16 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

16 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AV, Hi S ve MACER A NUVELİ Fillerin şefi: TOMBAKO Sırtlan, didiklediği ceylân leşini birakarak sarı ve parlak gözlerile Ürkek ürkek etrafına bakındı , ide, Tropikal (1) ormanın için- de, yürüyen bir ordunun boğuk ve Muntazam adımlarla ilerleyişini ha- tırlatan bir ses yükseliyordu. Bir kartal kanadlarını çırparak, en tepedeki dallardan birine kondu. Diğer iki iri kuş semaya doğru çıkıp! e İşte Tombako? - diye bağırıştı Ormanın bütün hayvanları, biribir- lerine fısıldadı: — Tömbako geliyor!... $iiyor!,.. Yer sarsılıyordu. Hortumlardan çi- kan homurtular, ağaçları ttretti Dallar, bir majesteye yol verircesine açıldılar ve güneş kararır gibi oldu; Tombako İTİ, karanlık bir kütle, sahayı dol- durdu, Bu, 'Tombako'ydu... Ormanın dev cüsseli fili! Başma konan böcekleri kovmak İçin kulaklarını sallıyarak, hortumi- le önündeki otları yolarak, ağır adım- larla ilerliyordu, Bir avcının kurşu- Dile topal kalmış arka bacağını ha- fifçe sürüklüyordu. Ceylân leşinin önüne gelince kok- ladı ve sonra başını azametle kaldı- Tarak: «— Böyle pislikler, bana değil, tırtlanlara lâyıktır! der gibi, dik- Katle, üstünden atlıyarak geçti. Ağacın tepesindeki kartal, müsteh- 2i bir ses çıkardı. Tombako'nun deri- si öfkeyle dalgalandı. Ağacı kökün- den tutup söktü attı, Fakat kuş ha- Yalara uçarak gene kahkahayı salı- verdi. z Hortumlarını sallıya salya, bir sürü fi), şeflerini takib ediyordu. İri yapılı erkekler, iki kadem uzun- uğundaki dişlerini gösteriyorlardı. Dişilerse, sendeliyerek yürümeğe alı- $an yavrularını koruyordu. Hepsinin Asude, emin bir hali var- dı. Zira, reislerinin bilgisine, maha- retine, kahramanlığına ogüveniyor- lardı. Ezilen çal çırpı patırtısı, kınlan dalların gürültüsile, alay geçti. Gü- meş tekrar Jâşeyi aydınlattı. Ortalık #ükün buldu, Fakat hayvanlar yer- lerinde saklı kaldılar. Çünkü başka bir düşmanın da yaklaştığını hissedi- yorlardı: İnsan! Biraz sonra, o da göründü. Genç, uzun boylu, avcı kılığında bir delikanlydı, Sağ elile tüfeğini sıkı sıkı tutuyordu, Semaya da, etrafın- daki manzaraya da bakmıyordu. Göz“ leri yere iğik, fil izlerini takib edi- Yordu, Arkasında silâh taşıyan esmer bir yerli, sıska bacakları üzerinde İlerliyordu. Henüz terkedildiği anlaşılan cey- Jân lâşesini görünce, ağır ağır: — Tehlikeli bir iz peşindeyiz! » dedi Delikanlı ona hayretle bakarak bir kahkaha attı, — Fil avı hiç bir zaman tehlikesiz değildir, Abdül! Sürü bizim geldiği- mizi farketmedi. İçlerinden seçeceği- mizi rahat rahat vurabiliriz. Yerli, fikrinde inadla; — Hayır, bu iz tehlikelidir. Avrupalı kızdı: — Korkuyor musun? ş — Asla... Korku nedir bilmem... Pakat hiç bir insanın öldüremediği fili biz vuramayız ! — Ne diyorsun sen kuzum? — Evet... Buradan geçen Tomba- ır... Yüz senedir bir avcının baş *demediği £ü... Arkaları sıra birkaç yerli genç g& İiyordu. Bu ismi işitince hepsi de, kuyla kekeledi: — Tombako! Tomboko! Abdül devam etti: — Kaç avcı onu vurmak için peşis DS düştü. İçlerinde sağ dönen azdır. im en yaman filidir bu! Ri hunda $eytan var. Kafasında bir Zen- Si kabile reisinin zekâsı mevcudi... biri tük kurşun isabet ettiyse de hiç onu. öldüremedi. Tombako, şim- “iye kadar yedi beyaz avcıyı ayakla- ri altında ezdi. Dikkat et ki sekizinci olmıyasın... Delikanlının yüzünde bir okundu: — Daha iyi ya... İşte böyle bir âvın peşine düşerim... Cehenneme kadar bile olsa onu takib edeceğim... » Yerli adam, mâni olmak istediyse de müvaffak olamadı. Avrupslı: — Siz korkaksınız... Ben yalnız da giderim... - diyerek, mağrur, ilerledi. Tahkir karşısında irkilen Abdül, diğer Araplarla beraber delikanlıyı takib etti. — Mademki silâhlarını taşımak için bizi tuttun, nereye olsa gideriz... Cesur avcı, yarım saat sonra fil or- dusuna yetişti, Ormanın ortasındaki bir çıplaklıkta durmuş, karmlarını doyuruyorlardı. Çocuklar, anneleri- nin etrafında oynaşıp koşuşuyorlardı. Birkaç adım ölesinde toplanmış otuz koca hayvanı görünce, delikan- Tı coşkunlukla: — Ne güzel manzara! - dedi, Artık medeniyeti unutmuş, kendi- ni en eski devirlerde ömür süren bir adam sanıyordu. Ve birdenbire, için- de, ölüme yaklaşan İnsanların ekse- riyetle duydukları hayata bağlılık hissi, yaşamak zevki kuvvetle kaba- Tıp taştı. Biran durdu; diz çöktü, Sanki dua etti ve silâhını doğrultarak nişan aldı. Epeyce hesaplamıştı. Arada ancak iki yüz metre mesafe var, K neşe — Dikkat! Tecrübeli kılavuz, gözlerile Tom- bako'yu arıyordu. Neyse çok şükür dev cüsseli hayvan, sürüsünden biraz ayrı duruyor. Onlara karışmayışında da bir esalet vardı. Bir patlayış... Etrafa biraz duman ve barut kokusu yayıldı, Avcı ateş etmişti. Kurşunu yiyen genç f0 sendeledi, Dizi üzerine düştü. Sonra yıkıldı. yuvarlanırken, iki ağacı dn beraber sürüklemişti, Delikanlı, sevinçle yerinden fırla- dı. Abdül onu kolundan tuttu ve ye- Te yüzükoyun yatmasını söyliyerek ; , — Saklanı,.. Saklan!... » dedi. © İşte o zaman avcı, işin bittiğini değil, bilâkis muharebenin başladı- ğını anladı. Arkadaşları vurulunca fillerin hepsi öfkeyle biribirlerine yak- laştılar. Hortumlarını havaya kaldı- rıp kulaklarını kabarttılar, Dinleyip havayı kokluyorlardı. Anneler, yav- rularını büyüklerin siyanet edici su- ru arkasında saklıyorlardı, Hayatında birinci ve sonuncu defa olarak genç avcı korkunun ne oldu- Hunu anladı, Müthiş hayvanların ordusu tehdidkâr bir hal almış ona doğru yürüyordu, Avcı tekrar tüfe- ğini kaldırdı. Abdül seslendi: Bu ihtara rağmen, silâh patladı, i Bu hikâyenin müellifi meşhur İngiliz gazetecisi Makin'dir. Dük dö Vindsor heniz vellahdken ken- disile birlikte Afrika ormanların- da avcılık yapmıştır. NAKLEDEN: (Vâ -Nü) & Bi Oratada yürüyen hayvanlardan biri daha yıkıldı. Fakat dev cüsseli fil, şimşek gibi ileri atılarak, avcıya koştu. Abdül avazı çıktığı kadar bağırdı: — Tombako geliyor... Kaç!... Dört yerli koşarak, çilyavrusu gibi dağıldılar, Delikanlı da koşmak iste- di. Fakat hayvanın arkadan yetiştiği- | ni, toprakların sarsıldığını işitiyordu. Ne feci bir ölüm kövüâlamâcası... Birdenbire bitab,bir ağacın kütü- ğüne yıkıldı. Tombako yetişmişti. Hortumiyle Avrupalı genci yakaladı. Havaya kaldırdı ve muzaffer bir edâ ile onu sallayıp sallâyıp yere fırlattı. Kırılmış bir oyuncak gibi avcı, top- raklar üzerinde ezildi. Sonra cinsini tüketmeğe uğraşan bu beyazlara karşı duyduğu büyük bir kinle koca ayağını kaldırıp cesedin üzerine bas- tı. Derken dişlerile toprakları kazıdı; avcıyı çukura attı. Bütün sürü, karşılarına çıkan hid- detli bir aslanın pençesi karşısında yılarak kaçmıştı, Hattâ şef dahi! Fakat Tombako yerinden kımılda- mamışlı. Meydan okuyan bu genç fili parçalamak üzere adalelerinin bütün gerginliği ile aslan, yelesini kabarta- rak atılırken, Tombako yalnız kulak- larını kımıldatarak ve parlak küçük gözlerini düşmanına dikerek duru- yordu. Aslan şiddetli bir saldınşla atıldı. Fakat fil hortumunu daha büyük bir süratle harekete getirerek onu belinden kavradı, Çekti; havaya kaldırdı, salladı, böğründe çızılan pençe yaralarının acısile düşmenin amansız bir şekilde yere fırlattı. Aslanın ölüm iniltisi, filin ayak- ları altımda boğuldu, kaldı. Tombâko'nun bu macerası orman içinde dillere destan olunca şef, yeni yetişen bu genci uzun uzun takdirle süzdü ve kendine halef tayin etti. İşte o günden sonra Tombako yalnız kendi şahsı için deği, cinsi uğrunda da ölümle mücadele vazifesini Üze- rine aldı ve asrı geçen bu kavgalı hayatında en büyük düşman olarak insanları, bahusus onlar arasındaki beyaz avcıları tanıdı. 'Tombako, hem bunları düşünüyor; | hem de hoşuna giden yemekleri yi- | yordu. Bu şanlı ve müreffeh haya- tından dolayı Allahına teşekkür eder İ gibi hortumunu havaya kaldırdı. Yine aheste aheste, hortumunu kal- dırarak, etrafını koklıyarak, muhafa- zasını derühde ettiği maliyetinin ba- şında, azametle ilerledi. yi * Robins, yaşlı ve işten elçekmiş bir avcıdır. Bu sefer Afrikaya bir ticaret için gelmişken, delikanlının ölümü- nü kendisine anlatmaları üzerine yüreğinde eski mesleğinin hevesi ka- bardı. Ses çıkarmaksızın ertesi sabah tüfeğini omuzuna vurdu ve yola çık- tı, Ormanı biliyor; TTombako'yuda tanıyordu. O gün dev cüsseli fil, malikânesin- de yalnız başına dolaşıyordu. İhtiyar- Jadığını hissediyor, maddi olmaktan ziyade manevi bir yorgünluk düyu- yordu. Dalgın, mazisini düşünüyor: Ken- disini'daha yavruyken annesinin bu- Tuşuk vücudu yanında hoplarken ta- hayyül etti. O sıralarda bile kendisi- ne tehlikeyi, tuzaktan kurtulma yol- larını öğretmişlerdi. Şefine körükö- rTüne itaat edip sürüden ayrılmamak! Esas buydu... İçinden kâbaran coşkunlüklarına Ye gururuna rağmen, bu kanuna ita- at etmişti. Fakat yaşı ilerledikçe kuv- Fakat birdenbire kımıldamadan dur- du. Kulakları sallanmağa başladı. Bir düşman yaklaşıyordu! Bir in- sandı bu... Civarda bir yere saklanmış; belli... Filin minimini yuvarlak gözleri ar- kasında gizlenen beyni derhal hare- kete başladı. | Gelen Robinsti! O nice nice filler öldürmüşse de* 'Tombako'ya ilişememişti. Şimdi onu aramağa geliyordu. Dev cüsseli fille, | Son defa olarak bir boy ölçüşmek is- tiyordu. İ Hakikaten de bu vahşi orman için- de, tüfeğindeki beş kurşunla böyle bir mücadeleye girişmek cinnetti! Yavaş yavaş ilerledi. Kumaz fil, ada- mın yerini keşfetmişti. Çünkü o ta- raflardan bir kuşun ürkerek telâşla uçtuğunu gördü. Başını çevirmiş, ba- kıyordu, Avcı, bu meydan okuyuşa f€- na halde öfkelendi. Birdenbire orman sallandı. Tombâko hızla hücuma geçti. Robins, tetiği çekti. Mükemmel bir endaht! Lâkin böyle bir hücumu durdurmağa kâfi değil!... Avcı, silâhı elinde bir ağaca tar- mandı. Tam dalın üstüne çıkmıştı ki, fırtına gibi, dev oradan geçti. Tozu vetinin ne derece müthiş olduğunu göstermek hevesi yüreğinde kabardı. Günün birinde önüne çıkan fırsattan istifade etti: dumana kattı. Tekrar döndü ve ağı- cı hortumile yakalıysrak kökünden söktü, Bir dakika içinde Robins yere yu- varlanacağını tahmin ederek tekrar tüfeğini çekti, Kurşun gri renkteki kalın deriyi delmiş olacak ki, Tombako birdenbire sendeledi. Lâkin avcı, onun bu zaafını görmeden yere yuvarlan- mışlı. Kalkmağa mecali yoklu. İri hayvanın kendisini çiğnemesini te- vekülle bekledi. Netice umduğu gibi olmadı. Bir kaç metre ötede, fil, vücudunu oğri- tan bu arızadan kurtulmak ister bi silkiniyor: — Püuüpünuuu! «diye inliyor. Robins yâvaş yavaş yerinden kalk- tı. Yine sikârma nişan alarak bir daha çekti. Hayvan, muztarip sayha ile kaçmağa başladı. Acaba düşüp ölecek miydi? Parça- lanmış üstü e, yaralanmış vücu- dile arkasından koştu. Fillerin şefi, ilerledi, sendeliyerek dalların arasından yürüyor... Kaçı- yor... Bu koöşmaca adetâ kâbus gibi bir şekil aldı, Filin bıraktığı kan izlerini Robins takib ediyor. Mutlak onun düşüp öldüğünü görmek istiyor.. Yaklaşınca son Kurşununu da rtâ- cak ve attı... Pil yıkılmadı. Yalnız başını çevirerek meyüs ve şikâyeti bir nazarla ona baktı... Yürüdü... Hayret! Bu hayvan nasıl şeydi böyle? İhtiyar avcı onun düştüğünü görmiyecek mi? Bitab yürüyor... Anbean ayakları- nın ağırlaştığını hissediyor. Sonra birdenbire böline kadar battı, İşte o zaman anladı... Başına gelen feâ- keti idrak etti! Tombako onu hiç bir insanın yaklaşamadığı bataklıklara doğru getirmişti... Burada bu siyah çamurun içinde filler ölmeğe gelir Dehşetle açılan gözleri önünde na- mütenahi bir tarla halinde fil dişleri parlıyor! Ümlidsiz, etrafına bakındı. Kimseler yok... Kurtulmak imkân- 8iz... Mücadele edilmez bir kuvvet onu çekiyor, ölüme göli lâhımı fırlattı. Tülek yumuşak çamu- ra batıp yavaş yavaş kayboldu. İste bir kaç dakika sonru o da böyle ola caktı, Son bir defa, hayvanla insan ba- kıştılar... İkisdi de ayni tevekülle neticeyi bekliyor... Her ikisi için de mücadeleden sonra en kibar ölüm bu değil miydi? Filin dişleri gitgide kaybolurken, ihtiyar avcı: — Allaha ısmarladık 'Tombako! - diye mırıldandı; bu, son sözü oldu. Ve sicak bataklık, onu da bir kefen gibi sardı. Nakleden: (Vâ - Nü) (1) Memaliki harre hususiyetli. ö.amEnE RE BEEAEEEEEEEEEEENEEEEAEEAEAEAAEAENN Türkiye 1400 kuruş 7700 kuruş 70 » 1450 0 >» 80 Ecnebi Posta ifihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Beneliği 3000, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır. 31 — Ruruhuzır 164 8. İmssk Güneş Öğle Ikindi Akşam Yata: 9044 1200 131 Va, 434 6101200 1504 1728 1859 İdarehane: Babıâli civarı Acımusluk sokak No, 13 E. 1104 1240 630 KÜÇÜK İLÂN. okuyucularımız arasında EN SERİ, EN EMİN EN UCUZ vasıtadır. Alım satım, kira işlerin» de iş ve işçi bulmak için istifade ediniz! “&

Bu sayıdan diğer sayfalar: