8 Ocak 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

8 Ocak 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i i ) POLİTİKA Alman - Leh münasebatı Çekosiovakyanın, Alman, Leh ve Macar ekalliyetlerinin yaşadıkları yerleri bırakarak dahili işlerinde müstaki! üç hükümetin Htihadndan hasıl olmuş yeni bir federal devlet olduktan sonra siyasi ve iktisadi cihetlen tamamile Almanyaya bağlanmış olması Lehistan tarafından hoş görülmemişti, Fazla olarak bu üç hükümetten biri bulunan Rütenyanın (Karpat Ukraynası) namını alması ve burasının Almanlar tarafından askeri ve siyasi bir üssül- hareke haline getirilmesi Lehistanı büsbütün Almanyadan uzaklaştırmış ve Sovyet Rusyası ile olan münasehatını tabii bir hale koymak teşebbüsünde bulunmağa sevketimişti. Tam bu sırada Lehistan Hariciye Nazırı Beck'in istirahat için Nise git- miş olması Lehistanın eski müttefiği Fransa ile de münasebatını sıkılaştır- mak istediğine bir delil sayılmıştı. Lâkin mumaileyhin Fransız rivyerasın- dan doğruca Almanyaya gelip B. Hitler ile hususi mülâkatta bulunması Lehistanın Sovyetler birliği yahud Fransa ile birleşerek Almanyaya karşı yeni bir siyaset takib etmeğe hazırlanmadığını isbat etmiştir. Çünkü mezkür mülâkatın sonunda neşredilen resmi tebliğde iki arada- ki eski dostluğun devam eylemesini iki tarafın arzu eylediği teyid edildiği kaydedilmiştir. Gerek B. Hitler gerek B. Beck 1934 senesinde iki tarafın bi- ribirine karşı her hangi tecavüz? bir harekette bulunmaması ve aradaki her türlü ihtilâf ve meselelerin hakem tarikile halledilmesi için akdolunan mua- hedenin ahkâmı tamamile cari ve meri bulunduğu bu mülâkatta teyid edil- miş olduğu salâhiyettar mahafi) tarafından bildirilmiştir. Lehistan İle Almanya arasinda eski normal münasebat avdet etmiş ve aradaki suitelehhümler kalkmış oluyor. Mezkür muahede mucibince iki ta- raf biribirinin dahili işlerine karışmamağı teahhüd etmiş bulunduklarından dört devletin idaresinde (o bulunan OBüyük Ukraynanın (Lehistana Aid kısmına Almanya her hangi suretle alâkadar olmuyacaktır. Binaenaleyh Lehistan İle Almanyanın ortu ve Şarki Avrupadaki ahvalin bundan sonraki inkişafmdan doğacak neticeler dolayısile harp etmiyecekleri artık temin edilmiş bulunuyor. Cam vagon Almanyada Bertesgaden hattında | bugüne kadar görülmemiş bir vagon tahsis edildi. Bu vagon kırılmaz cam. dan yapılmıştır. Demiryolları idaresi, yolcuların geç- İlkleri güzel manzaraları rahâtçâ sey- redebilmeleri için bu cam vagonu yap- mıştır, Vagon altmış dört kişiliktir. Kol tuklar da müteharriktir. İstenilen ia- | rafa çevrilip oturuluyor. Org ve Çanlar Kiliselerde şarkı söylenirken org ça- lanır. Org kiliselere 7 nci asırda girdi. | 680 senesinde Papa Vitallen kiliseler- de org çalınmasına resmen izin ver- Bir asır sonra Pepin, Kostantinden mükellef bir org aldı, Kompiyende Sen-Korney kilisesine koydu. Org şarkta yapılmıştır. Çan garpta yapıldı. Kiliselerde çan 8 nci asırda çalınmağa başladı. Çan Yapılmadan evvel sokaklarda tellâl dolaşır halkı ibadete çağırındı. i Her balde işlerinin çokluğundan olsa yerek bir Kaç yıldır bina inşa €denler sözlerinde durmaz olmuşlar. | Mahkemelerde inşacılar aleyhine açılmış bir çok davalar var. Kimi bi- nasının vaktinde teslim (edilmeği- ğinden, kimi uyuşulan paradan faz- Ja istendiğinden ötürü şikâyetçi. “Yazıhaneme gelen zat bunları işit- miş olacak ki yaptıracağı bina için müteahhitle sağlam bir mukavele yapmağı kurmuş. Hazırladığı bir mukavele taslağını bana uzatarak: — Nasıl muvafık mı? diye sordu. Okudum. Müteahhit binayı inşa etmez veya natamam bırakırsa ceza olarak 1006 lira verecekti, — Bu cezai şartı koyduğunuza pek iyi etmişsiniz dedim. Ancak böyle bir mukaveleye İstinaden talep edebile- ceğiniz ya akdin icrası veya cezanın tediyesidir. Yani müteahhid binayı yapmaz veya yarım bırakırsa kanun size iki şıktan birini tercih hakkını veriyor. Müteahhidden ya binanın ikmal edilmesini veya cezanın tedi- yesini taleb edebilirsiniz. Bu mukâ- vele ile her ikisini talep etmeğe'ka- nunen imkân yoktur. Şimdi size bir sual sorayım; Bu binanın muayyen Kanun Bilcileri ——we — Yaban gülleri 'Tasmanya'da büyük bir derd vâr; Yaban gülü derdi. Tasmanyanın yollarında, bağların: da, bahçelerinde yaban güllerinden ge- çilmez oldu. Nereye gitseniz, nereye baksanız yaban gülü görürsünüz. Belediye nihayet yaban güllerile mü- cadeleye başladı. Bundan yirmi sene önce bir İngiliz bahçıvan Tasmanyanın merkezi Ho- barta güzel bir cins gül fidanı getir. miş, dikmiş. Dikdikten bir müddet sonra ölmüş, Bakımsız kalari gül yabanlaşmış... İş- te bu fidandan yaban gülleri üreye üreye bütün Tasmanyayı kaplamış... En eski kitap Yeryüzünün en eski kitabı Berlin müzesindedir. Bu kitap'papirüs üstü- ne yazılmıştı. 1842 de doktor Lepsiu- sun relsliğinde Prusyadan Mısıra gi- den heyet on bir eserle beraber bu ese. ri de bulup Almanyaya getirmişti. Bu eser dört bin seneliktir, Firavun 1 inci Amenembo ile oğlu I inci Ozartesenin devrini tasvir eden bu eserin müellifi Sineh'dir, Kitabın baştarafı eksiktir, ŞART bir zamanda bitmesi sizin için haizi ehemmiyet değil midir? — Pek tabii efendim, diye cevap verdi. — O halde niçin mukavelenize bu ciheti dercetmediniz? — Bilmem ki. Müteahhid acele e inesin diye belki. Kendisi de şüphe- siz biran evvel işini bitirmek ister diye düşündük, ve zaman meselesini mevzuubahs etmedik. Lâkin hiç bir zaman binamızın meselâ kânunlara kadar sürüncemede kalmasını arzu etmeyiz. — Şu halde muksvelenize zaman şartını da koyunuz, ve filân tarihte müteahhid binayı tamam olarak tes lim etmediği takdirde tarafımıza bi lira ceza verecektir, deyiniz. Böyle yazarsanız muayyen zamanda bina. Yı ikmal etmiyen müteahhidi binayı yapmağa mecbur edebileceğiniz gibi cezâ parasını da almağa kanunen hakkınız vardır. Ma&mafih şunu da ilâve edelim: Şart olunan ceza miktarından fi Ja zarara duçar olan alacaklı borç- Junun bir kusuru olduğunu isbat ede rek bu fazlayı da talep ve dava ede- bilir. Avukat Emcet Ağış Tarihi anlama takvime ihtiyacı olmıyan Viyanalı bir muharrir Muharrir alacaklıların müracaat günlerine bakarak tarihi pek âlâ tayin ettiğini bildiriyor. Ve: “ Bana bir otomobil, bir köşk, bir çek defteri lâzım 5 takvime hiç ihtiyacı olmadığını isbat için diyor ki; <Günlerdenberi elime takvimler sıkıştırılıp duruyor. Bunların içinde duvar takvimleri, masa takvimleri ve daha bilmem ne takvimleri var, Bazi iarının kenarlar! yaldızlı, bazdarının üzerleri güzel kız resimleri, su başın- da yüzen ördekler, orman manzara ları görülüyor. Bu takvimler yığını evimin bir kö- şesinde duruyor. İyi anlayınız, duru- yor diyorum, Çünkü ne cebime yer- leştiriyorum, ne duvara asıyorum, ne de yazı masamın üzerine koyuyorum. Masanın üzeri esasen kitaplarla, ya- zılarla ve buna benzer şeylerde dolu olduğu için takvim koymak için yer yok. Olsa da takvime ihtiyaç bisset- mediğin için koymazdım. Neden ihti- yacım olsun? Etraftımı kuşatan hayat bütün mânasile bir takvim, Hadiseler bana günümü ve saatimi bildiriyor. Her ayin on ikisinde havagazı tah- sildarı mutlaka geliyor. Kapıyı vuru- yor ve onun şiddetli, sert, fakat yine biraz bitap vuruşundan kim olduğu- Du derhal anlıyorum. Havagazı tah- sildarının müracaat saati on bire doğrudur. Onun için kapıya vuruşun” dan hasıl olan senfoniyi yatağımdan büyük bir zevk ve neşe ile dinlerim. Kapıyı açmak aklıma bile gelmez. Çünkü üç gün sonra yine geleceğini daima apartımanın kapısı içerisinde asılı duran kara tahtaya yazdığı | Iktisadi meseleler İ Yeni barem Hükümet tarafndan hazırla. nan bir kanun İâyihasına göre, sermayesinin yarısı devlete ald mües- seselerde çalışanlar da umumi barem şartlarına tâbi tutulacaklardır. Ma- lümdur ki maaşlı ve ücretli diye iki memur sınıfı vardır. Bir tarafta ayni şartları haiz olan bir memur maaş al- dığı halde diğer tarafta ayni memur ücret namı altında büyük bir para al. maktadır. Fakat maaşın en büyük is- tinad noktası da tekaüdiyedir. Birçok kimseler yarınki istikbalini düşüne- tek ücretli işten ziyade maaşlı işleri tercih etmektedir. Fakat 300-350 lira derecesinde ücret bulan bir kimse yarın tekâüd olacağım diye 80-90 lira almağa ds razı almaz. İki gelir ara- sindaki fark yüzünden insan yarının endişesile tekaüdiyesi olun maaşı dü- | sssasosessonssssosan Sürgünden dönen şünemez. Maaşla ücret arasındaki farkı mümkün olduğu kudar kaldır- mak, yeni bir mesele değildir. Birkaç sene evvel Ankarada toplanan müste- şarlar meclisi de bu mesele üzerinde çok meşgul olmuştur. Ücret ve mâaş farkı olmamak çok iyidir. Fakat bunu tatbik ederken, hatıra gel- miyen mahxurlarla karşılaşıyoruz. Me. selâ; Senelerce memurluk etmemiş, fakat muayyen bir sahada ihtisas ka- zanmış, yaşı da otuz beşi geçmiş bir kimsenin yeniden memur olarak bare- min birinci basamağından yükselmesi kabil değildir. Halbuki yeni yeni ihti. yaçlar karşısında, kadrosu genişliyen devlet teşkilâtında, memurluk yap- maâmış ihtisas adamlarını da çalıştır. mak bir zarurettir. O zaman, bu me- müura yeni işe başlıyan bir memurun maaşını nasıl verebiliriz? Bu şerait altında bu memuru Ücretle çalıştırmak zarureti basıl ol- maktadır. Bu memurlar, umumi ba- rem haricinde kalacaklar mı? Bu bir meseledir, Hüseyin Ayni Fakat takvim, asla... tehdid! âmiz ihtarlardan anlarım. eBn de daima üç gün bekler, ondan sonra ikinci gelişinde kapımı açarım, Hem o zaman ayın on beşi olduğunu öğrenirim. Her ayın yedisinde ev sâhibi en üst kattaki atölyeme kadar çıkar ve tıka- nan nefesile benden kiranın ne zaman verileceğini öğrenmeğe çalışır. O ki- rTanın mutlaka ödenmesine taraflar- dır; Ben'onun bu fikrine iştirak et mem, Bu fikir ihtilâfı kıyametin köp- masına sebeb olur. Eğer rasadhane- lerdeki sismograf âletleri daha şid- detli sarsıntılara alışmamış olsay- dılar, ev sahibile aramda çıkan bu skandaldan dolayı zangır zangır tit rerlerdi. Bereket versin onlar daha büyük zelzelelere &lışkındırlar, Ev sahibi ayın onunda tekrar gelir ve yirmisinden itibaren artık her gün atölyeme uğramağa başlar. Söyleyi- niz! Takvime İhtiyacım var mı? «Bu- gün ayın yirmi ikisi, bugün yirmi üçü, bugün...» diye sayıp dururken kenar- ları yaldızlı veyahut üzerlerine güzel manzaralar basıh takvimlere ne lü- sum var? Fakat otuz gün dolmadı, diyecek- siniz. Meselâ aybaşını hatırlatacaksi- nız. Bir çok kimseler için aybaşı en keyifli bir gündür. Fakat benim için aybaşı bir tevekkül günüdür. Çalıştı- Eım dairenin veznodarı gişeden elini uzatarak önüme bir pusula koyar; «Aldığınız avanslardan sonra matlü- bunuzun bakiyesi iste 22 kuruştur!s der, O anda ben de ayın biri öldü ğunu anlarım. Ayın altısında postacı ; gelerek radyo ücretini behden tahsil et- meğe çalışır, Ayın on dördünde telefon faturası gelir, Ayın beşinde muntazaman bana bir kâğıd gönderilir; bunun üzerinde parayı vermezsem telefonumun kesi- leceği ihtar edilir. . Ayın dokuzurda yazı makinesinin taksitini almağa ge Jen tahsildar zuhur eder; yine kaybo- lup gider, Çünkü beni iyi tanır, Her ayın dördünde bir adam daha ken- disini gösterir. O kadar bağırır ki, bütün apartıman kiracıları kapıların önüne çıkarlar, Bu damda bana kar- şı zerre kadar hürmet hissi yoktur. Benden kendisine borçlu olduğum pa- rayı ister, Nihayet refakatinde köpeği olduğu Halde, bir mecnun gibi savu- şup gider ve mutlaka soluğu bir şifa yurdunda alır. Gelecek ayın dördün- de tekrar akıllandığı zaman ziyaretini tekrar eder. Nihayet, her âyın yedisinde munis bir ihtiyar adam merdivenleri tırma- narak atölyeme kadar çıkar. Evvelâ dinlenir, nafes darlığını giderir, bir koltuğa oturur ve kızıyle ne zaman €vleneceğimi benden sonrar, Bu suale cevab olmak üzere borçlarıma ald ve- #ikaları ihtiyarın önüne koyarım. İh- tiyar adam bu borç senedlerini birer birer alâka İle okur ve sallana sallana çıkıp gider. Zannederim ki takvime hiç ihtiya- cım olmadığını artık siz de tasdik edersiniz, Bana bir otomobil, bir köşk, bir çek defteri lâzım, Fakat, takvim... Hayır, buna muhtaç değilim. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ Tunus beyleri eçen gün Tunusa giden Fran- siz Başvekili bay Daladier, Tu- nus beyi tarafından parlak merasim- le karşılandı. Tunus beyi kimdir ve resmi sıfatı nedir? Tunus Osmanlı devleti idaresi altında iken orada ku- rulan divandan bir takim «Dayı» lar türedi. «Dayı», yeniçeri zabitlerinin kendi aralarından seçtikleri mümes- sli idi, Müruru zamanla bu Dayılar mem- lekete hâkim oldulây Ve İstan buldan gönderilen valiler gölgede kaldı. Fakat bu dayılar arasında sik Sık ihtilâflar çıkıyordu. Bunlar biri- birlerini öldürüyorlardı, Nihayet Ce- vad paşanın torunu Hasan bey Tu- nusa hâkim olarak zabiti koğdu, alt- mış seneden beri bu &ilenin elinde Filistin rüesası Fransadan müsaade alır al- maz Beyruta - gidecekler Kahire'T (MA) J. — — Yüksek Arap ko- mitesinin kâtibi Fuad Saba bey be- yanatta bulunarak, Seyşel adaların- dan gelen Filistin rüssasının Fransa- dan müsaade alır almaz Beyruta git mek tasavvurunda bulnduklarını söy- lemiştir. Bunlar, Londraya gidecek ölan bütün Arap memleketleri mü- messillerinin iştirakile Kahirede top- lanacak olan ilk konferanstan evvel battı hareketlerini £ edebilmek Üzere büyük müftü ile görüşecekler- dir, Almanyada bir katil idam edildi Berlin 7 (A.A.) — Bu sabah genç bir katil idam edilmiştir, Bu son 6 gün içinde Almanyada infaz edilen altıncı idam hükmüdür. bulunan Tunus valiliğini irsi hâle köydu ve bu suretle vilâyet - yerine imaret tesis etti. Valiler, artık, «Tunus Beyi> ünva- nile anılmağa başladı. Tunus beyle- ri İstanbuldan verilen paşa ünvanını kullanıyorlardı. 1864 de Tunus beyi Sadık paşanın İmareti esnasında Çis kan bir ihtilâl üzerine Fransızlar bu memlekete yerleştiler. 1881 de Fran- sızlar Tunusa asker çıkardılar ve İs- tanbuldan gönderilmiş olan Emin Sadık paşayı bir mukavele imzasına mecbur ettiler, 1882 de Sadık paşa- rin ölmesi üzerine biraderi Ali paşa Fransa tarafından Tunus beyi nas- bolundu, O tarihten beri Tunus beyi Fransa namına Tunusdü hüküme — sürmektedir. Hoar Belisha Aleyhinde ileri sürülen ithamlara cevap verdi Londra 7 (A.A.) — Harbiye Narı Hore Belsha dün akşam Devonport'tar ki intihap dairesinde siyasi komite- lerin mümessilleri önünde bir nutuk söylemiştir. Nazır, Harbiye Nezareti. nin idaresi hususunda maruz kaldığı tenkidlerden bahsederek bunların açık bir şekilde ifade edilmediğini söylmiş- tir. Hava müdafaasına telmih eden nü zır, ihtiyat ordusu efradının munlar zam ordu efradı kadar top kullanmak» a ta mahir olduğunu ka kaydetmiştir, iğ Amerikada fırtınanın tahribatı 103 Angeles 7 (A-A.) — Honolulü'ya gitmekte olan Hurline vapuru şiddet- li bir fırlanaya tutulmuş ve yolcular. dan 15 kişi yaralanmıştır. Kaliforni- ya sahillerinde fırtınanın yaptığı tah- ribat 100 bin dolar olarak tahmin edilmektedir. ”

Bu sayıdan diğer sayfalar: