15 Ağustos 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

15 Ağustos 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA Ingiliz - Japon müzakereleri m. m a. Jhiblieprın yer İngiltere ile Japonya iki hafta evvel Tokyodaki ik müzakerelerin neti. Rg ye armine İngiltere Çindeki Japon ordusunun emulyeti icaplarma riayet emeği kabul etmişti. Bunun İle İngiliz imtiyazlı mıntakalarında Japonyanın zarar ve aleyhine hiç bir hareket ve faaliyet yapılmasına müsaade eimiyeceğini taahhüt etmişti, , Lâkin bu kararın tatbiki için teferrüat üzerine başlıyan ikinci müza- kereler mühim zorluklara maruz kalmıştı. İngiltere Tiyençindeki | İngiliz mıntakasında Japon taraftarı Çinli bir memuru öldürmekle maznun dört Çinliyi teslim etmek istememişti. Ayni zamanda İngiliz mıntakasında Çan- Kay:Şek hükümetinin kâğıd paraları karşılığı olarak bankalara yatırlımış altın ve gümüşlerin teslimi Fransa ve Amerikanın 4a muvafakatını şart koşmuştu. Bu meseleler yüzünden müzakere durmuş ve ehlihibre olarak 'Tiyençinden gelmiş olan Japon zabitleri dönmeğe hazırlannişlardı. Fakat son dakikada müzakereye tekrar başlanmıştır. İngiltere hükü- meti katil olmakla maznun dört Çinlinin mahalli Çin memurlarına teslim edilmesi için emir vermiştir. Çin parası karşılığı kıymettar madenler hak- kında dahi Tokyo İngiliz sefirine talimat gelmiştir. Japonya bu : meseleye Amerika ve Fransanın da iştirak ve reyini kabule taraftar olduğunu bildir. miştir. Tokyodaki ıniizakerelerin şümullü ve tam anlaşmaya müncer ola- bilmesi imkânı tekrar temin edilmiş olduğundan Uzak Şarkta sulh sağlam- Taşmakta bulunuyor, AKŞAM Gü Daily Express gazetesinin yazdığı | na göre, Polonyada her hangi bir ka- zaya sebebiyet veren şoförler imtiha- ha tâbi tutulacaklardır. Bu imtihan garip bir imtihandır. Şoförlerin kulakları dibince taban- ca, tülek atılacak ve hazır bulunan üç imtihan asabiye mütehassısları, o şoförlerin âsab kuvvetini ölçeceklerdir. Silâh sesine dayanamıyan şoförle rin ehliyetnameleri alınacaktaş Polonyada şolörler daha şimdiden İ silâh talimine başlamışlardır. Kendi- lerini silâh sesine alıştarıyorlar, Hollandanın milli içkisi Bazı tabii hâdiseler, bilmiyenlere yeni şeyler öğretiyor. Meselâ Hollan- da prensesi Jullana'nın bir kızı dün- yaya geldi. Gayet tabii, Adını İren - Emma koydular, Bu da tabit, Fakat çocuğun doğumu nüfus kü- tüğüne geçirildiği gün çocuğun ba- bası prens Bemar de Lippe, misa- firlerine Hollandanın milli olan Kandeel ikram etti. Kandeel, sıcak şarap içinde çal kanmış bir yumurta sarısıdır, Kandesl, portakal rengi fincanlar- da ikram edilir. Portakal rengi, Hol- landa krallığının rengidir, içkisi Sfenksler nedir? Sfenksler, ejsane ejderhasıdır. Ka- dim Mısır sanatkârları, Sfenksin as- lan n vücullarnı olarak heykellerini yapmışlardır. Kaç başlı Sjenksler de vardır. Kadın vücüllü Sfenks hiç yoktur. Mısırlılar üç cins Sfenks olduğuna kajalı, Isveçte beynelmilel şehir- inanırlardı: Aslan başlı, koç başlı, | şahin başlı. Sfenksleri kadın vilcxt- Tü tasavvur etmemelerinin hükmü anlaşılmıştır. Yer yüzünün en büyük Sfenksi, Menfis civarında meydana çıka- rlan Keops Sfenksidir. 40 metre uzun 18 metre yüksektir. cilik kongresi toplandı Bu kongreye muhtelif memleketlerin şehircileri ve maruf mimarları iştirak ettiler Stokholmde toplanan beynelmilel şehir cilik ve mimart kongresi içtima halinde Stokholmde toplanmış olan 17 nci milel : şehircilik ve mimati gresinde muhtelif o memleketler. gelen tanınmış mimar ve şehir Mütehassısları çalışmalarını çok İyi Meticelerle bitirmişlerdir. Her tarafta harp havası eserken ”E Sulh ülkesi olan İsveçin baş şeh- rinde, beşeriyetin refah ve saadetini Bösteren şümullü bir kongre toplan- ve muhtelif memleketlerden ge- Mmurahhaslar mimari ve şehirci- bakımından olgun yeni fikirlerle Kongrenin randımanını arttırmışlar dır. Her memleketten en az on müte- hassıs mimar, bu kongreye İştirak etmiştir. Yalnız İngiltere, Almanya ve Hollandadan &ltmışa yakın mimar Bu münasebetle kongreye Türki. yeden hususi olarak davet edilmiş bulunan mimar B. Seyfi Arkan bu çalışmalarda bulunmuş ve şehrimize avdet etmiştir, Kongrede şayanı dik. kat bir mimari ve şehircilik sergisi herkesin nazarı istifadesine vazedil. miştir, ingilize göre kahin ri siyasi müessesalının tekâmülü ise bir noktası da kanunları ve adliyesi» dir. İngiliz kanununun hâkim olduğu İngiliz adası kanun bakımından Vol- talre, Tocgueville, Montesguleu gibi büyük Avrupalıların dikkat ve takdi- rini celbetmişti. Hattâ Montesguleu'- nün De Vesprit des lois ismindeki 086 rinde hürriyeti tarifi bence İngilizin kanun telâkkisini çok iyi ifade eder; «Hürriyet kanunların müsaade etti- ği herşeyi yapmak hakkıdır. Ve eğer bir vatandaş kanunların menettiği şe- yi yapabilse ortada hürriyet kalmaz; çünkü başkaları da ayni surette bu kudreti haiz olurlar.» Bu cümlenin bence İngilize göre ka- nunu ifade etmesi onun biribirine zıd görünen iki husüsiyetini hatırlattığı içindir. Ferdiyetçidir, yani hürriyet ister; iş adamıdır, emniyet ve İstikrar ister. Binaenaleyh emniyet ve istikrar- la ferdin hürriyet ve hakkı arasında muvazene bulmak mecburiyelindedir. Bu muvazeneyi İngiliz tâ kabile halin- de olduğu gündenberi kanunun hâki- miyetinde bulmuştur. İngilizin bu gö- rüşünün başka bir ifâdesini de eski zamanlarda mahkemelerin bir vecize. si olan şu cümlenin mealinde bulu- ruz; «Kanun kralın en yüksek mirasi- dır; çünkü kralı da tebaasını da ida: re eden şey kanundur; eğer kanun olmasa ne kral ne de mirası olur, (1)> Dicey'in fikrine göre kanunu esasi- nin temeli olan ekanun hâkimiyeti, üç bakımdan mütalâa edilebilir. Ev- velâ keyfi ve idari hiç bir tesire tâbi olmaması, İngilizi yalnız kanun idare edebilir. Bir adam kanuna muhalif hareket ettiği zaman ceza görmesi lâ. | zımıdır, Fakat bu cezayı yalnız mah- kemeler tesbit edebilir. İkincisi her ferd ve sınıfın kanun nazarında müsayatıdır, Yani Fransa- daki droit administratif ve tribunaux admistratifs gibi idari kanun ve hu- susi mahkeme mefhumunu İngiliz zihniyetinin ne anlaması ne de ka- bul etmesi mümkündür. Üçüncüsü, İngiliz kanunu esasisinin temellerini asırlardanberi yavaş ya- vaş tekemmül eden kanun mefhum. larında aramak lâzımdır, Avrupalılar ferdi hakları elde etmeden evvel bu hakların ne olduğunu tarif etmeğe başlamışlardır. Meselâ hukuku beşer beyannamesi gibi. Halbuki! İngilizler evvelâ ferdi hakların idamesi yahud elde edilmesi için lâzım gelen pratik çarelere baş vurmuşlardır. Dicey bu- nu şu cümle İle ifade ediyor; «Hülâsa bizim kanunu esâsimiz hâ- kimler tarafından yapılan bir kanunu esasldir. Ve onda hâkim « yapısı olan bir kanunun iyi ve fena taraflarını gö- rürüz. (2)» Hariçlen görünüşü itibarile bütün dünyada takdir uyandıran İngiliz ka- nunları ve adliyesi çok karışık ve çök mürekkep bir sistemdir. İngilterenin haricinde tatbiki mümkün olmıyan bir adliyedir. İngilterede kanun ikiye ayrılır; Bi- ri Common la, öteki Statute law'dır. Cömmon law umumi ve mahalli âdet- lerden ve ananeden doğmuştur. Bun. lara yazılmamış Kanun da denilir. Bu kanunlar eskiden hâkimler tarafından verilmiş hükümlerden müteşekkildir, Her hâkim hüküm verirken dalma 24- man ve ihtiyacı gözönünde tutar. Common law hiçbir zaman sabit bir Tejim ve usule bağlanmadı, Hâkimler geçmiş hükümleri (precedent) dalma değişen bir cemiyetin yeni vakalarına büyük bir incelik ve aklı selim ile tat. bik etmişlerdir. Bunun İngiltere gibi bir memlekette devan kısmen kanun- ların elâstikiyetinden kısmen de hâ- kimlerin kudret ve kabiliyetinden ileri gelmiştir zannediyorum. Common law'nun mahzurlarını bazı mahalli farklar ve geçmiş hükümlerin çokluğu teşkil ederdi. Statute law pârlâmentodan geçen kanunlardır ki on üçüncü asrın ipti. dasında başlamıştır. Bunlara yazılmış kanun da denilir, Bazı yazılmış kanun. Jar yazılmamış kanunları genişletir yahud tahdid eder, Kanun tefsir edilirken en ziyade kö. Si | HALİDE EDİB nulduğu zamanki niyet ve maksad na- zarı itibare alınır. Her kanun parlâ- mentodan geçerken nazarı dikkate alınan birçok noktalar arasında şun- lar da vardır: Eskiden Common law'da- ki vaziyeti ve kusuru; parlâmentonun bü kusur yahud fenalığı tashih için evvelce geçirdiği kanunlar... Bu kısımları okurken bir ecnebi İn- gilizin kanun mefhumunda şu hususi- yete dikkat ediyor: İngiliz mevcud ka- nunları bozmaktan ziyade zamana gö- re ıslah etmeği tercih ediyor, Benim bir ecnebi sıfatile İngiliz ka- nun ve adliyesi hakkında hasıl etti. gim fikirler şunlardır; 1 — Heyeti umumiyesi içinden çi- kılamıyacak ksdar karışıklır, Fakat kanunlar teker teker tedkik edilirse bunların bir hukukçudan ziyade bir iş âdamı kafasından çıktığı, mücer- red nâzariyelerden ziyade muayyen ihtiyaçlara yahud haksızlıklara karşı düşünülmüş ve ekseri aklı selim üze- rine bina edilmiş olduğu görülüyor. 2 — Ben şu veyahud bu kanunun fe- nalığından şikâyet eden çok İngiliz dinledim. Bir tane keyfi yahud hak- siz hüküm giydiğinden şikâyet edene tesadüf etmedim. GÜNÜN ANSİKLOPEDİSİ 3 — İngilizin kanun ve adliyesinde kuvvetli bir gayri şahısilik hissedili. yor. Herkesin hattâ hüküm veren hâ- kim ve hüküm giyen mahkümun da kanun hakkındaki hissi insiyaki bir ilaattır. Hattâ kanunun fena olduğu- na kani bulundukları zaman bile. Fa- kat ayni zamanda fena bir kanunu değiştirmek için neşriyatla ve her Meşrı vasıta ile ellerinden geleni ya- pıyorlar. 4 — İngilizlerin cezai, içtimai ve saire bütün Kanunları arasında tasav. vur edilemiyecek kadar eskileri -oldu- ğu gibi herhangi memleketten daha fazla müödern ihtiyaçları nazarı ilibare alanları vardır. 5 — Cezai kısımları daima fazla şid- detli, bilhassa katillere ve müfterilere karşı. 6 — Bence İngiltereye dahili istik- rarını, müessesatına salâbetini, İngiliz ferdine iyi ve yahud fenâ pek kuvvet- li olan karakterini veren herşeyden ziyade kanun mefhumu ve doğur- duğu adliyenin istiklâl ve kudretidir. (1) aLa ley est la plus haute inheritanca, aus ie roy ad; car par la ley İl möme et toutea 565 sujets sont rulös, et si lâ ley ne Dul .roi, “et nul İnheritance sera» sLaw of the Constitutlon. sahife - 180, (2) «Our Constitution, in short, 5 « judge - made Constitutlan, end it bears on ita face all the fentures, good and bad, o! Judgö - made law.» Ermenilerin tarihi Lübnandaki detmişler; Komite «Büyük Ermenistan: h iş yorlarmış, miler bir kongre ak- Ermeniler, eski tarihlerinde, kendilerini kitabı mukaddesle alâkadar göstermek İstediklerinden, czdleri olan Hayik'in Ba» bilden Fırat havzasına gitmiş olduğunu zikrederler, Buna bakılırsa Ermenilerin, koraşuları olan Keldanller, Asuriler, Sür- yaniler gibi Sami ırktan olmaları lâzım- gelir. Simaları da bir dereceye kadar bu- na delâleç edebitirse de milletlerin cin- sini tayin hususunda ımiyar diye kullanı- lan Jlsan mihekki Ermenicenin ari bir dil olduğunu gösteriyor. Garp tedkikati, Ermenilerin Hind - Avrupai öileye men- sup olduğu neticesine Ya Bunlar evvelâ Firieya'ya 4 yani Garbi Anadoluya geldiler; milâddan €vel altancı ve dördüncü asırda da Mezo- potamyaya gittiler. Orada Semit kabile- lerle buluştular. Ermeniler kendilerine Hayik derler. tMüfredi Hayli, Etmeni (ârmenle) sözü İbranice Aram'dan gel medir, İlk Erineni memleketi, Urartu (Aras rağ) idi, Civar hükümdarlarının ve çi- bangirlerin harekâtına ssnhe oldu. Eşkâ. Diya zamanında ve daha sonraları meniler İranın idaresindeyken din ve ah- lâkları Iranlılarınkine eşti, Ermeniler, milâddan önce ikinci asırla milhddan sonra beşinci asır arasında Arşagunik si İdaresinde müstakil kaldılar ve epeyce kudret kesbeliiler, Vagarşag gharsehag) tarafından Kurulan bu Sülâlenin meşbür şahsiyetleri şu hükümdarlardır; Tigran — Röma lejyoclarile boy ölçüş- müş ve bazan da onlara karşı müzaffer olmuştur. Abgar — hıristiyanlık Ermeni- ler arasına onun devrinde sokulmağa başlamıştır. Arşagunik sülülesi altında Ermeni dey- letinin oldukça yash bir meşrusiyeti vardı. Erazi, idare bakımından on beş eyalete ayrılmıştı; eyaletlerin de idari taksimatı mevcuddu. Beşinci asrın 428 senesinde bu meşhur Arşagunik sülülesi söndü, İki büyük kom- Şu, (yani İranlılarla Bizanslılar) ülkesini ele geçirmeğe Muğraşıyorlardı. Bü- yük kısmı Irana intikal etti Bu devlet- ler Ermenileri «marzban» dedikleri hö- kimlerle idâre elli, Bunlar hıristiyanlığı söndürmeğe çalışlılar. Dini muharebeler o kadar kanlı ve şiddetli oldu ki, Ermenilerle meskün sa- halar zayıfladı; yedinci âsirda Arapların eline düştü. Halifeler, Sasanilerin yerine geçti. Maribanlar yerine de Osdiğanlar memleketi idare eti, Emevi kangaşalığı çıkınca, bundan is- fade eden Pakradunik öllesinden bir asil, Ermenistanın başını geçmek teşeb- büsünde bulundu. Ertesi asırda da, gene ayni aileden Aşod isimi! bir prens, hali. felerin rzasile bir devlet tesis etti ki, bu Pakradunik hanodanı, 605 le 1079 ara- anda hüküm sürdü, Bunların merkezi Kars civarında - çoklandır harap olan » Ani şehri idi. On birinci asırda Bizanslılar ötdenberi pek gösdikdikleri bu memleketi takriben baştanbaşa ele geçirdiler. Lâkin Selçuki- ler onları buradan koğdu. Böylece Rrme- ni hâkimiyeti nihayet buldu. İstilhdan kaçan Ermeniler, Toros boğazına kadar göçtüler,. Oradan da Kllikya'ya (Adana taraflarına) geçtiler. Burada, Ermeniler, - yeni tabirle haçlılar dediğimiz - ehli sa» Ermeni | liple skıca bir anlaşma hasıl ettiler. O de, Püpalık makamının: man imparatorluğunun tâbli idi. Bu mem- lekette, sıra üş sülâle hüküm sürdü; Rupenyenler. Hetamyenler, Lüsinyanlar, Kilikyadaki devletin teşkilâtı, haçlıla- nn Suriyedeki teşkiiğtina benziyordu. On dördüncü asırda Mısır Memlükleri tara- fından devrilen bu devlet, limanlarının mevki ve kara geçidleri sayesinde bir za- manlar ticari bir inkişaf gösterdi. Son Ermeni kralı altıncı Leon Fransa- da, altıncı Şarl'in misafiri iken vefat et- miştir (1393), Onun hukuku Kibris Lü #inyanlarına geçli Ermenilerin eskiden oturdukları yuka- rıda bahsetiğimiz şark memleketi ise Sel- çuki, Cengiz ve nihayet Osmanlı akınla- re Türkleşi, Buranın şark kısmı ön yedinei asırda İrana *ihak olundu. Der- ken diğer büyük bir devlet sahnede be- lirdi: Ruslar. Bunlar 1807 de Gürcista- hi yultuktan soora, Ermenilerle meskün bazı yerleri de on dokuzuncu asırda al- dılar, Böylelikle eski Büyük Ermenistan, Rusya, İran ve Türkiye arasında inkisa- ma uğradı. Şimdiki vaziyetle, Türkiye hududlarn içinde, « o da İstanbul gibi maldud yer- lerde - pek az Ermeni vardır. Suriyede, İranda, Amerikada, Avrupa şehislerinde Ermeniler, dağınık bir halde ve muh&le- rine yarı yarıya temessül etmiş bir dami- de yaşarlar. Yalnız Ararat dağının şaf- kında, Sovyet Rusyada Erivan etrafında nisbeten toplu bir haldedirler, Ermeniler, milâdın dördüncü asrında hıristiyanlığı kabul ettikleri vakit, Ilsap- larında bu yeni dine dâir gayel iyi eser- ler yazmışlardır. Bunların mükemmeğis gi, Ermenicenin o sırada kuvvetâi bir edo- biyatar malik olduğunu anlatıyor. Fakap hıristiyanlık taasrubu putperest dinler Muuanından kalma kitapların imha edil. misiine sebep olmuştur. Eski Ermenice ile şimdiki arasında hayli fark mevcuddur. Bugünkü Ermenicenin raptı kelimi bile Türkçenin kavaldi tesirine girmiştir. Ermenilerin büyük bir kısmı kendi ki- ilselerine, bir kısım katolik kilisesine tâ- bidir. Pek az prolestandır. Şemseddin Saminin şu müşahedesi dikkati caliptir; «Ermenilerden yalnız Asyada kalanlarla bula ve sair bu civarlara bieret ödenler ölyovm kendi llaanlarını söylerler, Anadolunun sair taraflarında bulunan- ların cümlesi Türkçeden başka Jlsan bil- memektedirler. Bunların ise anasi Br- meni mi olup, yoksa Kakadükya ve Firig- ya gibi Anadolunun eski kıtaları ehali- sinden olup ta Ermenilerle ayni mezhep- ten bulunduklarından mı kendilerini Er- medi tesmiye etmek İstedikleri meçhul dür, Ermenilerin kendi WMsanlarin mu- bafaza meyillerine bakılırsa, bu ikinei ih- akli daha KEY mmm a Evlenme kâğıdları Mal sandıkları, ellerinde bulunan evlenme kâğıdlarını kıymetsizlendir. meğe (başlamışlardır. Bu husustaki tebligata göre birinci sınıf evlenme kâğıdlarından 300, ikinci sınıf kâğıd- lardan 100 ve üçüncü sınıf kâğıdlar- dan da yalnız 10 kuruş alınacaktır. ij

Bu sayıdan diğer sayfalar: