ortasındal da, modem Buürci otelidir. cellât o Burçta otururmuş manlar insan kellesi ke bugün kuzu eti ve E yor. Dünyayı dolaşıp gören işbilir bir Yunanlı Burcu - esas hatlarını boz- madan - tamir etmiş, sıvamış, elek- triklemiş, döşemiş mükemmel, güzel orijinal bir otel haline koymu Rıhtımdan çarşaf salladı. tör kalktı, bizi aldı. Balyemez topla- rının durduğu yerlere kurulan ma- salarda öğle yemeği yedik, pala, kan, miğfer şakırtilarının alkisleri menküş kovuk gibi odalara kurul muş karyolarlarda öğle uykusuna yattık. Akşam serinliği başlarken Tripoli- çenin merkezine girdik Bu vilâyete gelinciye kadar göze çarpan fazla bir güzellik yok. Her yan | bol dağ, bol ağaç ve bol ekin. Bir manlar Moranın merkezi olan 'Trir Üçenin bir hususiyeti varsa, Konya kadar Türk vilâyetine benzemesidir Çarşısında pazarında Gölüşirken ken- dimi Anadoluda sandım Atinadan 204 kilometre mesafede olan bu şehir bilhassa Atinalıların sahfiyesi, ucuz köşk kiralanıyor, İki de güzel, modern oteli, iki güzel ti- yatrosu, bizim «Bodurum Palas» de- diği: yeraltı barı var, Atinadan otomotrisle 5 saatte, trenle sekiz sant- te gelinen bu İlde, hayat Atinaya nisbeten ucuz olduğu için Atinal yazı Tripoliçede geçiriyorlar. Araba ile şehir haricine çikacağır mız zaman Atinada olduğu gibi se- kiz drahımi aldılar: Yol vergisi... Geceyi bir otelde geçirdik. Sabah erkenden Ispartaya gideceğiz. (Arkası var) Selâmi Sedes Cemazilevvel 10 — Hızır #4 4, İmsek Güneş Öğle İkindi Akşam Tai ME. 637 851 436 8361200 200 Va. 220 434 12,19 10,19 19,43 | çaklar!.. NANEMO — Tu, Arab Palabıyığı bulamadı | galiba! Herif körkütüktür; yarın geti; üzülme cânım! : İşin sonu İrfan o gün Merkez kumandanlığı- mı yoklamışlı. Yüzbaşı ve mülâzim efendiler gene yerlerinden kalkarak, gayet samimi bulunarak karşıladılar. Sandalye verdiler, — Cıgarayı, kahveyi içmezlierden- sin, Bari bir limonata!., diyerek, ge- tirttiler Hatır, keyif sorup biraz da hoş beş- ten sonra Birader bey, dediler, bir iki gün da- ha buralısın, bekliyeceksin, hazırda vapur yok. «Medarı Tevfik» gelecekti. Şile açığında dümeninde bir arıza ol muş; Tersaneden ustalar gitmiş!.. mek istememelerine rağmen, durmadı. (Çok işlerim var) dedi ve çıktı Acele işe şeytan karışır. Biran evvel İstanbuldan çıkmağa can attığı halde, bugün yarın, günler geçiyor. İçi daraldıkça daralmağa başlamış- tı. Beyazıd meydanından Koskaya geldi. Konağın sokağına sapmışken, dönüp tramvay yolundan aşağıyı tuttu. Yeşiltulumbadak! kahvelerden biri- ne girdi, Bir çay içer içmez çıktı... Ak- saraya indi Nereye gidiyor, kendi de bil DA 'Taşkasaba doğru yürürken bir de Tuğrakeş Gıyas efendile Ruz- Hilmi efendi, bönbün karşı- T, dan geli ar Yan sokağa sapıverdiler. İrfan bunu hazmedemedi, girdi 80- kağa ve onları yakala, Bana bir selâmı bile çok mu gör- dünüz nankör, kalpazan herifler!.. İkisi de eteklerine sarılmadalar: — Siz miydiniz vezirzadem?.. Malü- mü mecabetiniz gözlerim uzaktan seçmiyor, tanıyamadım vallahi!.. — Velinimet zadem beyime diriği selâm etmek bizlere mümkün mü?, Gelen geçen durmuş, onlara bakı- i yor.. İrfan — Lânet olsun, Allahtan bulun ak diyip yüzlerine tükürdü; döndü geri Gene nereye gittiğini bilmiyor, Lan- ga tarafına doğru yürüyor, Davutpa- şa iskelesini geçti. Etyemeze yaklaşı- yor... Dalgın mı dalgın... Ayaklarına biri kapanıverdi: Yan- gabuz Tufan: — Vezirzadem, baş tacım kusuru- mu affet, Hâtâ kuldan, af ta efendi- den!., Başı yerlerde ve cevab âlmağı bi- takmadan ilâvede; Allahı zülcelâl işte böyle münta- Kiru iki gözüm... Oh, Yarabbi şü- kür, Eşrefi bilâşerif te cezayı lâyığını buldu işte... Namussuzun mabeyinci- likten kovuluşunu işitir işitmez bir kuzu kestim?.. Ahlat hikâyesini de unutmuyor: — Ablası olacak o şıllık, şırfıntı, eknef mahlüke, mezaristan bülbülü Atlı Hasas karı da bulacağını buldu... En edna koltuklarda sermaytlik et- mekle beraber evine bile zampara âa- mağa başlamıştı. Bir kaç kere taşlan- dı. Nihayet mahalleli bastı; zaptiyeyi boyladı. Semtimizden defolup gitti- Ter!.. İrfan, Samatyayı bulmuş, (nerede- yim?) diye etrafına bakıyor. Karnı acıkmıştı... Bir şey yemeli... Deniz üstündeki çardaklı meyhane- ler gözüne ilişti... Hayır, içecek değil, bir şey yiyecek... Balığın delisi; tava- sını, plâkisini bulamasa bile çiroz sa- Yatası olsun vardır a... Akşam olamıyor da olamiyor. Be- yazıddaki Sarafimin kıraathanesinde o günün bütün gazetelerini baştan aşağı devretmiş, en evvel Rumeli, Sır- biye ve Karadağ havadislerini oku- müştu. Sabırsızlığı arttıkça arimada... Ah oralara bir varsa! Fırladı yerinden; niyeti şu: Kumkapıya inmek. Dolaşan meze- cilerden bir kaç balık dolması ap ko- nağa dönmek; yiyip yatmak... Büyük yokuştan inecekken, tiyatro önünden geçmemek için, yürüdü. Dar yoldan Gedikpaşa çarşısına saptı, .Mıgırdıçın kabyesinden bir.bağırtır Sahife 7 LLA — Vezirzadem, istoper et!.. Palabıyık Hırant Koltuğuna girmiş: Neredesin İrfan beyfendim? Der- aliye kazan, ben kepçe, saatlerdir ce- nabını aroorum!.. Ağzına girercesine: — Zatına menşur bir müjdem var!. Çiçekli, kokulu bir pembe zarf uzat- tı: — Oku da boynuma dolan!.. İrfan şaşkın, Zarf elinde, hâlâ açe- miyor... Nihayet zarfı yırttı... Titrek bir yazı. İmzaya baktı Küçük Karâkaşyan.... Mektubu okudu «Sevgilim İrfan bey, «Bir mahı mülecaviz zamandanbe- görememek beni dilhun ünüzü Heyhat, #irakınız bunu bi ti. Ruzuşeb hayslimden çıkmıyorsu nuz... Ri rımda sizi K gü zari rüyorum; gözlerimi açınca ağlıyorum. O rakik kali zde ölbett? merhamet vardır. Bu n arizamı size verecek olan makamı amcam, in- 'da bulunacağım haneyi şifahen ecektir.» Ve altında imza; Küçük Karakaş- acık kalakalmıştı... Pala — Hepsini okudun? diyordu sma karışamam; gidip gitmemek den. Şu da var ki karı kıya Ş dir; pevrane gibi ateş etrafında d Noor... Ve adresi verdi «Beyoğlunda, numaralı hane.. Arab Tayfur, (ölm kadar buradayım) diyerek Sandikbur- nunu boyladığı gecenin e balı, Palabıyık Hıranti Mığırdıçın kahve- sinde $, öğleden evvel Süleyma- niyeye getirmişti. Herif babalarının oğlu mu? yet caiz değil, doğrusunu söyler Jüzum yok. Şu yolda açmışlardı: Hani sıska, çiroz, meteliksiz, vezir- zadeyim diyip duran, haline bakma- dan Küçük Karakaşyana âşık olan İrfan namındaki genç yok mu, ona bir azizlik edecekler, Küçüğün ağzından bir mektub ya- zarak (seni şöyle seviyorum, böyle göreceğim geldi) gibi n fWândan sonra, (Beyoğlunun gizi! evlerinden birinde bekliyorum) diye oraya racaklar. Sıska oraya gelip salona alındı de- gil mi, komik Kambur Mehmed gayet şık bir kadın fi'stanı giyip gilim!) diyerek yanma girecek; bun- lar da dışarıdan Kahkah gülecekler — İşte o mektubu herife sen gö- diyip avu- (vay sEY- türüver Hırant ağacığım! cuna üç kırmızıyı sıkıştırm yesinde (baş göz üstüne!) c muşlardı, Şimdi, evin bulunması, Palabıyığa verilmesi kalıyordu... Oda yarına. adresinin Evin tedariki keyfiyeti çatalı k uzanıp giderken, Göbekli (bunu bana birakın!) diyip bizzat deruhde etmiş, o akşam sivli elbiselerle, yanında yal hiz Tayfur, Beyoğluna çıkmıştı, Burunsuz İspiro, Kör İzak, Tüysüz Haçik hep fos. (en gizli ve hususi ha- nelerdendir) diye gösterdikleri yerler, mahud sokaklardaki malim umum- haneler... Molla (Ne yapsak? Ne etsek?) diye Doğruyolda ter döke döke giderken, beyden, mösyöden ayırd edilemiyen en kibar vasıtaların (Kafe Flam) da bulunduğu, hatırına gelivermişti. Hemen oraya seğirtmişler, bir kena- ra oturmuşlardı. Şişko öyle kalantor halde ki, Kıra- vatında inci iğne, frenk gömleğinin kollarında pırlanta düğmeler, yeleğin- de altın saat köstek; masanın üstün- de altın tabaka İle baston, Eli panta- lonunun cebinde, mütemadiyen Jira- Jarı şıkırdatmada, Orkestratı kızların, müşteri bulma- ga gelmiş yosmaların gözleri hep on- da, Ne gülümsemeler, ne fıkırdaklık- Jar, ne işaretler... çene ASİA TAR) yaz A

Bu sayıdan diğer sayfalar: