26 Nisan 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

26 Nisan 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HER AKŞAM BİR HİKÂYE niş koltuğa gömüldükten | yaktı, anlatmağa baş. | tanbulun kenar mahallelerinden bi. | rinde otururduk. Babam az maaşlı bir memurdu. Ben mektebi bitirmiş. Fakat daha henüz hiç bir iş tutma- mış yayı, etrafımı toz pembe görüyordum. Âdeta birisine âşık olmak dum. Oturduğu- muz tahta evlerle dolu mahallede za- yıf, lâkin son derece biçimli vücudlü, kapkara gözlü genç bir kadın vardı. Adı Fatma idi, Daha yirmi dört, yir- mi beş yaşında olmasına rağmeri dul. Onun lüzumundan fazla , hattâ biraz hafif meşrebli bir kadın olduğu söyleniyordu. Mahallede onun hakkında müthiş bir dedikodu çalkanıp duruyordu. Fakat ne olursa olsun bu genç kadın benim aklımı fi Çok fettan şeydi. Ben de erken kafeslerinin n Fatmanın utla beraber: rimi çeli «Köşkü de köşküme karşi» «Alma da köşküme taşı.» Şarkısını söylediğini işitirdim. Ta. bil benim gözlerim onun pencer de, derin derin göğüs geçirerek, evi nin önünden yavaş yavaş yürürdüm. Bazen de ben sokaktan geçerken Fat- manın per r de bir tı- kırtı olur, ince bir kadın sesinin «ahi» çektiğini duyardım. Günler böyle geçiyordu. Fakat za- ten mahalle bir dedikodu mebmal ol- duğu için bir türlü cesaret edip de Fat- manın yanına yaklaşamamış onunla birkaç kelimecik olsun konuşamamış- tım. Tatlı bakışlı kara gözleri ile aklı- mı fikrimi alan bu genç kadınla mut- Jaka ahbap olmanın yollarını arıyor- dum. Fatma annesile beraber oturu- yordu. Eğer kapısının aralığından bir mektup filân atmağa kalksam belki aksi bir tesadüf olurdu. Attığım mek- tub annesinin eline geçebilirdi. Sokak- ta karşılaştığım zaman ona mektup vermeği de eyce tehlikeli buluyor. dum. Ya biri görürse?... Bir gün Fatmanın evinin önünden * geçiyordum. Önümdeki eli yüzü kap- kara bir adam, omuzunda ocak temiz- lemeğe mahsus İki fırça: — Haydil!... Ocakçı... Ocak temizle- yici! diye bağıra bağıra ileri ” Bir aralık Fatmanın oturduğu evin kapısı açıldı. Tatlı bir kadın sesi: — Ocakçı... Ocakçı... diye bağırdı. Ocak temizleyici Fatmanın kapısına yaklaştı Ben de ilerledim. Baktım, açık ka- pının aralığından Fatmanın siyah par, Jak saçlı güzel başı görünüyor. Gözgö- ze geldik. O gülümsedi. Ben sokağın köşesine geldim. Durdum. Herhalde ocakçı İle anlaşamamış olmalı ki adam eve bile girmedi. Gene süpürgeleri sırs tanda: — Ocakçıl... Ocakçı!... Ocak temiz. leyici!. diye bağırarak uzaklaştı. İşte o zaman aklıma bir muziplik geldi. Demek Fatmanın evinde bir ocak temizleyiciye ihtiyaç vardı. Demin ki ocakçı ile anlaşamamışlardı. Acaba ben ocakçı kıyafetine girsem, Fatmanın evinin önünden bağıra bağıra geçsem beni çağırmazlar mıydı? Bü suretle Fatma ile karşı karşıya gelip mükem- mel konuşabilirdim. Bu fikrimi pek beğendim. Ne de ol- sa serde gençliğin verdiği çılgınlık da var. Hemen ertesi günü iki kocaman ocak süpürgesi tedarik ettim. Semtte beni tanımamaları için yüzümü gözümü is. le adam akıllı boyadım. Amma bütün bunları bir arkadaşımın evinde yap- tam ha... Üzerime de gayet eski bir el- bise giydim. Doğru Fatmanın evinin önüne: — Ocakçı... Ocak temizleyici!... di- ye avazım çıktığı kadar bağırmağa baş- ladım. Fakat Fatmanın evinde hiç bir hareket yoktu Bir daha bağırdım. Ge. ne birşeyler yok. Bir kere bir kere da- ha haykırdım. Kimse sesime aldırış bile etmiyor. Acaba evde yoklar mıy- &) Baktım ki olacak gibi değil. Niha- yet Fatmanın kapısını çaldım. Merdi. venlerde bir ayak sesi işitince içime su serpildi. Demek evde idiler. Kapı açıldı. Fatmanın annesi ara. lıktan başını çıkararak: — Ne istiyorsun oğlum!.. dedi, İ ya... Bugün de uğradım. Belki ocağı | temizletirsiniz diye geldim. İ para istemişsin... Hemen bir yalan kıvırdım: — Ben ocakçıyım... Dün gelmiştim Fatmanın annesi: - A oğlum, dedi, sen de dün. çok Bir ocak temizlemek için ananın nikâhını istemişsin dım... Deyince ben hemen atıldı — Aman valide... Paranın lâfı mı olur? Bak ben sana birşey teklif ede- ceğim. Bu seferlik ocağı bedava temiz- liyeceğim. Bunu nam slmak için ya- pıyorum. Tek öteki komşular görsün- ler de ocaklarını bana temizli ler diye... İhtiyar kadın bu bedava ocak temiz. lemek meselesinden pek memnun ol- muştu: — Haydi bakalım... dedi, gir de işe başla. Hemen eve daldım. Muhakkak Fat. ma içeride idi, Onunla ilk karşılaştı. ğım dakikada kendimi ona tanıtmağa karar vermiştim. Mutfağa girdim. O- caklara baktım, kurum içinde idi. Bun- ların karşısında eli boş olarak dura." mazdım ya... Buraya ocakçı diye gel- miştim. Bir şeyler yapmağa mecbur- dum. Başladım elimdeki süpürgelerle kurumları indirmeğe... Bir saat kadar çalıştım etrafta Fatmadan eser yok, iki saat çalıştım. Fatma meydanda değil.. Bir türlü ocak da temizlenmek bilmez. Arasıra Ihtiyar kadın geliyor şöyle bir etrafa bakıyor: — Ocak daha temizlenmemiş!... Bir kere de dama çıksan da bacaya ip sar. | kıtsan... diye söyleniyordu. Nihayet saatlerce kan ter içinde, ku- rumlar arasinda canım çıktıktan sonra yüzümü kızdırdım. Fatmanın annesi. ne: — Dün bu evde beni başka bir ha- nım çağırmıştı. Dedim. İhtiyar kadın: — Ha evet... O benim kızım di. Bu sabah Adaraya gitti, Ora zesi var. Bir daha de- | a tey-| tanbula gelmir— | cek de,.. Hoş ne sonra bende gi- deceğim ya... Demez mi7? İ Hayatımda bir gün için yaptığım bu ocak süpürücülüğünü hiç unuta. mam... Hikmet Feridun Es Boldan sapa: 1 — Piyes temsil edilen yer - Esmekten emir, 2 — Nevale - Nihayeti yok, 3 — İp 4 — Yetişen - Başıma «A» gelirse ku- durma olur. 5 — Başına «İs gelirse nüzül eden de- mektir - Zan, 8 — Başına «Ee gelirse ölüm zaman olur. - Dervişlerin ağzindan düş- mez, 7 — Müşteri - Taze değil, 8 — Bir, bir daha - Sonuna «ls gelirse ip demeti olur. 9 — Hicap - Kadın reis 10 — Feryad ve figan - Nola. Yukardan aşağı: 1 — Nalın - Şikâr. 2 — Yok etme - 100 kuruş. 3 — Bir cins çıban. 4 — Cereyan - Gündelikçi kadın. 5 — Istiğnah - Eymekten emir. - Makedonyada bir kasaba - Su ge- çirmiyen toprak, 7 — Başıma .G» gelirse Orta Âsyada bir çö) ismidir. - Para konan de- mir dolap. — İlâççı dükkân. — İngilterede bie şehir. 10 — Çehre - Bir elns kayık. Geçen bulmacamızın Balli Boldan sağa: 1 — Kurbağa, Sa, 2 — Uz, Oparlör, 3 — Rasgelmek, 4 — İzreeden, 5 — Ah, Ziyne, 6 — Lük, Taab, 7 — Adiçink, Bİ, 8 — Maruf, Dul, 9 — Aile, Kar, 10 — İnsiyaki, Yukandan aşağı: 1 — Kurcalamak, 2 — Uza, Hüdal,3 — 8, Kirli, 4 — Boğaz, Çuen, 8 — Aperitif, — Galeyan, KI, 7 — Armenak, Ay, — Ledeb, Dra, 9 — Böke, Su, ii y | Jar dağlar vir eek ei Türkiye Radyodifi yon Postaları DALGA UZUNLUĞU 1639 m. 183Kca 120 Kw. T.A.O. 1m. 15188 Kes 20 Kw. T.A.P. $i7Om. 9465 Kes 120 Kw. ANKARA RADYOSU Çarşamba 26 - 4- 939 TÜRKİYE SAATİLE 1230; Program 35: Türk müziği. Ça- lanlar: Fahire Pi Refik Fersan, Ke- mal Niyazi Se Okuyan: Mahmud Karındaş. | - Osman beyin - Hk haddin Pinarın - beyin - Hicaz şarkı - At 4 - Kemal Niyazi Sey simi, 5 - Sadeddin Kı şarkı - Hleranla harap Dağları hep kar aldı, 7 Memleket saat, ri haberleri, 13,15 - 14: Müzik (Riyaseticüm- hut bandosu - Şef: İhsan Künçer): 1 Domenico - Asker marşı, 2 - Moszkowsky - Polonez No. 3, 3 - G. Paris - Merasim marşı, 4 - Massenet - Manon operasının Menuettosu, 5 - G. Verdi - «Rigoletlor operasından potpuri 1730: İnkılâp tarihi dersleri - Halkevin- den naklen, 1830: Program, zik (Virtüoelar » PL), 19: K cuk esirgeme kurumu) Kukla, f müziği (Fasıl heyeti) Çalanlar Hakkı Derman, Eşref Kadri, Hasan Gür, Basri Ütler, Hamdi Tokay. Okuyan: Tahsin 20: Memleket saat ayarı, ajans oloji haberleri, 20,15: Türk mü- ılâr: Cevdet Çağla, Refik Fer- Zühtü Bardakoğlu, Kemal Niyazi un. Okuyan: Mustafa Çağlar, 1 - Ferahzefa peşrevi, ? - İsmali Hakkı - Fo- rahfesm bestesi - Çağlayan cuyi sirişkile, 3 - ismail Hakki beyin - Ferahfeza şar- kı - Ateşi aşkınla, 4 - İsak Varonun - Ferahfeza şarkı - Seyretmek için, 5 - ihtü O Bardakoğlu Santur taksimi, 6 - İsmali Hakkı beyin - Ferahfeza şar- kı - Mehtapta güzel, 7 - Ferahfeza saz semaisi, 8 - Rumeli türküle, Jarı kara, c) Köşküm var, 21: Konuşma (Çocuk esirgeme kurumu), 2115: Esham, tahvilât, kambiyo - nukud ve ziraat bor- sası (fat), 2125: Neşeli plükler - R. 2130: Müzik (Saksafon 800 - Nihad Esengin), 2150: Müzik (Neşeli plâklar), 22: Müzik (Küçük orkestra - Şef: Necip Aşkın): 1 - Micheli » Şen serenat, 2 - Müller - Küçük serekat, 3 - Gabriel - Hafta nihayeti pazar' gelir - Marş, 4 - Sehmalstieh - Ormanda aşk, 5 - Lineke - Venüs (Vals), 6 - Künneke - Melânkolik vals, 7 - Coleridge - Afrika sülti No. 2, 8 - 7. Strauss - Güskl mavi Tunada, 23: 3lüzik (Cazband - PH), 2945 - 24: Son Ajans haberleri ve yarınki program. Avrupa İstasyonları Saat 20 de Königsberg 2 #ler Münih 20 fanfar — Hüversum YI 20 dans — Londra 20,45 salon murikası — Sofya 20 halk mu- zikası, 20,45 flüt konseri — Vilna 20 karı- gk muzika, Saat 21 de Berlin 21,15 senfon, konser — Breslay 2145 valsler ve marşlar — Lelprig 2115 karışık muzika — Münih 21,15 karışık mu- ika — Ştattg. 21,5 askeri muzika — Vi- yana 21,15 senfon. konser — Athlone 21,15 orkestra — Bari 2115 Yunanca neşri Budap. 21,10 orkestra — Bükreş 21 or- kesira — Lille 2130 - 2330 hafif muzi- ka — Limoges ve “Toulouse - Pyrenes 21,30 - 2330 kanser — Londra 21,15 piya- no — Lyon 2130 - 2330: Planguette'in «Corneville Çanları» opereti — Nis 21 kon- ser — North - Region 21 keman — Suf- ya 21,15 Nicolal'nin «Vindsorun Şen Ka- dınları» operası. Saat 22 de Berlin 22,15 operet havaları — Hambg. 22,10 hafif muzika — Florans 22 Glorda- nonun «Andre Chenler. operan — Hil- vers, YI 22 orkestra — Laibach 22 Tam- buriça orkestrası — Milâno 2235 salon muzikası — Rad. Toulouse 22.15 karışık muzika, Saat 23 de Berlin ve Breslav 2830“ 1 dans — Frankit., Kolonya, Viyana “2330 - 1 hafif muzika — Hambg. 2330 salon muzi Könlgsbg. ve Münih 2330 «1 zika — Leipzig 2930. 1 orkesira — Bükreş 23,15 orkestra — Hilvers, II 23,55 hafif muzika — Milâno 23 hafif muzika — Stokholm 23,15 dans Toulouse 23,45 rum havaları, Saat den itibaren Alman istasyonları İ e kadar evvelki programlarına devam — Budap. 24 or- kestra — Hilvers. IE 24,40 hafif muzika Londra 24,10 -1 dans — Milâno 24dans — Ştuttg. 1 -3 gece konseri — Viyana ve Kolonya 1 - 4 hafif muzlka ve dans, TARİHİ İmparatoriçenin önünde gümüş tepsi TURAKINA Yazan: İSKENDER P. SERTELLİ Sahife 9 ROMAN Tefrika No, 122 smmm: örtüsünü açtı- lar.. “Karakurum bülbülü,, nün kesik başı göründü! — Aysunun geleceğini uummuyo- rum, dedi, o artık herkesin malı de- ğll. bir kişinin sevgilisidir. Fatma anlamamış gibi davrandı: — Orta malı kadınlar bir kişiye bağlanabilir mi hiç?... Aysunun im- Paratoriçeyi kıracağını aklımdan bile geçirmem. — Samo müsasde etmezse, Aysu evinden dışarıya çıkabilir mi? — Demek ki, Aysu, Samonun Sev- Öyle mi? Çutsay birdenbire ladı. Söylediğine pişman olmuş gibi, garib bir tavırla omuzlarını kaldıra- rak: E kendini top- Şey, dedi, dışarıda böyle söylü- yorlar da. Samo, Çinden geldiği gün- denberi Aysunun koynunda yatıyor- muş. Onun evinde kapanmış; Kipn- seyi gözü görmüyormuş. Hattâ akra“ balarına bile gitmiyormuş. Fatma dişlerini gıcırdatiyor. Fa- kat vezire bir şey söylememeğe çalı gıyordu. — Mubafızlara şiddetli emirler verdim. <Aysuyu almadan gelmeyin!» dedim. Ne olursa olsun, onu bu ge ce burada dinliyeceğiz. Samo, impa- paratöriçenin “ emrine ve arzularına karşı gelemez. Çutsay yavaşça eski yerine döndü. Aradan çok geçmedi. Fatma, cücenin Aysuyu nasıl ge İireceğini düşünüyor ve merakından yerinde duramıyordu. Fatma, o ka- dar kıskanç bir kadındı Ki... Aysu gelmeden, onun sesini düyar gibi Oluyor, tüyleri ürperiyor ve onu Zor- )a dinlemek mecburiyeti karşısında kendi kendini yiyordu, Salon kapısı önünde nöbetçilerin telâşli koşuşmaları Fatmayı hareke- te getirmişti, Fatmanın cücesi, elin- de büyük bir gümüş tepsi içinde üs- tü örtülü bir şey getiriyordu. Bütün davetliler merakla cüceye İmparateriçeye doğru götürülen bu süslü tepsinin içinde ne vardı? Davetlilerden biri: — İrandan gelmiş bir hödiye ol. malı, Diye mirıldanıyordu. Fatma, olduğu yerde o kadar kü- çülmüş, o derece erimişti ki. çene birbirine geçmiş“ gibi. ağzını açamıyor, yerinden kımıldayamı- yordu. Cüce ne yapmıştı? Tepsi, tahtın önüne yaklaşınca, imparatoriçe dayanamadı: — Bu nedir? Diye sordu. Cüce, Turakinanın yanma İyice sokuldu: — Aysuyu emretmiştiniz.. getir. dik. Dedi ve bir elile tepsinin üstünde- ki örlüyü açtı. Ortada rakseden kızlar, hep bir ağızdan bağrıştılar: — Bir kesik baş.. Turakina hiddetle ayağa kalktı: — Kim vurdu bunun bâşını?... Cüce soğukkanlılığını - muhafaza ederek cevab verdi: — Aysunun evine gittik. odasın- da henüz kesilmiş bir kadın başı bulduk. Komşulara: «Bu, kimin ba- $ıdır?a diye sorduk. «Aysunun başıl» dediler. Nöbetçilere: «Aysuyu alma- dan gelmeyin!» demişsiniz. Nöbelçi- ler, vazifelerini yaptılar, imparatori- çem! Davetliler birer birer eğilerek, genç ve güzel rakkasenin kesik başını seyrettiler. Fatma, bü sırada ne yapacağımı, ne söyliyeceğini bilmiyordu. İçinde bir sevinç vardı: Rakibesi artık düp- yadan uzaklaşmışlı. Bundan sonra Samo onun olacaktı. 'Turakina vezirini çağırdı: — Aşysunun boynunu vuranı he- men yakalatıp aslanların ağzına attır! İmparatoriçe bu emri verdikten — Misafirlerim eğlensinler. Diyerek, hususi dairesine çekildi. Turakina, Aysunun kesik başını görünce, müteessir olmuştu. Çutsay- dan başka, saray muhafızını da ça- dırtta: Aysuyu kim Öldürmüşse, Yıp buldurunuz; Dedi. Turakina, -Aysunun katilini İki elden aratıyordu. Turakina; — Ber Takurumda, bir'adam diğerinin bâşı- nı nasıl vurabilir? Ana yasayı unut- muşlar Diye söyleniyordu. Çutsay, impatatöriçenin dairesine geçti: — Rakkaseleri getireyim mi? Diye sordu. Turakina: — Hayir, dedi, akşam üstü böyle bir arzum vardı, Fukat, şimdi “vaz- geçtim. — Üzülmeyin, miparatoriçem! Ka- tili muhakkak bulduracağım. Çutsay fazla bir şey söylemedi, yerlere kadar eğilerek, imparatoriçe- nin yanından ayrıldı. Çutsay omerâkından çatlıyordu. Aysuyu kim öldürebilirdi?, Bir ara- lık Fatma, vezirin kulağına sokuldu: — Bu işi Samoden bâşka kim ya. pabilir? Ve cevab almâdan yürüdü. Fatma, imparatoriçenin yanımda kalmıştı. ' Çutsay salonda misafirlerle konu- Şurken, bu hadisenin içyüzünü an- lamak istiyor, zihnen bununla meş- gul oluyor, misafirlere bir şey söyli- yemiyordu. — Samo bu İşi yapamaz, diyordu, bir insan sevdiği “kadının boynunu nasıl vurabilir? Çutsay bu kanlı sahnenin arka- Sinda oyun oynayanların kimler ol- duğunu keşfedip meydana çıkarabi- lecek miydi? «Aysu'yu öldüreni, aslanlar ağzında parçalatacağım!» Ertesi gün. Karakurumda her- kesi hayretten hayrete düşüren bu hadise etrafında bir çok dedikodular dolaşıyordu: — Aysuyu, Samo öldürmüş! — İnsan, öldürdüğü kadının ar- kasından döğünerek ağlar mi? — Samo, bu işi yapamaz. A: yu, eski âşıklarından biri öldürmü vi — İmparatoriçe: (Aysuyu öldüre- ni, aslanlar ağzında parçalataca- gım!) diyormuş. Aslanların ağzına bakalım kimi atacaklar?! — Ne garib şey! Aysunun katilini hem Çutsayın adamları, hem de sa- ray muhafızları arıyorlar. İmparato- riçe bu cinayete ne kadar ehemmi- yet vermiş! Her kafadan bir ses çıkıyordu. Halk arasına karışmış olan saray mensuplarından bir iki kişi de: — Bu işi Samo yapmıştır. Diyordu. Bunlar, belliydi ki Fat- manın adamlarıydı. O gün akşama doğru Çutsayın memurları da, sa- Tay muhafızının gözcüleri de döndü- der ve: — Aysuyu öldüren, Samodur. Dediler. ara ? ğ mi? Çünkü, bu memurlar ve bu gözcü ler halkın söylediklerini kulaklarfle duymuşlardı. Bundan başka bir ip- ucu da ele geçiremeyince, bu vaka- e kli eimeiknin kk lik

Bu sayıdan diğer sayfalar: