19 Ekim 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

19 Ekim 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

19 Teşrinievvel 1938 BANYONUN PENCERESİNDEN Nahidin kötü bir huyu bütün ar. | kadaşları arasnda pek meşhurdu. Sokakta geçerken etrafındaki genç ye güzel kadınlara dik dik bukardı. Bazan bunların peşlerine de takıldı- ğı olrdu. Kaç kere kendisine nasihat etmiştik: — Kardeşim bu huyundan vaz- geç... Buçok çirkinbir şey!.. de- miştik, Fakat aldıran kim? O gene bildiğini okuyordu. Nihayet günün birinde baktık, bi- zim Nahid tamamile değişmiş, bâm- başka bir adam olmuş. Etrafından geçen hiç bri genç ve güzel kadına bakmıyor. Hattâ kadınlar kendisine baksa başını başka tarafa çeviriyor. Hayret, içinde kaldık. Nihayet ben dayanamadım. Sordum, — Yahu... Vakia sokakta kadın- Jara bakmak fena bir tabiattir amma sen bu huyundan bir türlü vazge- ggmiyordun. Ne oldu?... Bu tabiatin- Nahid gülümsedi: — Ben de bunun çirkin bir şeyol- duğunu anladım ve vazgeçtim. — Hele hele... Bunda muhakkak bir şey Yar... Yoksa sen bu berbad huyundan vazgeçemezdin. — Vallahi hiç bir şey yok... Ben den bu işin pek kötü bir şey olduğu- nu anladım. Vazgeçtim... — Bundâ bir sır olduğu anlaşılı- — Efendim... Benim o kötü huy- dan bir türlü vazgeçemediğimi bi- lirsin... Bundan bir kaç ay evel ye- ni bir apartımana taşındım. Bu apartımanın her tarafı güzeldi. Yal- müz banyosu dar, sıkıntılı bir yer... Bu banyodan şikâyet eder durur- dum. Banyonun karşıki apartıman- lara bakan bir penceresi vardı. Bİr gün bu banyoda tıraş olurken gö- züm pencereye ilişti, A?... Karşıki- apartımanda bir kadın soyunuyor. Hemen pencereye yaklaştım. Karşıki apartımanı tedkike başladım. Şimdi karşıdaki kadın sırtına açık bir gece gömleği giymiş odada öyle dolaşıyordu. 'Tabii benim gözlerim karşıda olduğu için traşı uzattıkça uzatıyordum. Evdekiler benim bir saate yakın bir zamandır banyodan çıkmadığını görünce merak etmişler, kapıdan sordular: — Ne oldun yahu?... Merak ettik... Havagazı musluğu açık mı kaldı? Banyoda üstüne bir fenalık mi gel- di? diye düşündük. İçeriden cevab verdim: — Yok... Yok... Tıraş olurken yü- zümü kestim de onun için uzun müddet burada kaldım. Tiraşım bi- tince banyodan çıkmağa mecbur ol- dum. Fakat aklım fikrim hep kars şiki aparlımanda idi. Biraz sonra: — Ellerim kirlendi... Yıkayayım bari... diye hemen banyoya koştum. evdekilerin nazarı dikkatini celbet- meşin diye dışarıdan akan suyun sesinin işitilmesini istiyordum. Maa- mafih bir yandan da uzun uzun el- Baş, Diş, Nezle, Nevralji, kırıklık ve bütün MANAS MAYAN İcabında Ellerimin yıkanması bittikten son- ra yüzümü yıkadım. Ondan sonra ira ayaklarıma geldi. Banyoda faz- la müddet kalabilmek için kendime iş lead ediyordunü Artık o günden sonra âdet edin- miştim. Banyoya giriyor, saatlerce kalıyordum. Günde dört beş, hattâ altı yedi defa elimi, yüzümü, kolları- mı, ayaklarımı yıkıyordum. Banyo- da fazla kalışım evdekiler tarafın- dan garib görülmesin diye bütün su musluklarını da açıyordum. Di- şarıdan banyoda şakır şakır akan bir su gürültüsü işitildiği muhak- kaktı Bilhassa geceleri banyoya çok da- danmıştım. Bizim banyonun kapısı- nin yarısı buzlu camdır. Karşıdan bizim banyo dairesi gö- rülmesin diye elektriği yakmıyor. dum. Dışardan yanan elektrik ışığı buzlu camdan süzülerek banyo dai- resini oldukça aydınlatıyordu. Hem de bu suretle elektrikten iktisad yap- miş oluyordum. Ancak karşıyı daha iyi görebil- mek için bana bir dürbün lâzımdı. Bir arkadaşım: — Gece uzakları gören bir takım «gece dürbünleri; vardır. Ararsan bulursun... demişti, Artık dükkân dükkân dolaşarak «gece dürbünüs arıyordüm. Nihayet bir tane buldum. Epeyce bir para verip aldım. Fakat aldığım dürbün de pek işe yaramiyordu. Gece bu dürbünle karşıdaki kadınları ancak hayal meyal görebiliyordum. Bir gün baktım. Karşıdaki kadın- lardan biri sokaklık elbisesini giyi- yor. Yeşil bir köstüm ve yeşil bir şapka giydi. "Tam fırsattı. Eğer bende sokağa çıkarsam onu yakından görebilirdim. Hemen evden fırladım. Hakikaten ona sokağın köşesinde rasladım. Aman yarabbi!... Ne gudubet, ne çirkin, ne korkunç şeydi. Derhal eve döndüm. Öteki kadın orada idi... Aradan beş âli gün geçti. Tabil biz ötekini, yani henüz yüzünü gör- mediğimi seyir için gene banyonun bütün musluklarını şakır şakır akı- tıyordum, Fakat bir kaç gün sonra evime dönerken bir de baktım bizim sokak- ta çıtı pıtı bir kadın... Arkasına düştüm. Yüzünü görmek istiyordum. Tam bizim karşıdaki apartımana yaklaştık. Adımlarımı sıklaştırdım. Bir de yüzüne baktım. Bir facia... Çopur bir yüz, müthiş gözler... Son- radân ahladım ki bu da bizim kar- şıki apartımanda oturan öteki kadın değil mi? Ayni gün harcettiğimiz su hesabı geldi. Müthiş bir yekün... Çünkü ben onları seyretmek için banyonun bütün musluklarını açmıştım. Su faturasını ödeyinceye kadar akla karayı seçtim. Üslelik © gece dürbünü denilen şeye 85 lira vermiş- tim. Bunlara mı Yanayım? Yoksa o kasvetli, havasız banyo dairesinde saatlerce kaldığıma mı?... İşte bundan sonra biç bir kadına bakmamağa yemin ettim. Hikmet Feridun Es e aa Gülhane mektep ve hastane- sinin poliklinik muayene günlerini gösterir cedvel Günler Hastalıklar Pazarlesi o Hariciye, kadın, fizyoterapi Dahiliye, bevliye, kulak, bo- Haz, burun Cilt, asabiye, göz. röntgen Bârieiye, kadın, fizyoterapi Dahiliye, elldiye, göz , Berliye, asabiye, kulak, bo- Grip Komatizma ağrılarınızı derhal keser. günde 3 kaşe alınabilir. MAH AYAN O di ki a ln mi ekl iL 19 Teşrinievvel 1938 Çarşamba İstanbul — Akşam meşriyala: 1830 Keman konseri: Kadıköy Halkevi namına, Konservatuvar profesörlerinden Iskender Ardan,piyanoda Rana Seven, 19: Konfe- rans; Fatih Halkevi namına, Rüştü Dirk- türk O(İçtimalyatta oHaikevlerinin oOTo- 18), 1930: Halk türküleri; İsmall Hakkı tarafından, iİfAs: Roma haberleri, 20: Nezihe Uyar ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2040 Ajans haberleri, 20,47: Ömer Rıza Doftrul allel: Eml Yals, 2 -Wohe: Hahanera, 3 - Side: En- termezzo, 21,30: Safiye ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve balk şarkıları, 22,10: Hava raporu, 22.13: Darütlalim musiki heyeti: Fahri Kopuz ve arkadaş- Yarı tarafından, 22,50: Son haberler ve ertesi günün programi, 23: Saat ayarı, istiklâl marşı, Bon. Ankara — Öğle neşriyatı; 1230 - 13: Alaturka plâk neşriyatı, 13 - 1315: Ha- berler, 13,15 — 14: Karışık plâk neşriyatı, 14: San. (Öğle neşriyatı tecrübe mahiyetinde olarak yeni stüdyoda yapılacaktır.) Akşam neşriyatı: 18,50 — 19,)5: Dans piâk neşriyatı, 19,15 - 20: 'Türk musikisi ve balk şarkıları (Makbule Çakar), 20 - 20,10: Saat ayarı ve arapça söylev, 20,10 - 20,15: Haberler, 20,15 - 21: Halk türkü. leri (Mustafa Çağlar ve Semahat), 21,15 - Berlin (20 - 20,45) hafif musiki — Bres- lar 20 kuvartei — Kolonya 2030 şarkılar ve danslar — Leipzig (20 - 2045) şarkı, koro ve orkesira tarafından müntehab parçalar — Münih 20,15 şarkı, keman, pi- yano ve orkestra — Ştuttgart 20,45 plâk neşriyatı — Viyana 2030 R. Strauss'un eseri ve Besthoven'in dokuzuncu senfo- nisi — Budapeşte 2030 bir opera — Bu- dapeşte II (20 - e sı — Bükreş 20,20 (Reg) 2035 Balalayka konseri — iline 2030 konser — Roma 2030 orkestra ta- rafından müntehab parçalar 2030 (Bizet) nin (Karmen) operası Varşova 20 şen musiki, Saat 21 de Berlin 21,10 plâkla muhtelif opera par- çaları — Breslav 21,10 salon orkestrası ve şarkı — Deutschlands ve Danzig: Vi- yanadan naklen Beethoven'in dokuzun- cu senfonisi — Hamburg 21 dans musiki- — Könige- İ berg — 21,10 orkestra tarafından hafif musiki — Lelpzig 21,10 karışık musiki — Münih 7150 şarkı ve koro — Şlu'igart salon orkestram tarafından müntehab parçalar — Bari 210 Yunanca neşri- yat — Belgrad 31 gen, ecek musiki — Budapeşte: oOperaya — Buda- peşte Ii 2125 dans — Bükreş 2115 ke- man konseri: Bach'ın eserleri — ve ala > 22,15) bando muzlkası — (21 - 2130) konser — Rennes 2140 Dz ser — Sofya: Karmen operasına devam — Varşova: Şen musikiye devâm ve (2125 - 2140) karo Konseri. Saat 22 de Berlin 22 orkestra konseri ve klâ- i rinet — Breslav: Programa devam — Deutsehlanda ve Danzig 2220 ye kader Viyandan naklen Beethoven'in dokuzun- cu senfonisi — Hamburg: Dans musikisi- ne devam — Könligsberg 22,15 dans mu- kisi — Münih: Şarkı ve koruya de- vam — Ştuttgart 22,10 senfonik Konser — Athlone (22,50 - 2329) Trio — Belgrad 21 Rus romanslari ve 2230 plâk neşri- yatı — Budapeşte: Operaya devam — Budapeşte Il 2230 çingene orkestrası — Bükreş 2220 keman konseri Droltwieh (22,15 - 2430) Brahıms'ın piyano konser- tosu ve senfonisi — Florans (2245 - 2430) gitara ve salon musikisi — Niz (2230 - 24,30) orkesira tarafından müntehab par- çalar ve Beethoven'in yedinci senfoni- si — Marsilya ve Stresburg 27 hafif mu- siki — Rennes (2230 - 2430) orkestra konseri ve senfonik konser — Roma 23 (Carabella) nin (Bambo) opereti — Stok- holm 22 piyano ve orkestra, Rahmani- noff'un konsertosu — Varşova (22 - 220) Chopin konseri — Sofya: Karmen ope- Taşına devam. Saat 23 de Breslav ve Berlin (2330 - 1) yeni ve eski dans musikisi — Deutechlands (2330 - 2345) küçük gece konseri, piyano ve ke- man — Kolonya 2330 piyano ve keman konseri — Diğer Alman yanadan naklen (2330 - 1) salon orkes- trası ve şarkı — Athlone (23,30 - 2430) Si saat — Belgrad (23,15 - 2345) şar- — Budapeşte: Operaya devam ve 2830 bant musiki — : Keman konse- yatı — Florans (2330 - 2455) dans — İde (23 - 430) senfonik konser — Marsilya ' ve Strasburg 23 piyano kon- seri ve 2330 - 2430 orkestra konseri — Kis: Senfonik konsere devam — Stok- holm (23,15 - 24) modern dans musiki- (23 - 2355) plâkla oda programa devam -——- Budapeşte 24,10 caz musikisi — Droitwieh (2430 - 1,10) dans— Londra, Reg. (2425 - 130) dans — Frankfurt ve Ştuttgart (1 - $) gece kon- seri — Hamburg ve Münih (1 - 4) eski ve yeni musiki parçaları. Beyoğlu yerli As. şubesinden: Beyoğlu yerli askerlik şubesinde kayıtlı (834) doğumlu ve bu doğumlularla mua- meleye Labi kısa hizmetlilerden olup tah- gilini bitirerek yüksek ohliyetname almış olanlar 1/2. Teş/688 de askere sevk edi- leceklerinden şimdiden şubeye müracaat- ları : v- | Bükreş: rine devam — ve (23,10 - 23,45) plâk neşri- Tarihi DİŞİ KORSAN | Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli 'Tefrika No, 149 Küçük bir ormanda gizlenen korsanlar şimdi ağaçları siper alarak pusuya yatmışlardı Korsan soyundu, yavaşça göle ât- Jadı. O, çok mahir bir yüzücü idi. Su- yun içinde yalnız ufacık başı görü- nüyordu. Gölün içinde ufak bir çır- pıntı bile yapmadan, balık gibi yüz- meğe başladı ve biraz sonra uzak- Jaştı, gözden kayboldu. “Hacer korsanın yüzörek karşı sahi- le gitiğini, biraz sonra döneceğini bütün nöbetçilere söylemişti. gi Hacer, eli açık bir kadındı. Üze- rinde hiç bir zinet taşımazdı. Başın- daki kıymetli şal parçasını (Yediku- le) de kendisine siper olan bir kor- sana hediye etmiş, onun yerine ba- $ina âdi kırmızı bir bez parçası sar- mıştı. Belinde annesinin bir kurban bayramında hediye ettiği kıymetli bir Cezair kuşağı vardı... O, bu ku- şağı da «Uğur gemisi: kaptan Ha- san Elâttaş'a hediye etmişti. Hacerin belinde büyük babasın- dan kalma bir hançeri vardı. O: — Çırçıplak kalsam da, hançerimi kimseye veremem. Derdi. Kolundaki altın bileziğini de o güne kadar süs diye taşımamış- tı. Bileziğin ucunda küçücük bir gö- zü vardı. Bu gözde bir damla zehir saklıydı. Halbuki, Romanos kapısı- na yaptıkları ilk hücumda, surlar- dan-gelen bir ok kolunu sıyırıp geç- miş ve bileziğinin bu kısmını par- çalamıştı. Artık, sadece bir altından ibaret kalan bileziği taşımanında bir mânası yoklu. Dişi korsan, bu- nu da vermek istemişse de, Arab de- nizcisi almamış, bilezik Hacerin ko- Yunda kalmsıtı. Hacer; — Ben bir kadın olduğum halde, bazı reislerin göğsündeki mücevher- leri, parmaklarındaki kıymetli taşlı yüzükleri, bellerindeki kemerleri gör- dükçe, hayretimden söyliyecek söz Der ve bir çoklarını ayni sözlerle mahcub ederek, mücevherlerini ve zinet eşyasını alır, bedeli muhtaçla- ra dağıtılmak üzere sattırırdı. Gölden dönen korsan, gördüklerini anlatıyor Sabaha karşı... Tanyeri ağarmağa başlamıştı. Sahilde bir hışırtı duyuldu. Nöbetçilerden biri yavaşça ses- lendi: — Sitti Hacere haber verin, göz- cümüz döndü. Hacer bu sesi işilince yattığı yer- den fırladı. Göl kıyısına koştu. Biraz sonra suyun içinden çıkan korsanın gözleri dönmüş ve kolla- rında kuvvet, dizlerinde derman kalmamıştı. — Düşman çok kuvvetlidir, Sitti! diyerek, kumsala yıkıldı. Korsan la- İ mam beş saat suyun içinde kalmıştı. Hâcer bu üç kelimeden başka bir şey dinlemek istemedi. Mademki karşı kıyıda düşman vardı ve düş- manın çok kalabalık olduğunu an- lamıştı. Ötesini dinlemeğe vakti yoktu. Derhal maiyetindeki müca- hidlere! Emrini vermişti. Hacer kaçıyor muydu? - Korsanın sözüne inanıp korkmuş muydu? Mücahidlerin ileri gelenleri Hace- Tin yanına koştular: — Bize eme ela yaraşmaz, Sitti! Şu gölü düşmanın kanlle boyamağa ant içtik. Ne yapıp yapmalı, karşı di, düşmanla çarpışmadan dönmek İstemem. Fakat, şimdi Trakya Rum- ları bizi uzaktan seyrediyorlar, On- lara korktuğumuzu anlatmış olmak için telâşla buradan geriye çekilme- Viyiz. , Hacer bundan sonra, düşünceleri- ni ve kurmak istediği tuzağın içyü- zünü de anlattı: — Bize rehberlik eden adam, gö- Yün garbinden kara yolile karşıya geçmek mümkün, hattâ çok kolay ol- duğunu söyledi. Trakyalılara kaçı yormuşuz hissini vererek, sahilden biraz uzaklastıktan sonra, gölün gar- bindeki. kara yolunu tutup düşmanı olduğu yerde bastırmak Tikrindeyim. Bütün reisler bu plânı müvafık gördüler. Dişi korsan &n büyük meharetini burada göstermişti. il Güneş doğmadan harekete başla- dılar, Trakyalı Rumlar, Arabların kaçlı- ğını uzaktan çok iyi görüyorlardı. Onların, gölün “dar yerinden beri ta- rafa geçecek salları ve sahilde ya- naşmış bir çok kayıkları vardı. Trak- yalıların bu dar geçidden her za- man sallarla geçip geldikleri belliy- di. Bütün nakil vasıtaları kendi ia- raflarında kalmıştı. Arabların kaçlığını gören Trakya llar küme küme sallara ve kayıkla- ra binmeğe başlamışlardı. Hacer ağaçalr arasında İzini kay- bettikten sonra: — Arkadaşlar! - diye bağırdı - Gö- lün öte yanına geçmeğe de lüzum kalmadı. Düşman şimdi bizi kovalı- yor. Biz onları çevirinceye kadar, on- lar bu tarafa geçmiş bulunacaklar, Küçük bir ormana sıpwp gizle nen korsanlar şimdi ağ siper alarak pusuya yatmışla:, 'Trakyahların bu ormanın önün- den geçen yolu takib edecekleri şüp- hesizdi. Hacere tulihi yardım edi- yordu. Dört beş saatlik yolu boş ye- Te . yürümekten kurtulmuştu. Ormanda Trakyâhları bekliyor. lardı. Hacer bu sırada, gölün karşı kıyı sına giden gözcü ile konuşmak fr satını bulmuştu. — Ey, başka neler gördün bâka- um? — Neler görmedim, Sitti?! Düş- man çok kalbalıktı... Bütün göl Kı- yısını baştanbaşa tutmuşlardı. Bir aralık gölde bir hısıtrı duymuş ola- caklar ki, suyun üstüne yüzlerce ok yağdırdılar. Ben O sırada suyun di- bine dalmıştım. Biraz sonra yavaşça burnumu sudan çıkardım. Ok yağ- muru kesilmişti. Ve böylece yavaş yavaş yüzerek sahile kadar yaklaş- tım. — Sahilde nöbetçileri yok muydu? — Hepsi uyanıktılar. ve: «Arab- Jarı denize dökeceğiz. Bizansı kur- taracağız!» diye bağrışıyorlardı. — Bu gördüğün kalabalığın mik- darını tahmin edebildin mi? — Gözlerim beni aldatmıyorsa, dört katar vardılar... — Demek iki bin kişi... Bizden bir misli fazla, — Arkası çok kalabalıktı, Bağrış- tıkları zaman geriden sesleri geli- yordu. — Pek âlâ. Her korsana on kişi isabet ederse, demek ki, biz onlardan beş defa daha kuvvetliyiz. Ormanı da sardık. Hepsini ele geçireceğiz. — Bizansa erzak ta getirdiklerini söylüyorlardı, Sitti| — Bunu nereden öğrendin? — Sahilde dolaşanlardan biri, ar- kadaşına: «Bu kadar çok erzakı Bi- zansa nasıl götüreceğiz? Hayvanları» miz çok yoruldu.» diye söyleniyordu. Hacer bunu duyunca sevindi. Mü- cahidlerin erzakı azalmıştı Eğer bu erzak kafilesini hayvanlarile bir- İikte yakalamağa muvaffak olursa, bütün gemiler de erzaksızlıktan kur- tulacak ve mücahidlerin yüzleri gü- lecekti. Her gün hurma ve haşlanmış buğday yemeklen usanmışlardı, Bu izahalı veren korsan, Hacere sokuldu: — Bir şey daha duydum, Sitti! de- di, Diğer bir kıyıya sokulduğum z4- man burada iri boylu bir adam, sert ve kalım sesile arkadaşına şun- ları söylüyordu: <Trakya prensinin imparatorla arası açık olduğu hal . de, sekizinci Mihaile bizi yardımcı göndermesine hiç te şaşmıyalım. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: